29 Ocak 2025 Çarşamba

Bayat büsküüt krallığı

 
Bayat büsküüt krallığı.
Süt akan denizlerinde yıkanmak akşamları,
bu kofti nefeslerin çağlayanlarından düşüp.
Yalan inanmışlıklar kütüphanesinde inanmak her şeye seninle yeniden.
Bir kırık kurabiye kenarı ıslak,dünden kalma çay tabağında,
Üşümüş demliğin salonunda uyuyakalmış çay,
Ve bir kızıldeniz her soğumuş yudum şimdi belkide.
Bayat büsküüt krallığı.
Sadece hamam böcekleri özgür sevgilim bu demirsiz mavi tavanlı kocaman ayaz hapishanesinde galaksinin...
Erdemleri meze diye eziyorlar şık örtülü plastik masaların üzerinde...
Ocak güneşi sevdalar,
ve bulduysan şükretler katlı naftalinli dolapların arasında şimdi,kimselerin mevsimlerdir giymediği.
Bayat büsküüt krallığı.
Sonsuz hayalet ağrıları var vicdanların.
Karınca yuvasına dökülen plastik okyanuslar,
Toprak altında titanik yuvalar,
Nuhun gemisi düşler kaçıyor pupa beşiklerden henüz yazılmamış cennetlere.
Bayat büsküüt krallığı.
Süzülmüş sızıların sağlık ocağı sırası.
Placebo serumlar,sudan yalanlar...
Bayat büsküüt krallığı.
Susuz çay kışı.
Soğuk mermerlerin üzerinde çıplak ayak ağlamaların acıları var göğsümde.
Kış balkonu ağrıları var gönlümün.
Mağaralarda trenler var artık,
Birbirinden en uzaklara kaçan oturan insanları var şehrin.
Bayat büsküüt krallığı.
Son bir bardak sütü dökülmüş kedi bakışlarım var sana miras eski sandığımda,
eğer kabul edersen...


09.34 avcum titanik,yüzünün buzdan okyanusu ve su alan düşlerin şiir konservesi ömrüm...bir akşam olmuş,bir gemi batmış alemde.Konserveler yüzüyor buzdan yüzünde sevgilim,ve herkes ölmüş...

28 Ocak 2025 Salı

DüŞtoPyA

 
At L gider siyahın beyazın çayırlarında.
Kuşlar düz ölür.
Sapanın taşı,kan ve tüy.
Kalemde kurşun,sızı ve mısra.
Sen zahmet etme,
Hayaller yağar şimdi kararan bulutların sonbaharından.
Martılar ki,çöp tepelerinin yakışıklı kralları.
Kuşlar,şu düştopyaların postacıları,
Cümlelerin şiirlerin tüylü uçakları...
Söz vermişti oysa,
Döndü ardını ve Gitti.
Sus oldum,sus kaldım.
Bir damla çamur dahi değmesin diye beyaz mendiline,eline
Yalancısı ben kaldım terkedilen her doğrunun.
At L gider siyahın beyazın çayırlarında.
Kuşlar düz ölür.
Ve tüm sevdalar matematiği öldürür.
Bir,birin elini tutar ve bir olur yine de,niyeyse ve ne güzel ki her şey.
Göz açılır,düş ıslanır...
At L gider siyahın beyazın çayırlarında.
Bir yiğit düşer cehennemin pençesinden sıyrılıp faniliğinin son anında,
konar oynar incecik gülüşüyle şüphesiz ruhu cennetin dallarında...
At L gider siyahın beyazın çayırlarında.
Piyon ölür,
Sultan sevinir.
Kaybetmek,daima kazanmaktan mühimdir.
Dürüst bir kin,bir keder taşır içinde kaybetmek,
Ve kibirlidir,ve yalancıdır daima kazanmak boy aynasında...
At L gider siyahın beyazın çayırlarında.
Özgür ataları kişner dört nala oysa,kükrer gibi bir aslan kayasında,
Köle kuklalar teslim olmuş iplerine,dans eder bir de korkuyla ılık yaz rüzgarında.
At L gider siyahın beyazın çayırlarında.
Öz otocinayetim,
Haram ölümler lokalim,
At L gider siyahın beyazın çayırlarında.
İlk çoban matım,sevgilim.
Nasılsın,
piyonların kanlı şafağında...


23.09 piyonların şafağı...

27 Ocak 2025 Pazartesi

Ben dayak yiyen atıyım yaşamanın sevgilim

 
Yeşile ateş olup düşer gözlerin,
Ve toprak yanar sevgilim...
Kuru toprağa çimen olur yere değdiği an ateşten göz yaşların...
Cehenneme vahadır o çöl yağmuru gülüşün.
Ben dayak yiyen atıyım yaşamanın yol ortasında sevgilim,
arnavut kaldırımlı yolunda bu yokuş ömrün,
Vazgeçmişim adımlarımda her şeyden,
yorgun ve bitik,
Ve sen nietzsche'si gönlümün...
Yeşile ateş olup düşer gözlerin,
Ve toprak yanar sevgilim...
Memleketime bahar doğar sevgilim,
Ve çıtır çıtır sesleniyor kalbime hayallerim...
Lay lay lay laaaaa,
La la lay lay laaaaa 
Yeşile ateş olup düşer gözlerin,
Ve toprak yanar sevgilim...
Yavru bir kuşun ağzına düşer yağmur damlası ile kıpır kıpır bir ekmek kırıntısı,
Düşler kanat çırpar,kabuğunu kırdığı o güzel dünlere.
Yeşile ateş olup düşer gözlerin,
Ve toprak yanar sevgilim...
Bir köstebek bıyıklarına uyurken yapışan toprak kırıntılarını temizlerken yazıyorum bunları sana...
Bir solucan kıvranıyor kalemimin ucuna takılı iğnesinde şiirimin,
Ve dans ediyor tüm ölümler önümdeki yarım bardak okyanusunda ruhumun...
Yeşile ateş olup düşer gözlerin,
Ve toprak yanar sevgilim...
Karıncalar ısınır evet ama,
Kestaneler korkup titriyor sanırım sevgilim...


00.41 gözlerinin kokusu anıtmezarım.

20 Ocak 2025 Pazartesi

Bu salıncaktan ne zaman düştük

 
Bu salıncaktan ne zaman düştük,
Ne ara bu derece birbirimizden uzaklara eriştik bilmiyorum...
Gözlerimiz bir açıktı yaşadık herşeyi,bir kapandı her şey bitmiş...
Mutluluk ne çabuk yaşandı ve geçti,anlamadım.
Bu salıncaktan ne zaman düştük,
Ne ara bu derece birbirimizden uzaklara eriştik bilmiyorum...
Ve yırtık sökük tüm yelkenler gönlümün sandalında.
Kurşun kalemden küreklerimiz de yüzüyor denizin yüzünde bizden uzaklara doğru şimdi...
Tüm güneşleri tutulmuş üzerimizdeki kainatın.
Ve bitmek tükenmek bilmeyen şu sonsuz yağmurlar...
Bu gezegen,aşkımızın kuytusuydu sevgilim.
Bu salıncaktan ne zaman düştük,
Ne ara bu derece birbirimizden uzaklara eriştik bilmiyorum...
Romantik selalar kumbarası hınzır gülüşünüz ruhuma sevgilim...
Gözlerim dolu dolu lakin ağlayamıyorum...
Bu salıncaktan ne zaman düştük,
Ne ara bu derece birbirimizden uzaklara eriştik bilmiyorum...
Azaldık mı,tükendik mi inan onu da bilmiyorum.
Günahın elmasını henüz ısırmadık bile oysa.
Çalınan her şeyin vebali,aydınlığın ışığında yeniden çizilen yüzün sanki...
Kendi kendine söndü akşamın ateşi gecenin omzuna başını dayayıp,
üçyüz yıl uyuyakaldı sevda,
Ve Kıtmir beni kaburga kemiğimden ısırdı...
Bu salıncaktan ne zaman düştük,
Ne ara bu derece birbirimizden uzaklara eriştik bilmiyorum...
Mısraların yayında gerip seni,kör kafiyenin ucundan çözüp bırakıyorum gülüşünün rüzgarını o hep anlatılan cennetlere...
Fülütler sürüyor atları çayırlara inat koşularında.
Düşlerin çamurları savruluyor dört nala ağlayışların uykularında...
Bu salıncaktan ne zaman düştük,
Ne ara bu derece birbirimizden uzaklara eriştik bilmiyorum...
Bindik gemilere,uzaklaştık sevmenin sefkatli evinden yaşamanın derinlerine.
Koyunlar,çobanlar ve şu yaşamak denilen umman çayırlar...
Kurdun sevdası asıl o kanlı canlı etin tadı...
Ve kurdun eviydi belki o ağaçtaki günahın elma çekirdeği...
Bu salıncaktan ne zaman düştük,
Ne ara bu derece birbirimizden uzaklara eriştik bilmiyorum...



01.19 kirpiklerimin saçağına konan düşleri var çocukluğumun kuşlarının...

13 Ocak 2025 Pazartesi

Kan tükürdü bulutlar yağmurlara sığınıp

 
Ve güneş düştü göğünden öksürüp.
Kan tükürdü bulutlar yağmurlara sığınıp.
Gözlerinin demlediği o mis kokulu zamanların çayı şimdi koklayıp içtiğim.
Vurulmuşum haberim yok.
Kan gömleğimde kurumuş.
Savaşı kazandım mı kaybettik mi haberim yok.
Ben göçmüşüm bu diyardan belki bilenim yok.
Ve güneş düştü göğünden öksürüp.
İhtiyar artık tüm cesaretler tüm doğrular,
Genç ve güçlü kötülük.
İnliyor ay gecenin göğsüne sarılmış yağmur yağmış rüzgar üşümüş bizleri dövüyor...
Ve güneş düştü göğünden öksürüp.
Selası verildi ödenmemiş tüm hesapların.
Sökülüp atıldı bi kenara dantel gibi incecik işlenmiş o güzelim ruhlar.
Merhum artık gözleri ışık ışık yanan sevdadan bakışlar...
Ve güneş düştü göğünden öksürüp.
Saatler düşleri sattı...
Çalışmak kendini unut dedi insana.
İnsan unuttu kendinden düşüp yaşamayı.
Ve güneş düştü göğünden öksürüp.
Kıyamet gelmedi bir türlü gittiği yerlerden.
Kıyameti,kıyametsizliği oldu insanın.


23.53 dost meclisi kalemle.isyan dilekçesi gönlümün.yalan makinası gülüşler matinası.kapatılmadığın,uçsuz bucaksız sonsuzluk hapishanesi şiirde özgürlük...kendini kafese vura vura öldüren saka,alması gereken nefes,özgürlüktü sadece...

