14 Mayıs 2012 Pazartesi
akrepyelkovanöpüşüyorduduvarda...
tüm söğütleri geride bıraktım adımlarımı da alıp yanıma,
terkettim içimi,
şehri haklı bulup...
söğüte küsüp nedensiz,
bir iğne gölgesine uzandım sonunda.
ve sırf sen biraz daha rahat sevişebil diye,
ben gözlerimi de yumdum bu delice körebe'ye...
* akrepyelkovanöpüşüyorduduvarda...
00.34
çığlık çığlık dökülsün düşler...
her yeri yanarken görmek istiyorum,alev alev...
çığlık çığlık dökülsün düşler...
kim iyiydi kim kötü unutmak;
tek kötüsü olmak istiyorum bu ütopyanın,
ve geriye kalanlar cennetin yoluna düşsün diye,
yaşamın dalını merhametsizce sallamak.. .
kim kötü diye düşünmek zorunda kalmasın artık kimse,
tek kötü ben doğup nefes alayım sizinde yerinize...
* iyilik,flu bir akşamın sisli şiiriydi içimizde belkide;
biz dışarıya çıkmaya korktuk boşyere kendimizce.. .
00.19
dilimi çarmıha ger...
küfür etmek istiyorum ALLAHIM,
dur duraksız,
çatlayana dek dört nala.
küfür etmek istiyorum,
kusana dek ruhumu tükürmek içimden...
küfür etmek istiyorum ALLAHIM,
tek nefeste tutuşup kinimden
nefessizliklerin karanlığında kaybolana dek...
küfür etmek istiyorum ALLAHIM,
dilimi çarmıha ger...
* 00.09
BOŞverSENe...
hiçbir can yangını unutulmaz ruhumun teninde.
hemde asla.
hiçbir söz düşmez kulağımdan.
hatırlanır hem zaman hemde an be an.
hiçbir yara izim saklanmaz bedenimin karanlığına.
sobelenmek için dinlerim,
son rakamlarını ebe olanın dudaklarından en ufak fısıltıları ile hemde.
hep zaman.
hiçbir kin ölmez gözlerimde.
hemde hiç zaman.
tamda işte bu yüzden,
BOŞverSENe...
* kinimi sulayan yağmurun duasını yakıyorum avuçlarımda tutuşan mum damlalarında...
sonra *iktirgit diyorum içimi yakan şeytanın kulağına sakin ve sessizden,
ve senin aksine ben ölürken daha çok gülüyorum...
tabutuma düşen toprak sesinde ninniler mayalıyorum...
23.57
8 Mayıs 2012 Salı
hangi tesbihin kaçıncı besmelesi bu doğan güneş dudaklarında...
peki hayat bu mu ?
kederli bir rutubetin yüzüne üflediği sızıydı aşk belkide,
biz bomboş bir odada üşüdük kar sevdalı akşamları yapayalnız...
çatısı yoktu saklandığımız duvarların,
bizi ısıtır sandık hep beton hayallere,kerpiç umutlara saklanırken...
kederli bir rutubetin yüzüne üflediği sızıydı aşk belkide,
bakışlarımızın yere düştüğü kadar saygılıydı hergele yumruklarımız,
içine sadece bir mavi bonibon sığdırabilmiştik oysa,
küçücüktü avuçlarımızda cümleler...
çocuktuk aslında ne zaman ''ben büyüdüm '' diye bağırdıysak...
kederli bir rutubetin yüzüne üflediği sızıydı aşk belkide,
elinde duvar kokusu sinmiş tuz be tuz yanan sessiz acılar...
elinde okunamayan saklı mektuplar...
yumruk yumruk ardından dökülen tüm o yaşlar...
yıllar ve yıllar...
kederli bir rutubetin yüzüne üflediği sızıydı aşk belkide,
sen kaçtın...
ben sustum her günü...
hangi tesbihin kaçıncı besmelesi bu doğan güneş dudaklarında,
hangi mevsimi yağıyor gözlerin hüngür hüngür,
hangi sözler sararıp düşüyor dilinden yaprak yaprak,
güz gülüşlerinin ardına saklanıp söyle...
peki hayat bu mu ?
kimin kozası bu uzandığımız yıldızlar,
koynunda hayalleri mayaladığımız ah o rüyalar...
kederli bir rutubetin yüzüne üflediği sızıydı aşk belkide,
kararan bir akşamın sevdasını hor gördük saklandığımız güneşten...
şimdi zaman,gölgeye saklanan sessiz hıçkırıkların zamanı sevgilim.
tüm mendillerin intikam zamanı şimdi duvardan yüzümüze esen zaman...
zaman 23.22
* her kukla kendi kaderini esir tutuyordu sımsıkı hapsettiği amuda kalkıp şahlanan hislerinde aslında...
4 Mayıs 2012 Cuma
rotasız şapşal...
sana rüzgarı olmayan bir okyanusun üzerinde yelkeniyle bekleyen rotasız bir şapşal olabilirsin...
sonra bomboş nefesinden uzak bir göğüscesine tükenir ve sessizleşir önünde yelkenler.
gurursuzlaşır hayaller...
o okyanusun orta yerinde kalakalırsın rüzgarsız,yolsuz ve amaçsız.
sonra sorarsın bir anda kendine gelip amansız :
biz buraya neden gelmiştik ? ama cevaplar suya atlayıp yüzer gider buralardan usulca,
işte bu yüzden kayar ellerden tüm balıklar aslında,
çünkü herbiri bir cevabı kaçırıp saklar bizlerden kendi okyanusunda...
sana rüzgarı olmayan bir okyanusun üzerinde yelkeniyle bekleyen rotasız bir şapşal olabilirsin...
dikkat et !
kıyıdaki adımlarında yüzüne tokat gibi çarpan,
ve seni içten içe çağıran o kılıç gibi keskin poyrazların uğultuları,
ılık yalan esintilerde şimdi başka bir kıyıdan başka bir yüzü okşuyo olabilir...
dikkat et !
sana rüzgarı olmayan bir okyanusun üzerinde yelkeniyle bekleyen rotasız bir şapşal olabilirsin...
haydi durma üzülme boşver,
şimdi sen haykırışlarını A/dört hasırdan* yelkenine üfle,
kimbilir birkaç kürek ileri yürürüz belkide...
''uçakların pencereleri neden bu kadar küçük'' diye soran ufaklığa gülümsedim dönüp...
ve içimden cevapladım onu
''yoksa önündeki kibrit kutusu ekranlardan kimseye izletemezlerdi yalanlarını çocuk.''
büyü ufaklık büyü ve büyüdüğünde beni bir sahil kasabasında bir bank üzerinde bul bir gün,
konuş benimle,ben seninle tek bir kelime dahi konuşmasam bile...
hayallerin okyanusunda kıyıya hiçbir düş vurmaz sevgili...
* hasır yelken.
gerçek zaman 09.35
bEN...
3 Mayıs 2012 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)