Rüyalarım hangi dilde bilmiyorum inan.
Rüyalarımda sevişiyoruz seninle her gece ama,durmaksızın...
Kıyamet günü karşılaşmışız da seninle sanki,
Yaşamanın bizden çaldığı,bize borçlu olduğu her anı pençelerimizi geçirip nefeslerimizden söküyormuşuz gibi öpüşüyoruz mesela,
Yumuşacık ipek bir mendil ile kuruyan kanımızı silmeye çalışıyormuş gibi dokunuyoruz dudaklarımızdan tenimize,
Isırmak isterken aynı anda üstelik,
karınca adımları misali usul usul.
Bilmem ki neden...
Gözlerimiz;
yolların bomboş olduğu ve herkesin küçük kuşlar gibi saçak altlarına kaçıp saklandığı bir yağmurun ıslaklığını giymiş üstüne sanki.
Birer şişe suyuz seninle belki,
Bir avuç buğday geçen ağustostan kalma kilerde belkide.
Tükeniyoruz sevgilim.
Kabul etmese de paslanan etimiz,meşale misali yanan alev alev zihinlerimiz bunu,
Tükeniyoruz sevgilim,
Usul usul azalıyoruz her şeyimizden.
En rahatsız edici olanı yani bunu yaşamanın,
Yavaş yavaş ölüyoruz...
Rüyalarım hangi dilde bilmiyorum inan.
Rüyalarımda sevişiyoruz seninle her gece ama,durmaksızın...
Bir sezen şarkısını demliyor kireçli demliğim ateşte.
Bardağı çatlıyor sevdanın.
Islanıyor halı,her yere şiir dökülüyor...
Sen beni bu kez de kötü italyancan ile bıçaklıyorsun.
Rüyalarım hangi dilde bilmiyorum inan.
Rüyalarımda sevişiyoruz seninle her gece ama,durmaksızın...
Bir doktorun yağlı kırbacı şaklıyor kulaklarımda sonra,
Esir kinler akşamı bir yol üstü tiyatrosu sanki her karşılaşmamız,
Sırtımda bakışlarının beni bırakan dayanılmaz yarası,
Gözlerimin denizinde batık bir şehir mukaddes hatıraların,
her gece dalıp yürüdüğüm o aynı sokaklarında vazgeçilemez şu eşsiz kahrın,
Gözlerimde sevdan...
Damda kuruttuğum mayhoş düşlerimi çiğneyip dayanıyorum,yokluğunun kuraklığından bana miras açlığıma...
Rüyalarım hangi dilde bilmiyorum inan.
Rüyalarımda sevişiyoruz seninle her gece ama,durmaksızın...
Ben saçının kırık ucu,
Sen kutup gündüzü düşlerimin güneyinde.
Batmayan güneşler ülkesi bir soğuk sonra ellerin,
üşümüşsün,
Mezarlıkta mı uyudun sen dün gece ?
Ve ben ucu kesik eldivenler katlıyorum hala sana mektup mektup sadece...
22.27
azgın ağlamalar atlası yalnızlığın günlüğünde,
ve düşler gülüşlerine yağıyor bu soysuz hasretlerin kardan,soğuk çöllerinde...
hangi kum,bıçak olmaz ki bu hain yaranın lav demi sıcak kanı altında söyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder