iki bölüm halinde yayımlanan, şövalye öykülerinin komik bir birleşimi olarak tasarlanan “Don Kişot”, bu serüvenleri okumaktan aklı karışmış yaşlı şövalye olan “Don Kişot”un, atı Rosinante ve gerçekliğe bağlı uşağı Sancho Panza ile birlikte geçirdiği serüvenleri gerçekçi bir dille anlatıyor. Aynı zamanda yazılış amacı toplumun Don Kişot'a deli gözüyle bakması, aslında delinin o toplum olduğunu karmaşık bir anlatımla dile getiriyor.
Sevdiği ve uğruna yel değirmenlerine saldırdığı Dulsinea, aslinda fakir bir köylü kızıdır ama Don Kişot onu asil bir hanımefendi olarak görür. Yıllarca sadece bir şövalye hikayesi olarak değil, Cervantes'in yaşadığı çağın eleştirisini yaptığı bir felsefe adıdır.Don kişot aynı zamanda zenginden alıp fakire veren bir kahramandı.
O yıllarda kral am Filip katolik mezhepini yaymakta ve İspanya tüm dünyaya yüz çevirmişken belkide Don kişot,ispanyanın o günkü durumuna Cervantes 'in bir haykırışıdır. Don Kişot(Don Quijote)” yazarın başyapıtlarını gölgede bırakan “Don Kişot”, 100 roman, öykü ve oyunun yer aldığı listede, ikinci gelen yapıttan bile yüzde 50’den fazla oy aldı."Dili sade ve gerçekleri ele almıştır. Don kişot yani senyor kesada halkını vatanını çok seven bir insan olduğu için olsa gerek sancho panzayıda yanına alarak don kişot oluyor kitaptada sözü edildiği üzere don kişot mazlumları korumaya vede kötülere göz açtırmıyor cervantes o zaman ki ispanyanın durumunu adeta don kişot ile açıklıyor ve gerçekten çok güzel bir hikaye.
“Don Kişot”, kişilerin gelişimini, birbirlerini etkileyişini ve karakter özelliklerinin yer değiştirişini hikaye sürerken diyalektik bir biçimde sergilemesi açısından da ilgiye değer. Başlangıçta Sancho, aç gözlü, maddi değerlere düşkün ve cahildir. Don Kişot ise düşler ülkesinde dolaşan bir bunak. Şövalye ve uşağı yaşadıkları maceralar sonunda giderek birbirlerine yaklaşır, her biri diğerinin özelliklerini de taşımaya başlar. Don Kişot, Sancho gibi halk ağzı ile konuşmaya başlar, Sancho saraylı diline özenir. Sancho, parayı pulu şan için tepip, düşler ülkesinde yaşamayı özler, Don Kişot ise gerçekleri fark etmiştir artık. Bütün bu simgesel motifler arasında, fantezilerinden uyanan Don Kişot’un ölümü de bir simge, gerçek dünyanın tahammül edilecek bir yer olmadığının işaretidir.
Aslında kendi hayatında da Don Kişotvari öğeler bulunan, Rusya'da devrim hükümetinin ilk eğitim bakanlığını da üstlenmiş Anatoli Lunaçarski (ki kendisi modern hayatın en başdöndürücü heterotopyalarından lunaparkın yaratıcısıdır) Cervantes'in gizli gizli Don Kişot'un şövalye kültürüne duyduğu ilgiyi paylaştığını söylerken eksik söylemiştir. Yukarıda kabaca anlatılan hayatına bakılarak Cervantes'in şövalye kültürüne ilgisinin öyle pek gizli olmadığını ve üstelik hayatının, anlattığı Don Kişot hikayesinin azımsanmaz bir bölümüyle örtüştüğünü söylemek abartılı olmaz: Aşk için girişilen tehlikeli maceralar, idealler peşinde koşmanın gözleri dünyanın dayatılmış gerçekliğine kör etmesi ya da algılama tarzını zedelemesi, yollarda geçen yıllar, horgörü ve aşağılanmanın her çeşidine rağmen tükenmek bilmez bir heves... Cervantes, kendi yaşam öyküsünde cisimleşen İspanya'nın, aristokrasinin ve onun gözünde geçmişe ait olan her şeyin kaderiyle ince ince dalga geçer.
Öte yandan Cervantes ile Don Kişot arasındaki örtüşmelere, hatta kitabın temel karakterinin yorumlanmasından kaynaklanan zenginliklere odaklanmak onun başka zenginliklerinin gözden kaçırılmasına neden olmamalıdır. Don Kişot'u ilk modern roman yapan, değeri yalnızca kahramanın başından geçen olayların gerçeklikte neye tekabül edebileceklerinin ortaya konmasıyla biçilebilecek, yazıldığı döneme ilişkin derin bir tarihsel bilinci yansıtan bir alegori sunması değildir tek başına. Jale Parla'nın olağanüstü incelemesi Don Kişot'tan Bugüne Roman'da da aktardığı gibi Don Kişot'ta yalnızca çeşitli sınıflardan insanların değil, aynı zamanda dönemin kabul gören edebi türlerinin düelloya varan diyalogları da söz konusudur. Romanda, şövalye romanlarından pikaresk romanlara, pastoral romanslardan halk mizahına dek birçok edebi türün parodisi yer alır. Dahası romanın kimi yerlerinde bu diyaloglar birbirinden ayrı bölümlerin anlatım üslubu olmaktan çıkarak sahici bir havaya bürünür. Romans üslubuyla konuşan bir kahramanı bir başkası pikaresk bir üslupla yanıtlar. Hemen berideki bir başka karakter onlara gündelik İspanyolca'yla katılır. Burada verili eşzamanlılıkla yakalanan yalnızca bir üslup zenginliğinden ibaret değildir. Cervantes, türler üstü bir tür olarak romanı ortaya çıkarmakta ve tek bir edebi türe merkezlenemeyen, yani dili çoğullaştırarak varolan sınıflamaları ve hiyerarşileri yerinden eden bir edebi anlayış ortaya koymaktadır. Bu anlatı içinde hiç kimsenin, hatta anlatılanları nesnel bir referans çerçevesine çekmeye çalışan yazarın dilinin dahi ayrıcalığı yoktur. Öyle ki romanın ilk cildinin sekizinci bölümünde ve belli bir ardan sonra yazılmaya başlanan ikinci cildinin başında ortada birden fazla yazarın bulunduğu ortaya çıkar. Bu yazarlar kitabın anlatıcılığı için rekabet halindedirler ve hiçbiri olayların akışını tam olarak denetleyebilecek nesnellik konumunu ele geçiremez. Diğer yandan Cervantes çağının farklı sınıflarına ait farklı söylemleri çarpıştırarak ve henüz başlangıç evresindeki modernliğin akılcılaştırma, özdeşleştirme, türdeşleştirme, sınıflayarak dışlamadan oluşan deli gömleğine karşı yoldaki modern sanatçılara küçük dersler hazırlamaktadır.
Söz konusu dersler muhatapları tarafından alınmış gibi görünmektedir. Çok farklı çağların, çok farklı dönemlerin, çok farklı ulusal edebiyatların çok farklı yazar, eleştirmen ve okurları Don Kişot'u modern edebi yaratıcılığın başlangıç noktası ve edebiyatın kutsal kitabı olarak değerlendirirler. Don Kişot'un üç tek tanrılı dinin kutsal kitaplarından sonra gelmiş geçmiş en çok okunan kitabı olması da bu değerlendirmenin haklılığını kanıtlar. Günümüzde onun yalnızca ilk modern roman değil, aynı zamanda ilk post-modern roman olduğunu iddia edenler de var. Bu kuşkusuz tartışmaya açık bir konudur; ancak bu iddianın kesin olarak gösterdiği, modern zamanları yararak gelen muhteşem Don Kişot'un tam 400 yıl önce şu sıralarda yayınlandığından beri güncelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş olduğudur.
Belki de bu yitmezliğin, bitmezliğin sırrı bir başka edebiyat ölümsüzünün,
Dostoyevski'nin şu sözlerinin altında bir yerlerdedir:
"Don Kişot, insan düşüncesinin en son ve en büyük sözü, insanın ifade edebileceği en acı ironidir"
“İnsan onu hayatında üç kez okumalıdır. Kahkahanın kolayca dudaklara fırlayıp duyguları harekete geçireceği gençlikte, mantığın hakim olmaya başladığı orta yaşta, her şeye felsefe açısından bakıldığı ihtiyarlıkta”. Cervantes ve “Don Kişot” üzerine söylenecek çok şey var, belki de hiç bir şey yok. Çünkü, o, okunduğunda kendisini gizlemeyen, herkese hitap edecek kadar katmanlı ve zevkine doyulmaz bir kitap
Yazarı :Cervantes AYRICA BUKİTAP DÜNYANIN EN ÇOK OKUNAN KİTABIDIR VE TÜM DÜNYA DİLLERİNE ÇEVRİLMİŞTİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder