21 Eylül 2009 Pazartesi

bir yeniköy sahili yürüyorum senden...


bir yeniköy sahili yürüyorum senden...
küçük bir yokuş tırmanıyorum heyecanlı nefes nefese ...
başımın üzerinden bir köpek havlıyor biraz sonra
gözlerine bakıyorum
neye kızmış soruyorum ama anlatmıyor ...
susuyor ...
köpegin patileri yanında yarısı dökülmüş bir su kabı beliriyor
ve arkasından bir köpek daha ...
susuyor konuşmuyor bizimkisi yinede kırgın küs belliki yüreginde bir yerlerde...
bir yeniköy sahili yürüyorum senden ...
çocukluk hatıralarımızda aklımızdan hiç çıkmayan
fakat adını nedense hiç hatırlayamadıgımız
sıradan ama unutulmaz bir dondurmacımız vardır ya hepimizin hani ,
işte o dondurmacının önündeki küçük bir çocuk gibi
onlarca ev begeniyorum senden ,
adımlarımdan gözlerime yelken açan kagıt gemi hayallerimde ...
bir o olsun diyorum
bir şu bir bu
yok yok şuradaki daha iyi ...
tıpkı dondurmacının önündeki
kararsız küçük bir velet gibi ...
bir yeniköy sahili yürüyorum senden ...
kıçım deniz kokan bir bank akşamını oturuyor ,
yorgunluguna sırdaş tablosunda bogazın ...
güneşin pencerelerini gözlerimizde yaktıgı evler var karşıda ,
tıpkı bir lamba gibi...
karşıda göz kırpan evlere gidelim diyoruz yalandan birbirimize ...
üstelik ikimizde inanıyoruz bu yalana...
acaba çay mı içsek yoksa gazoz mu gittigimiz evlerde...
kayboluyorum...
karşı tarafta penceresi bana parlayan bir eve misafir gidiyorum düşümde...
göz kırpan evlerin gölgesine uzanıyorum her düşüşümde...
bir yeniköy sahili yürüyorum senden...
halkı olmayan bir bankanın kayıp yollarını yontuyorum taş kaldırımlardan sanki...
yolunu bulamayan çocuk hala yolsuz geziyor ileride...
ve usul usul batıyor güneşim...
kararıyorum bakışlarımda...
bir yeniköy sahili yürüyorum senden...
tıpkı senin gibi susuyorum...
susuyorum...
deniz suyu tuzlu diye içemiyorum tüm bogazı kana kana...
tadına bakmadan tuz ekip içiyorken oysaki herşeyi ben...
bogazım kuruyor...
susuyorum sessizce...
bir yeniköy sahili yürüyorum senden...
tanıdık yüzler selamlıyor gözlerimi...
kabaran tüylerimi döküyorum kuş gülümseyişlerimde
yürümeye devam ediyorum seni...
bugday kadar küçük adımlarda geçiyorum dökülen güzün yapraklarını...
her ne kadar iyide süpürse belediyeler sizi...
bir yeniköy sahili yürüyorum senden ...
külden bir kedi gibi kaçıp gidiyorsun bal kabagına dönüşen akşamı bırakıp birden
ve camdan bir kitap unutuyorsun merdivenlerinde henüz almadıgım köşkümün...
bir yeniköy sahili yürüyorum senden...
susuyorum...
dilim sırılsıklam...
ama susuyorum sözlerimin kurak sessizliginde...
bir yazarın boynunda atkı yapması gereken tipsizliginde ...
bir yeniköy sahili yürüyorum senden...
dendenler koyuyorum nakaratına bu şarkının ardı sıra ,
tekrar tekrar çalsın istanbulun bu güzel şarkısının aynı yeri durmadan diye...
korosu martılar bu akşamüstünün kulaklarımda...
suya değdi değecek bir kuş uçuyor avuçlarımda...
avuçlarımda bir deniz terliyor heyecanla...
ve ben bir minibüs penceresine yansıyan düşlerimde
geceye dönüşüyorum...
gece oluyorum...
ve yıldızlı bir gece doğuyor yüksek dağ etegi soğuk gözlerimde...
karlı bir karanlıgı yürüyor bakışlarım gözlerimde...
işte bu yüzden hep
üşüyorum tüm gülümseyişlerimde...
bir yeniköy sahili yürüyorum senden...
istanbulu ben , bir şiir akşamı doguyor ardından yüregimde...
tartışıyor güneş akşamüstü ile gökyüzünün kırmızıya boyanan ve kararan bakışlarında...
ve güneş terkediyor akşamüstünü...
bırakıp gidiyor gökyüzünü...
dalıp gidiyorum batan günün güzelligine...
ve ben bir masal demleyip sözlerinden
bir yeniköy sahili yürüyorum senden...

Ve haklısın,
güzel dudaklarına teslim etmeliydim ruhumu candan koparıp, 
öpmeliydim orada seni...

Hiç yorum yok: