8 Mayıs 2012 Salı

hangi tesbihin kaçıncı besmelesi bu doğan güneş dudaklarında...




peki hayat bu mu ?

kederli bir rutubetin yüzüne üflediği sızıydı aşk belkide,
biz bomboş bir odada üşüdük kar sevdalı akşamları yapayalnız...
çatısı yoktu saklandığımız duvarların,
bizi ısıtır sandık hep beton hayallere,kerpiç umutlara saklanırken...
kederli bir rutubetin yüzüne üflediği sızıydı aşk belkide,
bakışlarımızın yere düştüğü kadar saygılıydı hergele yumruklarımız,
içine sadece bir mavi bonibon sığdırabilmiştik oysa,
küçücüktü avuçlarımızda cümleler...
çocuktuk aslında ne zaman ''ben büyüdüm '' diye bağırdıysak...
kederli bir rutubetin yüzüne üflediği sızıydı aşk belkide,
elinde duvar kokusu sinmiş tuz be tuz yanan sessiz acılar...
elinde okunamayan saklı mektuplar...
yumruk yumruk ardından dökülen tüm o yaşlar...
yıllar ve yıllar...
kederli bir rutubetin yüzüne üflediği sızıydı aşk belkide,
sen kaçtın...
ben sustum her günü...
hangi tesbihin kaçıncı besmelesi bu doğan güneş dudaklarında,
hangi mevsimi yağıyor gözlerin hüngür hüngür,
hangi sözler sararıp düşüyor dilinden yaprak yaprak,
güz gülüşlerinin ardına saklanıp söyle...

peki hayat bu mu ?
kimin kozası bu uzandığımız yıldızlar,
koynunda hayalleri mayaladığımız ah o rüyalar...

kederli bir rutubetin yüzüne üflediği sızıydı aşk belkide,
kararan bir akşamın sevdasını hor gördük saklandığımız güneşten...
şimdi zaman,gölgeye saklanan sessiz hıçkırıkların zamanı sevgilim.
tüm mendillerin intikam zamanı şimdi duvardan yüzümüze esen zaman...

zaman 23.22

* her kukla kendi kaderini esir tutuyordu sımsıkı hapsettiği amuda kalkıp şahlanan hislerinde aslında...

Hiç yorum yok: