22 Kasım 2008 Cumartesi

Cam da sır, su da Lisan


keşke suların üzerine yazabilseydim tüm yazmak istediklerimi...çıplak parmak uçlarımın ucundan harfleri dizebilseydim kelimelere cümlelere bir kolye misali ...bir sonbahar yagmurunun arkasından yolda kalan bir su birikintisini buruşmuş bir sayfa gibi alıp yerden yazabilseydim günümü usuldan suyun yüzüne...bogazın sularına uzanıp parmaklarımın ucundan dökülebilseydim denizin üzerine keşke...kagıdım denizler sular olabilseydi keşke...cam şişelerin içine koyulmadan yüzüp uzaklaşabilselerdi yazılıp atıldıkları yerden...çok uzaklarda bir kıyıdan bir gece vakti denize vuran ay ışıgıyla aydınlanıp okunabilselerdi yazdıklarım keşke...kagıdım deniz , silgim girdaplar olsaydı keşke...denize yazılan her mısram ölmek istedigi yerde ve zamanda istedigi kıyıya vurabilseydi keşke...sahilde ölü cümlelerimin yetim kelimeleri uzanabilselerdi kumsallara bir grup balinanın sahile vurması gibi...ne zaman bir yagmurun altına insem bir vapurdan veya bir gemiden yalnız ve üşümüş olarak; elimi açıyorum ve elimin içine düşen bir yagmur damlasının arkasından suyun üzerine bişeyler yazabilmeyi diliyorum...belki bu yüzdendir ; ebru yapan birini gördügümde suyun üzerine bakıp uzaklara dalıyorum...peki hocam bir şiir kagıdın üzerinden suya işlenebilir mi diye sormak istiyorum ...ebru sanatının tam tersine akabilirmiyiz yani sizce ...keşke hiçbir zaman keşkelerin önünde diz çökmek zorunda kalmasaydı düşünceler çaresizce...

7 Kasım 2008 Cuma

gecem o kadar aydınlıksınki...


gecem o kadar aydınlıksınki


saklanamıyorum kendimden


ve kaçamıyorum gölgemden...


bir yarasanın magarası odam


yollardaki sokak lambalarının yoklugu kadar siyah kalbime giden yollar


acaba bir sandal yapsak ve boyasak istedigimiz renge


adını ne koyardık bayan sandalın ...


gecem o kadar aydınlıksınki


kaçamıyorum dünyamdan rüyalarıma


gözlerim keskinleşiyor ve agırlaşıyor birden


bir çapa oluyor gözlerim ve saplanıyorum gerçeklerin tamda ortasında


demirliyorum tüm acılarımı saniyelere dakikalara saatlere...


gecem o kadar aydınlıksınki


uyuyamıyorum bazı geceler


kaçamıyorum sorumsuzluklara bürünüp saklanmış yeteneklerimden...


ne kadarda zor bomboş kalmak


ne kadarda zor hayallerini fırlatıp hayalsiz yaşamak...


gecem o kadar aydınlıksınki


mumum utanıyor yanmaktan


alevlerini eritiyor tırnaklarını kemiren bir çocuk kalbi gibi...


gecem o kadar aydınlıksınki


aglayamıyorum...


utanıyorum...


gecem o kadar aydınlıksınki


söndüremiyorum düşlerimi umutlarımı senden


kibrit kibrit umutlanıyorum soguk sokakların köşelerine oturup


her kibrit bir umut yakıyor ısıtıyor parmak uçlarımda...


gecem o kadar aydınlıksınki


kör oluyorum


göremiyorum hiçbirşey


gözlerimde bir tabutun toprak altı karanlıgı


kararıyor gözüm kulagım


gecem o kadar aydınlıksınki


susuyor yüregim


susuyor tende suya hasret özlemim...


gecem o kadar aydınlıksınki


yok denizimin dibinde gece


balıklar uykusuz


gelgitler terketmiş sahillerini...


gecem o kadar aydınlıksınki


tüm rüyalar karanlık...




ürkek susuzlugumun titreyen bakışlarından...


dünüm bugünüme küs
bugünüm kararsız
yarınım umutsuz
dünüm aglıyor
bugünüm üşümüş
yarınım korkuyor
dünüm susuz
bugünüm gri bulutların esaretinde
yarınım bir gün kadar çok uzak şimdi benden...
ürkek susuzlugumun titreyen bakışlarından yazıyorum size
bir korkagın not defterinden...

aşık veyselin körlügü ve bethovenın sagırlıgı üzerine...



birkaç gün öncesine kadar sag kulagım duymuyordu.sagırdım bir nevi ...sol kulagımı kapattıgımda içimle başbaşa kalıyordum...kalp atışlarım duyabildigim tek ses oluyordu...sagır kaldım dışarıya ...sagır kaldım dünyaya...sagır kaldım herşeye bir süre...doktor ferruh bey sagırlıgımı aldı benden geçenlerde sagolsun...ama ben farkettim ki , aşık veysel kadar kör ve bethoven kadar sagır kalmak istiyorum bu yaşama,bu hayata,bu şehre,bu kente...herşeye...içime hapsolmak istiyorum anladımki...herşeye sagır kalmak herşeye kör olmak istiyorum nedense ...üzüyor beni artık yaşadıgım her nefes...bagışla beni ALLAHIM , içimdeki sessizlige ve karanlıga hapsolmak istiyorum...dışarısı üzüyor beni çünkü...dayanamıyorum artık...yoruldum TANRIM.yoruldum yorulmaktan bile...

3 Kasım 2008 Pazartesi

dünya döndükçe daha çok başımız dönüyor bence...



düşünsene bütün insanlar siyah beyaz görseydi dünyayı eger ; sence moda , renkleri olmadan ne kadar daha dönüp dönüp durabilirdi salyangoz kabugu gibi içten içe böyle...ne kadar daha hipnotize edebilirdi renklerin yoklugunda siyah beyaz bakan gözleri acaba ...?
ve sadece '' hav '' diye seslenebilseydi insanlar birbirlerine , etkileyici bir reklamın yalanlarını ne kadar dolayabilirdi sözler boynumuza sizce ...? yorum sizin...benim söyleyebilecegim pek birşey yok ...
sadece : No cOmment...

2 Kasım 2008 Pazar

bulutlarından düşüyorum yagmurların bugün...



bulutlarından düştüm yagmurların bugün...

bugulu bir tren penceresine başını dayayıp

hayaller kuruyorum sıcacık...

karlı bir günün tren yolu bu teptigim

uzuyor istasyonlar boyunca sanki hayat...

pencerem buz gibi yastıgım oluyor kafamın altında
işte böyle zamanlar

bugulanıyor cam...

bugulanıyor bakışlar...

soguk cama dayanmış kafamda sıcacık hayaller ısıtıyor içimi

bugulu cama dayanmış başımdan dumanlar tütüyor usul usul...

bulutlarından düşüyorum yagmurların bugün...

ray seslerini ninni yapıyorum pencereyi yastık kendime

gözlerimden geçiyor sayısız yollar

parmagımın ucundan şiirler yazıyorum bugulara camlara

bir ilkokul tahtasını siler gibi sonra

bir nefes hohluyorum tüm yazdıklarımın üzerine

ve siliyorum herşeyi silbaştan

tertemiz bir tahta oluyor

başımın yastıgı
bugulu pencerem...

bulutlarından düşüyorum yagmurların bugün...

avuçlarımın içinde gökgürültüleri patlıyor

avuçlarımda saganak bir yangın

ama ellerim üşüyor yolların kıyısından geçerken

bulutlarından düşüyorum yagmurların bugün...

trenim bir mirasa yol alıyor
gidiyoruz geride bıraktıgın herşeye dogru işte
bulutlarından düşüyorum yagmurların bugün
bir trene atlayıp bu şehri terkeder gibi
binip bu kentten sana kaçar gibi...
gidiyorum yalnızlıgımdan uzaklara...
senden bana gülüşlerim miras kaldı yüzümde
sensiz bir zenginligin zevksiz gölgesindeyim yani anlayacagın
tadı yok tatsızlıgımın bile...
senden bana gülüşlerim miras
bir kumru ölür her güldügümde
bir martı aglayıp çıglıklar atar ıslak çatılara
bir kedi simsiyah tüyleriyle yas tutar bir ömür boyu sana...
bulutlarından düşüyorum yagmurların bugün
çiçeklere çig gözlerime yaş düşüyorum
sensizligin kış sabahlarında üşüyorum
bulutlarından düşüyorum yagmurların bugün
tenimde tenin
dudagımda tadın miras bana...
seni özlüyorum...
yüregimde dün akşamdan açık kalan bir pencerenin sabah serinligi
avuçlarımda sabahların taze simit sıcaklıgı var
ama sabaha inat uyanmıyorum yinede
küsüyorum güneşe...