3 Temmuz 2025 Perşembe

şehrin kırmızı kiremit dağlarından eriyip

 
Tozlanmasın diye zaman ve gurur göğsümde,
Üzerini örtmüşüm aşkın,
Duvara asılı kilimin altına süpürmüşüm sevdayı.
Bilsem de yalanı dolanı,
Kendime kızmışım hep.
Kandırılmışım da kandırılmışım...
Bahçeler dolusu çiçek ekmişim,
Fidanlar sulamış,ağaçlar budamışım.
Kendime uğraşlar yoğurmuşum çamurdan.
Özlemişim de özlemişim hep,
Haykırmak isteyen ağzımı tutmuşum demirden kilit ile kendi kendime.
Özlemişim de özlemişim...
Sevdiklerim saklamış hep herkesten ve kendilerinden beni,
Ben yumup gözlerimi,kendimden de saklanmışım.
Tozlanmasın diye zaman ve gurur göğsümde,
Üzerini örtmüşüm aşkın,
Duvara asılı kilimin altına süpürmüşüm sevdayı.
Kandırılmışım da kandırılmışım...
Geç uyandım dün bugün,
Belki yarınlar için de bilmiyorum,
Herkes kandırmak istiyor diğerini,
Neden ki bilmiyorum,
Neden ki sevgilim,
Kim tükürür ki kendi yüzüne böyle,
Kim tükürür hain olup kendi yüreğine...
Tozlanmasın diye zaman ve gurur göğsümde,
Üzerini örtmüşüm aşkın,
Duvara asılı kilimin altına süpürmüşüm sevdayı.
Duvar dile gelmiş çatlamış,
Gören sıla çatlağı demiş geçmiş,
Biri üflemiş bir acısını yanıp çekmiş.
Bir kalem susmuş önce,
sonra kağıdın kulağına bir türkü fısıldamış...


14.17 suyun yüzünün altında saklı parlayan mısralar ve buz gibi akan bir şiir şehrin kırmızı kiremit dağlarından eriyip...

Dikine kanıyorum

 
Dikine çakıyolar çiviyi,
Dikine kanıyorum.
Derin uykudaydım,
Uyandım.
Keşke uyumasaydım.
Gri binalara yükseltip geriyorlar beni,
Yemyeşil bir ağaç yerine.
Yakıyorlar yeşil çocukları topraklarda,
Yakıyorlar masum bebekleri hain kutsallarda.
Dikine çakıyolar çiviyi,
Dikine kanıyorum.
Derin uykudaydım,
Uyandım.
Keşke uyumasaydım.
Aş ile zehirliyorlar hem kedileri hem bizi.
Beynini almışlar senden ve uyuşmuş herkes dizi dizi...
Kan çanağı gözler,
Kapı önünde yine vampir ruhlu emperyalistler.
karanlıktan korkan masum çocuklar hala,
Ve umutsuzluktan kaçan,havlayıp kovalayan paradan bir sistem arsız ağzı köpük bir köpek gibi.
Dikine çakıyolar çiviyi,
Dikine kanıyorum.
Derin uykudaydım,
Uyandım.
Keşke uyumasaydım.
Her yerde ateşler ve yangınlar,
Her yer dokunamadığım kadar sıcak.
Acı,acı ve acı...
Her yer sadece açlık,her yer sadece sızı...
Madem öyle burası ve bugünler,
Söyle bana ey derviş,
Buralar böyle ise,
Söyle,
Ya bana anlattıgın cezam,
Alev alev yanan o gerçek cehennem nerede ?


13.45 savaşlar,yalanlar ve tüm hain politikalar...

1 Temmuz 2025 Salı

Körler diyarında bir sağır

 
Körler diyarında bir sağır.
Kimse görmüyor kimseyi,
Duymuyorum onları ve kendimi.
Ve her şeyi görüyorum en ince toz tanesine kadar,
Anlatsam yüzbinlerin yüzü gülüyor,
Duymasam da ben kendimi,önemi yok,
Sussam hiç bir anlamı yok çünkü yürümenin.
İncecik rüzgarla sürekli sallanan bir ip sanki yaşamak,
Öpsem seni yeter bana ve değer herşeye,
bu yaşadığım da yeter üstelik,
cennete dahi hayır çekerim,
Sensiz umrumda değil nefes almak bırakır sonra çeker giderim.
Sarhoş canbazıyım bu bize hain sallanan ipin,
Kime ne !
Yürüsem de,yürümesem de düşerim...
Körler diyarında bir sağır.
Ölsem,
Ne ağlayışlar ne dualar,
Hiçbirini duymuyorum...


12.52 eski güzel günlerin hatrına gülümsüyorum akşama...

şiirim savrulur karahindiba tohumları gibi kırlara

 
Benim şiirimin ayağı yere basmaz,
Ya ağaca tırmanır,
Ya atlar bir dağın tepesinden rüzgara sarılıp.
Benim şiirim büyümez,çocuk kalır sevgilim.
Ya yağmurun altında açar kollarını ağzını,
Ya bir çamur birikintisine uzanır kumsalı gibi altın kumların...
Benim şiirim nefes alır,nefes verir,
Şiirim yaşar bir ağaç gibi,
Sararır yaprak döker ekimde,
Su ister susadığında göklerden...
Benim şiirimin kulağı pek duymaz,
Dinlemez kurallar bağıran megafon ağızları.
Benim şiirim dali'sidir kağıtların,
Her okuyan anlamaz duyduğunu...
Benim şiirim savrulur karahindiba tohumları gibi kırlara,
tanrının üflediği nefeslerinden kan dolan kanatlarınca...
Benim şiirim bir cam şişede sallana sallana yüzen,
Çırpındığın okyanuslarda koluna değen bir ırmağın suyu dağlardan eriyip gelen...
Benim şiirim ilk nefesi yeni doğan bir balinanın,
Tutulmaz kor elması sönmez ateşlerin dallarında büyüyen.
Yanar parmak uçlarının dantel çıkıntısı,
Sızlar tüm dünlerin gevrek huzuru yüzünde,
Tuzlanan göz yaşlarından yıkanıp asılır eski gülüşlerin ıslak ıslak yüzündeki akşam güneşine...
Şiirim bir bardak çay akşamın gölgesinde.
Şiirim bir damla zehir dudağından emip eğirdiğim...
Benim şiirimin kıyameti kırılmaz kaderin yumurtasında.
Unutur her kıyameti onu,
Ezberlenemez,
Akılda tutulmaz asla...


12.41 yazmak ve yaşamak üzerine...
tanıştığıma memnun oldum sevgilim...

Anomali sevdalar zamanı

 
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Sen normal değildin,
Ben hiç ama hiç...
Anlaması zor bakışlardı bizimkisi,
Çözemezdi asla leyla mecnunun kalemi dahi.
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Bu kadar un koyulmazdı pankek'e,
Bu kadar gurur ve tutku sevmeye,
Söylemiştim de üstelik kendime...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Mektuplar ile konuşurduk seninle,
Başka başka diyarların sevdalısı gibi beton bir şehrin koynunda,
Eski filmler gibi...
Sanki dünya savaşı varmış gibi göklerde.
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Kulağımıza bir fısıltı ile sözler bağlardık aşk ile umut ile,
Ne zaman sarılsak sımsıkı birbirimize,
Gözlerimi yumardım tüm dünyaya sarıldığım sıcağında,
Ve bahçemizde otururduk seninle çocuklarımız koştururken,
Gül kokusu burnumuzda,
Elimizde dumanı üstünde bir çay bardağı,
İçinde mandalin bir oralet ile...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Becerebildik mi beceremedik mi bilmiyorum inan,
Hakkını verebildik mi sevmenin ?
Bence fazlası vardı devden de dev ama,
Belki kargaya yavrusu kartaldı bilmiyorum da,
Üstü kaldı masada,ve kimse almadı,
Uzatmadı dahi elini,
Üstü kalsın dedik ve çıktık aşktan...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Sen normal değildin,
Ben hiç ama hiç...
Bir kedin vardı bahçede,
Adı tekerleme bir çocuk dilinde.
Sen bir kediyle kaçtın itiraflarından,
Ben bir plastik tavşanla masalarda...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Fotoğraflar verirdim sana hediye diye,
Eski istanbul kadar güzelsin sevgilim deme çabalarımı katlar ütülerdim her sabah sana...
Kendimi bir daha hiç o kadar canlı yaşar hissetmedim sevgilim...
Yarı ölü tanrısıydım genç mürid kuşların sadece.
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Biz başka doğmuştuk seninle sevgilim,
Bizi başka sevmişlerdi,
Bizi başka büyütmüşlerdi belliydi...
Mıknatıs misali,
Çekildik birbirimize,
Kaçsak kaçamadık,
Zaten kaçmak da hiç istemedik...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Eridik birbirimize,
Karıştık tanrının kutsal bardağında,
Ve döküldük araf'ımıza seninle,
Bir daha da çıkmadık,çıkamadık oradan fikrimce...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Sen normal değildin,
Ben hiç ama hiç...
Nasıl da bulduk birbirimizi...
Benim şansım,
Senin şanssızlığın mı,
Yoksa tanrının ıslak gözleriyle bize gülümseyişi miydi inan hiç bilemedim...
Ama,
Nasıl da bulduk birbirimizi...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Toprak renkli gözlerin gezegeninde,
Mavi gözlü bir sevda doğurdun sen bize...
Kadim kalbine sağlık sevgilim,
kutsal rahmine sağlık aşkım...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Buzdan günlerde,taş meydanlarda otururduk seninle,
Mutluyduk,
Gökyüzü bizimdi,
Ve her şeye yeterdi...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Sevmek sevmekti,
Başka hesabı yoktu birbirine bakan masum gözlerin,
Aman onların olsun tüm pis işleri,
Dışarıda kalsın,hiç girmesin içeri,
Biz bizden başka bir şeyin nefesini almayalım asla içimize,
Kirlenmeyelim hiç sevgilim...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Ve biz ezelden beri zaten hep zengindik seninle sevgilim...
Kağıt paralar bahanesiydi sadece bu sinsi oyunun...
Biz tertemiz beş taş oynadık,
Saklanbaçlar saklandık seninle...
Mutluyum yani bu anlamda.
Gözlerimde kirlenmedi dünya hiç seninle.
Şimdi kavga bende,savaş bende.
Başka bir adam döndüm her savaştan...
Yine içimde o aynı çocuk uzanıyor ama yine de sen merak etme...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Sen normal değildin,
Ben hiç ama hiç...
Olsundu,
Mutluyum yine de,
Alsan da almasan da beni yeniden içeri,
Denedim mi denedim...
Yine de sevgilim,
Çöpe atılmış kolu kopmuş sökük ayısı ruhumun,
Daima senin...
Seni seviyorum,
Ve sana da benden bir "Günaydın,Merhaba..."


10.09 takvim yaprakları solacak ağaç dallarında bir bir sevgilim,adı eylül olacak aşkın...

29 Haziran 2025 Pazar

Tek gözü mavi bir köpek

 
Süper kahramansız sabahları yazın.
Kırmızı masa örtüsünden bir pelerinim var sırtımda şimdi.
Çiçekleri suluyorum susadıklarında akşamları,
Tek gözü mavi bir köpek,belki birkaç gölgeye uzanmış kedi.
Balkon yıkıyorum gözlerimi kapatıp,
Buralardan çok çok uzaklarda,bir okyanus sahilinde çıplak ayak gezdiğimi düşlemek için ara sıra...
Süper kahramansız sabahları yazın.
Kırmızı masa örtüsünden bir pelerinim var sırtımda şimdi.
Sıska bir çocuğun düşleri ellerimdeki şimdi,
ve bunların hepsi...
Bir yaşam orucu bu sevgilim dudaklarımdaki bu kutsal kuruluk,
Bir bardak çay ve içtiğin lezzetli suyun sızdığı ıslak dudakların günler sonra tek beklediğim..
Geri kalanı dünyanın umrumda değil inan.
Ağzımda senden kalan eski bir sakız kitabının kapağına demirlediğin...
Benim ise tüm limanlarım yanıyor sevgilim...
Ve kahramanı yok asla yanan yüreğimin...
Süper kahramansız sabahları yazın.
Kırmızı masa örtüsünden bir pelerinim var sırtımda şimdi.
Yorgun düşmüşüm dizlerimin üzerine,
Bastonum elimde benden büyük bir kılıç saplı ayağımın dibine,
Karşımdan geliyorsun bir sen ve yanında kimin olduğunu bilmediğim bir ordu ile,
Tek başımayım yüzyüze,
üzerime koşan devden dev bir ordun ile,
Ve süper kahramansız sabahları yazın.
Kırmızı masa örtüsünden bir pelerinim var sırtımda şimdi.
Kurtaranı yok ruhumun,
Kırmızı kan ile ısınıp yanan dört silindirli pas tutmaz kalbim ile...
Dayanıyorum kılıcına kaderin yüzlerce ve yüzlerce,
Seni bekliyorum sadece,
Sonum buysa eğer,
beni sen öldür diye...


11.57 tüm kahramanları öldü bu yüzyılın...haydi durma sıra bizde,kendine kırmızı bir örtü bul sevgilim...

ey kibrin aslanı

 
Ey güneşin çocuğu,
Yelelerin ışıl ışıl parlıyor gün doğumunun uçurumunda ey kibrin aslanı,
Avlana avlana kalmadı hiç yeşili ağaçların,
Mavisi derelerin,canı masumların...
Sustu şimdiye dek filler,zürafalar ve zürefalar...
Dedelerin böyle değildi senin,
Bilirlerdi toprakta,sularda ve mavi gökte yazılı olmayan tüm kadim kanunları...
Ey güneşin çocuğu,
Yelelerin ışıl ışıl parlıyor gün doğumunun uçurumunda ey kibrin aslanı,
Kazıyorsun şimdi kaçıp kendi çukurunu,
Saklanıyorsun yaptıklarından utanıp belki,
Bilmiyorum.
Canı acıdı yaşayan herkesin,
Çürüdü tüm kökleri toprağın,
Uçtu daha sıcak diyarlara,
ve geri dönmedi bir daha tüm o kovaladığın avladığın göçmen sular...
Şimdi peşine düşmüşsün geriye kalan yarınların da,
Kalan bir damla suyu da kan ile zehredip çöl edeceksin belli ki...
Yazık.
Aklını kullan lütfen,
Bir saniye bile olsa kullan lütfen başının içindeki o eşsiz kainatını...
Elinde tanrından hediye en bereketli altın toprağı bu yaşadığın cennetin,
Sen altındaki bir küp parlak demir için söküp yakıyorsun zeytin ağaçlarını,kuşunu,yarınını,cennetini...
Yazık.
Lütfen,aç artık gözlerini...
Ey güneşin çocuğu,
Yelelerin ışıl ışıl parlıyor gün doğumunun uçurumunda ey kibrin aslanı,
Kafanı kesip duvarına asacak binlerce seferdir olduğu gibi Tanrı'n,
Ve adını sadece bir günah,bir hata olarak anacak her baktığında duvarda sana başını kaldırıp...
Yapma.
Dur artık...


10.53 benden;susan,gözünü kapatan her günahkar şeytana...