21 Ocak 2009 Çarşamba

üç noktanın şairi ...



üç noktanın şairi derlerdi ona...o üç noktayı özlerdi...üç nokta onu kovalar dururdu...derin bir anlamı olduguna inanırdı hep üç noktanın...bastonum üç nokta derdi önemini anlatmak için...gün geldi üç noktanın şairi öldü...mezar taşında bir noktalı virgül vardı ; mezarında ünlem çiçekleri ve bir demet soru işareti...topragı üç nokta...

masalsı ...



bir varmışsın bir yokmuş...
araya kocaman hasretler konmuş...
kırmızı başlıgınla seni bekleyen
sana aşık olmuş bir kurtmuşum...
bir varmışsın bir yokmuş...
araya kocaman hıçkırıklar dolmuş...
sen pamuktan bir prenses
ve ben yedi küçük gözyaşı olmuşum...
bir varmışsın bir yokmuş...
araya sessiz acılar yolmuş...
yaralı kalbin kavalcısı ben
peşimde seni anlatan kelimeler...
bir varmışsın bir yokmuş...
araya giren herbir gün okmuş...
bir sagır bu suskun haykırışı duymuş
bir kör bu acıyı görmüş...
bir varmışsın bir yokmuş...
sensiz dünyanın anlamıda ..


lo , t olga ...

başının üzerinde sarı bohçayı taşıyan adam...

Haçova Meydan Muharebesi...Osmanlılar savaşa bile giderken önemli bir emaneti yanlarında götürürlerdi. Bu minyatürde bir adam başının üzerinde sarı bir bohça taşımaktadır. İçinde Peygamber Efendimiz'in Hırkayı Saadetleri vardır. Bu savaşta Avusturyalılara karşı Osmanlı ordusu bozguna uğradığında, Osmanlı Padişahı 3.Mehmet , Peygamber Efendimiz'in hırkasını omzuna almış ve bunun üzerine heyecanlanan 2000 aşcı ve yamağın savaşa girmesi ile Haçova kazanılmıştır...


birşeyler merak etmek ve merak ettigim ,begendigim birşeyleri araştırmak tüm hatlarıyla ögrenmek en büyük tutkularımdan biri...ve şaşırarak ögrendiklerimi paylaşmakta benim için çok keyifli ve güzel...topkapı sarayını geziyoruz bakıyoruz şaşırıyoruz heyecanlanıyoruz fakat bilmeden ögrenmeden ayrılıyoruz...her ufak bir parçanın bile o kadar güzel ve şaşırtıcı hikayesi,anıları ve anlamı varki ...muhteşem...dahada etkileyici oluyor ,düşüncelerim beynim duygularım heyecanlarım kamaşıyor adeta ögrendiklerimin etkisiyle...ögrendikçe paylaşmayı seviyorum...haydi afiyet olsun...hayranlık duymamak imkansız gerçekten...ve mutlaka kendi tarihinizi gezin araştırın iyi ögrenin...her toz zerresiyle ve her belgesiyle okuyun,gezin,dinleyin lütfen...hoşunuza gideceginden eminim... bu arada sarı bohçayı taşıyan adamı görebildiniz mi bu minyatürde ? minyatürün orta kısmına daha yakından dikkatle bakın ve mutlaka görün o adamı...simge ettigi düşünce o kadar önemli ki ...

naleyn-i saadet...


Şehzade Takkesi...Takkenin üzerindeki desene dikkatle bakıldığında Peygamber Efendimiz'in mübarek ayaklarına giydiği Naleyn-i Saadet'in sembolik şeklinin işlenmiş olduğu görülecektir. "Ya Rasulallah, Senin ayağının değdiği şey, bizim başımızın tacıdır." dercesine onlar inançlarını nakış nakış eserlerine işliyorlardı. Ve bunu baş tacı etmekten de çekinmiyorlardı.

kadem-i saadet...


Kadem-i Saadet...Sahabe, Peygamber Efendimiz'e o kadar düşkündü ki, mübarek ayak izleri bir yerde kalsa, O'nu alır ve muhafaza ederlerdi. Bu kademi karumak için yaptırılan altın kapaklı muhafazayı da 2.Abdülhamid Han yaptırmıştır. Kapağına da şunu yazdırmıştır: Senin mübarek kademin, yeryüzüne değmeseydi, hiç teyemmüm insanı temizler miydi ?

destimal mendili...

Destimâl Mendili...Topkapı Sarayında hersene Ramazan ayının 15. günü ilginç bir program düzenlenirdi. Peygamber Efendimiz'in hırkayı Saadet sandukası açılır, mübarek hırkaları çıkarılır ve önceden hazırlanmış ve destimal denilen mendiller Hırkaya tek tek dokundurulurdu. Ardından da bu mukaddes mendiller misafirlere hediye edilirdi. Her bir misafir bu mendilleri bir ömür boyu özenle saklar, yaşlandığında vefat etmeden önce de vasiyet ederdi: Kefenlenmeden önce bu mendil yüzlerine kapatılsın diye...


teneşir taşı ve toz parçaları...


Teneşir Taşı ve Toz Kuyusu...Topkapı Sarayı'nın üçüncü avlusunda Padişahların kaldığı dairenin giriş kapısında bir yükselti ve hemen yanında kapaklı bir kuyu bulunmaktadır. Yükselti, her Osmanlı padişahı vefat ettiğinde vücutları üzerine yatırılarak kefenlendikleri yerdir. Böylece her bu kapıdan çıkışta birgün öleceklerini hatırlamaktadırlar. Kuyu ise Mukaddes Emanetler dairesinin süpürülen tozlarının saklandığı yerdir. Olaki bu emanetlerden birinin bir toz zerresi de karışır ve ayaklar altında kalır endişesiyle tüm tozları burada saklamaktadırlar.
hergün uyandıgınızda birgün öleceginizi bilerek,hatırlayarak ve bunu kabul ederek aynaya bakın...bunu asla unutmayın hep hatırlayın...hergününüzü sanki o gün yaşamınızdaki son gününüzmüş gibi en mutlu en harika en tad aldıgınız halinizle yaşayın...gününüzü boşa harcamayın yada heba etmeyin...herşeyi yarına yazmayın defterinizde yada beyninizde...hergününüz hatta her dakikanız o kadar degerli ki ...bu yüzden her anınızındegerini iyi bilin ve her anınızı güzel yaşayın...carpe diem...

7 Ocak 2009 Çarşamba

kaç şemsiye ...

kaç şemsiye korur acaba
kızaran utangaç yanaklarını
gözlerimden yagan yagmurlardan...
kaç mendil silebilir acaba
hıçkırıklarından geride kalan
ıslak masum gözlerini...
kaç yudum su alırki acaba
kuruyan bogazımdan
sana susuz özlemlerimi...

gamına çatlamış sazıyım hasretinin...



gamına çatlamış sazıyım hasretinin...

van goghun pabuçlarıyım herşeyden habersiz...

savrulmuş bagıyım ruhumun...

yaka bagır açılmış penceresiyim yüregimin...

gamına çatlamış sazıyım hasretinin...

üç beş bozuk paranın şıngırdadıgı boş kumbarasıyım gözyaşlarımın...

kuruyan gözlerim çöl şimdi...

aglayışlar çölümde kum , hıçkırıklar çöl akşamlarımın rüzgarı...

gamına çatlamış sazıyım hasretinin...

parmaklarından kaçamayan mahkumuyum gözlerinin...

esiriyim bakışlarının...

mızrabıyım aglayışlarımın...

bam teliyim dertlerin kederin...

gamına çatlamış sazıyım hasretinin...

bir avuç bugdayıyım aç güvercinlerin ,

bugdaya suya hasret nadas toprakların...

sesine hasret kulaklarımın suyuyum

suyuyum ellerinsiz ellerimin...

umutsuz umutlarımın...

gamına çatlamış sazıyım hasretinin...

mürekkebiyim yazmadıgın boş sayfaların mektupların...

kırık divitiyim parmaklarına degmemiş el yazılarının...

mürekkep lekesiyim parmak uçlarından sana hasret parmaklarımın...

gamına çatlamış sazıyım hasretinin...

gam şiirlerim asılı kerpiç duvarıyım yüregimin...

her güne bir çizik sayılı hesap defteriyim aşkımın...

yokluguna çekilen sabır tesbihiyim sensiz günlerimin...

gamına çatlamış sazıyım hasretinin...

sensizlikten sana susuz tanrı misafiriyim

rüyalarının kapısını çalan...

gamına çatlamış sazıyım hasretinin..

avuçlarıma yazılmış satır satır mektubuyum özleminin...

pabuçlarımda boyasız özlemler eskitiyorum

sen dolu yolları yürüyen...

gamına çatlamış sazıyım hasretinin...

sözlerin giyotin...



eğin başımı düşen giyotin sözlerine...
yüzümü güneşe..
eğin boynumu keskin kılıç gözlerine...
kırık dallı bir ayrılığın üzerine yağan yağmura eğin gözlerimi...
yağmurlar saklasın gözlerimden sana akan herşeyi..
ben kırık çatlak bir duvara vermişim gönlümü..
boyası yer yer dökük..
ne bir saray ne gökte ay görür gözüm..
başımı karanlık gecelere eğin...
sözlerin giyotin
son mektubun darağacım olmuş bana...
boynumda ilmek ilmek ip izidir mısraların..
Ölmüşüm,
İstemeden yeniden doğmuşum belki.
yıkık bir duvara vermişim gönlümü..
ne ekmek görür gözüm ne su
nede ölüm...
başımı saçlarının tek teline eğin...
saçlarının kokusuna gömün ruhumu...
taşıma , toprağına huzur ekildi yazın..
başımı avuçlarının kokusuna eğin.
düşler örsün , dantel işler gibi hasreti ellerine işleyen köy kızları uykularıma...
nereliymiş bilmem hiç...
siz başımı anadoluma eğin...
kemah essin,hasret hasret yağsın ağlasın..
bir balık kanat çırparak uçup gelsin
derin bir vadiyi yarıp akan suyun üzerinden...
başımı bir gülüşüne eğin..
eski bir mektubun kessin başımı
gülümseyen eski bir fotoğrafın vursun boynumu..
ve sözlerin alsın bir kez daha değersiz şu canımı...

geçmişe dönüp bakmak bir an arkana dönüp...


geçmişe dönüp bakmak bir an arkana dönüp...şimdi attıgın soguk adımlarından sıcacık dünleri düşünmen arkana bakıp...geriye dönüp baktıgımda , karlı gözlerimin soguk bakışlarından sıcak hatıralar anımsamak...ileriye atılması gereken adımların rotasını bilmek ama geride karlı yolda bıraktıgın adımların izlerine bakıp iç geçirmek...hergün aynıymış gibi gelsede sana her kaplanın aynı görünmesi gibi ; aslında her günün ,her dakikanın farklı oluşu birbirinden...tıpkı her kaplanın çizgilerinin parmak izlerimiz gibi özel ve tek oluşu gibi ...her saniye farklı yagıyor önümüze , üzerimize aslında...kar taneleri gibi düşen gözyaşları misali...şimdi düşen yaşın bir önceki düşenden çok farklı oluşu gibi...aynı sandıgımız herşey ne kadarda farklı birbirinden...geçmiş , tadı damagımıza yapışıp kalan bir lezzet gibi sanki...komşu ikramı bir parça ,bir kaşık tadın lezzeti gibi az ve güzel , kırıntı ve sihirli , bir damla ve unutulmaz sanki...geçmişe dönüp bakmak bir an arkana dönüp...şimdi attıgın soguk adımlarından sıcacık dünleri düşünmen arkana bakıp...eski mektupları azık yapmak omzuna takıp...şimdiki anlam veremedigin huzursuzlugunu , geçmiş hatıraların yaylalarına gütmeye götürmek...o çayırlara uzanmak...uzandıgın yerden , ellerinle uzansan dokunabilecekmişsin gibi yakın ve güzel görünen gökyüzüne bakmak...ellerinle bulutları okşamak...
geçmişe dönüp bakmak bir an arkana dönüp...şimdi attıgın soguk adımlarından sıcacık dünleri düşünmen arkana bakıp...dalıp gitmek uzaklara dakikalar boyu...dakikalar boyu donup kalmak...dışarıdan bakıldıgında anlam verilemeyen bir dalış bir donuş hali ...içeride , sıcacık akan bir dere kenarında su sesinin ezgisinde suya ayagını uzatıp uzanmak gibi...
geçmişe dönüp bakmak bir an arkana dönüp...şimdi attıgın soguk adımlarından sıcacık hatıraları düşünmen arkana bakıp...bir kış akşamının soguk bir sokagında , sıcacık bir evin soguk penceresine başını dayayıp dalıp gitmek gibi...ev sıcak ama avuçların üşümüş gibi dalıp gitmek uzaklara...oda cehennem kadar yanarken , dalıp dalıp dahada üşümek ...sıcaga inat , cehenneme inat yumruk yapıp avuçlarını içine sıcacık nefesini üflemek ısınmak için...alev alev üşürmüş gibi...

1 Ocak 2009 Perşembe

hoşgeldin hocam...


hoşgeldin hocam...canım ögretmenim , canım hocam nebiye öztürk sizinle başlayan yazma istegim şimdi biraz daha yaşlandı, biraz daha ıslandı ve biraz daha büyüdü belkide...hoşgeldiniz yıllar sonra tekrar yazdıklarımın dünyasına...teşekkürler yine yeni yeniden hocam...eski günlerdeki kadar heyecan duyabilmek ne kadarda güzelmiş meğer...