içine düşebilir misin bilmiyorum...
girebilir misin bilemiyorum...
düştügünde yürümek ister misin
dolaşmak gezmek ister misin bilmiyorum inan...
yıkılacagı söylenen bir piramitin içinde uyanmak gibi içime düşmek...
biryerlerinde bir su birikintisi bir vaha oldugu söylenen bir çölü yürümek
içime düşmek...
devrilir cümlelerim sarhoş harflerimin dengesiz adımlarında...
düzensizligimde bir düzen vardır benim...
balsızlıgımda isyankar bir kovan...
batıyo denilen bir geminin kaptan köşkünde oturan
yerinden kalkmayan bir kaptanı anlayamamaktır içime düşmek...
anlamak istememek...
içine düşebilir misin bilmiyorum...
girebilir misin bilemiyorum...
susuzlugun, yaşama umuduyla attıgın en güçlü adımların olucaktır içimin çölünde...
ölümün, yaşamı en dogru yaşayıp anladıgın zaman olucaktır gözlerimde...
düşünebilir misin bilemiyorum...
düşebilir misin bilmiyorum...
bir ocak kenarı bekleyişidir içime düşmek...
bir köy akşamını yanarken izlemek...
külleri sabaha kadar izlemek ve gözlerinde söndürmek...
girebilir misin bilemiyorum...
özgür yaban bir deve sürüsünün karlı daglar arasından yürüdügünü görmendir içime uyanmak...
yükü papatyalar bir kervan yürür gecelerimi işte bu yüzden...
ne zaman baksan tamda gözlerimin içine derin ve uzun uzadıya,
kapılarım düşer , surlarım yıkılır ve şehrim sana
''hoşgeldin'' der
''merhaba bizde seni bekliyorduk'' diye fısıldar bu şehir sana
bu kadar savaşın
gökgürültüsü gibi patlayan topların
mermi yagmurlarının ertesi
gökkuşagıdır gülen gözlerinin bugulanan ışıgı bize...
hoşgeldin tüm hoşçakalların ardından tekrar bu kente...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder