11 Kasım 2010 Perşembe

zaman kiplerinden tarhana...


yelkeni kırık bakışlı küçük gemi,
avuçlarında ahşabı yer yer çürük çocuk...
zamana uzanacaksın sanki son nefesinde zor bela
toprağa düşer gibi...

sol kolunda idam mahkumu bir kol saatin var...
hem derman ,hem figan...
bir pim düşüyor gözlerinden zamanın ellerine...
durmuyor yinede zaman...
asla durmaz...
durmayacak...

istediğin hiç olmayacak...

yelkeni kırık bakışlı küçük gemi,
avuçlarında ahşabı yer yer çürük çocuk...
kar yağacak belkide...
şehir gelinliğini soyunacak çatılardan sıyırıp...
düşler uçuşacak,kar tozları düşecek uçuşan süs kağıtlar gibi...
duman büyütecek azgın dalgalara iskele ettiği göğsünde bu kent...
yüreği sevişecek önce bedeni değil...

kime sorsan her yanın tuz dökülü buzdan bir mavi...
üşüyen avcuna serpilen tuz tanesi misali morluklar...
dudaklarının çatlaklarına konan küçücük serçe sızılar...
beyaza düşeceksin...
simsiyah teninde gözlerin griye başını eğecek teslim olup...
kirlenmene izin vermeyecek bencil bir aşk...
çatlak teninde dümdüz duran,
soğuk,ölü, taş taklidi yapan bir duvar önünde ağlayacaksın...
sesini,bastığın toprak kokusu saklayacak sokaktakilerden...

yelkeni kırık bakışlı küçük gemi,
avuçlarında ahşabı yer yer çürük çocuk..
altılı ucuz suluboyamın çatlamış dudaklı halka düşleri
o günahkar renkleri harflerine süren ,
kaçamak dövüşen yumuk yumuk çocuk ellerin...
rengarenk bir yas açtığın hamur,
gözyaşlarını damlatıp yoğurduğun bazlaman...
aradığın yosun tutmuş halat kokusunu tuzlayan zaman...gece...


çocuk...
çocuk,
çocuk...
satırlarını boyamışsın gözlerine vurduğun gökkuşağı renkler gibi...
halbuki boyanmış hangi bakış daha gürül gürül akabilir ki çıplak senden...
cevabı sende biliyorsun...
bir iskeleye kendini zincirliyorsun...
denizinden korkan tuz mu olur güneşine kavrulan,tenini geren...
gökkuşağı renklerine boyandı diye bir kelepçe,
esaret daha mı güzel kokar gözlerine sence ...
yapma çocuk...
sandalının kabuğunda dökülen yara kabuğu sökük boyaların...
tuza değen kavrulan dudakların...
şiir şiir süzülen sıcacık kan damlaların...
mısra mısra sızlayan kurumuş dudağından çağlayan uçurum çatlakların,
adı uçuk,uçamayan kelimeler yuvası dilinin ini...
gitme...
gidişin sızlatır seni...

yelkeni kırık bakışlı küçük gemi,
avuçlarında ahşabı yer yer çürük çocuk..
sar ilkokul cebinden düşürdüğün kumaştan mendiline beni...
sar adı sümük mısralarının huzur yeşiline beni...
varsın pencereden bakamasın ayağa kalkıp bacağı sakat çocuk...
sesinde avunsun düşlerinde yağan yağmurun altında ıslanan tenindeki ateş..
sen bağıra bağıra şiirler oku pencerem altında,
pencerem titresin bacaklarımdan kıskanıp heyecanımı...
titret soğuk harp kokan duvarlarımı ıslak gözlerimde...
ama etme...
varsın sapan çeksin rüyalarında çocuklar kırık kanatlı ağaca sinen
hayallerime...
sen sapan kaldırmadan uyan yastığında bana,
ve uçuşan tüylerimde sana düşsün yatağında çığlıklarım tek tek..
iki damla kan ile ısınan kanat parçaları...
yosun tutmuş denizin yıkadığı bakışlarım...
sandalımda satır satır işlediğim nakışlı balıkçı ağım...
yakaladığım birkaç cam kokan mektup şişesi...
yüzen toprağın kağıt saklayan dostluğu...
denizde dalgaların şişeyi kırıp,
mektubun mürekkebini denize döküp okuma isteği o hırçın merak...

yelkeni kırık bakışlı küçük gemi,
avuçlarında ahşabı yer yer çürük çocuk..
bütün yapraklarını açarsa,
koparırlar seni sevdaları cevapsız soruları için...
sen en iyisi sakla bir tanesini açma hiç olur mu papatya,
gerçeği yalnız sen bil,
yalanlar ağla seni koparan her seferinde onlara...
yalanlarını kopar tüm sonlarına...

yelkeni kırık bakışlı küçük gemi,
avuçlarında ahşabı yer yer çürük çocuk..
sallan yalnızlığına salıp ipini kıyıdan sekiz adım uzağına insanların...
isteselerde seninle sallanmayı seni,
tutamasınlar olur mu şairi kendinden deli elini...
yaşını ayıramasınlar aşından silip gözlerini...
ıslık çalamasınlar yüreğine uzanıp gök yüzünü yüzüp...
dalgalarla beşik olma onlara uyutma onları sallanan sandal kollarında
olur mu...
etme...


* boyamışsın sandalını...ışıl ışıldı...güzeldi bile belki...ama göremedim...saçlarını iki günde bir değiştiren kalpleri yangın yeri kadınlar gibi başka başka boyuyorsun tenini herbir geçen günde...gördüm...etme demeye hakkı yok tuz yangını tenimde saplı demir mızrak sözlerimin...ama etme/sen...boyamışsın sandalını...ışıl ışıldı..sözlerin rengarenk...gözlerin renk renk...gözlerinde başkalarının kalemleri...boyamışsın sandalını...ışıl ışıldı...güzeldi bile belki...ama göremedim...seni...

* türkçe hocamın ilk eleştirisidir bana '' zaman çekimlerine dikkat et,zamanı çok karıştırıyosun...'' dünü,bugünü ve yarını aynı anda demliyorsun çırak,elinde kırık bir çıngırak...zamanı karıştırıyorum hocam,kesilmesin acılarımdan kederlerimden kaynattığım tarhanam...

halbuki sevmem tadını tarhanamın...
ama içinde anam kokuyor diye karıştırırım her gün durmadan...

aynadan yansıyan gerçek zaman ; 22.26
yazan ; beN ...

4 yorum:

üryan dedi ki...

...

e.t. dedi ki...

.. .

üryan dedi ki...

...
çünkü acıttı...

e.t. dedi ki...

acıları demlemen dileğimle derinlerinde...
bir damla damlasın,
karakovan balından yüreğinin diline.