18 Haziran 2010 Cuma
incecik bir akşamı giyer gibi sessizden tenine...
incecik bir akşamı giyer gibi sessizden tenine,
soyunup kederini gözlerinden
çıkardı gözyaşlarını üzerinden,
ve çırılçıplak ağladı bütün gece...
yastığı terkettiğinde onu,
hıçkırıklarını avuçları,
hiçkırıklıklarını dolunay sakladı geceden...
kimseler duymadı ağlayışlarını...
kanatlarıyla sildi yüzünden tüm ayrılışlarını...
ıslandı gece,
ıslandı tüm uçamayışları...
sisti şehir...
şişti ağlayan gözleri...
isti kokusu üzerine sinmiş geçmez,
yandığına pişman tüm sönüşleri üflediği nefeslerinde...
zaten her nefes bir yanış değil miydi
içimize aldığımız her nefesimizde,
iki hidrojenin bir oksijene adaletsizce attığı dayağından
yaşamımıza mirastı zaten her saniyesiyle
bu adaletsizlik birazda...
yorgun akşamın rüzgarını yalayan pul diye zarfına,
tatlı bir şekerlemeydi mutluluk belkide,
gözlerimizin kapandığını açtığımızda anlayabildiğimiz sadece...
hayatı, kapanmasın gözlerimizin kepengi
gözkapaklarımızda bekleyen biraz daha
sevgiye metamorfozlanmış sevgiliye saygıdan birazda...
hayat yorgun bir akşam kadar mutlu açık tutamadığı
ama tutmaya uğraştığı gözlerinde şimdi...
kaç nefes daha sesine demirli yüzünde
sallanacak bu sandal gözlerim acaba bilmem hiç...
yüzünün artan çizgilerine bırakırım unutkanlığımda
koparıp ekmek kırıntılarımı
üç beş tam alamadığın nefesinde ikide bir;
dudaklarının köyüne geri dönebilmek için birazda
kaybolmayayım diye yüzünün gezmeye doyamadığım coğrafyasında,
ekmek kırıntılarım yapıp bırakırım adımlarının izlerine
her akşamının sözlerini,
kağıtlarda sislere iliştiririm saçlarından koklayıp,
seni benden hayince adımlayan çalan
gecelerde saklanan,
sıcak koynunda üşüyen zamana inat,
susarım her uykusunda gecenin karanlığından
dolunayının ışığına dek koşup yorulan
tenine bırakıp kendimi...
tadı gece, adı ölüm
gelir hiç unutmadığım tadında yutkunduğum
gelen dile,
soğuyan bardağımda beni sessizce terkeden dumanı ile...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
ve üryan kıldı kendini, incecik bir ölümü giymek için belki de..
o kadar incecikti ki üzerine dökülen örtüsüyle ölüm ,
serin bir esintide uçar gider sandılar uzandığı gözlerinden...
o kadar incecikti ki üzerine dökülen örtüsüyle ölüm ,
görmediler belkide...
adına verem dediler,
ama ona son bir dua bile vermediler...
yalnızlığı; onu kabul eden,
ona sarılan tek mezarı oldu belkide...
bir çiçek dahi götürmediler...
hiç götürmedikleri çiçeğin utancını
toprağında sulayıp,
dallarından yaşları ile dökülmediler...
Yorum Gönder