13 Ocak 2025 Pazartesi

Kan tükürdü bulutlar yağmurlara sığınıp

 
Ve güneş düştü göğünden öksürüp.
Kan tükürdü bulutlar yağmurlara sığınıp.
Gözlerinin demlediği o mis kokulu zamanların çayı şimdi koklayıp içtiğim.
Vurulmuşum haberim yok.
Kan gömleğimde kurumuş.
Savaşı kazandım mı kaybettik mi haberim yok.
Ben göçmüşüm bu diyardan belki bilenim yok.
Ve güneş düştü göğünden öksürüp.
İhtiyar artık tüm cesaretler tüm doğrular,
Genç ve güçlü kötülük.
İnliyor ay gecenin göğsüne sarılmış yağmur yağmış rüzgar üşümüş bizleri dövüyor...
Ve güneş düştü göğünden öksürüp.
Selası verildi ödenmemiş tüm hesapların.
Sökülüp atıldı bi kenara dantel gibi incecik işlenmiş o güzelim ruhlar.
Merhum artık gözleri ışık ışık yanan sevdadan bakışlar...
Ve güneş düştü göğünden öksürüp.
Saatler düşleri sattı...
Çalışmak kendini unut dedi insana.
İnsan unuttu kendinden düşüp yaşamayı.
Ve güneş düştü göğünden öksürüp.
Kıyamet gelmedi bir türlü gittiği yerlerden.
Kıyameti,kıyametsizliği oldu insanın.


23.53 dost meclisi kalemle.isyan dilekçesi gönlümün.yalan makinası gülüşler matinası.kapatılmadığın,uçsuz bucaksız sonsuzluk hapishanesi şiirde özgürlük...kendini kafese vura vura öldüren saka,alması gereken nefes,özgürlüktü sadece...

11 Ocak 2025 Cumartesi

gözlerimin demliğidir avuçların yanağımın ocağında

 
Arp yangınları var çöl gönlümün kum cepheleri boyunca.
Bir dilim limonu da mis gibi kokan çayıma koyunca,
Çocukluğum,koşar ıslak gözlerimin sokaklarında o an sanki,
Yağmura inat sokağa kaçan cesur asker hayallerimde...
Sesi yok savaşların artık harp meydanlarında,
Narası şarkısı yok destanların gayrı.
Yinede ama yine de merak ediyorum hep ve daima,
Bir bağlama bir arp'a şiir yazamaz mı.
Bir arp şiiri duyup ağlayamaz mı...
Can yangınları demliyor yüzüm yüzünün tuzağında,
gözlerimin demliğidir avuçların yanağımın ocağında,keza
Kokusu düşse burnuma yeter bir bardak demli teninin,
Su bile ekleme ne olur,ben daima ful dem seni içerim...
Arp yangınları var çöl gönlümün kum cepheleri boyunca.
Bir dilim limonu da mis gibi kokan çayıma koyunca,
Hayalin,giymiş dün sokaklarını gelinlik edip tenine,
Bir düğün sarmış saman kağıda o bakkal bizim için sonra,
sıcak yarım ekmek,peynir biber de yanına...
Çok çok zaman olmuş farketmedim dese de ah şu yalancı dilim,
Çıkıp gelsen keşke iki zeytin diye küçük tahta masama o pırıl pırıl gözlerin...
Arp yangınları var çöl gönlümün kum cepheleri boyunca.
Bir dilim limonu da mis gibi kokan çayıma koyunca,
Nasıl bir savaş bu sevda yüz yıllık yangın ki,
Utanıyor cehennem bile ateşinden,
eğiyor başını sebepsizce yere...
Üstelik söylemiştim de sana kaç kere,
Kazanmamıza lüzum yok bu savaşı inan,
Kaybetsek de yeterdi sevgilim,
o kuytuda bir dilim ekmek bir tas hoşaf,
birbirimize bakıp üç günlük bir ömür kaygısızca gülmeye...


05.18 rüyamda geldi haberin.eski,çok eski biri çıktı geldi söyledi.iki yüzük vardı elinde,unutmuşsun bunları dedi...

vitrinde hiç yanmadan,ömürlerini hep bekleyen, tozlanan mumlara hep üzülmüşüzdür hatırlar mısın.
Oysa,
fitili çıtırdamalı bir mumun tutuşup,
Yağı akmalı kokusuna karışıp,
Odaya taşmalı duvarlarda dans edip gölgesi ateşin,
Ve aydınlattığı yüzü ısıtmalı umudu,sessizlikte o bir damla tüten alevin.
Yoksa ne önemi varmış yaşamanın.

9 Ocak 2025 Perşembe

bir bal denizi,bir sevda menüsü


Bir bal denizi.
Bir dilim elma yelkeniyle.
Bir seyri sefer sevmek.
Bir elma ağacı gölgesi böğrümde gönül.
Şiir tersanesi bu yalnız akşamlar.
Bir bal denizi.
Bir dilim elma yelkeniyle.
Bir arı düşmüş boğulmuş denizinde,
Uçmayı çok iyi bilirmiş oysa.
Bir bal denizi.
Bir dilim elma yelkeniyle.
Tuzdan yanıyor dudakları güneşin.
Ayakları kuma gömülü,
Kanatları bala sürülü düşlerimizin.
Bir devri sefer sevmek.
Bir bal denizi.
Bir dilim elma yelkeniyle.
Saçlarını savuran kavakların şarkısı,
Kulağının güzel ceviz kapısına fısıltı ile bıraktığım.
Savaşlar,diyarlar ve tüm o yalnız,sessiz ve duasız mezarlar...
Bir bal denizi.
Bir dilim elma yelkeniyle.
Arılar,kovan şehirler ve şu cennet çayırlar.
Kim uçsun cennete kanatlarını ateşe verip.
Kim sevsin saçlarının arasından parmak uçlarından okuyup seni...
Bir bal denizi.
Bir dilim elma yelkeniyle.
Bir ölsem.
Bir gülsem.
Bir dünsem.
Denizi ayağının dibi bu vızıltıların.
Baldan tatlı kederler zamanı mevsim takvimde.


23.59 salçalı bulgur pilavı,yoğurt,turşu ve kara gazoz zamanı ömrün.bir bal denizi,bir sevda menüsü şu kıştan sıcak akşamlarda...üşümüş donmuş parmaklar,sızılar ve sevişen sohbetler zamanı an...

7 Ocak 2025 Salı

Kusuyorum düşlerini sevgilim

 
Kusuyorum düşlerini sevgilim.
Kimsesizim üstelik,yalnız bile değilim yani.
Ayağım üşüyor mu üşümüyor mu bilmiyorum onu bile...
Öyle terketmiş ki yaşamak beni,
Hissetmeler tenimi kurşunluyor sanki,
sabah ezanları vakti her şafağında kafamın,
ve bu şehrin biçare akşamları esiyor bahçeme sabaha karşı...
Kusuyorum düşlerini sevgilim.
Dinlemiştim hepsini kaşık kaşık,
severek güle oynaya üstelik biliyorum...
Affet lütfen...
İstemeden kırdım sanırım o küçük güzel kalbini.
Kusuyorum düşlerini,
Kusuyorum o güzel gülüşlerini duvarımdan sevgilim.
Bir savaş telaşı var,saçlarında kışın mevsimi...
Beni görmenin baharında sanki,bilemiyorum.
Emin olamıyorum asla bu ikindilerden sevdigim,
Bir eksiği var sanki bu sokağın,bu yolların...
Ama bulamıyorum.
Kusuyorum düşlerini sevgilim.
Kederimizi demliyorum her akşamında bu semtin,
ve sonrasında sıcak kumunda gözlerinin çölünün...
Kusuyorum düşlerini sevgilim.
Duvarlarım dahi ağlıyor mısralarımı yokluğunda...


01.28 düşen sarı yapraklar zamanı akşam gözlerinde sevgilim,tüm saymalar yorgun ne yaşadıysa da melekleri ve o kemiği eşsizce parlayan şehrin şu kızıl akşamında o güzel omzunun...her şey hatrımda;her şeyin hatrımda hala sevgilim...küçükten yar sevmek tehlikeli...bir kışın yangını,şu kar boran ormanında yaşamanın...kahı dündür kahı gündür,sönmez asla bu rüzgardan gece...

4 Ocak 2025 Cumartesi

dilimin;kağıttan bile gizlediği bir sızının notasıdır şiirin,susulası haykırışlarımın cennetinde

Bir bahçem var burada sanki sevgilim.Suluyorum yağmurların altında yazdıklarımı her gün.Ağaçlarıma sarılıyorum,tozunu alıyorum yeşil yapraklı hatıraların kimi zaman.Ara sıra gelip yeniden okuyorum,buduyorum bazı cümlelerin yapraklarını mesela,yeni çiçekler açıyorum,çiziyorum yeşili yeniden ağaçlarıma bazı bazı sonra...Canlı bir organizma sanki benim için burası yani,bir bahçe ara sıra yeniden yeniden girip okuduğum,kendimi suladığım,otlarımı yoluyorum,çimleri biçiyorum sonra yazdıklarımı silip değiştirdiğim bazı zamanlar...

Hiç bir şey aynı kalmıyor anlayacağın;yaşıyor,büyüyor ve değişiyor her geçen gün...Bir  okuduğun,diğer gün değişip kendine bir şeyler eklemiş olabiliyor...

Hiçbir şey aynı kalmıyor,


Kutup gündüzüm.
Batmayan güneşim.
Yaralı ay'ım,
Yıldız tozum,
Güneş yanığım...
Yazılmamış cennetim...
Saklı günahım,
Soysuz küfrüm,
Çıplak ölümüm.
Gurursuz adımlarım,
Üşüyen uykum,
Evsiz rüyalarım.
Son banyom.
Bayat ekmeğim,
Tuzsuz çorbam.
Soğuk çayım,
kaynar suyum...
Tuzlu yağmurum.
Yorgun,uykusuz ve rağmen,
gözlerimi asla kapatamadığım o eşsiz fırtınam,
Düş kapanım,
Kırık kalemim...
Silik mektubum.
Çayın ruhu sinmiş, güzel kirli demliğim.
Kırık bir sabun,
Silik kurşun kalem elinden tek mektubum.
Sessizliğim,
Huzurum...
Dilimdeki sızı çeşmem,
yürek kıymığım...

Nasılsın iyi misin sevgilim,
Seni çok özledim...


22.46 dilimin;kağıttan bile gizlediği bir sızının notasıdır şiirin,susulası haykırışlarımın cennetinde...

30 Aralık 2024 Pazartesi

Mezarlıkta mı uyudun sen dün gece ?

 
Rüyalarım hangi dilde bilmiyorum inan.
Rüyalarımda sevişiyoruz seninle her gece ama,durmaksızın...
Kıyamet günü karşılaşmışız da seninle sanki,
Yaşamanın bizden çaldığı,bize borçlu olduğu her anı pençelerimizi geçirip nefeslerimizden söküyormuşuz gibi öpüşüyoruz mesela,
Yumuşacık ipek bir mendil ile kuruyan kanımızı silmeye çalışıyormuş gibi dokunuyoruz dudaklarımızdan tenimize,
Isırmak isterken aynı anda üstelik,
karınca adımları misali usul usul.
Bilmem ki neden...
Gözlerimiz;
yolların bomboş olduğu ve herkesin küçük kuşlar gibi saçak altlarına kaçıp saklandığı bir yağmurun ıslaklığını giymiş üstüne sanki.
Birer şişe suyuz seninle belki,
Bir avuç buğday geçen ağustostan kalma kilerde belkide.
Tükeniyoruz sevgilim.
Kabul etmese de paslanan etimiz,meşale misali yanan alev alev zihinlerimiz bunu,
Tükeniyoruz sevgilim,
Usul usul azalıyoruz her şeyimizden.
En rahatsız edici olanı yani bunu yaşamanın,
Yavaş yavaş ölüyoruz...
Rüyalarım hangi dilde bilmiyorum inan.
Rüyalarımda sevişiyoruz seninle her gece ama,durmaksızın...
Bir sezen şarkısını demliyor kireçli demliğim ateşte.
Bardağı çatlıyor sevdanın.
Islanıyor halı,her yere şiir dökülüyor...
Sen beni bu kez de kötü italyancan ile bıçaklıyorsun.
Rüyalarım hangi dilde bilmiyorum inan.
Rüyalarımda sevişiyoruz seninle her gece ama,durmaksızın...
Bir doktorun yağlı kırbacı şaklıyor kulaklarımda sonra,
Esir kinler akşamı bir yol üstü tiyatrosu sanki her karşılaşmamız,
Sırtımda bakışlarının beni bırakan dayanılmaz yarası,
Gözlerimin denizinde batık bir şehir mukaddes hatıraların,
her gece dalıp yürüdüğüm o aynı sokaklarında vazgeçilemez şu eşsiz kahrın,
Gözlerimde sevdan...
Damda kuruttuğum mayhoş düşlerimi çiğneyip dayanıyorum,yokluğunun kuraklığından bana miras açlığıma...
Rüyalarım hangi dilde bilmiyorum inan.
Rüyalarımda sevişiyoruz seninle her gece ama,durmaksızın...
Ben saçının kırık ucu,
Sen kutup gündüzü düşlerimin güneyinde.
Batmayan güneşler ülkesi bir soğuk sonra ellerin,
üşümüşsün,
Mezarlıkta mı uyudun sen dün gece ?
Ve ben ucu kesik eldivenler katlıyorum hala sana mektup mektup sadece...


22.27 
azgın ağlamalar atlası yalnızlığın günlüğünde,
ve düşler gülüşlerine yağıyor bu soysuz hasretlerin kardan,soğuk çöllerinde...
hangi kum,bıçak olmaz ki bu hain yaranın lav demi sıcak kanı altında söyle...

29 Aralık 2024 Pazar

Tükürüyor zamanı,sözünü tutmayan her saat bileğinde

 
Çivi,tahta ve kan...
İsa'nın tuzlu kan yaşları tam da şu hain zaman.
Şeref yoksunu çingene vakti.
Ve ekmeksizlik açlığın çöllerinde,
Sattırır eski paslı çivisini isa'nın ızdıraplarının...
Hain azizler zamanı gözlerin,akşam güneşinin rengi cebinde hayallerin...
Çivi,tahta ve kan...
Tükürüyor zamanı sözünü tutmayan her saat bileğinde...
Yalanlar yakıyor dilinde tanrı,ısınabilmek için göğün soğuklarında...
Köleler ısınıyor sönmüş küllerin yanıbaşında gece yarılarının...
Çivi,tahta ve kan...
Çakılıyor tüm sevdalar bileklerinden ağaçların kollarına,
Kanlar suluyor günahların köklerini...
Vücutlar yanıyor acılardan,ateş düşüyor çığlıklardan sanki...
Uyuşuyor tertemiz çocuk ruhlarımız acılarımızdan tutuşup.
Çivi,tahta ve kan...
Bir yangın ve bir orman zamanı bu yaşadığımız an,
Karıncalar su taşıyor ateşe,filler kaçarken başka başka diyarlara...
Ve hain,derman maskesiyle dans eden tüm o yalancı ilaçlar...
Çivi,tahta ve kan...
Ve kan kaybediyor akrebin nefesinde yelkovan...


20.51 nokta.