Güneşten çekiyorum mürekkebini divitin.
Kederi mevsimden deriyorum,
Düşü gölgesinden yüzünün.
Tutuştu artık ellerim,
Kalemi tutamıyorum.
Yanıyor geceler,yanıyor sabahlar ardı sıra.
Sorgusuz sualsiz bir mezat bu yaşamak dediğin.
Sevda dediğin bir saniyelik cennet,o kocaman bir günün sıcacık lezzetli kırıntısı belkide.
Güneşten çekiyorum mürekkebini divitin.
Aşkı avuçlarının içinden topluyorum,tam içinden koklayıp.
Yazmak da kusmak kadar kutsal bir tabip, zehirlenen ruhumuza tek derman tüm çabasında.
Güz yağıyor gözlerinden.
Bir ekim harmanı susuşun...mektuplar ve sevdalar doğuyor tanında kasımın.
Kışı takıyorsun saçlarına,rüzgarlardan kaçırıp yüzünün şanlı sancağını.
Güneşten çekiyorum mürekkebini divitin.
Kızgın bir kırmızı uzanıp turuncuyu penceresinden söküyor ve dudağına uzanıyor annesinin karnı diye kabri toprağına yatıp yanağının.
Güneşten çekiyorum mürekkebini divitin.
Çörek otu bırakıyorum sıcacık gevrek cümlelerinin sonuna nokta diye.
Ve ben kurumaya yüz tutmuş unutulmuş bir zeytinim aşkın toprak tabağında.
Güneşten çekiyorum mürekkebini divitin.
Yüzün kızarıp lezzetleniyor güneşin öptüğü yerden,
dudağının kenarında ekip büyüttüğüm o devden de dev yeşil hayat ağacımda.
Güneşten çekiyorum mürekkebini divitin,
Ve kokusunu senden o güzelliği yazılamaz cennetinin...
21.39 fin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder