8 Ekim 2010 Cuma

adını ayrılık koydular kızımın...


pencere önü yalnız bakışlı adam,
ne yapıyorsun cam pencereler önünde öyle...
gök yüzüne hapis yağmurlara mı teslim ediyorsun
yoksa yine solgun yüzünü.

boş verme bu sefer,vazgeç boşver'lerden son bir kez haydi,
ne olursun...
cebindeki zaten saklı hüznü,avuçlarının içine al cebinde,
zaten sakladıklarını, tekrar sarıp sarmala,
elin cebinde avuçlarının arasına göm acılarını...
son duasız,ıslanmadan gözlerin,
adımla aynı çatlakların süslediği kaldırımlarını.

pencere önü yalnız bakışlı adam,
ne yapıyorsun cam pencereler önünde öyle...
gök yüzüne hapis yağmurlara mı teslim ediyorsun
yoksa yine solgun yüzünü.
kelepçeli bakışlarındaki soğuk kızaran sızılarına merhem diye,
kapat öpüşürmüşcesine sarılan yumruklarını...
ba(kış)ların sızı senin...
zanlısı soğuklar mı ki bu cinayetlerin...
mezarı,gün boyu bomboş yapayalnız otobüs durakları...
kim dua ederki zaten öldüğünde,
mezarlıklarda dualarını satanlara...
kim...

pencere önü yalnız bakışlı adam,
ne yapıyorsun cam pencereler önünde öyle...
gök yüzüne hapis yağmurlara mı teslim ediyorsun
yoksa yine solgun yüzünü.
boşverme bırak yağsın herşey yüzüne...
üzerin sırılsıklam kovulmak pahasına sat tüm söylenmezleri cebinden.
kopar seni koruduğuna inandığın muska bakışları üzerinden...
herkesin deri üçgenleri zırhlandırıyor mu yüreğini...


pencere önü yalnız bakışlı adam,
ne yapıyorsun cam pencereler önünde öyle...
gök yüzüne hapis yağmurlara mı teslim ediyorsun
yoksa yine solgun yüzünü.
bırak serbest kalsın herkesin evine kaçtığı yağmur sokaklarda bari,
o çaresiz yüzün...

'' anlatsam bizim köye yol olur anlattıklarım '' değil bu,
ne sussamda, ne kadar sussamda
yolu yoktur benim köyümün hala...
yolsuz kerpiç evlere,kimselerin bilmediği yollardan yürümektir
ev hasretinin adı bizim yüreğimizde...

ve hani sordunya,
ben ölen çiçeklere de mezarları başında okurum tüm dualarımı...
unuttun mu yoksa,
hani sardınya,
yarısını kırıp kurşun kaleminin,
bana ikinci tenefüsü beslenme saati olan yıllarından
bir elmanı uzatıp düşlerini...

ve sevgili,
cuma sela'larını yelkeni yapan güvercinlerin,
rotası olmaz böyle sağanak ağlayan günlerde...
bir pencereye köşesinde dayanıp
bakışları yalnız bir adamın sol yanına dayayıp beklerler,
yarın görecekleri arkadaşlarını...

buğdayları mısralar olan kuşların,
yolları sarı'ya kaçan hüzün bulutudur hem...
sarısı ölüm yolların solgun duasıdır zaten,
sonbaharın kirpiğinde kalan bir damla nem...

sorsan ben
sormasan nem bu mevsim sevgili...
sorsam sen
sormasam dem bir koku bu hasret burnumuzda,
yüreğim semaverin kömür kokusundan sargılı ruhuma...
sorsan en,
bir en yok içimde...
O en hep ama hep göklerde çocuk kalbimde...
giyotini sevda kokan bir ölümün çocuğunu doğurdu gözlerim,
adını ayrılık koydular kızımın...

yolunu köpüklü dalgaların yıkadığı adımlar bunlar...
köprüsü yıkık içimin...

3 yorum:

üryan dedi ki...

pencere önü yalnız bakışlı adam,
ne yapıyorsun cam pencereler önünde öyle...
gök yüzüne hapis yağmurlara mı teslim ediyorsun
yoksa yine solgun yüzünü.

köprüsü yıktılar içimin..

kelimelerden köprüler yaptım hep kendime.. kelimelerden köprüler yıktım..
kelimeleri yaktım sonra..
köprüler..
...
yoktu artık..
suyun öte yanı köz.

e.t. dedi ki...

dünümdü kelimeler...
bugünümdü elimdeki kalem...
ve yarınımdı kelimeler, bugünümden yarınlara ördüğüm...

teşekkürler,suyun öte yanı
teşekkürler,köz
teşekkürler,özmüöz...

üryan dedi ki...

zamanı şaşırışımız bundandı belki de..

dünü bugünle yaşamaya çalışmak..
hayal bile değil düpedüz delilikti belki de..

varsın olsun.
biz aklı terkedenlerdendik..
aklını terkedebilenleri sevdik..