27 Mayıs 2009 Çarşamba

love...reign over me...


çok daha önce aldıgım ve yarım yamalak izledigim bir filmdi...hatta yarıda izlemeyip bıraktıgım...bugün aldım ve adam gibi izledim bu filmi başından kalkamadan başından sonuna dek...çok sevdim filmi...nedenleri sıralamak istemeden çok sevdigimi söylemek istiyorum bu filmi...adam sandler ı çok severim ve her filmini izlerim mutlaka...bu adamı nedendir bilmiyorum kendime çok benzer hissediyorum...oynamak için seçtigi senaryoların ve filmlerin birçogunu da ( malesef hepsi kesinlikle degil) severim...bu filmde don cheadle ve ''çok gençsin sen'' liv tyler var aynı zamanda...charlie fineman karakteri o kadar ruhumu ve ruhumun dışavurumunu yada dışa vurmak istedigim halini yansıtıyorki anlatamam...galiba filmi bu yüzden sevdim...kimbilir film çok sıkıcıdır belkide ; ben farketmemiş olsamda...filmde ayrıca will smith'in eşi jada pinkett smith ve truvada prens hektorun eşi rolünde oynayan saffron burrows var...ve ve ve benim izlemeye bayıldıgım oturaklı olgun rollerin degişilmez adamı donald sutherland var...pride and prejudice filminde kızların babası rolündeki büyük aktör...filmin şarkılarıda gayet hoştu... bunları yazarken bile hala dinliyorum...

gitmek ve gidenin arkasından geride kalmak...el sallarken aglamayı istemek ama yapamamak...


mimarların kudüs'üdür belki roma...kutsal bir şehir gibi gözlerinde...aşk gibi...romada sokaklarda dolaşırken çıkarmalı insan ayagındakileri...çıplak ayak gezmelisin roma sokaklarını bir çingene gibi..kaldırımlarını...taşlarını...çıplak ayaklarının altında hissetmeye çabalamalısın ve dua etmelisin şehrin taşlarının sana fısıldadıklarını duyabilmek ve hissedebilmek için ruhunun derinliklerinde...ve sürekli fotograf çekmek yerine çıplak ellerinle dokunmalısın izlemeye doyulmaz tüm binaların duvarlarına...kimi zaman gözlerini kapatarak, ellerinle, bir suya dokunurmuşcasına dolaşmalısın duvarları, gözlerine cennet gibi gelen binaların çevresinde...işte o zaman roma, ruhunun derinliklerinde ve yüreginde gerçekten tekrar dikilmiş olacaktır...yazını okudum...fırçanı kagıda güzel sürüyorsun sevgiyle...güzel seçimler yapıyorsun renklerin arasında dolaşırken kalbinle...ve en önemlisi samimi ve dogaçlama kokuyor pişirdigin herşey...ellerine saglık yazar...gidene gitme demekten korkma olur mu...belki senin içindeki bu şehri birde böyle gezmesini söylemeyi unutmuş dalgın bir rehbersin bu aşka sen...tüm suçlardan arındırarak herşeyi al sevdigini ellerinin içine tekrar ve dolaştır SENİN ŞEHRİNİN duvarlarını ve sokaklarını yeniden ona...ama bu sefer dogru şekilde...satırlarınla tanıştıgıma çok sevindim ortak...memnun oldum...


bu yazı aslında benim yazılarıyla yeni farkedip tanıştıgım bettra'nın ''gitmek'' isimli yazısının hemen altına bırakmak istedigim bir comment olucaktı ama başaramadım bu yorumu oraya kazımayı...bende buraya yazdım...umarım okursun bettra...

25 Mayıs 2009 Pazartesi

déclencheur...



bir kafem olsun istiyorum.ismide '' déclencheur '' olsun.ölümsüzleştirmek isteyeceginiz güzel anlar ile dolmasını istedigim küçük bir yer olsun istiyorum...çaylar kahveler yudumlansın ve dilediginiz anı dondurun gözlerinizde...afiyet olsun...

amin...


ne zaman aralıkta barbarosta beraber oturan bir kız ve bir erkek görsem , aşkları sonsuz olsun diye dilerim ALLAHIMDAN...

küçük bir hayalim var...vak vak...



küçük bir hayalim var..

suyun üzerinde zaten adım atabiliyorum...

yürümek çocuk oyuncagı..

agzımla kuşta tutabiliyorum...

küçük bir hayalim var..

biliyorum şimdi çirkin bir ördek yavrusuyum ama

büyüdügümde çok güzel bir kugu olacagım ..

o masalı hergün bende dinliyorum..

bu yüzden üzülmüyorum farkındayım olacakların...

küçük bir hayalim var...

ayaklarımda doguştan takılıdır paletlerim

farkındayım bu yüzden hızlı yüzüyorum..

ama benim tek istedigim

gerçekten olmasını diledigim

küçük bir hayalim var her gece düşlerimde gördügüm...

ben yavru çirkin bir ördek yavrusu oluyorum

ve biri beni avuçlarının içine alıyo

nedendir bilmiyorum

pacey diye öpüp kokluyo...

yüzümde delice bir ördek gülümsemesi açıyo

ve vak vak mutlulugu ile doluyo tüm kalbim...

bu rüyanın tersi çıkmasın diye de anlatmıyorum kimselere bunu

saklıyorum derinlerimde...

aşık olmuştum...aşkın tamda içine düşmüştüm...



beklenmeyen birşey oldu sonra birden...akıl almaz mantık kabul etmez bişey oldu...uzayan kazagımın kolundan içeri girip elimi arayan ele teslim oldum ...bıraktım kendimi...hiçbirşeyi bu kadar istemedigimi bilerek bıraktım kendimi bu derinligini bilmedigim suya...ellerim buz gibiydi ...kalbim sıcacık...aşık olmuştum...aşkın tamda içine düşmüştüm...akıl almaz bir olaydı...ağustosum donmuştu ocagım yanıyordu sanki...zihnim sıfırlanmıştı...yüzüm gülümsüyordu...ve ben sanki ruhum bedenimden ayrılmışta bedenime bakıyormuşum gibi izliyordum kendimi...aşık olmuştum...aşkın tamda içine düşmüştüm...teslim olmanın aptallık oldugunu düşündügüm her sözüme inat, ruhuma ve ellerime haydi teslim olalım diyen bir deliydim artık...deliligin bu kadar lezzetli oldugunu hiç bilmiyordum daha önce...kapattım gözlerimi demeyecegim tam tersine dahada açtım gözlerimi ve izledim bu aklımın almadıgı anı büsbütün...aşık olmuştum...aşkın tamda içine düşmüştüm...otuzdokuz basamaktı...kaçıncı basamaktı hiç bilmedim...bilemezdimde...o an o kadar sihirdi ki, gözlerim aşagıya hiç egilmek istemedi...egmedimde...bakmadım hiç aşagıya...ama gözlerine de bakamamıştım...aşık olmuştum...aşkın tamda içine düşmüştüm...

aşka iki kalmıştı...



aşka iki kalmıştı...

ve saatim durdu...

artık koyunlarımı sayan kimse kalmamıştı bileklerimde

zamanın içinde biryerlerde uyuyayım diye...

ve saatim durdu...

zamansızdım şimdi..

zamansızlaşmıştım...

aşka iki kalmıştı...

ve saniyeler durdu..

biten pili düşününce anlıyordumki

kimse karşılıksız çalışmıyordu...

aşka iki kalmıştı...

ve dakikalar durdu.

akrep sorguda yelkovan uykudaydı şimdi...

aşka iki kalmıştı..

ne kadarda yakındı oysa..

ve tüm aglayışlar durdu bir anda..

tüm şiirler sustu

ve egildi önümüzde tüm mısralar...

aşka iki kalmıştı...

suskunluga saniyeler...

bir yagmur ertesini kokuyordu sokak..

aşka iki kalmıştı...

gözlerinde gözlerim...

aşka iki kalmıştı...

ellerinde ellerim...

titrek ellerimde titremeyen tek şeydi çizdiklerin...

aşka iki kalmıştı...

ve terlemiş ellerime mendildi beni gördügünü söyledigin düşlerin...

aşka iki kalmıştı...

beşiktaş berabere...

seni ne zaman görsem şans eseri

kuzey kutbunda itfaiye var mıdır acaba diye düşünmeden duramıyordum...

bu kadar soguk karlı bir aralıkta nasıl bu kadar yanıyordu elim yüzüm anlamıyordum...

aşka iki kalmıştı...

bana pekte net çekmeyen bir radyo frekansının puslu sesinden bir şarkı...

üzgünüm şair gülümseyemedim...

ve iklim hep karasal kalırdı akdeniz degil...

aşka iki kalmıştı...

dogumgününe üç...

saatim durdu...

yanıbaşına düşmüştüm işte..

dalından düşmüş sana aşık ham bir ceviz gibi yeşil ve ıslaktım o an...

seni filizlenişinden çiçek olup açışına dek izleyen kör sevdaydım ben...

aşka iki kalmıştı...

sana birkaç adım şimdi...

aşka iki kalmıştı...

saatim durmuştu...

dakikalar saniyeler donmuştu sanki...

aşka iki kalmıştı...

seni seviyorum diyebilmeye tek nefes...

söyleyemedim...

iki kelimeyi bir yudum nefeste eritemedim...

aşka iki kalmıştı...

bana sessizlik...

başaramadım...

yontma taş devrinden...eskiden çok eskiden...


birşey çalmanı isteselerdi eger senden , ne çalardın bu dünyadan söyleyebilir misin ? deger verdigin birşey var mı senin bu dünyada söyle bana ?

sevdalar göç etmez sevgilim...



sevdalar göç etmez sevdigim.

kışı yazı farketmez sevenler

mevsimler silinir gider gözlerinde..

sevdalar göç etmez sevdigim.

kırlangıç kıştan korkup kaçtıgı için degil

sevdigide uçuyor diye çırpar kanatlarında o kadar yolu..

sevdalar göç etmez sevdigim..

seveni göçler degil sevgisiz günler öldürür...

sevdalar göç etmez sevdigim.

ne turnalar

ne kırlangıçlar

nede leylekler

korkmazlar aslında kardan kıştan...

kaçmazlar hiçbirşeyden...

sevdiklerinin kanatları yanında

bir dünya turudur tek istedikleri...

tanıdıgım en ölümsüz ressamdı bir çocuk...



gördügüm en güzel, yagmur yagan bir bulut resmini çizen boyayan ressamsın çocuk...gördügüm en eşsiz fırça o soguk ,küçük ve güzel ayakların...ve tablon gördügüm en gerçek resim gözlerimde boyanan...tanımadım senin kadar gerçek ve senin kadar ölümsüz bir ressam hayatımda çocuk...yagmurları kan kırmızısına boyamak ne kadarda ölümsüzleştirmiş eserini ve ne kadarda özgün bir seçim olmuş yagmurların rengi için...bayıldım çocuk...tanıdıgım en muhteşem ressam, bagdatlı bir çocuktu gözlerimde...ellerine saglık ustacım...''utancın yagmurları'' isimli bu yaglıboya eserine bakıp utanalım hepberaber...

adımlarım yüklü bir kamyon yolculugu...

adımlarım yüklü bir kamyon yolculugu...

beyaz çizgiler uzayıp geçiyor yavaştan gözlerimden
adımlarım yüklü bir kamyon yolculugu...
yorgun ve yavaş dinlenişler demliyorum yollardan

taşıdıgımız anılar agır basıyor yarınlara dogru sürerken...

adımlarım yüklü bir kamyon yolculugu...

yavaştan tırmanıyorum herzaman çıktıgımız o yokuşu...

artıyor herşey gözlerimde...

saçımda beyaz...

içimde hasret...

gözlerde yaş büyütüyorum...

adımlarım yüklü bir kamyon yolculugu...

agır agır düşünüyorum seni...

usul usul ve dinlene dinlene özlüyorum herşeyini...

hep aklımdasın

yada aklım hep sende

hep seni düşünüyorum...

adımlarım yüklü bir kamyon yolculugu...

aklıma sen düştükçe agırlaşıyorum sanki...

adımlarım yüklü bir kamyon yolculugu...

ve sen düştükçe aklıma

ben hep boluyu tırmanıyorum sanki...

olabildigine yavaş...

olabildigine zor...

sihirli mucizevi bir an fotograflayın ödevi...



ödevim yine geç kaldı ...ödevim yine yapılamadı...sana aşık oldugum anı anlatmaya çalışmak çok büyük bir ahmaklık olurdu...beceremezdim asla...işte sana aşık oldugum an buna benziyordu diyebilecegim ve gösterebilecegim bir an bulmak zor...o anı anlatmak için hangi parçama bakmalıyız bilmiyorum...içime mi dışıma mı ...gözlerime mi tenime mi...aynı anda ikimize mi bilmiyorum...ama o an, o kadar mucize ve o kadar ulaşılmaz geliyorki sadece nutkum ve dilim tutulmuş bakakalıyorum...basamıyorum déclencheur'e...üzgünüm sevgilim kalemkutumda seni anlatabilecek herhangi bir kalem bulunamadı...ceplerimde çaresiz ama mutlu sessizlikler...

tepemdeki uçan balonlar...



sana söylemek istedigim her cümle eger bir uçan balon olup uçsaydı, sanırım tepemde sana dogru uçuşan fısıltılarımdan böyle bir görüntü oluşurdu...her biri bir dilek agacına baglanmış renkli bir bez parçası kadar degerli benim için ,yüzlerce uçan balon ...herbiri kalbimden üflenmiş ve dudaklarımdan bırakılmış gökyüzüne...

kapatma gözlerini ne olur...



kapatma gözlerini ne olur...

korkuyorum gözlerinsiz karanlıklardan

aysız tüm gecelerden...

kapatma gözlerini ne olur...

bakışalım tüm gece seninle..

kapatma gözlerini ne olur

taşar dökülür sakladıgımız tüm yaşlar göz kapaklarımızdan

hıçkırıklar ardımızdan...

kapatma gözlerini ne olur...

o kadar güzel bir kahvedirki gözlerin

kırk yıl hatrın kalır yüregimde bakışmazsak eger...

kapatma gözlerini ne olur...

masal bitmeden uyuyakalınırya hep hani ,

kırılmaz mı anlatan yarım kalan herşeye acaba...

kapatma gözlerini ne olur...

tuanasın cennetime...

su akar cennetimde

ve suyun kenarında, dudakları kuru bir adam oturur yüregimde...

eli suda

ayagı suyun gıdıklayışında ,

susuzluktan kuruyan bir adam çizer topraga

gözlerimden düşen yaşlar...

o kadar uzun zaman oldu ki gözlerinsiz kalalı

bakışlarınsız günler kumbaramda birikti tek tek...

çok özledim...

kapatma gözlerini ne olur...

gözlerime bak hep

bakışlarınsız geçen tüm günlere verecegin bir cevap gibi bak tüm gece derinlerime...

kapatma gözlerini ne olur...

hep bu şarkı çalsın gözlerinde

ve dinlesin gözlerim gözlerinden seni...

kaç defa dinledigimi hiç saymadan ,

tüm saymaları unutarak ,

sana teslim olarak ellerim havada gelerek sana ,

bıkmadan dinlesem gözlerinden seni ...

kapatma gözlerini ne olur...

turnalar uçursam gözlerimden gözlerinin sıcaklıgına keşke...

bakışlar yol olsa hasretime gurbetime...

kapatma gözlerini ne olur...

kapıda kalır çocuk bakışlarım kapılarının önünde...

sensiz kalmak evsiz kalmaktır yüregimde...

üşür umutlarımın küçük ayakları

sensiz buz gibi kaldırım taşları üzerinde...

heryanım, bir kibrit kutusundan ısınmak için çıkarıp yaktıgım yanık mısralarla dolu

kararmış yanık kükürt kokulu umutlar sarmış etrafımı...

kapatma gözlerini ne olur...

uyursun sanar sokak lambaları sonra...

kapanır tüm ışıklar yoksa...

söner sogur avuçlarımda sıcacık nefesler...

kapatma gözlerini ne olur ...

üşürüm sensiz bir gecede hep ben...

kapatma gözlerini ne olur...

üşürüm seni düşünüp..

kapatma gözlerini ne olur...

gözgöze yanışalım yanaşıp birbirimize...

kapatma gözlerini ne olur...

gözlerini gözlerime demirle ne olur...

iste masmavi bir deniz olsun gözlerim gözlerine ,

iste yeşil bir yayla serinliginde baksın bakışlarım güzelligine...

uzansın tüm mısralar dizlerine

ve gökyüzünü izlesin tüm şiirler dilimizde...

kapatma gözlerini ne olur...

üşürüm yoklugunda seni düşünüp...

mevsim sensizlik şimdi...

bu soguga dayanmaz can..

eski paslı bir sobadır böyle zamanlarda kalbim...

yaktıgım sen

söndürdügüm sen...

içimde tüten sen

tutuşan ben

sıcagım sen...

kapatma gözlerini ne olur...

üşürüm seni düşünüp...

uyurum battaniye misali

beni sevdigini yazdıgın eski bir aşk mektubuna sımsıkı sarılıp...

kan aglayan gözlerimden...21:53

14 Mayıs 2009 Perşembe

the reader...aşkın işareti...


acı çektikçe


güldükçe


hayattan zevk almaya başlıyordum..


hayatı biz renklendiriyoruz


ihtiyacım olan herşey vardı onda


göründügünden çok daha güzeldi aslında


ona bakmak ve şunları söylemek yetiyordu aslında :


bunlar tek bir şeyin işareti olabilir


aşkın işareti...


...from the reader


okuyucu filmini izledim bugün ..harika bir filmdi...beş dalda akademiye nasıl aday oldugunu anlayabiliyosunuz filmin sonundaki hislerinizden...buda bu filmdeki en sevdigim sözlerden biri...başroldeki adam Ralph Nathaniel Fiennes...ingiliz hasta filmindeki adam ve hannibal kızıl ejder filmindeki katil...sessiz ama başarılı bir oyuncu yani...filmi gerçekten sevdim...

bir harfin enerjisi ne kadardır ...



hiçbir işe yaramadıgını düşündügümüz şeyler dogru düşünce ve kullanım ile dünyada çok büyük şeyleri degiştirebilirler...iyi yada kötü...bu sadece bizim elimizde...çıplak gözle görülemeyen bir atom taneciginin parçalanması yüzünden bir kıtayı yerinden sallayabilecek ve yüzyıllar boyu yaşayanları olumsuz etkileyebilecek bir güç,bir enerji ortaya çıkmadı mı...ve bu enerji istemeden zorla kötüye kullanılmadı mı...bir virgül , bir nokta , bir kelime yada bir harf aslında o kadar büyük degişiklikler yapma gücüne sahiptir ki şaşırırsınız...yeterki onu dogru , güzel ve amacına uygun kullanabilelim...üstelik bir noktayı bir virgülü yada bir harfi bir kelimeyi gözlerimiz kulaklarımız rahat rahat görüp duyabiliyo...düşünün siz dogru kullanıldıgında ortaya çıkabilecek gizli güç ve enerjinin büyüklügünü...

12 Mayıs 2009 Salı

One more cup of coffee...

Your breath is sweet
Your eyes are like two jewels in the sky.
Your back is straight, your hair is smooth
On the pillow where you lie.
But I don't sense affection
No gratitude or love
Your loyalty is not to me
But to the stars above.
One more cup of coffee for the road,
One more cup of coffee 'fore I go
To the valley below.
Your daddy he's an outlaw
And a wanderer by trade
He'll teach you how to pick and choose
And how to throw the blade.
He oversees his kingdom
So no stranger does intrude
His voice it trembles as he calls out
For another plate of food.
One more cup of coffee for the road,
One more cup of coffee 'fore I go
To the valley below.
Your sister sees the future
Like your mama and yourself.
You've never learned to read or write
There's no books upon your shelf.
And your pleasure knows no limits
Your voice is like a meadowlark
But your heart is like an ocean
Mysterious and dark.
One more cup of coffee for the road,
One more cup of coffee 'fore I go
To the valley below.

by bob dylan

cryabetic...


yorumsuz geçmeliyim belkide ayagımdaki prangayı...ayagındaki agırlıgı görmezden gelmeye çalışanlara haksızlık etmemeliyim belkide...zamansız, mekansızlaşmış bir mahkumiyet bu...sessiz aglamaların geceyarılarından tanıyorum hepinizi...memnun oldum... tüm yorumsuzlara selam...uyanmak istemeyenlere tatlı rüyalar...uyanacagınız zaman için kahvaltınızı hazırlayacak olan sizi bekleyen adamım ben...bagırmanızı haykırmanızı ve tüm aglayışlarınızı demleyecek olanım...günaydın demeyi bekliyo olacagım hep yanıbaşınızda; siz uykulara kaçmak isterken...sizi anlıyorum fakat uyanın artık ve haykırın içinizdeki isyanı içinizdeki ateşi ...durmanın anlamı yok...acılarınızı uyuşturmayın tesellilerle,sırt okşatmalarla,sevmeye çalışmalarla...yanıyorsanız yanıyorum diye bagırmaktan korkmayın...

ı just want you...


There are no unlockable doors

There are no unwinnable wars

There are no unrightable wrongs Or unsingable songs

There are no unbeatable odds

There are no believable gods

There are no unnameable names

Shall I say it again, yeah

There are no impossible dreams

There are no invisible seams

Each night when the day is through

I don't ask much

I just want you

I just want you

There are no uncriminal crimes

There are no unrhymable rhymes

There are no identical twins or forgivable sins

There are no incurable ills

There are no unkillable thrills

One thing and you know it's true,

I don't ask much

I just want you

I just want you

I just want you

I just want you

I'm sick and tired of bein' sick and tired

I used to go to bed so high and wired,

yeah - yeah, yeah, yeah

I think I'll buy myself some plastic water

I guess I should have married the doctor's daughter,

yeah - yeah, yeah, yeah

There are no unachievable goals

There are no unsaveable souls

No legitimate kings or queens, do you know what I mean?

Yeah

There are no indisputable truths

And there ain't no fountain of youth

Each night when the day is through,

I don't ask much

I just want you

I just want you

I just want you

I just want you

I just want you

I just want you.

Yeah, yeah, yeah

I just want you

I just want you,

Hey, yeah I just want you.

Yeah, yeah, yeah

I just want you,

hey I just want you

I just want you... by ozzy osbourne

9 Mayıs 2009 Cumartesi

filmden sevdigim laflar...


1_It would be more… prudent for you not to be my friend. But I’m tired of trying to stay away from you, Bella.


2_We’re usually very good at what we do. Sometimes we make mistakes. Me, for example, allowing myself to be alone with you.
3_If I could dream at all, it would be about you. And I’m not ashamed of it.
4_I won’t leave you.
5_You are my life now.
6_You smell so good in the rain.
7_I love you. It’s a poor excuse for what I’m doing, but it’s still true.
8_Could you believe that, despite everything I’ve put you through, I love you, too?
9_You can sleep, sweetheart, I’ll carry you.
10_I’m not going anywhere. I’ll be right here as long as you need me.
11_I don’t seem to be strong enough to stay away from you, so I suppose that you’ll get your way… whether it kills you or not.
12_Twilight, again. Another ending. No matter how perfect the day is, it always has to end.
13_Your wish, my command.
14_I’m a good liar, Bella. I have to be.
15_After all the thousand times I’ve told you I love you, how could you let one word break your faith in me?
16_I could see it in your eyes, that you honestly believed that I didn’t want you anymore. The most absurd, ridiculous concept—as if there were any way that I could exist without needing you!
17_You’re not asleep, and you’re not dead. I’m here, and I love you. I have always loved you, and I will always love you. I was thinking of you, seeing your face in my mind, every second that I was away. When I told you that I didn’t want you, it was the very blackest kind of blasphemy.
18_Only you could be more important than what I wanted… what I needed. What I want and need is to be with you, and I know I’ll never be strong enough to leave again. I have too many excuses to stay
19—thank heaven for that! It seems you can’t be safe, no matter how many miles I put between us.
20_Before you, Bella, my life was like a moonless night. Very dark, but there were stars—points of light and reason… And then you shot across my sky like a meteor. Suddenly everything was on fire; there was brilliancy, there was beauty. When you were gone, when the meteor had fallen over the horizon, everything went black. Nothing had changed, but my eyes were blinded by the light. I couldn’t see the stars anymore. And there was no more reason for anything.
21_You will always be the most beautiful thing in my world. Of course… If you outgrew me—if you wanted something more—I would understand that, Bella. I promise I wouldn’t stand in your way if you wanted to leave me.
22_If there was only some way to make you see that I can’t leave you. Time, I suppose, will be the way to convince you.


23_And so the lion fell in love with the lamb...


24_What a sick, masochistic lion.Edward Cullen from Twilight

6 Mayıs 2009 Çarşamba

tüfegin hasreti...


ara beni sevdigim ..seninle durmadan savaşan tüm ihtiraslarıma ragmen ara beni lüTfeN...

mavi balinanın kuyrugu olsam...


büyük okyanusta kocaman bir mavi balinanın kuyrugu olmak isterdim...ara sıra yüzeye çıkıp herkese heryere el sallayan bir köstebek gibi çıksam yüzeye...el sallasam heryere...

gardiyanla mahkumun hikayesi...


ne kadar gariptir gardiyanla mahkumun hikayesi...ikiside birbirine baktıgında parmaklıklar arkasında bir adam görür aslında...biri şehre digeri duvarlara kapatılmış...ikiside yaşamaya mahkum...

gardiyan...


tenine hapsolmak isteyen bir gardiyanım şimdi...

Derinlerde...


suyun ne kadar derin oldugunu bilmek istiyorsan eger , ona bir taş atmaktan çekinmemelisin...

4 Mayıs 2009 Pazartesi

içiMde Bir Deniz Var...


içimde bir deniz var...

boyanamaz bir mavi , inilemez bir derinlige sarılı...

içimde bir deniz var...

anlamını bilmedigim kelimelerin kayalarımı dalga dalga dövdügü

tanımadıgım sözlerin içinde yüzdügü...

içimde bir deniz var...

utanan bir bakışın egik ürkekligi

ve örtünmüş bir beyazlıgın sisi ile sevişen...

içimde bir deniz var...

dümdüz sakin bir çarşafın ne zaman bozulacagını düşünmeden duramayan paranoyası...

içimde bir deniz var...

mutlulugun yorgun huzurunu boynuna baglamış...

içimde bir deniz var...

tüm dalgalarını soyunmuş,

çıplak uzanışlara kendini teslim eden...

içimde bir deniz var...

uçsuz bucaksız bakışların gölgesine uzanmış...

içimde bir deniz var...

tüm aşkla örtülü sevişmelerin ertesindeki

yorgun ihtiyar gülümseyişlerin kıyısını sallayan bir ninni gibi...

içimde bir deniz var...

tüm soguk buz ayrılıkların yavaş yavaş içinde eridigi

usul usul yükselen...

içimde bir deniz var...

yemyeşil , masmavi , kimi gri kimi kararan...

ressamı sen bir deniz var içimde...

fırçası yüzünün çizgileri, boyası gözlerinin dogası...

içimde bir deniz var...

yüzülmez gözyaşlarının yagmurları altına saklanmış ,

tüm gemilere sandallara kapalı bir okyanusun şehri sanki...

içimde bir deniz var...

tüm otobüslerin duraklarını terkettigi bir saatinde oturulmuş bomboş bir durak gibi...

içimde bir deniz var...

içimde battıkça içime batan...

derinlerime gömüldükçe senle dolan...

içimde bir deniz var...

tadı tuzu sen...



kırık BİR duVara vermişim gönlümü...


kırık bir duvara vermişim gönlümü...

çatlaklarından tutunmuşum sana.

tenine çakılı, boş kalmış, anlamları düşmüş yada çıkartılmış

paslı çivilerin yaralarını yara izlerini okşamışım...

kırık bir duvara vermişim gönlümü...

üzerine hayallerimi boyamışım...

tüm mısralarımı yosun baglamış bedenine yazmışım...

kırık bir duvara vermişim gönlümü...

kalbim kırılmış...

beN...01:52

ölsem...


ölsem...

gömülesi mektupların tozlu satırlarından eskiyip düşer gibi...

ölsem...

tüm gökyüzüm ölü balık

ve ben suda tek başıma kalmışım gibi...

ölsem...

küçücük cam küre akvaryum hayatım yosun tutarmış gibi...

ölsem...

cam duvarlar okyanusmuş gibi büyüse yalnız gözlerimin içinde...

korksam...

ölsem...

bir hiçmiş gibi kül olup savrulsam

rüzgarına at diye binip uzaklaşsam buralardan...

ölsem...

kül olsam...

kaybolsam bir toz bulutuna tutunup ...

ölsem...

satırları silinmiş okunamayan eski bir mektup gibi savrulsam gözlerinden...

ölsem...

yerin en dipsiz diplerine uçup gider gibi...

gögün bitmez yüksekliklerine gömülür gider gibi...

ölsem...

tek kulagımı kesip dudaklarına uzatır gibi...

sadece sesine gömülüp gitmek ister gibi...

senden başka birşey dinlemek istemez gibi ...

seni dinlemeye kendimi mahkum etmek ister gibi...

hep buna mahkum kalmak isteyen sana kör bir esir gibi...

ve sen hep suskun kalıyorsun gibi...

ölsem...

düşlerine gömülsem...

ölsem...

mezarımı sevsem

topragımı okşasam kürekler içinden saçlarını okşar gibi...

topragım saçların koksa

saçların topragım...

uzansam dizine uzanır gibi kazılı çukuruma...

kararsa gördüklerim kararsa gökyüzüm

kürekler bulut olsa..

üzerime yagan topraklar yagmurum...

ıslansam bakışların altından...

ıslansam saçların arasından...

ıslansam saçların kokusundan...

sırılsıklam gömülsem sana...

ölsem...

kisacık bir rüya gibi bitsem tüm kabus dolu anlara...

kısacık bir rüya gibi kısalsam uzun uzadı yollara...

ölsem...

ve minicik bir dua ninnim olsa...

uyuyakalsam bir anda yorgunluktan ölmüşcesine...

ölsem...

tüm hıçkırıkların yavaşladıgı o ana gömülsem...

sessiz bir suskunlugu

bu soguktan koruyamayacagını bile bile

incecik bir çarşaf gibi örtseler üzerime...

ölsem...

parmak uçlarım üşüse

çeksem ayaklarımı içime...

ölsem...

anne karnına döner gibi küçülsem kendime sımsıkı sarılıp...

çaresizleşsem...

ölsem...

gülüşünü mezar taşıma son dilegim diye kazısalar...

ölsem...

kanadı kesilen bir martı gibi kıyıdan baksam denize yansıyan yansımana...

sana...

dalgalar vursa ruhumun tüm isyanlarına...

ölsem...

cam duvarlara esir,

arkaya yapıştırılı yer yer sararmış bir deniz dibi fotografına sürgün,

hayalsiz prangasız umutsuz bırakılmış

gözyaşları suyunda kaybolan

küçük bir balık gibi...

ölsem...

sensiz...

nefessiz kalır bogulur gibi...

havam gibi...

yorulur gibi sensiz...

sensiz bogulur gibi...

ölsem..

gözlerinin hemen altına, o tatlı morluga gömülsem...

gözlerinden yagan yaşlar sulasa kuruyan topragımı bakışların gölgesinde...

ve ben dertlerini dinlesem tek tek

düşürdügün her bir yaşın...

ölsem...

avuçlarına gömülen yüzümün eteklerinden bakışlarının içlerine gömülsem...

ölsem...

sana gömülsem...


beN...01:41 Gecenin Pis Sularından...