6 Ağustos 2025 Çarşamba

Kafamın içinde heryere çiviler çaktım


Kaçıyorum bir şeyden ama neyden bilmeden,
Yüze kadar da sayamadım daha ama,
çoktan kaybettim kendimi,
Akşam oldu çok zaman geçti,
Hala bulamıyorum kendimi...
Birileri bağırıyor adımı uzaklardan duyuyorum,
gecenin karanlığının gölgesinde çömelmiş kalmışım.
Kafamın içinde heryere çiviler çaktım,
Sıkıştım,
Kıpırdayamıyorum,
Annemin huzurlu karnında gibi...
Kaçıyorum bir şeyden ama neyden bilmeden,
Yüze kadar da sayamadım daha ama,
çoktan kaybettim kendimi,
Akşam oldu çok zaman geçti...
Bir karanlığın kolları altında,
Evsizim ve öksüz...
Akşam karanlığında bir vaha buldum küçük ışıklı ve loş,
Bir çocuk parkına sığınıyorum.
Ağaçtan banklara değil bir kaydırağın tepesinde plastikten bir çatıya sokuluyorum.
Korkularıma şarkılar söylüyorum konuşsunlar benimle diye,
Çünkü sustular mı daha çok korkuyorum.
Cesurları taklit ediyorum sonra rüyalarımda.
Bir hasta çocuğum,bir yusufum,
itilmiş sırtımın intikamıyım hayattan asık yüzümde,
Kızma o yüzden bana.
İçimde bin ses var,seninle konuşurken dahi,
Sana ışıldayan gözlerime bir anlık bir kızgınlık düştüğünde sana göre nedensiz,
Sanma ki sana,
İçimdeki canavarla inan kılıçlar vuruyorum.
Affet,
Seni seviyorum.
Kaçıyorum bir şeyden ama neyden bilmeden,
Yüze kadar da sayamadım daha ama,
çoktan kaybettim kendimi,
Akşam oldu çok zaman geçti.
Şanslar boyu kavakları eğen esen yellere inat,
Bilsem de altılar,olmasa da sekizler gelecek gözlerinin meydanlarından bana,
Ellerimdeki zarlar yapışmış sanki,
Atsam da düşmüyor benden yaşamak.
Meşk olamadık,
Aşk kaldık seninle...
Bi çocuk dedi "iyiymişim ben",
Oysa sadece seviyorum dedim dudaklarımı açmadan...



09.05 ben de insanım,hem de sadece...


*Nilgün Marmara anısına.

Balinalar yüzüyordu rüyamda gökteki yağmurlarında gecenin

 
Balinalar yüzüyordu rüyamda gökteki yağmurlarında gecenin.
Ay yolunu aydınlatıyordu kabuğunu kıran kaplumbağaların.
Kurak topraktan saklanmış suları bulup sobeliyordu duvarına insan.
Kabuslar görüyorsun sanki,
Kapalı gözlerinin ardındaki inlemelerin esiyor yüzüme.
Elini tutmak için uzanıyorum ellerine,
Uyanıyorum gecenin karanlığına,
Yapayalnızlığın ortasına...
Bir başıma,bir kainatın sıcak karnında henüz doğmamış bir kaderim nefeslerini sudan içip alan...
Balinalar yüzüyordu rüyamda gökteki yağmurlarında gecenin.
Ay yolunu aydınlatıyordu kabuğunu kıran kaplumbağaların.
Sen beni çöpe atmıştın.
Ben seni yerden aldım,üç kere öptüm ve alnıma yazdım sevgilim,
Ve her gün yeniden yeniden okudum,
Ezberledim seni,
En iyi okuyuşu buldum ve bile bile gömdüm unuttum.
Kimseler bulmasın seni istedim.
Balinalar yüzüyordu rüyamda gökteki yağmurlarında gecenin.
Ay yolunu aydınlatıyordu kabuğunu kıran kaplumbağaların.
Göğe çıkan nefeslerinde etrafa uçuşan mavi okyanusların,
Nefes alan bir balinanın sırtındaki mabedinden bir nefesine atladım ve bulutlara dek tırmandım,
Seni böyle hatırladım aradım ve buldum her gece düşlerimde.
Her rüyanın sonunda döndün bana yüzünü ve gülümsedin,
Ve böyle doğdu kıyameti her rüyanın,
Sonra uyandı ölüm başka bir bahçesine hergün ama hergün kainatın...


15.45 mezar taşım sırtımı dayadığım bir köy evi kapısıydı ağaçlardan...ve hiçbir şey yazmıyordu üzerinde bir rakamdan başka, mavi bir onüçtü kabrim...

Son sözünü söyle ey madonna

 
-İkinci Sahne-

- Son sözünü söyle ey madonna !

- tut ellerimi güneşsiz gecelerin karanlıklarında,
Pili biter ellerimin sıcağınsız,ışığınsız biliyorum...çağırmamı bekleme,seslenemem biliyorsun...lütfen sessizden gel sen,yürü bana doğru sen, sorma istiyor muyum diye hem de hiç,sakın...dokunsan yeter bana,kapatırım gözlerimi ve sevişiriz saatlerce misali kulağıma esen birkaç dalga sesinde,ellerimi tuttuğun o birkaç saniye,sesinde seninle...

- (gözleri kapanır uzunca zaman adamın dağlanmışcasına kederin kor kızgın demirden kızıl ucu ile...)

Hangi suskunluk verir bana seni bilmiyorum yada hangi çığlık tutar yumruklar içimdeki aşkı,adaleti...bildiğin bir şey varsa söyle lütfen şimdi bana,fısılda kulağıma kimseler duymasın istersen;bildiğim bir şey varsa,seni seviyorum...
Hangi ölüm şifasıysa bu sevmenin,bu aşkın sar lütfen durma hemen bu durmadan kanayan yüreğime...


12.53 gönlümün çorba kaynayan köylü ocağında...

duyulmayan duaları yaprakların

 
Mecnunun'um,
Yürüyorum kumunu ateşten,
Çıplak ayak serabını arayan bulanık gözlerim.
Susuz aç bitap habersizim,
Umrumda değil yokluk,
İçimde seni düşünmenin saadeti gölgesindeyim.
Mecnunun'um,
Kumlara vurdun beni,
Yürüyorum kumunu ateşten,
Kumlara vurdular beni,
Esirgeme benden bari su yüzünün hayalini.
Mecnunun'um,
Kumlara vurdular beni,
Yetmezmiş gibi benzinle suladılar korlar fırlattılar.
Adım yandı,
Adımlarım yandı,
Yine de demedim adını,
Yakamasınlar seni,beni yakan ateşleriyle rüzgarlara verip ellerini...
Mecnunun'um,
Gerdim çarmıha kendimi,
Çiviledim çekiçle vura vura kanasa da dilimi,
Sessizlik bir azap,
Çığlıklarıma sardım gözlerinin rengi battaniyemi,
Duyulmasın diye,
Uyanmasın güzel tanrım bir ben için...
Mecnunun'um,
Öl desen ölemem,
Seni göremem bir daha diye.
Haram çünkü bana sensizlik...


12.34 duyulmayan duaları yaprakların...

Kum kussun her nefeste

 
Geçilmez çölü uçuşan kumlarında soğuk yüreğinin,
Taşlar kırılıyor bir bir sanki kimse dokunmadan  buzdan gecesinde gözlerinin.
Beni sabahın güneşinde döv,sonra kumuna ver sevgilim,
Su bulamasın bedeviler gözlerimizden akanlardan gayrı geriye.
Dolsun nefesim ciğerlerim seninle,
Kum kussun her nefeste sana sevdalı şu kendini kahraman zanneden arsız yangın yüreğim.
Gözlerinin şiirindeyim,dinliyorum seni,
Kimse duyamıyor hiçbir şey,mutluyum,
tek lambası sönük bir sokağın gözlerinde usulca kararan akşamındayım...
Ana dilinde bıçakla beni sevgilim,
Elimde kendini kılıç zanneden demirimi eritsin içinden fışkıran lavlar gibi sözlerin.
Çaresiz kalıp gözlerim ıslak,güleyim sana doğru esen bir yel ile,
Ve usul usul ayakların altına eriyeyim...
Son kalan gözlerim olsun sana...
Yetim mısraların,çakma baba dostları var kafasında.
Kedilerin tanrıçası da geliyor işte elinde ıslak bir mamayla.
Köpekler gardiyanı çadırdaki sessiz sadakatin,
Ve bağırıyor çığlık çığlık tüm aldatmalar yalanlarını masum yüzlü sessizden şu maviden griye düşen göğe...
Geçilmez çölü uçuşan kumlarında soğuk yüreğinin,
Taşlar kırılıyor bir bir sanki kimse dokunmadan  buzdan gecesinde gözlerinin.
Her notasına basabilmeli dilinin bir şair koparırcasına ısırganlarını bir incelikle içindeki her kederin...
Sana şiirler okumak istiyorum sen uyurken,
Sana rüyalar yazmak istiyorum gecenden huzurundan uyandırıp çalıp seni...
Öpmek istiyorum beyaz bir kağıda yazılı yüzünden gözünden seni.
Haydi durma topa tut beni,
Kız öfkelen saldır yak yık eskiyen yarım yamalak surlarımı içimden.
Yağmala içimin şehrini,
Çal anahtarını ruhumun.
Sonra uzan göğsümün şehir meydanına herşeyi başarmanın huzurlu hissiyle,
Soyun terinden kanından,
Ve uyu,
sana yazılı sevdamın,fısıltılardan ibaret,
o saçını okşayan nefeslerimden eğirdiğim masum ninnisi ile...
Ortasında her yeri yanmış,herkesi ölmüş bir kadim şehrin,
Çırılçıplak ve elele,
Uyu benimle...


09.55 bugün yağmurlu gözlerim,çıkmayacağım içimden.uyurum belki gerçeklere yine.dalgalı gözlerimdeki deniz.ıslak toprak kokuyor saçlarım.yağmurdaki çimenlerin kokusu nefeslerim.dudaklarımda ağını atıyor bir sandal kadar yürekli bir balıkçı ecelin serin sabahına sonra.seni çekiyorum sökük şiirlerin ağından da...denizin kızı gibi doğuyorsun sabahın güneşine,lacivert denizin düşüne...öpüyorsun beni bir sandalın denize işveli eğilen sol yanından;kaçıp gidiyorsun sonra kelebek bile tutamayan o elimdeki ağımdan...

4 Ağustos 2025 Pazartesi

Vegan aslan

 
Ruhsuz yalnızlıklar.
Dipsiz mahzen kuyular.
Kim kimi yakalasa yiyen yamyam zamanları şu paslı nefeslerin.
Yamyam zamanlar...
Avuçlarımda yakaladığım uçuşan kükreyişlerim var.
Tanrının sinekleri uçuşuyor işte yine etrafımızda.
Kaşınıyor tenimizde o dokunulmuş sevişmeler.
Ve kabarcıkları patlıyor bir bir burnumuzda yüzümüzde,
Elimde çocukluğum,elimde bir Ankara gazozu üşüyor.
Kesiyor beni kollarımdan kafamdan ağzının suyu akan avcı karanlıklar.
Başımı duvarına asıyor ve şimdi şu acımasız zaman.
Ruhsuz dudaklar.
Dipsiz mahzen,uçuşan polenler ve sahipsiz kimsesiz öpüşmeler.
Tanrının duaları örtüsünü örtüyor ölümlerin üzerine üşümeyelim diye.
Ve zaman üç çocuklu bir anne,
Dün ve bugün hep kavga ediyor,
Yarın annesinin karnında usul usul uyuyor.
Kim kimi yakalasa yiyen yamyam zamanları şu paslı nefeslerin.
Yamyam zamanlar...
Avuçlarımda yakaladığım uçuşan kükreyişlerim var.
Vegan aslanıyım sevdanın,açlıktan öldüğüm gözlerinde...


09.48 ilk nefes.sonsuzluk.Ve ölüm ılık dizlerinde.

Balinalar dolusu

 
Gerçek ne idi bilmiyorum.
Bir kadın yürüyor içime,
geçiyor içimden ruhumun zirvesine.
Yeşilden bir camın üzerine soğuk terler döker misali doğup damlıyor sıcağa,
buzdan çıkmış karlı cehennemlerin gözyaşları süzülmüş donmuş güzel yüzünde...
Kederlerinin tohumlarını topluyorum gülüşlerinin saklı çizgilerinden...
Dilime koyuyorum tane tane hüzünlerini,
Kapatıyorum gözlerimi herşeye ve sonra,
Tüm dünlerinin tatları düşüyor sırasıyla taa damağımdan burnumun sancağı düşmüş direğine dek tek tek.
Ben de bi ağlayıp bi gülüyorum senin anılarınla.
Bir ömürlük rüyayı görüyorum sadece bir dakikanda.
Görgüsüz zamanın göreceliliği bana hiç sormadan belkide.
Gerçek ne idi bilmiyorum.
Bir kadın yürüyor içime,
Tüm yılanlar çoktan kaçmış korumaları gereken yerlerden,
Bi başıma,zehirlerin yanında oturuyorum...
Son gardiyanıyım tüm günahların...
Ve zamanı geldi,
dünya düşüyor dalından artık sevgilim...
Bir son ne kadar güzel olabilirse o kadar güzel savaşmalıyız seninle şimdi,
O kadar güzel sevişmeliyiz tüm yalancı tanrılara inat...
Eminim bulutlardan koltuklarında ve ellerinde patlamış mısır izliyorlardır hepsi bizi...
Gerçek ne idi bilmiyorum.
Bir kadın yürüyor içime,
İzleri silinmiş kumsalımda güneşin ilk ışıklarının,
Adımlıyor çıplak ayaklarının izini bırakıp pürüzsüz kumlarına huzurumun...
Heryerde yeşiller salınıyor.
Bir yeşili yok buraların,yüzlercesi hergün bambaşka yeniden yeniden boyanıyor.
Burnuma tokatlar atıyor sanki rüzgar,
Bir taraf tuz mavisi bir deniz diğeri su kenarından esen yel ile taze yeşil defneler kokuyor...
Gerçek ne idi bilmiyorum.
Bir kadın yürüyor içime,
Kimseye sorduğu yok çalınan nefeslerimin diyetini...
Bir deniz kaplumbağası idim ruhumun sahilinde yumurtasının kabuğunu kırmaya çalışan,
Uğraşıp uğraşıp başaramayan bir türlü çıkmayı kumların üzerine.
Geç kaldım diğerlerine,
Geç kaldım sebepsiz korunmadığım tüm ölümlere.
Martılar,kediler,köpekler ve siyahtan da siyah parlayan o kuzgunlar,
Hepsi yemek için sıralanmış bekliyorlardı belki beni,
Bir şapkanın altından bakıp merhaba dedin ve aldın eline beni sen hiç bilmesen de,
Ve kurtardın beni henüz adını bile bilmediğim tüm o soğuk ölümlerden...
Teşekkür ederim sana şimdi bir yaz günü ve lacivert derin mi derin bir okyanustan...
İyi miyim,
Bilmiyorum inan.
İyi olacak mıyım,
Bilmiyorum.
Deniz anaları uçuşuyor şimdi etrafımda yüzlercesi hem de,
Şimdi yemek zamanı,gitmeliyim üzgünüm,
Sana tüm kalbimle selamlar sevgiler dilerim...

Avuçlarının kıymetini asla unutmayan küçük yavru bir kaplumbağa yüzüyor şimdi okyanusumdan senin kıyılarına rüyalarımda...
Balinalar dolusu hatıralarım var üstelik sihirli işlemeli kabuğumda,anlatmalıyım mutlaka sana...

Rozet kadar bir kaplumbağa sıkışmış kalmış bir yumurtanın kabuğuna...

İyi geceler sevgilim,Allah rahatlık versin.

Gel soyun kendini üzerinden,bırak ardında tüm sorularını evetleri hayırları ve yüzelim geceyi rüyaların kanatlarınca saatlerce...


09.03 fiN.