31 Aralık 2009 Perşembe

Cuore...


Cuore...
çocuktu kalbim ...
küçücük...
ufalda cebime gir diyen bakışların gölgesine saklanıp girdim cebine...
çocuktu kalbim...
küçücük...
gördüm seni...
sakladım...
büyüdü küçücük kalbim seninle dolup...
çocuktu kalbim...
küçücük...
çocuk kalbimde saklayıp sevdim seni...
çocuktu kalbim...
küçücük...
çocuk kalbimde aşk bildim seni...

23 Aralık 2009 Çarşamba

sensizligim , sen dolu günlere aldanıyor yine...


aldanırım...
bir bardak sıcacık sütün sıcaklıgında ısınıp uykulara aldanırım...
sen kokan rüyalar görecegime inanıp tüm gölgelere uzanır ,
sana aldanırım...
aldanırım......
tüm aldatışlardan kaçıp saklanıp sadakatin huzur kokusuna aldanırım...
sen kokan avuçlarının sıcaklıgına başımı dayayıp yastıgımı aldatırım...
başımı okşadıgını düşünüp sana pişman hislerimde sana aldanırım...
aldanırım...
düş bahçelerimde yürürken mandalin agaçlarının kokusunu yolum sayar,
sana rastlayabilecegime inandıgım umutlarca kandırılırım...
limon agaçlarının gölgesine hayallerimi baglar
hayallerimde dogmamış oglumu sallar
o tadı tarifsiz yüzüme ışıyan mutluluk ile
süt kokan yanaklar ile sallanırım...
ama yinede sana aldanırım...
aldanırım...
ne zaman içim üşüse yokluguna dalar uzaklaşırım...
bulutların üzerinde bir yayla sabahına kurulu dügünümüze inanıp ,
bir masala seninle inanır ve sana aldanırım...
bir tulum dolusu nefesi üfleyip içimden ,
yayla sogugundan sana koşup , öpüşmelere dudaklarında uyanırım...
erken uyandıgım sabahlarda
uyandırmadan seni sessizce izleyip seni izlemelerde sana aldanırım...
nefes alışlarını dinleyip nefessiz sana aldanırım...
rüyalarını dinleyip sayıklayışlarından sana aldanırım...
uyudugun anlarda uyanıklıgımdan utanıp sana aldanırım...
saçlarının arasına saklanıp saklambaçlarımda
saçlarının kokusunda uyuyup sana aldanırım...
kimseler bulamaz beni
çünkü rüyalarımdayım...
seni özleyip her dakikamda ,
tüm aldanmalardan kaçıp saklanıp sana koşup
ne yapsamda ben yine sana aldanırım...

18 Aralık 2009 Cuma

siyah beyaz bakışlı kedi...


siyah beyaz bir kedi ne renk çıkar acaba
siyah beyaz çekilmemiş bir fotografta ... ?

günlerden dün...


bırakıp giden kediler diyarı...
mışlayan bir masalın inandıgım yalanlarını yakıyor bu gece sobam...
yüregimde alevler çıtırdıyor...

adı sanı belli olmayan bir şehir yüzüyor , kendini gemi zannedip gözlerimde ...
gözlerim dalga dalga bugün , kafamda soguk bir fırtına sevda...
günlerden dün...
dünlerden soguk ama güzel bir gün...
adı sanı belli olmayan bir şehir yüzüyor kendini gemi zannedip gözlerimde ...
tıngırdayan eksik telleriyle bir gitar şiir yazıyor kulagımın çekmecesinde...
Alzheimer bir radyom var yaşlı bir olgunlugu yüzünden silmeye çalışan
birazda üşütmüş bogazı şiş sesi kısık sessizden ve derinden...
ne çalıyorsa kısık ve güzel
aklında tüm sesleri agaca kurulu bir salıncak gibi bir gidip bir gelen ,
yüzümüze çarpan sallanışından kalan bir esintisi her seferinde bize hediye...
adı sanı belli olmayan bir şehir yüzüyor kendini gemi zannedip gözlerimde ...
gözlerim dalga dalga bugün , kafamda soguk bir fırtına sevda...
günlerden dün...
dünlerden karlı ama güzel bir gün...
kurşun kalemler kırıyorum yastıgımda günün mahkemesinde her gece...
tüm yarınlarımı suçlu bulup idamlara yolluyorum...
izinsiz ölümler besliyorum kanunlarıma aykırı hıçkırıklarımda...
adı sanı belli olmayan bir şehir yüzüyor kendini gemi zannedip gözlerimde ...
gözlerim dalga dalga bugün , kafamda soguk bir fırtına sevda...
günlerden dün...
dünlerden telaşlı ama güzel bir gün...
sayfalar uçuşuyor gözlerimden , satırlar yüregimden damlıyor tek tek...
seni okurken sensizlikten korkmaya başlıyorum ilk defa...
ardımızda evliyalar sırtımızı okşuyor...
dualar kulaklarımıza cesareti fısıldıyor...
ilk defa üşüyorum...
atkım sen ol istiyorum o an...
sana sarılıp ardına kaçmak istiyorum...
utanıyorum yüzümde kızaran itiraflardan...
acemice laf degiştirmeye çalışıyorum...
tüm sözler dilime dolanıyor sanki ayagıma dolanır gibi
ve sana düşüyorum tekrar ve tekrar...
kaçıp sana saklanmak istiyorum...
gitmek istemiyor ayaklarım...
adı sanı belli olmayan bir şehir yüzüyor kendini gemi zannedip gözlerimde ...
gözlerim dalga dalga bugün , kafamda soguk bir fırtına sevda...
günlerden dün...
dünlerden karlı ama güzel bir gün...
terleyen bir üşüyüşü dudaklarımdan koparıp yanagına baglıyorum ,
ve yanagını her gülümseyişinde dilek agacım sayıyorum...
tüm sözleri dilimden yırtıp dudaklarımda tutuyorum...
ne zaman gülsen bir dilek tutup yanagına baglıyorum...
hep gül diye ben sana kurban edip yaşlarımı dualarımla aglıyorum...
adı sanı belli olmayan bir şehir yüzüyor kendini gemi zannedip gözlerimde ...
gözlerim dalga dalga bugün , kafamda soguk bir fırtına sevda...
günlerden dün...
dünlerden sessiz ama güzel bir gün...
rüyalarımda yine sekiz metrelik teknemde seni örüyorum...
şiir sürülerinde mısralar yakalamak için denizime seni serpiyorum...

ama o kadar güzeldi ki gülüşün ...


ama o kadar güzeldi ki gülüşün
kelepçeler çözüldü gözlerimden ,
düştü tüm yaşlar özgür aglamaların mutluluguyla ıslanıp...
gözden yagmurlar yüzümden kahkahalar uçuştu
dallardan çıplak bir soguk , bakışlarımdan karlar kaçıştı...
ama o kadar güzeldi ki gülüşün
kelepçeler çözüldü gözlerimden ,
kalbimde bir sancı gülüştü
midemde bir heyecandı sevinç...
utanıp kaçtım gözlerime baktıgın tüm fotograflarından...
yinede saklanamadım...
yakalandım hep tüm geriye dönüşlere...
ama o kadar güzeldi ki gülüşün
kelepçeler çözüldü gözlerimden ,
hapisti dilim agzımın prangasında
demir parmaklıkları sözlerim arkasında...
müebbet bir sessizlik kapladı kalbimi ,
durmadan konuşan dilimin ardında...
ama o kadar güzeldi ki gülüşün
kelepçeler çözüldü gözlerimden ,
eridi tüm buz düşlerim ...
çözüldü donmuş ellerim
süzüldü yaşlardan gözlerim
yüregimin soguk kutbunda mevsimler karıştı düşler sevişti durmadan
ve bütün sıcaklıklar tutuştu içimde bilmedigim bir yerlerde...
neye kızdıgımı bilmeden kızgınım hep sana nedense ben...
ama o kadar güzeldi ki gülüşün
kelepçeler çözüldü gözlerimden ,
bakışlarımda yaşlar umutlarımdan maviler
eski fotograflarda renksiz gülümseyişler hep agladı sana...
gitmemeye yemin ettigim mezarların üzerine uzanıyorum gözyaşlarım ile şimdi...
ve çiçekler bırakıyorum tüm eski güzel günlere...

16 Aralık 2009 Çarşamba

saçlarının rengini geceden çalanım...


ey benim dagınık esen rüzgarım...
saçlarının rengini geceden çalanım...
savruluşlara şiirler yazanım...
her gece bir dere kenarı...
suyun şırıltısı baş yastıgı...
buz gibi tertemiz rüyalarım...
ey benim dagınık esen rüzgarım...
saçlarının rengini geceden çalanım...
kururum bir denize ulaşıp içimi dökemeden diyen korkularım...
bir gece yarısı...
yaprakların bitmeyen hışırtısı...
agacın rüzgara yazdıgı o en bilindik şarkısı...
akorsuz dolunayın hatasız ışıltısı...
kulagımda yarin akıp gülümseyen şırıltılı fısıltısı...
bir gece yarısı...
ey benim dagınık rüzgarım...
saçlarının rengini geceden çalanım...
izinsiz gözlerimden yaşlarımı alanım...
en tarifsiz tarif edilemez anlarım...
ey benim dagınık rüzgarım...
saçlarının rengini geceden çalanım...
tırnagımda toprak mısralarım...
agzıma mühür satırlarım...
tüm susup kalışlarım...
ey benim dagınık rüzgarım...
saçlarının rengini geceden çalanım...

yırtık sayfalardan kanatlar uçuran...
rüzgarına istedigi gibi sarılamayan...
dönüşlerinde yarım sitemleri çeviren...
her gece kurup diktigi hayalleri dogan güneşle kızıp deviren...
yaralı bir rüzgargülü takılı yüregimin balkonunda...

işte bu yüzden...hayat hayattır...


ve üçgen degil , dörtgen degil ,yamuk degildir madeni paralar nedense ; sadece bu dünyaya ait oldugunu anlatmak istercesine bir daire şeklinde düşer elimize bozuk paralar...dünyanın iki boyutlu sahte imzalarıdır sanki ellerimizde bozuk paralar...biz görmedikçe , önemsemedikçe ve unuttukça ; ceplerimizde toplanıp daha çok ses çıkarırlar hatırlatmak için görevlerini sanki...bagırıp haykıran biz buradayız diyen kalabalıklar gibi...hayat bir madenden yada gözlerimizdeki büyük sayıların kagıtlara basılmasından ibaret degildir...hayat kafamızın içinde tüm bu yanlışlardan arındıgımızda yaşayıp hissettiklerimizden ibarettir...

bir makinaya bozuk para atıp metro için jeton alabilirsin , yada kutu kola fakat bana bugün hayatım için anlamlı unutulmaz güzel bir gün ver sayın makina diyemezsin...

işte bu yüzden hayat hayattır ...ulaşılabilen herşeye daha uzak...içine dolan nefese ,kalbine ,ruhuna ve gözlerinin önü burnunun ucuna yakın...yolsuz... haritasız...tarifsiz...jetonsuz,biletsiz,parasız kolayca ulaşılabilen fakat nedense hep ulaşılamayacagını düşündügümüz...hep aradıgımız ama zaten başımızda duran gözlügümüz gibi...hep avuçlarımızın sıcaklıgında bizi bekleyen...

işte bu yüzden hayat hayattır ...

hayat nedir ...pi sayısı ...oran orantı...


iki kişilik bir masaya dört kişi kol kola oturan bir fakirligin , sekiz kişilik bir masaya iki kişi oturan, uzaklar mesafeler ile yorulmuş bir zenginlige oranıdır hayat...hesap makinaları hesaplamayı başaramaz bu oranı asla...

gözyaşlarına bindirip yüzünde ögüt beni...


gözlerinden aşagıya düşür beni
bakışlarının nehrine karıştır ölen tüm sözlerimi...
gözlerinden aşagıya düşür beni
adımlarının altında ezilen topraga gömüp taşır beni...
bakışlarının alev ocagında dagla beni
dilinden düşenler ile tutuşturup yak , beni kaplayan şu teni...
su toplasın tüm susuz umutlarım gökte mavi bulutlarım...
gözlerinden aşagıya düşür beni
bakışlarından yanaklarına agır agır it beni...
sevgisiz kalmasın gübresiz kalsada eksik açtıgın tüm papatya yaprakların...
baharın güneşsiz üşümesin hiç...
gözlerinden aşagıya düşür beni
tüm kederlerine sürüp gözyaşlarından süz beni...
damla damla akıt yüreginden beni
mum gibi yakıp tüm odaya kokumla dagıt beni...
yalınayak çıktıgım yayan gidemedigim bu yolda
tüm aglayışlarına inat
küçük bir bebegin yanagını koklayıp
o koku ile mutlulugu düşleyip
gözyaşlarına bindirip yüzünde ögüt beni...

13 Aralık 2009 Pazar

sana batmak istiyorum sevgili...


sana batmak istiyorum sevgili...
bırak karışsın satırlar mektuplar gözlerine dalıp giderken gözlerim...
bırak kagıtlar karışsın ellerimde usul usul aşkına...
elimdeki tüm kupalara adını yazayım gizlice...
sırf kalpler uçuşuyor diye tüm kupalarda ,
kırmızıdan yangınlara işleyeyim ismini sessizden tüm kenarlara...
dagıtayım elimdekileri tek tek sonra masaya...
tek tek açılsın ellerimizdekiler avuçlarımızdan gözlerimize...
ve en son sen aç elindekileri gözlerinde şaşkın gülümseyişin ile karşılayıp bizleri...
topla tüm kagıtları sonra bir demet yapıp ellerinde...
elinde adını kazıdıgım tüm kupalar ile açıp elini yüregime...
koz kupa bakışlarına dalıp hayaller kurayım ben ,
gözlerimde uçuşan tüm kalpler ile heyecanla sana...
gözlerime döküp gözlerini
durma haykır ve çiz beni sevgili...
çiz beni tüm sihirli düşlerin ile elinden gözlerine...
tüm kaybedişlerimi sana kurban vereyim...
ve ben tutmayan hesaplarımdan düşüp ,
sana batayım sevgili...
seni kazanmak ugruna bütün elimdekilerden vazgeçeyim...
seni kazanmak ugruna tüm kazanmaları terkedeyim...
seni kazanmak ugruna tüm kaybedişleri su diye içeyim...
denizi sen bir oyunda ben ,
sana batmak istiyorum sevgili ...
kupalara kazıyorum adını... yüregimden söküp her harfiyle sana adıyorum yagan yagmurlardan birikmiş okyanus dolusu bu aşkı...
batak masasının kalbi delik sandalından...
batan geminin mısralarından...

11 Aralık 2009 Cuma

durma tut elimi...yak canımı haydi...


durma tut elimi ...yak canımı haydi ...
kaçıp giden bir bakışı sal rüzgara uçurtma gibi uçur yanıbaşımdan uzaklara...
kaç tüm herşeyden benide unutup arkanda...
kapan dört duvarlar arkasına...
durma tut elimi ...yak canımı haydi ...
yüzünü çevir gözlerimden uzak tuzaklara ...
kapan durmadan günlerce yagan yagmurlar arkasına ...
durma tut elimi ... yak canımı haydi ...
suçla beni tüm suçsuz masumluguma mahkum edip ...
sessizligimi adımlarıma pranga edip ...
durma tut elimi ... yak canımı haydi ...
bak bakışlarımın tam içine ve oku tüm yazanları gözlerimden
yalanların silindigi o yeşil dürüst şehirden
bir bilet al bin yüregime durma...
sık sıcacık avuçlarımı sessizden...
konuşmana gerek yok tut elimi yeter
konuşur ardımızda kalan tüm seneler o an sessizden gözlerimizden ...
durma tut elimi ... yak canımı haydi ...
bir bilet al bin yüregime ...
biletin üstü silik ...
dönüşü yok bir gidiş ...
gidişi kocaman bir dönüş ...
durma tut elimi ...yak canımı haydi ...
tüm duygusal ölümleri fısıldayıp kulagıma üfle gözlerime ...
ama dön bana gerisin geriye ...

9 Aralık 2009 Çarşamba

ve kış gelir ...


ve kış gelir...
varoşlar duman kokar ...
herseyi bir kenara bırakıp herkesten habersiz ...
kışı koklamayı seviyorum varoş sokakların sarhoş adımlarının yavaşlıgında...
varoşlar duman kokar ...
herşeyi bir kenara bırakıp tam ortasından yürürsün korkulan yolları ,
sagına yalnızlıgını soluna omuzlarındaki piramit taşı tüm sorunları bırakıp
tamda ortasından yürürsün herşeyi ...
cesurca sanılan korkmak nedir bilmeyen bir cahillikle ,
yürürsün herşeyi tamda ortasından ...
varoşlar duman kokar ...
sen o dumanı koklarken sobalar ekmek ısıtıp çay demler sessizce büyüyenlere ...
varoşlar duman kokar sobalar kahvaltı hazırlarken sıcacık sizlere...
ve kış gelir ...
susar baharın sonu kapatıp gözlerini ...
ve koynuna bir aşkın sıcacık kolları dolar
gökyüzünden buzdan yıldız taneleri gibi kar yagar ...
tüm üşümelerinden utanır
üşüyemezsin ...
kalbinde seni büyüten sobanın ateşi yanar ...
ve kış gelir ...
ansızın aşk düşer gökyüzünden burnuna bir kar tanesinin sihrine saklanıp...
sıcacık teninde mısralar erir satırlar süzülür
sayfalar aşagılara düşer ...
ve kış gelir ...
tıpkı ansızın senin çıkıp geldigin gibi ...
ve kış gelir ...
ansızın senin eriyip gittigin gibi ...

3 Aralık 2009 Perşembe

ben ruhu severim , bedeni degil ...


ruhu severim , bedeni degil ...

bir çam ormanında çam kokulu yürüyüşleri katık ederken yoluma , ve etraftaki tüm gözler en güzel çam agacı hangisi diye bakınıp ararken tüm çamların dalga geçtigi çirkin küçük bir ardıç agacına vurulup aşık olabilirim...

ruhu severim , bedeni degil ...

gözlerimi kapatıp izlerim seni , daha iyi görebilmek için seni ve gözlerimi kapatıp dinlerim seni ,daha iyi duyabilmek dinleyebilmek için ...gözlerim kapalı tanırsam eger seni gerçekten tanıyabilirim seni...işte o zaman gerçekten tanışabilirim seninle...tüm önyargılardan ve saklanan tüm düşüncelerden uzakta gözlerim tamamen kapalıyken çırılçıplak kalabilirim karşında...korkak...çekingen...cam kadar açık ve dürüst...

ruhu severim , bedeni degil ...

bu yüzden yürüyüşünden daha mühimdir süzülüşün gözlerimde...sözlerin ile özlerimde...

ruhu severim , bedeni degil ...

sevişmene degil sevişine baglıdır sevmelerim ...

ruhu severim , bedeni degil ...

seni dudaklarından degil , dudaklarından dökülenlerden boyar çizerim ...

ruhu severim , bedeni degil ...

sevişmeler boyunca gözlerine uzanır ruhumu ruhuna , bedenimi karanlıklara teslim ederim ...

ruhu severim , bedeni degil ...

gözleriyle konuşan nice dilsizler , sözleriyle bakışan nice körler görüp özür dilerim ...



* fotograftaki kalp agacının köklerinde sag tarafta gezinen küçük salyangoza teşekkür ederim ...

uyanma sakın ne olur ...


uyanma sakın ne olur , ürkütme tüm çaresizligimi başucunda ...

uyanma sakın ne olur , izleyeyim seni masumluguna en teslim halin ile birazcık daha ...

uyanma sakın ne olur , okşayayım saçlarını usulca ve koklayayım gecenin sessizligini saçlarından...

uyanma sakın ne olur , rüyalarını tarayayım gecenin karanlıgını giymiş saçlarında...

uyanma sakın ne olur , korkup kaçayım güneş dogmadan sen uyanmadan , yanıbaşından ayrılmadıgım geceyi terkedip ...

uyanma sakın ne olur , sensizlige isteksiz koşayım yeni dogan günün sessizliginin içinden geçip...

uyanma sakın ne olur , uyuyuşunu zihnime kazıyayım rüyalarıma mayalayayım...

her gece seni rüyalarım yapayım ...

uyanma sakın ne olur , seni biraz daha seyredebilmek için seni durmadan pış pışlayayım...

uyanma sakın ne olur , nefeslerimi nefesine adayayım...

uyanma sakın ne olur , bir dakikada olsa başucunda seni uyuyayım...

1 Aralık 2009 Salı

ve itiraf edilemeyen sevgiler vardır ceplerinin en derinlerine sakladıgın...


ve itiraf edilemeyen sevgiler vardır ceplerinin en derinlerine sakladıgın...kendinden bile saklamaya ugraştıgın...herkesten gizlidir sence cebinin en derinlerine gömüldügü için ellerin tarafından...ne kadar saklamaya ugraşırsan ugraş , dahada derinlere itmeye ugraşırsan ugraş sen , beyninde yanıp sönen bir ışık gibidir aslında..kulagında sadece senin duyabildigin durmadan çalan bir alarm yada siren belki..hep en öndedir o aslında , hep en üstte hep en yukarısında suyun...onu gömemezsin derinlere...denize bir balonu bir deniz topunu batırmaya çalışmak gibidir bu durum...yırtınırsın ugraşırsın tüm gücün ile itersin suyun daha derinlerine dogru fakat bıraktıgın an daha büyük bir güçle zıplar çıkar gökyüzüne koşarak suyun üzerine...beynin batıramaz onu ne kadar büyük bir deniz yada okyanus olursa olsun sana göre...


ne kadar saklamaya ugraşırsan ugraş sende bilirsin durmadan düşünecegini onu ...durmadan sesini kulagında duyacagını , yoldan geçen herhangi birini ona benzetecegini ikide bir...



ve itiraf edemedigin sevgiler vardır ceplerinin en derinlerine saklamaya gömmeye ugraştıgın...itiraf edemedigin tutkular , itiraf edilemeyen aşklar yakar içini en saglıklı hissettigin bir günde bile ...tanımlayamazsın neresi yanıyor içinde...hangi organın yüzünden böyle kıvranıyorsun ve huzursuzsun anlayamazsın bir türlü...bir bebegin kendi başına çıkaramayıp kıvrandıgı bir gaz agrısı kadar açık ve basit birşeydir oysaki bu durum...sırtını biri okşasın diye kıvranır durursun dosta düşmana seslenip konuşmak isteyip...aslında ne istedigini çok iyi bilirsin , kime ihtiyacın oldugunu yada neye ihtiyacın oldugunu fakat kendine bile söyleyemezsin bunu...


ama içten içe sende bilirsin...kendine bile itiraf edemez bilincinin altlarına derinlerine batırırsın hayatının en büyük gemisini bile korkuyla...hergün hayranlıkla andıgın izledigin titanigine dev buzlar dev engeller uydurur gönderirsin beyninin okyanusunda bilinçaltında batsın ve dipsiz derinlere düşsün saklansın diye bu gerçek...



ve itiraf edilemeyen sevgiler vardır ceplerinin en derinlerine sakladıgın...gömmeye ugraşıp başaramadıgın...bu yüzden ölsende ne bir ceset olabilirsin nede yaşadıgın anlarda bir mezar görevlisi...iki tarafındada başaramazsın hiçbirşey bu çizginin...


sen o çizginin tam üzerinde kararsız bakışlı , bir o tarafa bir bu tarafa bakıp o taraflara ait yarım hayaller kuran ruhsuz bir bedene dönüşür ve kalırsın...ruhun istedigin hayalleri , bedeninde yaşamaya mecbur oldugu bomboş olduguna inandıgın önündeki yaşamı yaşar ... hergün aynı yagar senin için yagmur bu andan sonra...hergün aynı havayı solursun...hergün aynı çayı içersin...hergün aynı mutsuzlugu aynı şikayetleri kusar agzına fakat saklayıp tekrar yutarsın... ve merak etme seni zaten farketmeyen insanlardan saklayabilmişsindir başarıyla tüm saklamak istediklerini...


arada sırada birkaç istisna insan bulunur sakladıklarını farkedebilen...peki sence ne olur saklamaya ugraştıklarını farkeden birini görüp farkettiginde ;


1.farkeden tüm farkettiklerini susar ve saklar senden farketmemiş gibi yaparak farketmeyenlere katılır standart rolüyle ... ?


2.farkedildigin için korkar ve dehşete kapılırsın ve hep farkedenden kaçarsın kaçmaya ugraşırsın onun oldugu heryerden ; tüm sakladıklarını biri farketti diye ... ? ( aslında gerçekten istedigimiz bu degil mi ? tüm sakladıklarımızı farkedebilen , tüm saklamaya ugraştıklarımızı haykırıp itiraf edip rahatlayacagımız bizi iyi anlayan biri ...?)


3.hiçbirşey umrumda degil aman saldım çayıra mevlam kayıra tavrına bürünürsünüz...halbuki ne çayıra birşey salabilirsiniz nede mevlam sizi kayırır...buda sizin yalan rolünüzdür kendi sahnenizde kendinize oynadıgınız...buda bir kaçıştır aslında...


üç şıklı bir seçenek sorusu bu ve her şık dogru cevap olabilir...hangisi dogru diye arama telaşı ve çabası olmadan kendi dogrunuzu seçip açıklamaya çalışmak , o sorunun en iyi ve en dogru cevabını vermektir aslında...keyfinize bakın...


hiçbirzaman tam bir karanlıga gömülmeyiz aslında...


kapının bir çizgi kadar aralık oldugu karanlık bir odada , o aralıktan içeri giren meraklı bir ışık süzmesinin varla yok aydınlıgına teşekkür ederek yazardın mektuplarını ... aslında hiçbirzaman tam bir karanlıga gömülmezdi gecelerimiz , odalarımız ve uykularımız ... ışıgı kapatıp karanlıkta kaldıgımız odamızda sakince beklersek birkaç dakika , odamızı farketmeye görmeye başlardık tekrar karanlık ayrıntılarda demirleyen sakinligimiz ile ...


hiçbirzaman tam bir karanlıga gömülmezdik aslında ...


karanlıkta yazardın mektuplarını , uyudugunu zanneden nefeslerin uzagında küçük bir odada...yinede güzel yazardın karanlıkta kagıtlara sözlerini ; hiçbir zaman begenmedigin o karanlık mektupların yazılarını begenip okşardım ben oysaki...


söylemezdim onların güzel mi yoksa güzel degil mi olduklarını asla sana ...sorardın ...ben dilim tutuklu bir hayranlıga teslim olmuş suskun bakakalırken yazdıklarına, sen begendi mi begenmedi mi kargaşasında onlarca kombinasyon yazardın kafandan yüzüne ...begenmedi...hmmm begenmedi ama gülümsüyo begendim yalanını söylemek zorunda hissediyo kendini...begendi ama vasat buldu olumlu birşeyler söyleyecek ama tam olarak inanmadıgı cümleler sarfederken adım atamayan bir bebek gibi düşer durur tüm sözleri.böyle devam ederdin kafanda kurmaya kurulmalara...vesaire vesaire... gülümserdim tüm sessizligime sımsıkı sarılıp...


karanlıkta yazardın mektuplarını , uyudugunu zanneden nefeslerin uzagında küçük bir odada ; hiçbir zaman tam bir karanlıga gömülmedigimizi unutarak aslında ...


ben o karanlık mektupların ışıgında büyüdüm ...ben o karanlık devrik yamuk yumuk zannettigin satırların aydınlattıgı dümdüz yoldan yürüyerek büyüdüm sevgili...


begenip begenmedigimi bilmedigin o mektuplara hayran büyüdüm ben sevgili ...







ve hergün bir başka ölümü begenip giyiyorum üzerime bugün son diye...


güneşi söndürüyorum

dünyaları öldürüyorum tüm rüyalarımda bundan gayrı...

karanlıgı örtünsün tüm gündüzlerim artık...

gizlensin güneşsiz karanlıklara tüm suretsizligim

utanan tüm korkusuzlugumu soyunarak...

güneşi söndürüyorum

dünyaları öldürüyorum tüm rüyalarımda bundan gayrı...

tüm sızlanışların kabugunu soyuyorum ,

vitamini neresinde düşünmeden gömüyorum topraklarına tenimin...

içimde bir bag bozumu demliyorum...

gözlerimde bir çig sabahı süzüyorum düşlerimden...

görebildigim herşeye biraz ıslaklık ve bugu üflüyorum gözlerimden...

güneşi söndürüyorum

dünyaları öldürüyorum tüm rüyalarımda bundan gayrı...

sönmüş güneşimin altına seriyorum yinede

kurusunlar diye tüm agladıgım yastıkları yalnız gecelerden soyup çıkartıp...

derin bir nefes üflüyorum sonsuzluguna tüm bu sonların

ve hergün bir başka ölümü begenip giyiniyorum üzerime bugün son diye...


tutarsız tutarlılıgımın ampulünden ...

patlayıp kopan sıcak telin üzerinden ...

sımsıcak karanlıga gömülen incecik camın son nefesinden yazıyorum size ...

karanlıkta yazmaya devam eden bir kalemin şikayetsiz memnun sessizliginden ...