11 Ocak 2025 Cumartesi

gözlerimin demliğidir avuçların yanağımın ocağında

 
Arp yangınları var çöl gönlümün kum cepheleri boyunca.
Bir dilim limonu da mis gibi kokan çayıma koyunca,
Çocukluğum,koşar ıslak gözlerimin sokaklarında o an sanki,
Yağmura inat sokağa kaçan cesur asker hayallerimde...
Sesi yok savaşların artık harp meydanlarında,
Narası şarkısı yok destanların gayrı.
Yinede ama yine de merak ediyorum hep ve daima,
Bir bağlama bir arp'a şiir yazamaz mı.
Bir arp şiiri duyup ağlayamaz mı...
Can yangınları demliyor yüzüm yüzünün tuzağında,
gözlerimin demliğidir avuçların yanağımın ocağında,keza
Kokusu düşse burnuma yeter bir bardak demli teninin,
Su bile ekleme ne olur,ben daima ful dem seni içerim...
Arp yangınları var çöl gönlümün kum cepheleri boyunca.
Bir dilim limonu da mis gibi kokan çayıma koyunca,
Hayalin,giymiş dün sokaklarını gelinlik edip tenine,
Bir düğün sarmış saman kağıda o bakkal bizim için sonra,
sıcak yarım ekmek,peynir biber de yanına...
Çok çok zaman olmuş farketmedim dese de ah şu yalancı dilim,
Çıkıp gelsen keşke iki zeytin diye küçük tahta masama o pırıl pırıl gözlerin...
Arp yangınları var çöl gönlümün kum cepheleri boyunca.
Bir dilim limonu da mis gibi kokan çayıma koyunca,
Nasıl bir savaş bu sevda yüz yıllık yangın ki,
Utanıyor cehennem bile ateşinden,
eğiyor başını sebepsizce yere...
Üstelik söylemiştim de sana kaç kere,
Kazanmamıza lüzum yok bu savaşı inan,
Kaybetsek de yeterdi sevgilim,
o kuytuda bir dilim ekmek bir tas hoşaf,
birbirimize bakıp üç günlük bir ömür kaygısızca gülmeye...


05.18 rüyamda geldi haberin.eski,çok eski biri çıktı geldi söyledi.iki yüzük vardı elinde,unutmuşsun bunları dedi...

vitrinde hiç yanmadan,ömürlerini hep bekleyen, tozlanan mumlara hep üzülmüşüzdür hatırlar mısın.
Oysa,
fitili çıtırdamalı bir mumun tutuşup,
Yağı akmalı kokusuna karışıp,
Odaya taşmalı duvarlarda dans edip gölgesi ateşin,
Ve aydınlattığı yüzü ısıtmalı umudu,sessizlikte o bir damla tüten alevin.
Yoksa ne önemi varmış kutusunda tertemiz,yanmadan yaşamanın...

9 Ocak 2025 Perşembe

bir bal denizi,bir sevda menüsü


Bir bal denizinde,
Bir dilim elma yelkeniyle.
Bir seyri sefer sevmek.
Bir elma ağacı gölgesi böğrümde gönül.
Şiir tersanesi bu yalnız akşamlar.
Bir bal denizi.
Bir dilim elma yelkeniyle.
Bir arı düşmüş boğulmuş göğün umman denizinde,
Uçmayı çok iyi bilirmiş oysa.
Bir bal denizi.
Bir dilim elma yelkeniyle.
Tuzdan yanıyor dudakları güneşin.
Ayakları kuma gömülü,
Kanatları bala sürülü düşlerimizin.
Bir devri sefer sevmek.
Bir bal denizi.
Bir dilim elma yelkeniyle.
Saçlarını savuran kavakların şarkısı,
Kulağının güzel ceviz kapısına fısıltı ile bıraktığım.
Savaşlar,diyarlar ve tüm o yalnız,sessiz ve duasız mezarlar...
Bir bal denizi.
Bir dilim elma yelkeniyle.
Arılar,kovan şehirler ve şu cennet çayırlar.
Kim uçsun cennete kanatlarını ateşe verip.
Kim sevsin saçlarının arasından parmak uçlarından okuyup seni...
Bir bal denizi.
Bir dilim elma yelkeniyle.
Bir ölsem.
Bir gülsem.
Bir dünsem.
Denizi ayağının dibi bu vızıltıların.
Baldan tatlı kederler zamanı mevsim takvimde.


23.59 salçalı bulgur pilavı,yoğurt,turşu ve kara gazoz zamanı ömrün.bir bal denizi,bir sevda menüsü şu kıştan sıcak akşamlarda...üşümüş donmuş parmaklar,sızılar ve sevişen sohbetler zamanı an...

7 Ocak 2025 Salı

Kusuyorum düşlerini sevgilim

 
Kusuyorum düşlerini sevgilim.
Kimsesizim üstelik,yalnız bile değilim yani.
Ayağım üşüyor mu üşümüyor mu bilmiyorum onu bile...
Öyle terketmiş ki yaşamak beni,
Hissetmeler tenimi kurşunluyor sanki,
sabah ezanları vakti her şafağında kafamın,
ve bu şehrin biçare akşamları esiyor bahçeme sabaha karşı...
Kusuyorum düşlerini sevgilim.
Dinlemiştim hepsini kaşık kaşık,
severek güle oynaya üstelik biliyorum...
Affet lütfen...
İstemeden kırdım sanırım o küçük güzel kalbini.
Kusuyorum düşlerini,
Kusuyorum o güzel gülüşlerini duvarımdan sevgilim.
Bir savaş telaşı var,saçlarında kışın mevsimi...
Beni görmenin baharında sanki,bilemiyorum.
Emin olamıyorum asla bu ikindilerden sevdigim,
Bir eksiği var sanki bu sokağın,bu yolların...
Ama bulamıyorum.
Kusuyorum düşlerini sevgilim.
Kederimizi demliyorum her akşamında bu semtin,
ve sonrasında sıcak kumunda gözlerinin çölünün...
Kusuyorum düşlerini sevgilim.
Duvarlarım dahi ağlıyor mısralarımı yokluğunda...


01.28 düşen sarı yapraklar zamanı akşam gözlerinde sevgilim,tüm saymalar yorgun ne yaşadıysa da melekleri ve o kemiği eşsizce parlayan şehrin şu kızıl akşamında o güzel omzunun...her şey hatrımda;her şeyin hatrımda hala sevgilim...küçükten yar sevmek tehlikeli...bir kışın yangını,şu kar boran ormanında yaşamanın...kahı dündür kahı gündür,sönmez asla bu rüzgardan gece...

4 Ocak 2025 Cumartesi

dilimin;kağıttan bile gizlediği bir sızının notasıdır şiirin,susulası haykırışlarımın cennetinde

Bir bahçem var burada sanki sevgilim.Suluyorum yağmurların altında yazdıklarımı her gün.Ağaçlarıma sarılıyorum,tozunu alıyorum yeşil yapraklı hatıraların kimi zaman.Ara sıra gelip yeniden okuyorum,buduyorum bazı cümlelerin yapraklarını mesela,yeni çiçekler açıyorum,çiziyorum yeşili yeniden ağaçlarıma bazı bazı sonra...Canlı bir organizma sanki benim için burası yani,bir bahçe ara sıra yeniden yeniden girip okuduğum,kendimi suladığım,otlarımı yoluyorum,çimleri biçiyorum sonra yazdıklarımı silip değiştirdiğim bazı zamanlar...

Hiç bir şey aynı kalmıyor anlayacağın;yaşıyor,büyüyor ve değişiyor her geçen gün...Bir  okuduğun,diğer gün değişip kendine bir şeyler eklemiş olabiliyor...

Hiçbir şey aynı kalmıyor,


Kutup gündüzüm.
Batmayan güneşim.
Yaralı ay'ım,
Yıldız tozum,
Güneş yanığım...
Yazılmamış cennetim...
Saklı günahım,
Soysuz küfrüm,
Çıplak ölümüm.
Gurursuz adımlarım,
Üşüyen uykum,
Evsiz rüyalarım.
Son banyom.
Bayat ekmeğim,
Tuzsuz çorbam.
Soğuk çayım,
kaynar suyum...
Tuzlu yağmurum.
Yorgun,uykusuz ve rağmen,
gözlerimi asla kapatamadığım o eşsiz fırtınam,
Düş kapanım,
Kırık kalemim...
Silik mektubum.
Çayın ruhu sinmiş, güzel kirli demliğim.
Kırık bir sabun,
Silik kurşun kalem elinden tek mektubum.
Sessizliğim,
Huzurum...
Dilimdeki sızı çeşmem,
yürek kıymığım...

Nasılsın iyi misin sevgilim,
Seni çok özledim...


22.46 dilimin;kağıttan bile gizlediği bir sızının notasıdır şiirin,susulası haykırışlarımın cennetinde...