21 Ekim 2025 Salı

yüreğimden çörek otları dökülür

 
Güneş damladı elimde bir kaşık suyuma,
Işıldadı bir damla ışık kör ardımdan başlayıp kabrim zamanına.
Göz görmedi,
Düş açmadı.
Bir yaprak kurudu elimde,
Bir kuş,yumurtasını kırdı çıkardı başını.
Güneş damladı elimde bir kaşık suyuma,
Suyu içtim,
Ve güneşi sakladım içime...


21.32 fırından patatesli böreğin kokusu,yüreğimden çörek otları dökülür yoluna sevgilim...

20 Ekim 2025 Pazartesi

Fezada binlerce güneş yanıyor


Fezada binlerce güneş yanıyor tepemizdeki gecede ateşböcekleri gibi sevgilim.
Kainatın tozları uçuşuyor zamanı unutup silip yağmurlu ıslak yüzümüzden sonsuza.
Kalbimiz kavrulmuş biz bilmeden,
Kabuk çatlamış,inceden inceden...
Doğmuş bebek bir aşk kollarımıza,
Avuçlarını koklaya koklaya geçmişiz kendimizden...
Koparılmış çiçek yaprakları kokuyor katil ellerimizde hala,
Biliyorsun onları topraktan çalıyoruz hiç sormadan dinlemeden.
Fezada binlerce güneş yanıyor tepemizdeki gecede ateşböcekleri gibi sevgilim.
Kainatın tozları uçuşuyor zamanı unutup silip yağmurlu ıslak yüzümüzden sonsuza.
Ve sen bir gecenin gölgesini çekmişsin battaniye diye üzerine,
Almışsın yüzüne incecik bir kapı aralığından iğne kadar ışığını uzakların,
Yazmışsın bana tüm ortaçağın en güzel şiirlerini, mektuplarını.
Seviyor musun dedin bana az önce,
Duymak istedin yeniden herhalde,
Geçmişim sevmekten,sevdadan,en derinden ve kendimden,
Almışım avcuma ellerinin kokusunu,
Koklayıp yumuyorum gözlerimi tüm yarınlara,
Ellerinden örülü bir atkıyı kefenim sayıp örtüyorum kalbimi,
Anadan üryanım da,
Seni çıkartamıyorum asla ne tenimden üzerimden ne aklımın yamaçlarından.
Fezada binlerce güneş yanıyor tepemizdeki gecede ateşböcekleri gibi sevgilim.
Kainatın tozları uçuşuyor zamanı unutup silip yağmurlu ıslak yüzümüzden sonsuza.
Seni seviyorum,
Seni seviyorum,
Seni,
Seviyorum.. .


21.37 ve ok saplandı kurtulup elimden kendime...şiir kanadı yarada,mısralar kurudu yüzümde...

* tek güneşin kainatında yanan yüreğimden göklerin ateş kuyularına satırlar...külünü nefes diye içine çeken saatleri sabahın.ve öksürüyor tüm dünlerimiz sevgilim...

Belki cehennem uzak bir yıldızın ateşidir...

16 Ekim 2025 Perşembe

zamanın kumları arasında

 
Bi başına bir şair,
Başını taşa yasladı ve keder...
Yankısı dağlarda bir buğdayın ilk açılıp kırılma çığlığı.
elinde kurşundan bir kalem,
Ekinde bir arpanın düşü,
Dalında domates kokusu gözlerinde hüzün.
Tüm hüzünlerini kopartmak istiyorum tek tek gözlerinden en al'dan en yeşiline dek hem de.
Altın saksısında sulanan bir esaret,
Toprağına ayak basan ucu bucağı olmayan bir özgürlüğü yenebilir mi ki kalbimde hiç...
Bi başına bir şair,
Başını taşa yasladı ve keder...
Dün aklıma düşen esip gider aklımdan zamanın çölden rüzgarından belki,
Yazdığım bin yıl açan bir zeytin kağıdımda kalemimden su bekleyen şimdi.
Kısa zamanlı çimenler yemyeşil kafamın çayırlarında şu an,
İki bin yıllık zeytinler dikiyorum fidanı avuçlarından kokuna değmiş yüreğime şimdi.
Hangi yarın tehdit edebilir ki beni,
aklımda sen ekiliyken sevgilim peki...
Bi başına bir şair,
Başını taşa yasladı ve keder...
Yağmura yattı dudaklarım duaların uçurtmalarından ipsiz kalıp uçup,
Bir güneş tokatladı yüzümü sabahımdan yakalayıp ruhumu...
Kaç uzayı var umutsuz nefeslerimizin sevgilim,
Ve kaç uzaylı şehit düşüyor sadece elimizi sıkmak için.
Bi başına bir şair,
Başını taşa yasladı ve keder...
Yaşamak,yaşamak ve yaşamak;
Sadece seninle güzel ve yaşamak sevgilim...


08.24 sabah dört...ve ağına düştü lacivert denizinden zamanın kumları arasında sıkışan balıkları bir bir düşlerimizin...

14 Ekim 2025 Salı

Taşlarına balyoz vurur durmadan tanrılar

 
Soyuna sövülen aldan bir duvar.
Taşlarına balyoz vurur durmadan tanrılar.
Ve korkusuz büyüyen rüzgarda uçuşan çocuklar.
Zehirden tozdan bir çöl ömürde önümüzde açan şu yol.
ayaklarımız üryan,
ve dudaklarımızın gördüğü kör susuz bir seraptı aşk,
Her dakika yüzlerce topun patladığı yaşam savaşı yüreğimizde...
Soyuna sövülen aldan bir duvar.
Taşlarına balyoz vurur durmadan tanrılar.
Kesilse kanı aksa maviden bir okyanusun,
Ölür tüm içindeki umutlar gibi ışıl ışıl balıklar.
Ve umutsuz büyüyemez rüzgarda uçuşup duran o ateşten çocuklar...


00.01 savaşın çocukları kabir arıyorlar saklanmak için;kaçılası oyunların bahçesi soğuk kolları ile yerde cansız yatan belki anası ufacık gözlerin.

* evini koruyan köpeği vuran arsızlar bahçesiydi bu kıtası bu şiirden mavi gezegenin.

Özür dilerim dedi ruh,tek suçum doğru ve güçlü olmaktı oysa belkide;üzgünüm...


Melakut alemine çağrımdın

 
Melakut alemine çağrımdın;
Bilmezdin.
Yalnızlık,nefesimin kınında sakladığım o ışıldayan kılıcımdı,
Yine de kimseyi kesmezdim.
Rızası alınmadan boynuna bıçak dayanan kuzular kadar sessizdi kağıda dalımdan düşen şiirlerim.
Melakut alemine çağrımdın;
Bilmezdin.
Seni izlerdim tanrının gökteki penceresinden,
Sen yürürdün gözlerimden habersiz,
Ben adımlarının kokusunu çekerdim içime yağmurlu günlerinde semtin,
Açardım penceresinden uzanıp tanrının göğsünü,
Basit bir ahir ömrü ayaklarının uğrunda yere sermek için izin isterdim,
o kadim uçsuz bucaksız güneş nefesli alevi buzdan yürekten,
Ve sen ıslanırdın göklerden habersiz.
Melakut alemine çağrımdın;
Bilmezdin.
Sadece döner giderdin;
Ben ardından masallar yazardım kainata ömrümden günler katlayıp...
Pekmez gibi kaynar kanım kazanında kalbimin,
Düş tutuşur,çatırdar kaburgam,
Ve seni doğururum en güzel kokulu kemiğimden yıldız tozlarından seni çekip yontup,
Ruhunu üflerim nefesimin sıcak yelinden ılıtıp senin üşümüş ellerini...
Melakut alemine çağrımdın;
Bilmezdin.
Çeker giderdin kainatın merdiveninden aşar aşmaz kırık kum saatlerinden bile bile dökdüğümüz zamanı.
Geçişini izleyip bileğinin içinden aksın istediğimiz o her daim bize düşman zaman,
Dursun isterdim ne zaman gözüm gözlerine saplansa kalsa kaçmaya çabalar iken üstelik daima.
Melakut alemine çağrımdın;
Bilmezdin.
Bilmenin aşığı olarak erimiş dövülmüş bir ham iken,
Bilinmeyenin kabriydim gözlerinde tüm özlediklerinin;
Bilirdim,
Tüm bilmelere lanet okurdum,
Ama,
bilirdim...
Melakut alemine çağrımdın;
Bilmezdin.
Dönüp giderdin,ölür gibi.
Ölüp giderdim, sana döner gibi...
Melakut alemine çağrımdın;
Bilmezdin...


23.21 kalbime saplı bıçağı çeken yumuşacık elin,
Parmak ucundan esen yelde dudağıma mühürlediğin cehaletimi susuz bırakıyordu gözlerindeki aysız gecen...

Weaponized Incompetence

 
Avucumda saklı terli saatlerdir ölü uyuyan tüm hatıralar,
Bile bile aptalı oynayan sorumsuz korkaklar.
Aklımdan kovulan dalında sararmış düşmeyen pişmanlıklar.
Akıl sır ermez düşmanlıkları yakmışım bir çay tabağına eritip damlatıp mum diye.
Işıkların mabedi bir suni karanlıklar cenneti.
Kendini satan ruhların ağız suyu akıtan zenginliği,
Salyası ölümcül itlerin krallığı.
Avucumda saklı terli saatlerdir ölü uyuyan tüm hatıralar,
Bile bile aptalı oynayan sorumsuz korkaklar.
Ağzımda kabirsiz öksüz dualar.
Islanmış bir yağmur var saçlarında,
Düşlerinde kabusları akmış gitmiş akşamlar var.
Mutluluk bir gece bahçende uçuşan ateş böcekleri sevgilim,
İzlemek hayal kurmak gerek,
Yakalamayı boşvermek...
Avucumda saklı terli saatlerdir ölü uyuyan tüm hatıralar,
Bile bile aptalı oynayan sorumsuz korkaklar.
Gözlerime bakıp benimle konuşan o güzelim hayvanlar,
Ve susuyor içinde hainliğin zehrini kaynatan tüm o zavallılar.
Gün gibi açık her şey,
Ve gün gibi açık boynu vurulası tüm hainleri toprağın.
Avucumda saklı terli saatlerdir ölü uyuyan tüm hatıralar,
Bile bile aptalı oynayan sorumsuz korkaklar.
Elimde ahizesi eski bir kulubenin,
Ve eski bir jeton parmaklarımın ucunda,
Seni arıyorum heryerde hala ve herzaman daima...


21.53 vurulası başlarının çatal dillerinde üzüm taneleri siyahtan.

13 Ekim 2025 Pazartesi

Bir tutam tuz sinenden dilime sürülü

 
Bir tas'ın içi demirden;
İki kaşık çorba.
Bir lokma ekmek eline değmiş belki.
Bir tutam tuz sinenden dilime sürülü.
Gözlerin ardına dek kapalı,
Düşünde demlenen tutulmaz el değmez kaynayan bir çay misler gibi...
Bayat bir buğday tanesi,ağrıyan bir karınca sırtı nemli.
Candan ileri,canının ardı.
Çeşme dibi yosun yeşili,
Su içen bir dananın bebek ağzı,suyun yüzüne düşen ağacın gölgesi.
Toprak kokulu,toprak tadı bir tabağa düşmüş kaynayan banyosundan boynu bükük sonsuz uykusunda dalından koparılmış ayşakadın bir fasülye...
Candan ileri,canımın taa içi bi yeri...
Sevdadan da ilerisi...
Bir tas'ın içi demirden;
İki kaşık çorba.
Bir lokma ekmek eline değmiş belki.
Bir tutam tuz sinenden dilime sürülü.
Dudağımda senden miras bir çatlak,
İçine,derinine düşen bir tuz tanesi,
Derin mi derin baş edilemez bi sızı,
Candan ileri,canımın taa içi bi yeri...
Sevdadan da ilerisi...
Göğsümde kan dolup taşan aldan bir sandık gömülü içimde bir yerlerde,
İçine saklı tüm ıslanmış dünler,
Kurumuş kanıyla tüm sayfalar,mektuplar...
Candan ileri,canımın taa içi bi yeri...
Sevdadan da ilerisi...
Bir tas'ın içi demirden;
İki kaşık çorba.
Bir lokma ekmek eline değmiş belki.
Bir tutam tuz sinenden dilime sürülü.
Eline sağlık sevgilim,
Ve afiyet olsun ey sevda.


23.20 geceye saplanan kıymık.