15 Ekim 2024 Salı

Kum saati kalmadı,kan saati zamanı sevgilim

 
Kum saati kalmadı,kan saati zamanı sevgilim.
Tenimizden kesip yırtıp,
damla damla kanayıp düşüp geçiyor zaman...
Kanın düştükçe toprağa tik tak,
Daha da üşüyor gitgide insan...
Kum saati kalmadı,kan saati zamanı sevgilim.
Zaman geçiyor mu,biz değişiyor muyuz bilmiyorum hiç inan,
Ama düşüyoruz o kesin sevgilim.
Ve düştüğümüz yüksekler kadar kanıyor geçen zaman ellerimizde...
Bir kaç kırıntı zihnimde ve koltuğun kenarında.
Bir dilim bayat ekmek ve bikaç yudum su elimizde kalan.
Bu bedbah zamanında yaşamak dediğimiz şu koca yalanın,
Ne yaparsan yap zaten doyamıyorsun...
Kum saati kalmadı,kan saati zamanı sevgilim.
Akıyor hayallerimiz bir bir pencereden, yağmurlar gibi tutunmaya uğraşıp kanayan pençeleri ile...
Yine de düşüyor tüm vakitler bizden süzülüp.
Isaac'in elması var,
Bizim yıkılan evlerimiz hayallerimizde,
Öğrenebilmek için uçamadığımızı...
Kaçamıyoruz yani hiç kimsemizden...
Kum saati kalmadı,kan saati zamanı sevgilim.
Kanıyor yazdıklarım,çizdiklerim.
Kanıyor kağıtlarım.
Ne kadar çabalasam da hala,başaramıyorum inan,
Kanıyorum hala sana...


15.09 yalan ne,doğru ne biliyorum.hem de çok çok iyi.beni ilgilendiren seçtiğimiz tavır ve duruş,bize ait o son günümüzde...

14 Ekim 2024 Pazartesi

Üç tel

 
Kopmuş bir tel daha,kalmış üç tel sadece gövdede.
İpler kesik,düşmüş tüm düşler zirvede.
Kar boran dağlar atlası şimdi yüzün.
Ben sevdalı bir dağcı yüzüne.
Kalbin everest'im,
Ve donmuş elim ayağım,
Tarifsiz ağrılar bıçaklıyordu avuçlarımı,
Şimdi o ağrılar da bir bir gidiyor mahşere...
Kopmuş bir tel daha,kalmış üç tel sadece gövdede.
Kalbim bağlamam.
Türküler yazıyor elim,dilim.
Hepsini silip atıyor içim ve her şeyi yeniden yazıyor,
Güneşi tan rengi kanayıp doğuran sabahlar boş yere.
Kopmuş bir tel daha,kalmış üç tel sadece gövdede.
Çocukluğum bana sövüyor,
Irmak kenarında genç kızlar çarşaf dövüyor.
Sırt üstü düşmüşüm yatağa,
Göğüm demişim ahşap tavana,
Yüzüme yüzüme yağmur diye kan yağıyor.
Kopmuş bir tel daha,kalmış üç tel sadece gövdede.
Yine de susmuyor,durmuyor deli kalbim,
Dilimde boğazdan akan demirden bir kan tadı,
Yine de hep seni söylüyor...


12.04 geçiyor zaman sevgilim.azalıyor o sonsuz sandığımız çöl,o hep bahsi geçen kum saatim.işin adı hasret.dökülen kerpiç yüzümde mavi bir dünya dönüyor,ben ise mimar sinanıyım sana ördüğüm duvarların...

10 Ekim 2024 Perşembe

Adı konmamış cehennemsizliğimizin

 
Çay kalmamış,gitmiş.
Haberim yok,hazin tarafı da bu.
Masada dünden kalma yarısı su eski bir bardak.
Kuşların sesi,
Çiçeklerin gölgesi karakalem duvarda,
Musluğun operası inceden kulağımın kapısını çalar.
Şairin ormanı hazır yani yaşamak için,her şey tamam.
Çay kalmamış,gitmiş.
Terketmiş bizi,söz verdiği her şeyi silip belli ki.
Haberim yok,hazin tarafı da bu.
Tenhalarda gölgeler,
Ve eski radyoda şarkılar...
Bayat ekmek,zeytin kokusu ve o mis kokan çocukluğumdan sabahlar.
Düşlere meydan okuyan bir sobamız eksik inan,
Antika şiirler dükkanı bir kitap yatağın yanında.
Rüyalar,köyünü terketmiş.
Bomboş her yer,
Bomboş çocukluğum...
Çay kalmamış,gitmiş.
Terketmiş bizi,söz verdiği her şeyi silip belli ki.
Haberim yok,hazin tarafı da bu.
Bir mevsimler bırakıp gitmiyor bizi,
Ara ara uğrayıp soruyor halimizi hala bahar.
Adı yaz cennetimizin,
Adı konmamış cehennemsizliğimizin.
Kışın güneşi var,benim şiirlerim.
Peki senin mektupların nerede sevgilim ?
Çay kalmamış,gitmiş.
Terketmiş bizi,söz verdiği her şeyi silip belli ki.
Haberim yok,hazin tarafı da bu.
Bizde kim kalmış,
Bizden kim gitmiş bilmiyorum.
Delisiyim sevda kütüphanesinin.
Zamanın şekli umrumda değil albert inan,
Eğilmesi yada bükülmesini boşver,
Bana,geçmiş aynı tazeliği ile koklanabilir mi onu söyle.


09.12 bir sevda kütüphanesi.bir deli kitap memuru,kitabın kurdu.

9 Ekim 2024 Çarşamba

Doksan dokuz idim,on yediye düştüm

 
Dağınığım.
Darmadağın.
Nefeslerim bir bataklığa düşen ince bir aralığın rüzgarı sanki.
Yüreğime kadar saplanmışım,beni yutmak isteyen ıslak toprağa.
Teslim oldum mu olsam mı bilmiyorum.
Gel beni al ölüm denir mi mesela ölüme.
Bilmiyorum.
Dağınığım.
Darmadağın.
Sesler.
Çok sesler var,geliyor üzerime üzerime.
Şehir çok kalabalıksın.
Çok olmayı anlatan bir kelimede neden balık var acaba ?
Bilmiyorum.
Dağınığım.
Darmadağın.
Usul usul batıyorum.
Dudağıma değen çamur tadı,saçlarımdaki son umut kuş olup kaçıyor artık ve nefes alamıyor artık o tüm son pişmanlık,
Ölüyorum.
Gülümsüyorum...
Dağınığım.
Darmadağın.
Düşmüş kader ipim ve boncuk boncuk hatıralarım.
Doksan dokuz idim,on yediye düştüm.
Öd ağacıydım patladım ve sen koktum.
Bir kağıttan,bir kalemin ucu kadar delikten baktım,tüm alemi gördüm...
Çivisi sensin ömür tesbihimin...
Dağınığım.
Darmadağın.
İpimi nefesinden eğirip,
Lütfen beni toplar mısın...?
Ağzım burnum toprak çamur.
Ağzım burnum şiir,ve mısralar.
Ağzım burnum sen...



09.53 kabrim,alemin en güzel bataklığı...şiirimin çamuruna kardım seni...kendimi oraya gömdüm...tanrım beni kabul et göğsünün göğüne...

Yürür ölümün,ateşin üzerine sevdayı kanat yapıp o biçare pervane bile

 
Bazı sorular sorulmaz sevgilim.
Aşka düşelim mi seninle denmez mesela,
Düşülür göz göze ayağın kaymış yada biri itmişcesine yusufun kuyusuna beraberce.
Düştüğünde dolu dolu gülünür bile.
Bazı sorular sorulmaz sevgilim.
Şuraya gidelim mi buraya koşalım mı denmez mesela.
Koşulur sadece bir otobüs ardından neden hiç bilmeden.
Bazı sorular sorulmaz sevgilim.
Islanılır elindeki şemsiyeyi nedense açmadan öylece.
Sıcacık,hiç üşümeden...
Bazı sorular sorulmaz sevgilim.
Oturulur saatlerce duraklarda,defalarca gelip geçer beklediğin otobüsler oysa.
Neden binmedin denmez mesela.
Susulur öylece...
Bazı sorular sorulmaz sevgilim.
Sevişelim mi demez mesela seven sevene,
Dudaklar çağırır birbirinin ruhunu kainattan kimsenin duymadığı bir frekansta...
Öpüşür insan diri diri mezara uzanır gibi teslim olup,üzerine yağan topraktan yağmurlara aldırmadan işte o zaman,
tereddüt dahi etmeden...
Bazı sorular sorulmaz sevgilim.
Ölelim mi denmez mesela.
Yürür ölümün,ateşin üzerine sevdayı kanat yapıp o biçare pervane bile...


09.13 boşver soruları sevgilim.sen içinden ne geçer ise onu yürü.sorma kimseye,kendine bile...

Bir karınca yürüyor yüzümde yüzüme evliya olmuş

 
Şimdi kapandı gözlerim çok ağır eski bir kapı gibi,
Çok yorgunum tanrım,
Açamıyorum bile geri...
Uykuya düşmedim henüz,
hissediyorum,duyuyorum da her şeyi.
Ama dinmiyor beynimdeki fırtına.
Bir karınca yürüyor yüzümde yüzüme evliya olmuş.
Kaşınıyor tüm düşünmelerim,
Kaşınıyor tüm güzel hatıralarım.
Fakat lakin kalkmıyor bir türlü elim.
Uykunun yusuf kuyusuna düşmüş demek çoktan bedenim.
Şimdi kapandı gözlerim çok ağır eski bir kapı gibi,
Çok yorgunum tanrım,
Açamıyorum bile geri...
Ama dinmiyor beynimdeki fırtına.
Sonra bir gülüşün gelip yağıyor incecik bir sicim gibi göğsümde rüyalarıma önce,
Ve dünün soğuğundan uçup gelen masmavi bir turna süzülüp iniyor,ılık ayağı değiyor ilk dudağın kenarındaki nazlı gamzeden göl yüzüne...
Gülüşün açıyor o an bir nilüferin göğüne doğan bir güneş gibi su yüzünün üzerine...
Ben o gülüşe çivileyip kendimi kaçıyorum tüm sirenlerden,her yerim kan revan...
Şimdi kapandı gözlerim çok ağır eski bir kapı gibi,
Çok yorgunum tanrım,
Açamıyorum bile geri...
Ama dinmiyor beynimdeki fırtına.
Bir karınca yürüyor yüzümde yüzüme evliya olmuş.
Kaşınıyor anamdan doğduğumdan bu yana tüm ve her saniyelerim...
Özlüyorum...
Bir karınca yürüyor yüzümde yüzüme evliya olmuş.
Düştüm rüyaya,ölüyorum...
İnan ne demek bilmiyorum.


08.47 kalbime bir bıçak saplı,sapı elime al bir mendil ile sarılı.çok zaman oldu içimde.paslanıyor ölüm bile beklese bu kadar.çeksem mi çekmesem mi ölsem bilemiyorum.

Göğe çıkıyor ruhum bedenimi yırtıp üzerimden

 
Göğe çıkıyor ruhum bedenimi yırtıp üzerimden.
Hezarfen düştü çocuk düşlerinden.
Ay'a çıktı mı ademoğlu bilmem.
Fezaya kurban şehit köpekler ve maymunlar katedrali bu gezegen sevgilim.
Göğe çıkıyor ruhum bedenimi yırtıp üzerimden.
Hezarfen düştü çocuk düşlerinden.
Akşamları örtüyor ekim üzerime.
Kapanıyorum boylu boyunca akşamın karanlık örtüsü ile.
Yalan bir uzay doğuyor gözlerime.
Kafamda küp şeklinde bir güneş doğuyor aydınlık diye sonra.
Yine düştün aklıma.
Göğe çıkıyor ruhum bedenimi yırtıp üzerimden.
Hezarfen düştü çocuk düşlerinden.
Yatağım çivili tahta.
İpekten bir tül asılı yüzümün penceresine,
Rüzgarı çekip içine nefes diye,okşuyor parmak uçlarının yumuşacık çıkıntısı ile yüzümü sanki düşün...
Göğe çıkıyor ruhum bedenimi yırtıp üzerimden.
Hezarfen düştü çocuk düşlerinden.
Bir cami avlusu güneşin doğuşu öncesi sabahlarım,
Buz kadar keskin ve serin...
Ve Sistine'nin kokusu,gözlerimin uçurumundan istemsiz düşürdüğüm tüm yaşlarım...


08.12 haklısın sevgilim.anlamadılar.anlamıyorlar.yapayalnızız kainatın bu karanlık saklankaçında...içimizde bu taşı eriten lavdan inat ve kendimize zincirden kırbaç,ruhumuzda bitmeyen bu anlamsız savaş...hiç yakalanmadan tanrıya,ve kazanıp kazanmadığımızı da asla bilemeden ölüp gideceğiz,çekileceğiz bu toprak kokan ahşap sahneden...