9 Ekim 2008 Perşembe

bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...


beşiktaşa iniyorum bazen

sahilde oturuyorum ayaklarımı denize dogru uzatıp

istanbulda bogazda bir dügümsün sanki...

bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...

çözemiyorum bir türlü

demirden bir zincir olmuş düşmüş ayaklarıma tüm sözler

çelik bir halat sanki

adımlarının izlerinde birikmiş anılar...

yürüyemiyorum bazen...

bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...

dalıyorum otobüs duragının hiç oturmadıgımız bir köşesine

dalıp gidiyorum ara ara...

bazen sabah on oluyor saat geç kalıyorum ,

bazen akşama dogru beş sularında seni bekliyorum oturup uzun uzun...

gelmeyeceksin...

biliyorum...

gelmeyeceksin biliyorum

yürümeyecegiz adımlarımızın nereye gittigini bilmeden yukarı sokaklara

yürümeyecegiz kırık yelkenleriyle nereye sürüklendigini kestiremeyen

dümeni kırık iki tekne gibi yokuş yukarı sokaklara

aynı akıntıya boyun egip nedenini bilmeden yürüdügümüz yüregimiz bu adımlar...

tırmanılan yokuşların arkası

küçük apartmanların gölgesinde hafiften kararan dar bir sokak arası...

bakışmayacagız seninle uzun uzun ...

biliyorum...

tutuşmayacagız elele yine biliyorum...

avuçlarım düşürdügün cam ayakkabın

ve avuçların külkedisi...

olup yine giymeyecek ellerimi ellerin biliyorum...

sanki benim ellerim için yaratılmış ellerin

demeyeceksin bir daha biliyorum...

bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...

ne ekmek

nede su

sensizlik korkusu

istemem...

çünkü biliyorum geçmeyeceksin...

bogazımda yüzyıllık bir hançer yarası...

yüregimde bir mektubun ayrılık şarkısı çalan yanık izleri...
sözlerin...

avuçlarımda derin yarıklar...

avuçlarımda tuz ; bakışların...

bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...

beşiktaş sahili oluyorsun bir dalgayla aniden

köpürüyorsun ıslak yangınında kalbinin...

beşiktaş sahili oluyorsun bir anda

kadıköy iskelesinin yanında ıslanma pahasına oturdugumuz...

yıkmışlar şimdi bir bardak sıcak çayı bahane sohbetlerimizi

çocuk kalbimizin kokusu sinmiş

köhne kuytusundaki köşemizi

dumanı üzerinde hiç içmedigimiz sıcacık hislerimizi

izlemesi anlatılamaz

semaver tadındaki bakışlarımızın demlenişlerini yıkmışlar...

düşlerim kuru bomboş bir çöl şimdi kadıköy iskelesinin kenarında ...
beşiktaşta ...

çaylar plastik poşet bardakların prangasında...

biliyorum bir daha asla karşılıklı oturamayacagız o köhne köşede

biliyorum uzatmayacaksın bir daha elini bana tut ne olur diye

ve biliyorum , tutmak için uzanan ruhumun ellerini

çivileyerek durduruşumu ,kan revan oluşumu yüregimde göremeyeceksin yine...

uzatmadıgım o el aslında hep senin ellerinin arasındaydı biliyorum

uzatmadıgım o el hep sıcacık ellerinin özlemine terliyordu heyecanla biliyorum

uzatmadıgım o el kendi göz yaşlarını terliyordu
yumuşacık avuçlarının hasretinde biliyordum

yalanlar savuruyordum sana yalanlar...

haydi git artık kalbimin limanından başka bir limana demir at artık derken sana

aslında halatına iskelemde kör dügümler atıyordum hiç gitme diye benden...

bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...

her nefes alışımda hissettigim...

her lokmamda varlıgını yüregimde hatırladıgım...

bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...

seviyormusun ...sevmiyormusun...asla bulamadıgım...

bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...

ortaköyde bir ikinci kat köşesinde ...bir yalnızlıgın ötesinde...

seninle yandıgım bir yangınsın sanki...

cayır cayır yanarken tenim asla sönmese keşke dedigim...

bogazımda sıcak ıslak bir öpüşün tatlı yangınları...

hapsoldugum parmakların arasında eriyişim...

yangınından korkup kaçan su arayan korkuşlarının utanışlarının arkasından

benim yanmış sıcak kor gülümseyişlerim...

mutlulugum yanmış bir orman arkası bozkır şimdi...

bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...

yastıgıma fotograflarını ; bir kumaş parçası gibi , rüyalarıma gel diye dilek dilek bagladıgım...

bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...

solmuş bir fotografta , sanki bir köprüde bakışlarımla inatlaşan inatçı keçi tatlı bakışların...
kaç sonbahar geçsede ömrümden mevsimlerimden
o sararmış solmuş fotografı dökemeyecegim
yüregimin sonbahar dallarından...

biliyorum atamayacagım...

biliyorum yakamayacagım...

bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...

uçurumdan düştügümde korkuyla , tutabilecekken tutamadıgım...

bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...

yutkunup yutkunup kurtulamadıgım...

bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...

sarılışımla gözyaşlarını durduramadıgım...
,,,dökülmüş kum taneleri arasında , donmuş saniyeler üzerine ayak basan
kırılmış bir kum saatinin asla bir yarını olamaz ... zaman durmuştur bir kere yerlere saçılmış ve akmayan kumların esaretinde ...gözlerimde ... ,,,







Hiç yorum yok: