8 Aralık 2008 Pazartesi

dökülüyorum bir kum saatinin üstünden altına dogru...

dökülüyoruz bir kum saatinin üstteki camından alttakine dogru

kayıp gidiyor altımızdan kumlar ,dökülüyor zaman

usul usul akıyor gözlerimizden hayat

dökülüyor herşey ellerimizden

tüm yapmak istediklerimiz,tüm hayallerimiz,tüm umutlar...

dökülüp gidiyor zamanı gelmeden herşey

vakti gelmeden sararıyor agaçlarda yapraklar

zamansız sararıyor tüm yollar kaldırımlar

düşüyor tüm süzülen yapraklar erkenden

dalında hayal

havada süzülürken umut

düşüp yere degerken umudun tükenişi ...

dökülüyoruz bir kum saatinin üstteki camından digerine dogru

kayıyor ayaklarımızın altından tüm adımlar işte

bir girdapa düşüyor nefesler

kesikleşiyor önce

sonra tutuluyor bir süre korkuyla

sonra derinleşiyor herşey

derin bir nefesle çıglık atıyor aç ve susuz kalan cigerlerin kalbinin yanında daha sonra

dökülüyoruz bir kum saatinin üstteki camından digerine dogru

ufalanıyor kuruyan bir yaprak gibi avuçlarında aşk...

kuruyor yaprak

kuruyor gözler

kuruyor yagmurun altında yürüyüşler

kuruyor ıslanan kaldırımlar...

aşınan ayakkabında ıslak bir koku oluyor bir an sevmek...

kuruyor çaylar...dereler...ırmaklar bile...

dökülüyoruz bir kum saatinin üstteki camından digerine dogru

aldıgın her nefes zamanın ta kendisi oldugunda

kirpiklerinin her kırpılışı saniyelerin diye dökülüyor gözlerinden...

dökülüyoruz bir kum saatinin üstteki camından altındakine dogru

uçurumundan istemeden düşen çaglayanlar gibi

uçan sular misali dökülüyoruz sonsuza...

dökülüyoruz solan düşler gibi bakışlardan

ayrılıklarda avuçlardan düşen eller gibi...

dökülüyoruz bir kum saatinin üstteki camından bir digerine dogru

açılan , görmedigi agına dogru özgürce yüzen küçük balıklar gibi...

dökülüyoruz kopan bir kolyeden yere düşen boncuklar taşlar gibi

dökülüyoruz kırılan bir kavanozdan düşen misketler gibi

dökülüyoruz bir aşktan düşen yavru bir düş gibi

yuvadan düşen yavru bir kırlangıç gibi

uçmayı unutan korkmuş bir umut gibi...

dökülüyoruz bir kum saatinin üstteki camından altındakine dogru

gözlerden kalbe

kalbinden avuçlarına düşer gibi ...

işte bu yüzden avuçlarım hep sıcacıktır benim

yangın yeri belki...

bu ateşi avuçlarımda durmadan harmanladıgım için...

bir kum saatinin...

üstünden...

altına...

düşer gibi...

dökülüyoruz beyaz kagıtlara ...

kaleminden düşen kurşunlar gibi...











Hiç yorum yok: