17 Kasım 2024 Pazar

ve gökteki cennetine yürüyor sanki o sessiz merdiven

 

Bir basamaklar yolu bitmez tükenmez,geceler boyu başımda,
geçilmez çölün kumu anlamsız o büyük savaşlarca...
Yüreğin Sina,
Ve kıskanır seni her Sahra.
On üç gün yandım güneş ile kavrulup dünya cehenneminde de,
Dayandım günlerce gecelerce tüm kazanmaların sürgününde,
Ve bir dakikada düştü şehrim,sancağım sen ile.
Ölür ateş yiyen aslanlar bile susuzluktan daha savaşmadan oysa gözlerinin surları önünde...
Otuz dokuz adım bir sonsuzluk önümde,
Binbir yeminden örülü beton kabirler,
tutulamayan sözlerin mevsimi ardımız ve sonra.
Dilinde bir,içinde bin tanrı çiğneyen yalancılar büyütmüşsün ey koca şehir...
Üzülme,
Utanma sen.
Al kanımı çalıp sinemden izinsiz,
mürekkep etmiş yazmışım yeminimi kör gençliğimi feda edip kağıdına ruhunun,
Ay'ın ışığını süzmüşüm denizden,zarfını katlamış suda melekler,
Dudaklarının dut kokusunu mührüm sayıp katık etmişim,sevdam sevdan ile erimiş,damlamış ve kapanmış...
Yemin vermişim bir kutsal kabirden düşlerime...
Otuz dokuz adım bir sonsuzluk önümde,
Göğe dikmiş başını bir aslanınki gibi,
ve gökteki cennetine yürüyor sanki o sessiz merdiven...
Hangi kükremesinde gördüm seni,
Hangi dişinde öptüm seni o aslanın bilmem...
Hangi hisar hançerini sapladı sırtıma,
Hangi rüya büyüdü kabus oldu gecelerime bilmem.
Otuz dokuz adım bir sonsuzluk önümde,
Kansız ölümler atlası bir çöl sonra sinemde,
Bir zaman yolcusudur,kum saatimin kumunu Sina'dan topladım avcuma...
Beş günde geçebildim yanağının çölünü,
Dudakların o eşsiz geçilmez Sahra...
Denizler içilmez öldürürdü,
Çeşmeler akmazdı artık,kurudu.
Gül düşmüş bir kez daha gül üstüne...
Bir yudum su içmişsin az önce,
Ben susuzum,kurumuşum,
Sen ise tam o sırada bana,
dudaklarının bağında bir salkım üzümsün...


02.34 üç kulhu,bir elham.

Hiç yorum yok: