2 Mayıs 2025 Cuma

ve tüm yalanlar terketti şehrimizi

 
Yüküm çoktu yürüdüm yine de.
Bir at bir eşşek bana yoldaştı,
Yüküm paylaştık,gardaştık.
Yer yer ben yoruldum,dinlendik.
Bir türkü söyledi eşşek bazı,çok güldük sonra da yarıştık.
Bir elmam vardı üleştik.
Bir yel esti ileriden de bazı gün,bir ağıtın kokusu düştü burnumuza,ağlaştık...
Demem o ki kendime bre hayvan,
Biz üç arkadaştık.
Ey wilhelm,haklıydın hep,
Eşşek öldü de,
At ile sarılıp bir ömür ağlaştık...


11.08 

çayın dibi,ömrün son demi dudağımıza değdi sevgilim.
çok merhumu yıkadık gömdük seninle bilmeden belki.
Gözlerimiz kurudu,
dudaklarımız kavruldu dua ederken belki kış çiçeği beyaz bir ocakta...
Hiç üşümedik içimizdeki inançta...
bir ağaca sarılıp anlattık.
ağladık ağladık da,
yaprak yaprak sararıp da kaç güzü leyleklere emanet edip uğurladık...
bir ben kaldım,bir sen şimdi...
ve tüm yalanlar terketti şehrimizi...

İçimdeki tüm kışlar uyandı

 
Dal kırıldı düştü biz uyurken,
Kuşlar uyandı...
Candan serden geçmişiz zaten,
Gülüşümüzü yüzümüzden koparmak isteyen kim ?
Ağaç kurudu,çatırdadı gövdesi hayallerin,
Yapraklar kurudu döküldü de sevgilim,
Üryan rüzgarın öpüşlerinde tende tek umut misali,
Bebekten bir yaprak,yemyeşil hep taze filiz
bir sevdan kaldı,
Göç katar yollardan koşup doldurup,
Döke saça damla damla yılları,
Avuçlarımdan suladım seni...
Bir daha sevmekten vazgeçmişiz ilk andan zaten,
Ellerimizi,altından kelepçeler,zorla tutmak isteyen kim ?
Dal kırıldı düştü biz uyurken,
Kuşlar uyandı...
Can giymiş kuşlukta kefenini çoktan,
Tertemiz ak düşse özenli bir kabre ne,
kan revan kırmızı bir gök, bedenden yağıp düz toprağa düşse ne...
Duasız kaldı gömülüp verilmiş tüm tuzdan sözler,
Bastık sırf sen dedin diye kumlarını zamanın da,
Yara kaynadı da sızısı hiç çıkmadı içinden belki sırf bu yüzden.
Doktoru kör kaldı çiçeklerin,görmedi göremedi,sürgünleri acıyan dudaklardan cennete miras kaldı...
Sevdaya inandığını söyleyen tüm yalancılar,
Makası tuttu da elinde şifa diye diye,
Korktu kurudu dalında tüm o güzel güller...
Sustu tüm kuşlar,
Gölgeler çöktü aydınlık şafaklara da,
Bıraktı şiir okumayı,
sarp kayalardan doğup gelmiş kıtalar uçan, içimdeki o aslan bülbüller...
Kurudu güller önce içinde sonra dalında da,
Dal kırıldı düştü biz uyurken,
İçimdeki tüm kışlar uyandı...
Kağıttan kalemden vazgeçmişiz zaten,
Gözlerini gözlerimden koparıp uzaklara kaçıran kim ?

Dal kırıldı düştü biz uyurken,
Kuşlar uyandı...
Canan'ım günaydın dedi de,
Bana sanki bi tek,kutbun sonsuz karanlığı kaldı...


10.43 

doğuyor sürgünler yırtıp geçip yaralarımı.
Kanım lav oluyor da kaynayan damarımda,
Ne zaman bir nefes sen ile karşılaşsa gökte gözlerin ile kurtulup tenimden,
Kabuk tutuyor ateş,
Bir dağ bitiyor yürünebilecek içimde seninle.
Zehirden dumanlar tütüp şiirler yazıyor göğe...

1 Mayıs 2025 Perşembe

Bir yalan bıçaklıyor beni taa sırtımdan kalbime

 
Bir yalan bıçaklıyor beni taa sırtımdan kalbime.
Bir gelincik giymiş en güzel allardan elbisesini sanki güneşe.
Sevda,yusufun kuyusu,
düşmüşüm sonra sırtımda görünmez bir el ile.
Yapayalnızım,
Yankılanıyor nefeslerim,kalbim dahi duvarlarda.
Şiirler haykırıyorum,yaşlar çığırıyorum gözlerimden susuzluğuma,
Ama çıkmak için değil inan.
Çıkmak isteyen kim,
Aç susuz virane,
Gelmiş azrail umrumda mı...
Bir yalan bıçaklıyor beni taa sırtımdan kalbime.
Unutturuyor sevda her şeyi,bir savaşı bile belkide,
Bir güzel güneş ışığı selamlıyor beni arnavut kaldırımlardan yürüyüp bir sabah vakti günaydın diye...
Bardaklar boşaltıyor göğünden gülüşün yüzünden gönlümdeki kuyuya,
Ve ben uçarcasına yükseliyorum yüzünden yağan saf tertemiz su ile,
uçarcasına gökteki mavilere dek değmeye...
Adı kurtuluş taş zindanlardan,kuyulardan
aşkın belkide...



14.37 yusufun kırılan paslı prangasına,şiir yazıyordu günler karınca ressamlar gibi...
zaman geçiyordu,yalnızların hiç değişmeyen hem öksüz hem yetim eriyip akan saatleri gibi...

30 Nisan 2025 Çarşamba

noktası,kimsesiz bir amin

 
yar'ana merhem demliyor,
kaynatıyor kağıtta kederi şiir...
ateşin küle döndüğü anlardır bu saatler şimdi...
ateşin yorulduğu,gerçek sıcağın yoğrulduğu zamanlardır...
ışığı batan bir kül kadar sıcağım şu an ben oysa,
bassan üzerime ziyadesiyle,
sıcak değilmişsin ey ateş diyecekmişsin gibi toy belkide. 

sessiz bir dua döküyor şafağında kağıdında bu çiçek...
ve bir damla olup düşüyor amin,
toprak dibine tüm ıslaklığı ile...
filizi YA RAHMAN bir tohum bu dua dilimizin emeğinde,
sessizliğimizin gölgesinde gözlerimiz ile kabul et YA RAHİM diye yakaran...
ve bu dua senin,
noktası,kimsesiz bir amin.


23.37 bayat ekmek ve su.

Bir piyon,bir hayal

 
Bir fil,bir at,birbaşına bir piyon.
Bu kocaman savaşında henüz doğmamış yarınların dünü,tam da bugün...
Kalene dayanmış koca bir ordu,
ve yanıyor gecesinde bile sahte gündüzler misali gökyüzü.
Kalmışız üç.
Lal olmuş adımlarında atın dili,
Donakalmış fil,gördüğü insan değil sanki simsiyah bir fareler denizi...
Ve yürüyor hayalini beline aş diye sarıp bir piyon,
Bu denizi ikiye yarıp yürümüş adım adım,
gökte ay misali bir mucize ile,cesurca karşı kıyısına düşlerin...
Bir hayali var karınca adımları ile şu çelebi piyonun.
Biliyor elbet,
Şahlar ölür,matlar baki...
Bir fil,bir at,birbaşına bir piyon.
Bu kocaman savaşında henüz doğmamış yarınların dünü,tam da bugün...
Eli yüzü kara bir piyon,
Yok yanan ırmaklarında yıkamaya yüzünü dahi zaman...
Demir bilyeler ısırıyor kalbini,
ve açılıp kapanıyor karnında bir çalar saat sesi ile kocaman bir timsahın dişleri...
Bıçağın yüzünü kan yıkıyor ey sevgili...
Vatan ki,
Mis kokan bir toprağın alnına kan sürülü yemini,
Duramazsın,
Vatan ki,
endişeli en uçtaki dahi karesi...
Bir fil,bir at,birbaşına bir piyon.
Bu kocaman savaşında henüz doğmamış yarınların dünü,tam da bugün...
Yola düştü bugünler,
Yola düştü tüm yarınlar...
Sürekli kaçar şahlar ve savaşır aslan olup tüm kara piyonlar...
Ve altmış sekiz kareye de ayağını basar
bir piyon;
Şah çeker şeytana,
Mat düşer yere duyulmasın diye sessizce.
Vatan güler,dünya derin bir nefes alır yeşilce.

Birbaşına bir kara piyonun düşleriydi her şey aslında...
Altmış sekiz kare yandı tutuştu da teslim olmadı asla.
Yürünmez denen yol yüründü,
ulaşılmaz denen göğe ulaşıldı,
Bükülmez denen bilek büküldü.
Yani korkma,
Bir kara piyon düşledi ve göğe ulaştı...

Bir piyon,bir hayal...


10.08 vatan,aşklar ve silahlar.

Vatan ki,satrancı bir büyük aşkın...

29 Nisan 2025 Salı

bu dev kabri üzerinde suretimizin ve bu büyük arşta

 
Hızlanabilir miyim acaba bir şimşek kadar, 
bir kaplumbağa kadar yavaşlayabilir miyim peki?
Bin yıl yaşayabilir miyim hasretin ile mesela?
Malum,insanın eşsiz kadim laneti,
Ne kadar daha yaşarım bilemeden asla,
Bisikletinden kopup ayrılan bir lastik gibi sonra yamaçta,
Hızlanırken yavaş yavaş ve koşarken dur duraksız o son büyük çarpışmaya,
Seni bir kez daha görebilir miyim ellerini tutup,
Öpebilir miyim seni ilk kez ve binlerce defa yeniden yeniden,
Kapasam gözlerimi açılmaz bir mühürle alevden erimiş düşmüş bir sıcak damla ile senin mumundan,
Ve dudakların,mezar taşım olsa kapanan gözlerimin ardında.
Seni bir kez daha görebilir miyim ellerini tutup,
Öpebilir miyim seni ilk kez ve binlerce defa yeniden yeniden,
bu dev kabri üzerinde suretimizin ve bu büyük arşta...



09.03 camlar kimin için kanıyor sevgilim ? 

Ve ben,bunu bile bile öpüyorum uyuyan azrailimi

 
Birkaç beyaz leblebi ve yalnız eski bir gitarın mırıltılı ağıtı kulağımda.
Her sabah doğuyor güneş korkma,
Bırakmıyor ellerini gezegenin asla.
Ne bitmek tükenmez bilmeyen bir aşk ateşidir bu ömrünce.
Yandıkça yanıyor,yeniden doğuyor durmadan,
gözlerimden yanıp parlayıp tüm bu sana küsgün şiirler...
Ulaşamayacağın yer yok içimde.
Değemeyeceğin köşesi ruhumdaki üçgenin.
Birkaç beyaz leblebi ve yalnız eski bir gitarın mırıltılı ağıtı kulağımda.
Her sabah doğuyor güneş korkma,
Ve sen ölüme bile değersin ışığına uzansan.
Ve sen ölmeye bile değersin,
Saklı zehir,bir damla bal düşmüş dudaklarından.
Ve ben,bunu bile bile öpüyorum uyuyan güzel azrailimi...


08.41 düşler,aşklar ve bıçaklar...