18 Temmuz 2010 Pazar

n...


onsekiz'i beş geçe düşer bir harf,
boğazın serin sularından olgunlaşıp dilin toprağına...
toplayanı olmaz bir bereket ölür sonra,
yamacında bekleyip dudaklarını...
dudaklarından düşüp,
üflersin
yüzümde yüzüme
düşümde düşüme
esen inanmadığım yaşamak çabasını nefeslerinde...
nereye uzanıp gittiği bilinmez yollara güvenip,
o tanımadığın yolların omuzlarına adımlarını yaslayan güzel..
susmalı belkide kapısı asla açılmayan odaların,
saklanan korkuları...
kim sobeleyecek söyler misin içimizdeki bizi...
onsekiz'i beş geçe düşer bir harf,
boğazın serin sularından olgunlaşıp dilin toprağına...
naif neslin nazlı nar çiçekleri gibi
öper dudağından baharı ağlaya ağlaya terkedip
can suyuna hasret,güneşin kırbacına teslim
yalancı güneş sessiz ayçiçekleri...
güneşten ayırmadıkları yüzleriyle
aşık ay'ın çiçekleri...
omuzlarında esen kır kokusundan uyanan
ve boynuna açan sabah çiçekleri...
özgür gülüşünün zincir soğukluğu sensiz yağmurların,
ıslatsa da susatan,
dilimde susan,
gözlerimce yana yana okunan sessiz türküsü...
onsekiz'i beş geçe düşer bir harf,
boğazın serin sularından olgunlaşıp dilin toprağına...
ve yazılır adressiz zarflanıp içimin mektupları,
hiç gitmediğimiz o parkta çardaktaki üzümün
asma ölür yaprağına..

ve uzar gider harfler noktaların ırmaklarında...
virgüllerin dalgalarına takılıp sallanır kelimelerin sandalları..
orağı soru işaretleri kağıdımda tarlaların...
uzar gider tüm teşekkürler ve üzgünümler akşamımın izinde...
parantezi, içine mektup saklanan cam şişesidir belkide
bu yazıda akan mavimsi yeşil mürekkepten denizin...

(adressiz zarflarda infaz ediyorum
içimde yangın dalgınlığımın yetim çığlık mektuplarını...
seni pulsuz döküyorum satırlardan denize...
ceset satırları yıkıyorum dualarla
ve tüm aminleri gömüyorum dualarımdan kaçırıp dilimden içime...
isimsiz mezarlarda hapsedilen öpüşmeleri düşünüp
kaçıyorum tüm düşünmelerden dört nala sonra...)

saat: onsekiz'i beş geçede unutulan zaman...

Hiç yorum yok: