7 Kasım 2008 Cuma

gecem o kadar aydınlıksınki...


gecem o kadar aydınlıksınki


saklanamıyorum kendimden


ve kaçamıyorum gölgemden...


bir yarasanın magarası odam


yollardaki sokak lambalarının yoklugu kadar siyah kalbime giden yollar


acaba bir sandal yapsak ve boyasak istedigimiz renge


adını ne koyardık bayan sandalın ...


gecem o kadar aydınlıksınki


kaçamıyorum dünyamdan rüyalarıma


gözlerim keskinleşiyor ve agırlaşıyor birden


bir çapa oluyor gözlerim ve saplanıyorum gerçeklerin tamda ortasında


demirliyorum tüm acılarımı saniyelere dakikalara saatlere...


gecem o kadar aydınlıksınki


uyuyamıyorum bazı geceler


kaçamıyorum sorumsuzluklara bürünüp saklanmış yeteneklerimden...


ne kadarda zor bomboş kalmak


ne kadarda zor hayallerini fırlatıp hayalsiz yaşamak...


gecem o kadar aydınlıksınki


mumum utanıyor yanmaktan


alevlerini eritiyor tırnaklarını kemiren bir çocuk kalbi gibi...


gecem o kadar aydınlıksınki


aglayamıyorum...


utanıyorum...


gecem o kadar aydınlıksınki


söndüremiyorum düşlerimi umutlarımı senden


kibrit kibrit umutlanıyorum soguk sokakların köşelerine oturup


her kibrit bir umut yakıyor ısıtıyor parmak uçlarımda...


gecem o kadar aydınlıksınki


kör oluyorum


göremiyorum hiçbirşey


gözlerimde bir tabutun toprak altı karanlıgı


kararıyor gözüm kulagım


gecem o kadar aydınlıksınki


susuyor yüregim


susuyor tende suya hasret özlemim...


gecem o kadar aydınlıksınki


yok denizimin dibinde gece


balıklar uykusuz


gelgitler terketmiş sahillerini...


gecem o kadar aydınlıksınki


tüm rüyalar karanlık...




Hiç yorum yok: