27 Kasım 2024 Çarşamba

toplama kampı sevdalar atlası

 
Tepede küp şekli yalancı bir güneş,soluk ışığını tükürüyor yüzümüze.
Aynada yaralı,esen ihtiyar beyaz tülden perdeler.
Mevsim kasım.
Taze koyulan çayın sıcacık bulutlardan,şiirden dumanı yol gösteriyor bize.
Biz susuyoruz.
Radyoda kısık bir ses,tütün yanığı çıtırtılar var kulağımızın çekmecesinde ve sıvazlıyor yüreğimizden tutup sırtımızı...
Turşu suyu var eski bir cam bardak kadar,gözlerimiz açık düşdüğümüz düşümüzde o günkü...
Paylaşıyoruz bir simiti,
Ve kardeş payı değil hiçbir şey,
Bir sevda bölüyor her lokmamızı dudaklarımızdan çalıp bizim için sanki.
Bir somun doyurmazdı oysa,
Şimdi bir lokma gevrek dönüyor saatlerdir ağzımızda...
Mevsim sabah.
Ceketini giymiş tüm yağmurlar,sımsıkı sarılmış her damla ince boğazlı kazağına,
Üşümüş belli,kitabının arasında çadırını kurmuş o güzel yüzlü bütün çingene şiirler...
Mevsim köle pazarı çıplak ağaçlar vakti.
Saat gözlerinin mahmur kepenklerini açtığı vakitler.
Cebimizde beraberken muhtemelen yemeyi unutacağımız ögle yemeğimiz saklı.
Çobanıyız;
aşk mektuplarının,şiirlerin,kartpostalların...
Önümüzde uçsuz bucaksız yemyeşil yürü yürü bitmez bir yaşamak çayırı...
Güdüyoruz yanardağ yüreklerimizi,
Yaşımız,ilk uçuşu sıcak ülkelerine sevmenin,o genç kırlangıçların...
Kapının önünde savaşlar var.
Susamış,bomba düşüp yarısı yıkılmış evlerin balkonunda tüm o tozlu güzel çiçekler...
Tuz kalmamış.
Tüm yanıklar,yaralar öksüz tenimizde.
Ekmeksiz düşler artık,sıcak kokusu kalsa yalnız bari.
Bütün yazmalar aç kaç zamandır.
Mevsim kar,yağmur,kıyamet vakti ömrün.
Oturmuşuz seninle sıcak bir çay haneye sığınıp en kuytu masasında öğlenin.
Yalandan bir bardak söylemişiz içmeyi sevmesek de dudaklarımızı ısıtmak için sadece.
Sıcak dudaklarımız kapalı,sohbeti kesmişiz,uzayın sessizliği gözlerim gözlerine dayalı,
ısıtıyormuş üşüyen ellerimizi dudaklarımızdan dökülen ılık nefeslerimizin şelalesi .
Burnum sıcak boynuna gömülmüş bahanesiyle üşüyüp ,
cennetin beni kandıran kokusunda şiirini yazıyor sıcacık,
kalbi olup tıp tıp atan yaşayan kabir taşıma,o güzel,ince boynuna...
Bir dağ yanıyor içimizde,
bir yanardağ döküyor yüreğindekileri haykırıp her şeyi,cehennemden yakıp içini sonra.
Çay bardağında ısıtıp dövdüğüm dudağımdan içiyorum beni yakıp kül eden lavını,öleceğimi bilsem de yine de...
Dudağının ateş denizinde yüzerken gözlerine dalıp yanıp kül oluyorum...

Kalbini benimle yıka sevgilim,
Yada ardımdan kalan kadar ile.
Keza bu yangını,bu yanan kararan sevdayı yalnız bu ateşin külü temizler...


12.37 toplama kampı sevdalar atlası.


25 Kasım 2024 Pazartesi

Göynümün taştan kuytusunda bir gedik

 
Göynümün taştan kuytusunda bir gedik.
Bir çaput,bir anahtar,bir de sesin var.
Eski mavi bir tahta kapı,itsen açılırım.
Camı yok taş duvar içimin pencereleri,
Akşam rüzgarının ılık eli dolaşır üşüyen teninde,sana büyük gelen basma elbisenin altından...
Ve ne zaman kaçırsan benden o sıcacık gülüşünü dönüp yüzünü,
Yürek evim fırtınam,bir cereyan olur eser şiirden yüzüm o eski duvarda sonra...
Göynümün taştan kuytusunda bir gedik.
Bir çaput,bir anahtar,bir de sesin var.
Gece gündüz duru yok bir su sesi mektubun koynumda,
Uzanmışım yüzümde güller ile,kabrim diye satırlarının yalağına...
Ruhum yörük bir oğlak içimin dağlarında.
Gözlerim pervanesi ateşten gözlerinin peşinde,saçlarının yıldızsız gecesinde...


23.25 toprağın altında o yalnızlığın kabrinde sen düşüncesinde,yazacak yer yok sevgilim;satırlar mısralar yetim duasız kabirler diyarı...Kefeni kağıt,sen düşlerimin,kefene yazıyorum son çiğlerimi...sana tek mirasım yazdıklarım.Ve bir güneşin doğuşunda yüzüne düşsün buzdan sağılmış çiğ tanelerimin o son zarfı sevgilim...

ejderhalar sizin olsun

 
- ejderhalar sizin olsun,filler deryalar balinalar...
Koşanları,uçanları atların sizin olsun,aslanı kaplanı bu dünyanın...unutulmamak adına büyümeye ihtiyacı yok ruhumun,dev öldürmeme,timsahı yememe,gergedanın sihirli boynuzunu kırmaya neden yok,beyaz bir belugayı kırmızıya boyamama buzdan denizinde gerek yok...bir karınca olayım yeter,bir arı gibi uçup çayırları,çiçeklerin savrulan saçlarını okşayan rüzgar olayım yeter...

- amin.


23.01 ruhun karınca duası.

Kutbun yıldızını koparmış almışım gökteki dalından

 
Kutbun yıldızını koparmış almışım gökteki dalından,
koymuşum,yanmış kül olmuş sonra da üşümüş koynuma.
Atlasım,üzerimde bir dağın ağırlığı pamuk yorgan.
Taşıyorum,kapatmışım gözlerimin kapılarını,çökmüşüm hemen ardına içimdeki tüm kapıların karanlık gecede.
Düşün olmuş rüzgar boran ateşten tende.
Kaybetmek de güzel bu savaşı gözlerinin önünde diye,
göğü uzanıp öpen yekpare kaya kalende...
Kutbun yıldızını koparmış almışım gökteki dalından,
Sarmışım mendilime uğruna,silip o sana yazdığım en güzel mektubumu...
Yaş kaç diye sorsan unutsan beni,
Ondokuz bilemedin yirmi asırlardır...
Vurulduğum yerde kalmışım sanırım,
An kaybından ölmeme son bir kaç saniye kala,
Çağırmışım sanki seni yeniden, son bir kez daha görebilmek için sanki hayalini en derin hatıramdan çalıp;
" Ve sana da günaydın sevgilim. "
Sen gündüze rağmen görünen ay gibi bir mucize,
Ben yorgun güneşi sistemin...
Kutbun yıldızını koparmış almışım gökteki dalından,
Saçlarına takıyorum aydınlansın güzel yüzün diye bir mum alevi okşar gibi tütsün sonsuz çehrende,uçsuz bucaksız sevda uzayında yaşamak denen bu nefessiz ve ölüm soğuğu evrenin...
Kutbun yıldızını koparmış almışım gökteki dalından,
Zehrini çalıyorum tanrının,mora çalan dudaklarından usulca,tadına vara vara,
Sana biçilen tüm ölümleri çalıyorum üzerinden çıkarıp sen yarı ölüme düşmüş sessizce uyurken...
Beni affet sevgilim.
Kaderinin kutsal kadehinden sana ikram,zehrini içiyorum çöl gecesi teninden...
Kutbun yıldızını koparmış almışım gökteki dalından,
Kan kaybediyor karanlık gökler aslında,yıldız kayıyor zannederken çocuk ruhlardaki güzel gözler...
Seni seviyorum...


22.17 tanrının oltasında ışıl ışıl yıldızlar gibi tüm iğneler ve yem'e ihtiyacı yok kendini feda eden hiç bir ölümlünün bu küçük gölünde yaşamanın,bu düştüğümüz rengarenk ama karanlık arafın...

23 Kasım 2024 Cumartesi

ışığı büker kırık bir cam,ve güneşi büker kırgın bir şiir

 
- tez unuttun mu beni ?

- canını yakmak için yalan söylemem sana.bir cadı süpürgesi kapı eşiğimde.ve pili bitmiş düşsüzlüğümüzün.sihri kalmamış şu öğleden sonraların.gizli çatlak bir bardak ardıç ağacımın kovuğunda.bir anahtar o eski kilimin altında.devrilen gözlerinde tadı acı bir şiir şu kasım akşamları.canını yakmak için yalan söylemem sana.bir ter damlası sonra ensemden aşağı.ürperten bir üşüme şu küçük rüzgarın sırtıma mirası.ışığı büker kırık bir cam,ve güneşi büker kırgın bir şiir.canını yakmak için yalan söylemem sana.o caminin sessiz avlusundaki her güvercinin kanat seslerini,gagalarından bir an için tutamayıp yere düşürdükleri her buğday tanesinin ayrı ayrı çıkardığı sesleri hatırlıyorum evet.canını yakmak için yalan söylemem sana.


04.07 alacakaranlık dayamış eski kör paslı bıçağını sabahın boynuna...ay korkmuş,deniz çekilmiş saklanmış.

Beni kabir etmiş Yaradan

 
Cenneti yanıma ekmişler.
Beni toprak etmiş Yaradan,
Yıkamış yüzümü düşümü yağmuru ile.
Cenneti yanıma koymuşlar.
Kokusunu derman sürmüşler yarama.
Sıcacık küçücük ayaklarını dayamış bana,
İglo kalbim ısınmış cennetin güzel sobası ile.
Cenneti yanıma yatırmışlar.
Beni beşik etmiş Yaradan,
Sallamış korkumu kabusumu ninnisi ile.
Cenneti koynuma gömmüşler.
Beni kabir etmiş Yaradan,
Sulamış saçlarını çiçekler misali duaları ile.
Cenneti nefesime sarmışlar.
Beni kovan etmiş Yaradan,
Bal eylemiş içime güzel kokusunu burnumdan vızıldayarak giren binlerce hediye nefesleri ile...


23.24 yanımda bir cennetin vaadi uyuyordu,ve ben ölmeden henüz onu kokluyordum her aldığım nefeste...Yaradanın yüzüne tek pamuk ipliğinden köprümdün,yüzümde esen ılık rüzgarından eğirdiğin her güzel nefes ile sen...

Bin şükür,bir teşekkür ile...

kararır akşam olur ellerin

 
Bir binayı örtemezsin sevgilim,
Bir duvarı güneşinden saklayamazsın.
Alıkoyamazsın yaşayacaklarından nefesini.
Kimse tutmamalı çayırda bayılana kadar koşmak isteyen o yavru köpeği.
Zincire vurulmamalı bir de,
zaten göğsündeki evinde esarete mahkum edilmiş o şair yüreğin...
Bir nefesi tutamazsın zorla ruhunun elinden,
Dursun diye bedenin ruhun,
vicdanına beton çivileri çakamazlar sevgilim.
Kuşlara bir avuç buğday döküp,kafeslere kapatamazsın,
Uçmalarını çalamazlar rüyaların...
Bir ağacı kesemezsin mesela denizi görmeni engelliyo diye.
Deniz için biraz yürümelisin belki,sen eğmelisin başını biraz pencerenden belkide...
Bir düşü yarıda öldürüp kaçamazsın uykulardan öylece,
Görmelisin belkide o rüyanın hepsini...
Cevizi dalında yeşilinden kolay koparamazsın,kararır akşam olur ellerin,
Geçmez karası,yıkayamazsın...
Sevenleri ayıramazsın,
Şeytanla bir masaya oturamazsın.


22.59 her bakan görür mü düş ? Okuyan anlar,tanır mı sevdayı kağıtta ? Seven yaşar mı umursamadan hiç bir şeyi ? Kalbi olan nefessiz yaşayamaz da,aşksız yaşar mı ? Kalem yazar da,anlayan anlar mı ? 

21 Kasım 2024 Perşembe

gece,yıldızların ışığını üfleyip söndürdü gökte

 
- aptalsın sen.
- haklısın.
- savaşmayacak mısın yani,tüm kazanmaların senin olduğu belli bu savaşta dahi ?
- hayır.savaşmanın bir kazananı yoktur sevgilim...seni kanlı bir mücadelenin maddesel ödülü olarak kazanmak istemiyorum asla evet.sana verdiğim değer bundan binlerce kez daha fazla...daha kutsal,bunu bil lütfen.
- aptalsın sen.
- haklısın.
- öldür beni lütfen sevgilim.
- ve kor kılıç onu keskinleştiren suyunu bıçakladı...istemem şifa yada derman...bana yalnızca sen bir ölüm gerek...


02.17 gece,yıldızların ışığını üfleyip söndürdü gökte...ay karanlığı öptü...tan şafak ile sevişti...Biz izledik,ve sustuk...

Bir enik düştü ağaçta yuvasından

 
Bir enik düştü ağaçta yuvasından,
Bir kuş miyavladı sobanın kenarından,
Bir kedi havladı bağından,
Bir karınca uçtu bal dolu kovanından,
Bir zürafa su içti çay bardağından,
Bir hasta kustu şifa denen ilacından,
Bir aslan kaçıp kurtardı canını o acımasız ceylandan,
Bir rüya çaldı salt gerçeği yaşanan gününden,
Bir eşek bindi inmedi o kadar yüke rağmen insanın sırtından,
Bir arı kapı kapı dolaştı vazgeçmedi ekmek kırıntısından,
Bir aşık yalan söyledi,tutmadı sevdiğinin sıcacık elinden...


02.03 keramet fizikte değil,histe...

seven,seveni bıçaklasın ?

 
Kılıcını soktu kalbime dünler,
Kanadı yarınlar...
İlk başta üşümedim ama,
Titredi dişlerim az biraz sonra...
Gözlerim yağdı gök olup yüzüme,
Sel aldı düşlerim...
Kılıcını soktu kalbime dünler,
Kan kaybetti anlar.
Taş değmedi hayinlerin yolunda başıma,
Bir gül değdi,kanadı tüm bugünler...
Kılıcını soktu kalbime dünler,
Kanadı yüzünü avcuma alışlarım,
Önümde kan revan beyaz göynek sayfalarım,
Üşüdü satırlarım...
Kılıcını soktu kalbime dünler,
Ve çevirdi keskin demiri içimde saçından esen o eşsiz rüzgar...
Canım hiç acı...
Canım çok acıdı...


01.53 seven,seveni bıçaklasın ?

kalemi bıçak açtı,gülü güneş

 
Kalbim taş imiş.
Paramparça gecede güçsüz düşüp,dağılmış.
Soğuk buz gibi.
Sen bir inanıp yaslasan başını,
Yumuşacık yastık imiş.
Kalbim taş imiş.
Un ufak çöl akşamı ay ışığının dudağında.
Bir şiir düşer göğün dilinden.
Sen bir sevip okusan şiirimi,
Bir deli olurmuş ermiş yırtıp söküp kozasını.
Kalbim taş imiş.
Kum olmuş gecede denize.
Bir yaş düşer cennetten yanağıma.
Sen bir içsen ruhumu tenimden.
Bir gafil cennet olur ateşlerinden doğup cehennemin.
Kalbim taş imiş.
Sevdayı yazmışlar kazıyıp.


01.37 kalemi bıçak açtı,gülü güneş...

18 Kasım 2024 Pazartesi

Ve Harry'nin oğlunun adı Albus Severus idi

 
Binlerce yıl sonra,kırdım inadımı.
Harry'nin hikayesini izledim.
Bu kadar zaman beklediğime pişmanım şimdi elbette.
Kesinlikle okunması gerekenlerden bu arada.
Ne kadar da aptalım.
Bu kadar geç kalmamalıydım bu sihirli hikayeye.
Çok derinden etkiledi beni,sarstı.

Ve Harry'nin oğlunun adı Albus Severus idi.
Hava parçalı bulutlu dedi haberler,
Bir sağanak hali vardı oysa bende...
Yanıldık yine herhalde.


00.54 bir film izledim eskilerden.

17 Kasım 2024 Pazar

ve gökteki cennetine yürüyor sanki o sessiz merdiven

 

Bir basamaklar yolu bitmez tükenmez,geceler boyu başımda,
geçilmez çölün kumu anlamsız o büyük savaşlarca...
Yüreğin Sina,
Ve kıskanır seni her Sahra.
On üç gün yandım güneş ile kavrulup dünya cehenneminde de,
Dayandım günlerce gecelerce tüm kazanmaların sürgününde,
Ve bir dakikada düştü şehrim,sancağım sen ile.
Ölür ateş yiyen aslanlar bile susuzluktan daha savaşmadan oysa gözlerinin surları önünde...
Otuz dokuz adım bir sonsuzluk önümde,
Binbir yeminden örülü beton kabirler,
tutulamayan sözlerin mevsimi ardımız ve sonra.
Dilinde bir,içinde bin tanrı çiğneyen yalancılar büyütmüşsün ey koca şehir...
Üzülme,
Utanma sen.
Al kanımı çalıp sinemden izinsiz,
mürekkep etmiş yazmışım yeminimi kör gençliğimi feda edip kağıdına ruhunun,
Ay'ın ışığını süzmüşüm denizden,zarfını katlamış suda melekler,
Dudaklarının dut kokusunu mührüm sayıp katık etmişim,sevdam sevdan ile erimiş,damlamış ve kapanmış...
Yemin vermişim bir kutsal kabirden düşlerime...
Otuz dokuz adım bir sonsuzluk önümde,
Göğe dikmiş başını bir aslanınki gibi,
ve gökteki cennetine yürüyor sanki o sessiz merdiven...
Hangi kükremesinde gördüm seni,
Hangi dişinde öptüm seni o aslanın bilmem...
Hangi hisar hançerini sapladı sırtıma,
Hangi rüya büyüdü kabus oldu gecelerime bilmem.
Otuz dokuz adım bir sonsuzluk önümde,
Kansız ölümler atlası bir çöl sonra sinemde,
Bir zaman yolcusudur,kum saatimin kumunu Sina'dan topladım avcuma...
Beş günde geçebildim yanağının çölünü,
Dudakların o eşsiz geçilmez Sahra...
Denizler içilmez öldürürdü,
Çeşmeler akmazdı artık,kurudu.
Gül düşmüş bir kez daha gül üstüne...
Bir yudum su içmişsin az önce,
Ben susuzum,kurumuşum,
Sen ise tam o sırada bana,
dudaklarının bağında bir salkım üzümsün...


02.34 üç kulhu,bir elham.

sineğin ahı

 
- Bir güncük olsa dahi kaçar mıydın benimle başka bir diyara,başka bir zamana,olmadı başka bir gezegene ? Gelir miydin benimle ?

- bir kaç saat ömür olsam,bir su kenarına doğsam,gölün aylak sineği olup sana uçsam,bir kurbağanın bıçaktan azrail dilinden son anda kaçsam,tek odalı kalbime kıymık bir tahta çaksa vampir bir rüzgar,yine de sana teslim ederdim avcumdaki o bir saatlik boş ve anlamsız ömrümü inan...


23.46 sineğin ahı.

14 Kasım 2024 Perşembe

Nasılsın kum saatim ?

 
- Nasılsın kum saatim ? Akıyor mu zaman beyninden kalbine doğru,yoksa takıldı mı sonsuz kumları gözlerinin çölünden dökülen... ? 

- Elmasını bulamamış bir kurdum ben.O yaprak senin bu elma benim,geziyorum ömrümün ayaksız uçsuz bucaksız yollarında sevgilim...Ömrün dalı kırık,böğrümün göğünden rüzgarlar ile sallanan çocuk düşlerimde...yolsuzluk,koyuyormuş insana...


22.34 bir kuşun gagasına uzatmışım boynumu;
sıcak cesaretimin giyotini,ıslak bulut gözlerinin altından doğan o güzel gülüşün...

Budist midir sence inekler,kesilmeyen tanrıları şükredilen otların

 
Bir ülke olsam gözlerinde.
Öyle altın heykellerden,musluklardan uzak ama,
Cennetin hayalini taklit etmeye çalışan bahçelerden uzak...
Güçlü kuvvetli ve kadim surlarıyla bir dağ üzerinde göğe uzanan bir kale olmaktan uzak.
Bir ülke olsam gözlerinde.
Bizim olan...
Başkalarının fethetmek için rüyalarında dahi savaştıklarından uzak ama,
Onlardan biri değil asla...
Bomboş bir çayır,yeşili alı moru çalmış olan mutlu aşk dolu yüzüne.
Sur'u yok,çiti yok,ucu bucağı sınırı yok ufuktan başka...
Vizesiz,duvarsız,tellersiz ve kimsesiz...
Pasaportun gülüşün olsa sadece mesela,
Kuzular karar verse kim girebilir kim giremez o yalnız cennetimize.
Alabildiğine bomboş otlar ülkesi.
Saçlarının rüzgarlı mis kokulu uzayı.
Ve kainatlarca uçuşan şiir tozu galaksiler.
Bir ülke olsam gözlerinde.
Ve o ülke hep gözlerine ait kalsa gözlerimde...
Budist midir sence inekler,kesilmeyen tanrıları şükredilen otların...
Ve o tanrılar piyano mu dinler,arp mı ? 
Ne dersin ?
Bir ülke olsam gözlerinde.
Sen gözlerini kapattığında sönse sonra tüm şehrimin ışıkları...
Gece olsa sonra,gündüzler soyunsa usulca.
Ay arp olsa yıldızlara.
Sevişsek ateş böceklerinden kaçıp saklanıp.
Bir ülke olsam gözlerinde.
Düşlediklerin inancım olsa...


18.37 bir aşk,bir şiir,bir dua...

6 Kasım 2024 Çarşamba

Çiğner gibi bir tütün yaprağını kanıma

 
sinemde bir kesik.
Çiğner gibi bir tütün yaprağını kanıma,
Cura sesini basıyorum yarama...
Çiçekleri izliyorum yapraklarının dudaklarından,
Senin dudaklarını özlüyorum...
Susamış dudaklarına su sürüyorum parmak uçlarımdan.
Can buluyor yaprakların,
yeşil yeniden doğuyor gözlerime bakan gözlerinden...
Çocukluğumdan beri huzurun omzuna başımı dayayıp yazıyorum kağıdıma.
Huzur benim balım,
Kara kovan,anamın avuçlarının içindeki sıcaklık.
Bir çay kaşığı yeter şifa diye,
yemesem de yeter kokusu kurşun kalemimin dermansız derdine...
Teneke bir tas ile içiyorum çayımı,
cırcır böceğinin kulağımdaki o tabib nefesi ilahisi...
Sinemde bir kesik.
Çiğner gibi bir tütün yaprağını kanıma,
Kulağımın çekmecesinden alıp bir cümlelik sesini,basıyorum yarama...
Kabuk bağlayan kim,kabuğun koruduğu ne inan bilmiyorum...
İki oksijen elele tutuşmuşlar,sımsıkı,
öyle sıkı ki bir olmuşlar aleme,nefes olmuşlar sevdaya...
Kaşınıyor kalbim.
Kopartıyorum kabuğunu yürek sandığımın her seferinde,
Kutsal mektupları atıyorum zihnimden her gün binlerce kez,tekrar ve tekrar,
Ama ellerim beni dinlemiyor asla bu emirde...
Uzanıp çöpten mezarından alıyorum kağıda düşmüş dünleri yeniden ve yeniden...
O bir batı yalanı sevgilim,
Geri dönüşümü yok dünlerin bugünlere...
Dün,dünde güzel...
bugün,onu hatırlamak,okşadığın yara izi tenimizde...
Sinemde bir kesik.
Çiğner gibi bir tütün yaprağını kanıma,
Elimde çocukluğundan kalan mutlu bir bakışının fotoğrafı saklı,o bakışını basıyorum yarama...
Bir karınca alemi içim,yürüyorum yürüyorum hiç durmadan,
adımlarımın sahibi sıcak ekmeğinden bir parça koparıyor sonra.
Ve bu ateşsiz cehenneminde yaşamanın,
ekmek kırıntılarımın tapınağısın sen...
Esaretim sana yürüyor sadece her gününde,
yüreği kocaman,boynu hafifçe bükük önüne...
Sinemde bir kesik.
Çiğner gibi bir tütün yaprağını kanıma,
Çiğnediğin ekmeği çalıyorum,
dudağımı dayayıp güzel dudaklarının kapısına,
dudağının kenarından izinsizce koparıp,
ıslak ekmeğini basıyorum yarama.
Öpüyorum dudağının meşe kapısını usulca,kokluyorum yüzünün asma kokulu yeşil duvarını öperken seni o sırada...
Hırsız bir karınca siyah tenimde ruhum,
Ve ırkçı tüm karıncayiyenler kanımca...
Sinemde bir kesik.
Çiğner gibi bir tütün yaprağını kanıma,
Denizden çıkan tenini demleyip odun ateşi bir güneş ile,
deriyorum teninden sırf bana özel o şifa tuzunu, sonra basıyorum yarama...


21.09 tuz,yara ve kabuk üzerine...iyileşemeyen yaralar var insanın ruhunda tıpkı ağaçlarınki gibi ve ağacın kabukları var;neden ise...?

5 Kasım 2024 Salı

simetrik düşler sabahı

 
Öyle bir uyu ki,tüm rüyalar soyunsun düşsün kabrine sanki kafandan...
Tüm korkular solsun aklının umman çayırlarında aç kalıp...
Kırılsın içinde doğduğun,bu yaşına geldiğin o kafes.
Uçmak zorunda kal istemesen de.
Acılar çiviler çaksın kollarına,çarmıha gersin içinde savaşmak seni,yükselirken kanatlarında tüm damarların,
Onları hiç kullanmadığın için göklerde gerçekten,
Ve çeksin seni tekrar yere tüm gücüyle,zor yükselebildiğin bir kaç adımlık o güzel cennetten.
Öyle bir uyu ki,tüm rüyalar soyunsun düşsün kabrine sanki kafandan...
Bir şeyden kaçmak korkaklıktı gözünüzde,
Her şeyden kaçmak ise büyük cesaret...
Şaşırmadım hiç,
Üzüldüm hatta.
İnsanın en büyük paradoksu yada kendine yalanı da buydu bence...
Öyle bir uyu ki,tüm rüyalar soyunsun düşsün kabrine sanki kafandan...
Dur duraksız yaşamında dur bir kere gerçekten ve uyuyup arın kendinden...
İyi geceler,
Allah rahatlık versin,ey dünya.


12.21 simetrik düşler sabahı,kanlı savaşlar akşamı ve çay demlenmiş bir gece sanki gülümseyen yüzün gözlerimde...


4 Kasım 2024 Pazartesi

bir bardak çayım sinende

 
Av değilim.
Avcı değilim.
Toplamadım hiç ve toplamam da hiç bir şeyi,
Bu yüzden hafifim.
Buğday değilim.
Su değilim.
Bu aleme gelme nedenim doymak değil.
Bu aleme düşme nedenim doyurmak değil,
Belliyim.
Yaşam çayırında ceylan değilim.
Ceylanın kokusunun yolunda kurt değilim.
Sorsan çakal suçlu daima.
Kuşlar en masumu bu dünyada,
Ağaca ve tırtıla sormazsan tabi eğer...
Düşünsene belkide böceklerin adolf'udur şarkı söyleyen o bülbüller...
Masum değilim.
Düş değilim.
Düşman değilim.
Et değilim.
Kan değilim.
Tüm değilim.
Mandalina ağacının yeşil yaprağını çiğnesem,
Düşer mi aynı onun tadı dilime sence...
An değilim.
Araf değilim.
Rüya değilim.
Can değilim.
Toprak değilim.

Hiç değilim...

09.36 bir bahçedeyim.Tozlu bir bardağım ağacın koynuna emanet.Taze bir kaç yaprağım ağacımın dalından koparıldığım.Kuru dalların yandığı üç taş bir ocağım yerde.Kaynamış eski yaşlı bir demlik, ve suyuyum derenin yavrusunda soğuğun...bir bahçedeyim.bir bardak çayım sinende,tüm doyurma telaşından uzak bir yerde...

Sadece ve sade'ce.. .

2 Kasım 2024 Cumartesi

Saniyeler kırıldı,ufalandı

 
Kimi hızlanmalıyım daha diyor geçmek için bir diğerini,
Kimi yavaşlamam lazım,hastalanacağım demiş endişe ile belkide...
Ben durmak istiyorum oysa,öylece kalakalmak yavaş yada hızlı olmadan asla.Sadece durmak...
Ezelden hastayım,korkum yok...
Ben durdum Tanrım,düştüm kendimden gayrı,sana aidim...

08.41 günahlarımın yağını döktüler,bir ateşe attılar,adına cehennem dediler yangınımın.Tutuştum,yandım,eridim.
Buharlaştım göğüne eriştim.Tanrımın elinin sıcak düşüne kavuştum.Şefkatine cennet adını verdiler.Adına bulut dediler.Saniyeler kırıldı,ufalandı...Saniyenin bir kırıntısı kadar dayanamadım,doldum ağırlaştım.
Öyle mutluydum ki taşıyamadım ruhumu,düştüm düştüm bitmez yolundan göğün,yağdım da değdim toprağa aş oldum.Adıma yağmur dediler...