bir yeniköy sahili yürüyorum senden...
küçük bir yokuş tırmanıyorum heyecanlı nefes nefese...
başımın üzerinden bir köpek havlıyor biraz sonra,
gözlerine bakıyorum,
neye kızmış soruyorum ama anlatmıyor.
susuyor...
köpeğin patileri yanında yarısı dökülmüş bir su kabı beliriyor sonra,
ve arkasından bir köpek daha.
susuyor konuşmuyor bizimkisi yine de kırgın küs belli ki yüreğinde bir yerlerde...
bir yeniköy sahili yürüyorum senden.
çocukluk hatıralarımızda aklımızdan hiç çıkmayan,
fakat adını nedense hiç hatırlayamadığımız
sıradan ama unutulmaz küçük bir dondurmacımız vardır ya hepimizin hani,
işte o dondurmacının önündeki küçük bir çocuk gibi,
onlarca ev beğeniyorum senden,
adımlarımdan gözlerime yelken açan kağıt gemi hayallerimde...
bir o olsun diyorum,
bir şu bir bu,
yok yok şuradaki daha iyi.
tıpkı dondurmacının önündeki,
kararsız küçük bir velet gibi...
bir yeniköy sahili yürüyorum senden...
kıçım deniz kokan bir bank akşamını oturuyor,
yorgunluğuna sırdaş tablosunda boğazın...
Ve güneşin pencerelerini gözlerimizde yaktıgı evler var karşıda,
tıpkı bir lamba gibi...
karşıda göz kırpan evlere gidelim diyoruz yalandan birbirimize,
üstelik ikimizde inanıyoruz bu yalana.
acaba çay mı içsek yoksa gazoz mu gittigimiz evlerde.
kayboluyorum...
karşı tarafta penceresi bana parlayan bir eve misafir gidiyorum düşümde...
göz kırpan evlerin gölgesine uzanıyorum her düşüşümde.
bir yeniköy sahili yürüyorum senden...
halkı olmayan bir bankanın kayıp yollarını yontuyorum taş kaldırımlardan sanki.
yolunu bulamayan çocuk hala yolsuz geziyor ileride.
ve usul usul batıyor güneşim,
kararıyorum bakışlarımda.
bir yeniköy sahili yürüyorum senden...
tıpkı senin gibi susuyorum.
susuyorum...
deniz suyu tuzlu diye içemiyorum tüm boğazı kana kana...
tadına bakmadan tuz ekip içiyorken oysaki herşeyi ben.
boğazım kuruyor.
susuyorum sessizce.
bir yeniköy sahili yürüyorum senden...
tanıdık yüzler selamlıyor gözlerimi.
kabaran tüylerimi döküyorum kuş gülümseyişlerimde,
yürümeye devam ediyorum seni...
buğday kadar küçük adımlarda geçiyorum dökülen güzün yapraklarını,
her ne kadar iyi de süpürse belediyeler sizi.
bir yeniköy sahili yürüyorum senden...
külden bir kedi gibi kaçıp gidiyorsun,
bal kabağına dönüşen akşamı bırakıp birden
ve camdan bir kitap unutuyorsun, merdivenlerinde henüz almadıgım köşkümün.
bir yeniköy sahili yürüyorum senden...
susuyorum,
dilim sırılsıklam...
ama susuyorum sözlerimin kurak sessizliginde.
bir yazarın boynunda atkı yapması gereken tipsizliginde.
bir yeniköy sahili yürüyorum senden...
dendenler koyuyorum nakaratına bu şarkının ardı sıra,
tekrar tekrar çalsın istanbulun bu güzel şarkısının aynı yeri bizim için durmadan diye.
korosu martılar bu akşamüstünün kulaklarımda...
suya değdi değecek bir kuş uçuyor avuçlarımda,
avuçlarımda bir deniz terliyor heyecanla...
ve ben bir minibüs penceresine yansıyan düşlerimde
geceye dönüşüyorum...
gece oluyorum.
ve yıldızlı bir gece doğuyor yüksek dağ etegi soğuk gözlerimde...
karlı bir karanlığı yürüyor bakışlarım gözlerimde.
işte bu yüzden hep,
üşüyorum tüm gülümseyişlerimde...
bir yeniköy sahili yürüyorum senden...
istanbulu ben, bir şiir akşamı doğuyor gidişinin ardından yüregimde...
tartışıyor güneş akşamüstü ile,
gökyüzünün kırmızıya boyanan ve kararan bakışlarında...
ve güneş terkediyor akşamüstünü,
bırakıp gidiyor gökyüzünü.
dalıp gidiyorum batan günün güzelligine.
ve ben bir masal demleyip sözlerinden,
bir yeniköy sahili yürüyorum senden...
Ve haklısın,
güzel dudaklarına teslim etmeliydim ruhumu candan söküp koparıp,
öpmeliydim orada seni...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder