31 Mart 2025 Pazartesi

Bakkala giden çocuk ve günlük'ten

 
Sabah beş belki altıda,
Bir kulaklık kulağımda,
Biri çalışır,belki biri çalışmazsa da,
Derinden mi derinden bir ses kazar içimi bir şarkıda.
Loş karanlık ruhum içimde bi yerlerde.
Yapayalnızım,
Kalmışım bir kürek ile bir sandalda bu hayatta.
Kocaman bir okyanus,günbatımı bir fotoğraf gibi önümde akşamda,
Ve ben bırakıyorum elimdeki tek küreği usulca yanıma,
Çekmiyorum gayrı adım adım nefesleri bu yol bitmez katarda,
yaş yaş tek tek düşen yağmur yağmalarını yapayalnız şafakta.
Sabah beş belki altıda,
Bir kulaklık kulağımda,
Biri çalışır,belki biri çalışmazsa da,
Derinden mi derinden bir ses kazar içimi bir şarkıda.
Yem kutuları boş kuşların,
İçimi solucanlar kazıyor durmadan derine derine,
Ben ölmedim ki daha neden şimdi ve bu kadar erken ey hayat ?
Savaşlar,savaşlar ve savaşlar var hep bu sapsız düzende.
Sürgün bu gezegene insan ve gölgesi toprakta.
Duvarlar,duvarlar,duvarlar var sevgilim,
Ayırıyor sevenleri,titremez eller ile gaddar,
unutulmuş bir çiçeği sulamak dahi ruhunda,
bir kuzu var sanki bembeyaz,kurumuş kan yolu bir kasapta,
Arka tarafta kimsenin görmediği bir beyaz odada,
Utanıyor,utanıyor elbet,biliyor da susuyor hiç anlatmıyor kendine bile bunu insan...
Dilleri yalana uzak doğuyor da insanın,
Yalan bile isteye öğretiliyor yarınlara.
Günahkarlar utanıp dilindeki yalanlardan,günahsızları da kirletiyor...
Günah dediğin,iki insan arası bir uçurumda azala azala tekrarlayan bir yankıdır sadece oysa...


08.26 bir değirmen.ilk ve sonun taşları dönüyor kadim rüzgarların fısıltıları ile sevgilim.arada yaşamak ufalanıp bembeyaz,gökte vurulmuş bir toz bulutu gibi düşüyor avuçlarımızdaki kaderin hasır çuvalına...yüzümüze sürülüyor ara ara bazen bir tutam toz beyaz mutluluk...sonra hiç bilmeden,yaşamın sıcak ekmeğini koparıp çiğniyoruz biz doğup yürürken,üstelik daha sofraya yolumuz çok ama çok var iken...

Bakkala giden çocuk ve günlük'ten...

30 Mart 2025 Pazar

aklım kimsesizler yurdu sevgilim,korkuyor sesli ağlamaktan

 
- özledin mi beni ?

- tersine akıyor yağmurlar,dereler.tersine akıyor şu zaman,akrepler ve yelkovan.yarınlar dünlere koşuyor özlüyor seni akşamlar.
aklım kimsesizler yurdu sevgilim,korkuyor sesli ağlamaktan.annesiz babasız değil yalnız,kimsesiz kalmış aklım suskun zifiri bir sessizlik karanlıklarda.kimsesi yok gülüşlerimin.kemiksiz gibi sanki tiyreyen çocuk bacaklarım,dayalı bir ağaca sırtım düşerim korkusu ile.öksüz yetim dilim her gece hıçkırıkların kestiği ağlayışlarda.mahkemem kalem kırar her şafak yastıklarımda...
yürüyemiyorum,
nefes alamıyorum,yaşayamıyorum,
Yapayalnızım susuz bir toprakta,
pilim bitik yüreğimde avuçlarımda...
Pilim bitti asırlardır,elini uzat lütfen sevgilim...


00.24 geçmez kolay,her gece ayrılık,
aysız yıldızsız sürgün bir karanlık bu özlemek üstü açık bir mapusta,her dalım yanlış budanmış sürgün beklemek...
kağıtlar kabir,yaşlar açan mısralar,çiçekler duası sessiz dudakların mührü kabrinde sevgilim...
hala her gece yürüdüğüm içimde kokunun sindiği sokaklar...
seni arıyor çocukluğum her kapı çaldığında,
her kırıntı bir umutta...
her uyuyakaldığım dudakta,
her çöle asırda yağmur bir rüyada seni sayıklıyor,
seni arıyor bi başınalığım...

Bir kıymıktır yar çam kokusu sakızdan

 
Sürgün verdim her mısrada,
Onlar kestiler umudun dallarını ruhumdan,
Yeşillerimi çaldılar taze yapraklarımdan...
Onlar bilmez,onlar bilmezdiler...
Anlamadılar,anlamadılar,anlamadılar...
İçim keskin kayaların yörük diyarı,
umman bir uçurum gözlerim şu kırgın üzgün şakakta.
Sürgün verdim her mısrada,
Onlar kestiler umudun dallarını ruhumdan,
Yeşillerimi çaldılar taze yapraklarımdan...
Gözlerim kurudu.
Akmaz oldu ırmaklar,erimez oldu dağda kar,
Bahar gelmez oldu ıraktan.
Aklım ayaz,aklım poyraz buz gibi bir kayada,
Aklım kuzey,bıçaktan paslı bir yarda şafakta...
Bir kıymıktır yar çam kokusu sakızdan,
sızısı tükenmez bebekten küçük bir çıkıntıdır şu öptüğün parmakta...
Sürgün verdim her mısrada,
Onlar kestiler umudun dallarını ruhumdan,
Yeşillerimi çaldılar taze yapraklarımdan...
Ağladım ağladım duymadılar gecede yastıkta.
Hayale düşe kaçtım durdum dağda taşta toprakta.
Bir madene düştüm gözlerinde akşamları bir fotoğrafta,
Kazdım kazdım ulaşamadım göklerine karanlıkların...
Tükendim hergün,öldüm uyudum kabrimin kazısında her gece,
Açtım gözlerimi her seferde doğmayan karanlık bir güneşte.
Aklım fırtına bir denizde,
Aklım sürgün bir vatanda,
Aklım mapus bir sevdanın anahtarsız açılmaz kapısında.
Ne kadar yumruklasam o kadar yankı kızımın adı kapı ardında çınlayan hıçkırıklarda...
Sürgün verdim her mısrada,
Onlar kestiler umudun dallarını ruhumdan,
Yeşillerimi çaldılar taze yapraklarımdan...
Sevdik idamın bir sabah parlayan yağlı halatı misali haklı ince masum boynunda ilk ışığı gibi ısıtan o kahraman güneşin...
Çok sevdim,
Martılar çığlık çığlıktı her safakta,
Mektuplarımın ağzını tutup bağladılar.
Sevdim,çok sevdim,
Ama,
Anlamadılar,anlamadılar,anlamadılar...


23.52 bir şiiri vurdular avuçlarımın sokağında,bir mısra kayboldu denizde ıssız umman sonsuz bir fırtına.düş yağdı karlara,üşüdü ellerim ağrılar doğurdu soğuklar tenime,sıcacık dudağından bir nefesinle beni yaşatan ılık ne bulutlar doğdular...ben üşüdüm,sen yağdın her kış ve baharda...

Her uykuda,her rüyada seni arıyor içimdeki leylekler,gözlerimde öksüz turnalar,
Güneyi sen bir güz'ün seferi bu aldığım her nefes ciğerdeki açılmaz kanıma gömülü sandıkta...


28 Mart 2025 Cuma

Bir ney'in içine hapsedip kendimi,çilehanem saydım nefeslerimi

 
Bir iki üç adım düştü sararan yapraklar gibi önümden.
Ömrüm kumu döküldü incecik cam saatimden.
Sır sakladım tuttum göğsüm aynasında,
Döküldü sırrım asırlık zaman ile sanki,
Aynam cama döndü,
Camım toprağa yanımda.
Yine de iyileşmedi şu yaram.
Zaman merhemi değilmiş söylediğin gibi anladım.
Kandırmışsın önce beni,sonra kendini.
Bir iki üç adım düştü sararan yapraklar gibi önümden.
Ömrüm kumu döküldü incecik cam saatimden.
Urfaya gettim,menzile düştüm kutsal yeminler ile,
Yine de vazgeçemedim bu sevdalı nefesimden,
Üfledim dağıma içimde,bir ejderin yanan yangın ciğeri ile...
Bir ney'in içine hapsedip kendimi,
Çilehanem saydım nefeslerimi...


20.37 bir Tanrı,bir karınca,bir çöl var önümde şu umman öğlende.hangisini geçsem kime düşerim bilemedim yolumda,hangisine değsem elimi diğerine sürgün kalmışım bu düşten hayatta...

Toprağımda var üç fidan incir

 
Yaz desen yazamam,beceri yok düşlerimde.
Kaz desen kazamam,kudreti yok ellerimin.
Naz desen yapamam,oyunu yok yüzümün.
Har desen yanamam,ateşi sönük yüreğimin.
Nar desen faydasız,kurumuş bahçem,fidanlarım.
Ar desen ekemem,üşümüş dökülmüş kalmamışım.
Yar desen faydasız,çekip gitmiş bakmamış ardına ne haldayım.
Var desen yok diyemem sinemde durur yaran,o sevdan.
Toprağımda var üç fidan incir.
Biri sen,
Biri yarınlar,
Biri henüz yazmadığım sana mühürlü dilimdeki tüm o karşılıksız mektuplar...
Yaz desen yazamam,beceri yok düşlerimde.
Bir serin rüzgar yanan terli ensemden sırtıma.
Kalbim üşüyor,
dudaklarım titriyor mora çalan korkular ile.
Uyu desen uyuyamam rüyana yatan dualarım ile bile.
Seni görmesem deliririm derdim kendi kendime,
Bir deli derdim var sönmez ateş göğsümün ocağında hala şimdilerde...
Yaz desen yazamam,beceri yok düşlerimde.
Kırık kalem,
Silik sökük kağıtlar vuslat ağacı masalarda.
Öl desen ölemem,andım var Canan'a ahiretimde.
Yan desen yanamam,ıslak kağıt ruhuma inat çölden gözlerimde...
Ataş almaz çölün kumu kalbim ne kadar yansa da,
Ve benim yüreğim elimde atar,uzatırım sana al tut diye...


20.13 sanşsızlığın şansı sevdalar katarında esir bir eşşek şu bir avuç kalbim.ayakları yürür,gözleri ağlar durmadan günlerimin...

Ve feza yelkeni ateşten gözlerimizin

 
Yer olmuş tepetaklak.
Ağaç gömülü toprağa,kök göğe değmiş elini.
Ters dönmüş tüm alem,
Boğulmuş dereler,
Denizler dağa akmış tersine,
Balinalar yüzmüş çıkmış kardan dağların başına.
Mezarından doğmuş yeniden insanlar.
Karıncalar yuvadan kırıntı taşımış tarlaya.
Ak kara fotoğraflar tarihten bir duvarda,
Fakir yaşamış ömrünce denize uzanmış o sarayda.
Yer olmuş tepetaklak.
Ağaç gömülü toprağa,kök göğe değmiş elini.
Hain sinek olmuş her yer yüzlercesi,
Vatan bir bataklıkmış sanki gibi.
Kırılan hayallerin kütüphanesi bir tarih sayfalarca,
O kıtalar bizim,denizler bizim,
O kazanılamaz zaferler bizim,
Ve feza yelkeni ateşten gözlerimizin.
Yıldızlar size kalsın,
kaysın ellerinizden bir bir hain her gece...
Hain sinek olmuş her yer yüzlercesi,
Vatan bir bataklıkmış sanki gibi.
Yer olmuş tepetaklak.
Ağaç gömülü toprağa,kök göğe değmiş elini.
Sular yakmış bu gezegeni,
Ateş söndürmüş kapkaranlık şu masum geceleri.
Sinen kanamış bir beyaz beze,
Kan rengi bir al boyamış sana bayrak diye,
yerde bir kan denizine düşmüş sonra bir hilal, bir yıldız.
Ve binlerce tohum düşmüş kuş olup toprağa vurulup savaşırken yaşamın yeşil dalından.
Yer olmuş tepetaklak.
Ağaç gömülü toprağa,kök göğe değmiş elini.
Güzel halkım,can milletim,insanım,
Hainlik çamur olsa sıçrasa üstüne,
Vurur bıçağı düşünmeden kendi asil karnına...
Yazık,
Çok yazık.
Hain sinek olmuş her yer yüzlercesi,
Vatan bir bataklıkmış sanki gibi.
Kanamış yurdun tertemiz imanı,
Kaşınmış avuçlarında kadim tarihi,tüm o eşsiz zaferleri.
Gelmiş kehanetin o yaldızlı yazılı kıyameti.
Gelmiş ölmüşse de geri,nefes almış yeniden toprak kokan merhum tüm o kahramanları...
Fışkırmış düşmanın dudaklarından zaten yazılı o daima bilinen kader.
Yer olmuş tepetaklak.
Ağaç gömülü toprağa,kök göğe değmiş elini.
Patlamamış terketmiş mermiler mavzerini.
Sonra patlamış ard arda albert'ın hain dev bombaları,
Yer olmuş tepetaklak.
Ağaç gömülü toprağa,kök göğe değmiş elini.
Yine de bırakmamış bu kadim ağaçlar kanlı dalları ile sımsıkı tutup bu kutsal toprağını...


18.45 vatansever kavakları var yurdun,söğütleri,iğdeleri ve sakız kokulu çamları dağlarımın,düşlerimin...tutar kökleri toprağı sımsıkı,korkan aşıkların titreyen elleri gibi sokakta.hain heyelanlar vakti şu yalancı mı yalancı avuçlarımızdaki aşksız,solmuş zaman...

27 Mart 2025 Perşembe

Ve sonra tanrı tükürdü beni yere

 
Mutluluğun diyarına sürüldük önce.
Mutluluk sarhoşu zihinlerimiz,
Hissiz kalmış uyuşmuşuz ve farketmiyoruz artık hiçbirşeyi.
Nefes almak dahi acıklı böyle zamanlarda.
Tüm andlar,yeminler ve sözler,
Bir daha istemediğine,yapmayacağına dair.
İnsan,pişman etlerin toplamı,everesti tüm kadim ulu dağların.
Ve tanrı ısırdı beni kopardı bedenimden,
çiğnedi söyleyeceği ıslak ılık kelimeleri ile, 
sonra tanrı tükürdü beni yere,o çamurdan kadim düşlerine...
Mutluluk cehenneminden çekip aldı,
Önce acılara sardı,
Sızıların cennet bahçesine fırlattı...
Hissettim kendimi,hissettim ruhumu içimde.
Bir dağ tepesinde,
buzlar karlar içindeki sonsuzluğun küçük gölünde,
yıkandım soğuğun tenime saplanan bıçaktan keskin ağrı dolu acısı ile,
Cennetin günahlarını yıkadım üzerimden,
ve ağrılı acılar ile kestim tenime yapışmış günahlarımı,
suyun o soğuk keskin bıçağı ile...
Kanım korktu çekildi içime,
Yaralarım kanamadı bile...


11.18 güller ve günahlar.gök beni izlerken yalanlar söylüyorum sana.ve günah çıkartıyor ızdıraptan ruhum kalemim ile sayfalara...

25 Mart 2025 Salı

Bir sapan taşı çekti gerebildiği kadar kollarınca insan göğe

 
Bir sapan taşı çekti gerebildiği kadar kollarınca insan göğe,
Kan revan bir sağanak ile,
yağmurundan da önce nereye düşer şimdi kocaman cansız kanatlarıyla şu masmavi,öldüğünde dahi çok güzel gökyüzü...

Adaletin kanatlarından kanlı tüyler uçuşup bir bülbül şiir okuyormuş gibi usulca düşüyor yerlere ve gözlere sevgilim...

Yer kirli kimine göre sadece,
Yer kırmızı...


09.38 elde değil,korkuyorum...yalan söylüyorum kendime bile.

dudağına çivi çakılan peygamber,içinde amin dedi şifasız derde

 
Tüm miraslar kalsın sende istemem,
Bana sadece,
Dudağının dalından koparıp yüreğindeki gerçeği ver.
Yeter,
Fazla gelir göze yaşlar.
Saplansın gayrı yeter taa içime altın saplı ışıl ışıl parlayan bir hançer elinden.
Kan al olsun aksın dökülsün beyaz göyneğe dilinden.
Tüm miraslar kalsın sende istemem,
Bana sadece,
Dudağının dalından koparıp yüreğindeki ılık nefesi ver.
Yeter,
Fazla gelir gökteki yuvasından büyüyüp düşen tüm o yağmurlar.
Feryatlar bile susup ıslansın.
Düşler bir tanrıçanın sıcak dudağında kutsansın.
Ölümün sonu ahret,
Kışın ardı bahardır.
Tüm miraslar kalsın sende istemem,
Bana sadece,
Dudağının dalından koparıp yüreğindeki tek duana sarılı dünleri ver.
İçimde koca bir umutlar ormanı,
İçimde ataş,içimde bir yangın var.
Kurtaramıyorum yuvalarında ateşin vurduğu kadim tüm o canlı düşleri.
Uçsun leylekler,terketsin gitsin turnalar.
Bir yanmış ben kalayım geride,
Bir sen içimde.
Tüm miraslar kalsın sende istemem,
Bana sadece,
Dudağının dalından koparıp yüreğindeki kuyudan bir damla suyu ver,
Yusufun kalayım bir asır gerekirse.
Bir balinayı alnından öperim o küçücük kuyuda,bir yunusun aşı olurum belki bir ikindide.
Bir köy sele düşer,terkedilir bir sevda belki sonra.
Ardında kalır gibi bir memleket,her gün yağmur yağar senelerce öksüz gönlünde.
Ve susuzluktan ölür içinde yine de doğmamış çocuklar bile.
Tüm miraslar kalsın sende istemem,
Bana sadece,
Dudağının dalından koparıp yüreğindeki canını yakan zulmü ver...


09.23 dudağına çivi çakılan peygamber,içinde  amin dedi şifasız derde,ataştan ataş kor çekilmez acılara...

bir tel kopar parmak ucunda,notalar düşer bir bir yerlere

 
Madenleri kazıyor insan.
Dibini arıyor yerin ve kendinin,
karanlıklara kürek kürek durmadan kazıp daha derine iniyor.
Kendi çilehanesini böğründe göz yaşı ile sıvıyor.
Gezegen susmuş izliyor,
Buğdaylar bilmez köstebeklere sövüyor.
Bir feryad ki kırıp kulağımın han kapısını taa sinemde patlıyor.
Dışarısı kar boran,
Avuçlarım hala ateşten almış kor odunu tutuyor.
Göz yağıyor,dereler akıyor baharın sıcacık göğsünde heyecanlı bir yürek gibi,
Bir ecel var,her nefeste boğazıma takılıyor.
Hainler korkmuş vurmuş beni dört bir yana kaçıyor.
Madenleri kazıyor insan.
Dibini arıyor yerin ve kendinin,
Kör bir karanlık,karanlıkları eğilmiş usulca öpüyor.
Toprak dam dayanmış bir dut'a,burnumda domates kokusu esip tütüyor.
Koca kazanı koymuş yakmışım içimden kesip koca çamı,
Adaletin çorbası kaynıyor içimin çam kokan ateşinde.
Kaynıyor adalet,döküyorum hainin boğazına koca kepçeler ile.
Yansın yuvasından çıkmadan daha,tüm vicdansız diller...
Madenleri kazıyor insan.
Dibini arıyor yerin ve kendinin,
Yüzüm kurşun karası,
Kalbim kömür...
Söz bir,
göz divane.


08.39 bir tel kopar parmak ucunda,notalar düşer bir bir yerlere...Çalmaz olur en sen türkün,eksik kalır bir şeyler taa ama en içinde bir yerde...


24 Mart 2025 Pazartesi

Seni gördüm göğsümde bir hançer açtı

 
Gönül divane,boynu yere düştü.
Seni gördüm göğsümde bir hançer açtı.
Yatırdım bu ömrü önüne kurban,
Dudağımda bir fısıltı dua gibi kulağına üflediğim,
Ömrüm boğazını yarıya kestim.
Kan boşaldı,çukur doldu.
Can uçtu yükseldi tanrı kanat verdi elini tuttu,
Bir damla kanı yüreğinden öpüp alnına sürdüm.
Cahiller ezbere aynı şiiri okuyor.
Efeler açmış kollarını,düşmesin dünya diye sımsıkı tutuyor.
Gönül divane,boynu yere düştü.
Seni gördüm göğsümde bir hançer açtı.
Yatırdım bu ömrü önüne kurban,
Sevdim,
Başına bir tutam kına sürdüm düşlerde kuzumun...
Bir saç teline kurban verdim elimdeki ömrü.
Bıçak kördü görmedi beni hiç,
Canım inan çok yandı sevgilim.


10.43 inancın yağmurları kanları yıkıyor vicdansızların gözlerinden sevgilim;oysa kadim toprak hem o sıcak kanını ve ılık yağmurunu beraber içiyor.Ve hiçbir şeyi asla unutmuyor,unuttu sanıyorlar...

Küser yaraya dert

 
Pıhtı kana düşmez bulutundan gayrı,
Küser yaraya dert.
Kan akar tende sanki kırmızı bir dere.
Ak bir ay tutar kutbun yıldızını elinden sonra,
Düşer gözlerde bir gece vakti aldan deresinin üzerine her serde.
Savaşır ağlar gökte göğsünde tarihin muskası ile deli bakışlı kartallar,
Serden geçer koşar boz yeleli dağ gibi aslanlar.
Pıhtı kana düşmez bulutundan gayrı,
Küser yaraya dert.
Kanar aslan sarıdan kırmızıya,
Bir kaleyi yerlebir eder yaralı aslan topsuz tüfeksiz seferine.
Ganimetin lüzmu yok,kanı ona zaten hediye...
Pıhtı kana düşmez bulutundan gayrı,
Küser yaraya dert.
Başım ağrır,kalbim sızlar her gün,
İhaneti yiyemem,hainliği içemem asla,
Ey benim güzel memleketim,can diyarım,
Yemin vermişim,and içmişim orucuma,
Açlıktan ölürüm de yolumdan dönmem,
Göz kararsa,el titrese,
Adaletin kılıcını masumun tenine süremem.
Pıhtı kana düşmez bulutundan gayrı,
Küser yaraya dert.
Sen benden geçsen de,bu topraktan uçsan da,
Ben kırdım kanadımı yuvada,bir adım öteye gidemem.
Renk renk kuştur içim nedense seni görünce,
Ezgisi düştür o yürünmez mesafe yolların.
Bir kuşun sesi gülüşün kulağımın yırtık cebinde.
Pıhtı kana düşmez bulutundan gayrı,
Küser yaraya dert.
Gün gelir kanamaz bile kan daha gayrı...


10.17 adalet,sevda ve düş üstüne karalama çabası günlerden bugün.

22 Mart 2025 Cumartesi

Ve dudaklarım kulağının kalemi uzandığım teninde

 
Yatırmışım yüzümü ipekten bir kağıda yumuşacık,
Ve dudaklarım kulağının kalemi uzandığım teninde,
Sevdayı arıyorum ellerinin izlerinde.
Sana şiirler fısıldıyorum,
duymasın başka kimseler diye.
Kayboluyorum sokaklarında senin tüm yersiz endişelerim ile.
Atını döven adama inat,
Çingeneyim atını her gün öpen bir gönül ile.
Yarını pişiremem sana sevgilim avuçlarından,
Bugünü koparıyorum beraber ısıralım diye dalından sadece.
Ve kovuyor tanrım bizi evinden,
O mavi soğuk düşlere...


08.33 dua dileniyor ölüler kabir diyarlarında.

aşk kaleme tutunmuş kağıdımda saklanbaç oynuyor

 
Nefesini tutmuş gökte bir turna,
Ölüme süzülüyor.
Zıplamış sonra var gücüyle yerde bir çekirge,
Rüzgar ile havaya asılıyor bir kuşa öykünerek.
Derede akan su,uçan yağmura hayran,
Yağan kar,onu bekleyen dağa.
Bir yanlış var ortada,
Bir doğru,çekmecedeki mirasta unutulup tozlanıyor.
Nefesini tutmuş gökte bir turna,
Ölüme süzülüyor.
Bir leylek vazgeçmiş uçmaktan insana sokuluyor.
Yün yorgan unutuldu,beyaz bulutlar yatağa seriliyor.
Dalda bembeyaz bir pamuk topu söylesene nasıl yetişiyor ?
Bazen çekip gitmesi gerekiyor insanın,
Bir gün çekip gitmesi gerekiyor tamamen...
Dala saygı,toprağa sevgi lazım geliyor,
İnsana çiçekli bir esaretin fistanı dikiliyor altın ipler ile.
Nefesini tutmuş gökte bir turna,
Ölüme süzülüyor.
Yılanlar kumda yüzüyor.
Sincaplar ormanın altın madalyasını boyunlarına takıyor yaşamak olimpiyatında.
Dal kavalın sesi unutuldu,
Piyanolar,plastik uydurma bir fakirliği çalıp duruyor.
İki ayna birbirine bakıp yüzlerce kez aynı rüyayı görüyor.
Kurbağalar şairi olmuş gölün,
Biri yakalasın ve öpsün diye masallar okuyor.
Nefesini tutmuş gökte bir turna,
Ölüme süzülüyor.
Sazlar ılık akşam rüzgarı ile dans edip titriyor.
Memleketime bahar mı gelmiş,
Dört yapraklı yonca çocuklar saklambaç oynayıp gözlerimizden kaçıyor...


08.17 dünya bir yalan mı bir rüya mı bilemem,
kendini yaşamaktan kaçar oldu her canlı,sözlerinde beyninde bile.
üzücü.
affet beni avonun şairi,aşk kaleme tutunmuş kağıdımda saklanbaç oynuyor...

20 Mart 2025 Perşembe

Pavlovun güvercinleri

 
Zehir sürer dost eller yüzüne.
Yusufun kuyusu iniler kulağımda.
Kemik sızlar,göz yağar.
Düş kırılır,seher açılmaz gökte.
Bir taş yola çıkar sapandan,
Kuş düşer güvenip tutunduğu daldan.
Su düşer dağdan ateş söner,
Bir duman kalkar külden.
Yürek gevrer boğulur böğür,
Kalp kafesinde kuş olur pırpırlanır göğsünde.
Sevda dudağından yazılır yüzüme sadece.
Kahpeler salınır,hainler görünür her yerde,
Korkar susar aç bırakılmış aslanlar bile.
Yazık çayırları bomboş ama dolmuş taşmış hayvanat bahçeleri dile.
Derman gökten inmez aslı elindedir.
Kullan aklını,oku.
Gök anlatırken sus sen dinle.
Öğren yeşil otları taramayı düştüğün yerde,
Şaşırma sakın,o tarak hep elindedir.
Cam kavanoz ile kapatır el diyarını,
Bir kar küresinde yaşar insanı,
Yakarken dışarıda geriye kalan tüm diyarları.
Zehir sürer dost eller yüzüne.
Yusufun kuyusu iniler kulağımda.
Hain güler gezer rahatça sokağında,
Gocunmaz yüzsüzlüğünden asla.
Bugün olmuşsa da perşembe cuma,
Gün farketmez eli kanlı Allahsıza...
Sıcak ekmek bölününce güzel üşüyen ellerde,
İnsan bölününce,
Unutup hain kalıyor sadece ve sadece kendine,
Yazık.
Tepesinde çalı çırpı evler,
Peki kuşlar neden ağacını kesiyor şimdilerde söyle ?
Pavlovun güvercinleri...



* Neden ağaçlar yanıyor ey ormanın salakları ?
Neden su taşımıyor koşmuyor çitalar filler,
Kaçma şansı olsa bile kaçmamış karıncalar gibi.



09.30 kör bir notası var düşümün,ses çıkarmayan asla.bitmiş bir piyano konserinin gece yarısı,oturmuşum ve basıyorum sesi kısık tuşuna ömrün,güneş doğana dek hep aynı ve daima...

19 Mart 2025 Çarşamba

görmesemde açıyorum kağıdın okyanusuna şu koca yelkenimi kuş gövdemin ardında

 
Yazmak bir tavus kuşu sanatta.
Gözleri dağlanmış vicdansızlarca hunharca.
Kör yürüyor şimdi kağıtta harfleri düşlerin.
Denizin elini öptüm,
Şairin dudağına bir masal yazdım bıraktım,
Sevdamı eşiğine sakladım.
Ölenler öldü ruhları rüyadan döndü güne uyandı.
Ya seninki ? 
Bedenin nefes alır kabul,ya ruhun neden bitkisel hayatta ?
Aç gönül gözünü çocuk emanet canı sahibine geri vermeden.
Yazmak bir tavus kuşu sanatta.
Gözleri dağlanmış vicdansızlarca hunharca.
Kör yürüyor şimdi kağıtta harfleri düşlerin.
Alarmı çalıyor her sabah piramitteki taşların.
Umrumda değil ademoğlunun taşlardan dağ dikmesi.
Hep aynı zaman,aynı zalim.
Yeter kırbaçlar sırta ders vermesin.
Yazmak bir tavus kuşu sanatta.
Gözleri dağlanmış vicdansızlarca hunharca.
Kör yürüyor şimdi kağıtta harfleri düşlerin.
Bilmezler nasıl aradık,nasıl bulduk birbirimizi.
Bilmezler nasıl sevdik,tutuştuk,kaynadık.
Buharlaşan sözlerimizde göğe yükselip
asla ama asla özümüze dönüp yağamadık birbirimize,
Sırılsıklam uyanamadık bu sağanaklarda bi seninle...
Su yok olmaz asla sevgilim,döner durur başımda.
Adı kuraklık yokluğunun.
Ve ben çölünün mecnunuyum şimdi.
Yazmak bir tavus kuşu sanatta.
Gözleri dağlanmış vicdansızlarca hunharca.
Kör yürüyor şimdi kağıtta harfleri düşlerin.
Aynı gün
Aynı güneş yine ve yeniden,
Ve ben görmesemde açıyorum kağıdın okyanusuna şu koca yelkenimi kuş gövdemin ardında,
Işıl ışıl parlıyor kuyruğum şu mısraların hatrında...
Gün gelir av yakalanır bile isteye kaderine.
Ve uzanır boynum düşüp geriye,
son bulur şu karınca ömrüm bir kartal misali kadim azrailin pençesinde...


08.49 bir kuş uyanabilsek bir sabah keşke.

Canan tutsun elimi,okşasın başımı

 
Gece gündüz dert kederi çiğnedim durdum.
Kimi başım döndü içimdekini kustum.
Önüm görmedim düştüm düştüm de yinede kalktım.
Tutuştum yana yana külümü de yaktım.
Vadettiğin şifayı istemem bırak sende kalsın.
Huzurum kimse gelip sökmesin.
Aç çakallar yer tutmuş çeşme başına.
Elinin kokusu sinmiş yüzüme değen taşına.
Kan revan yüzüm küsüp senden yüzün dönmesin.
Can kanat çırpıp erken yuvadan uçmasın,
Canan tutsun elimi,okşasın başımı...
Gece gündüz dert kederi çiğnedim durdum.
Kimi başım döndü içimdekini kustum.
Yine de susmadım.
Bir devin oyuncak gemileri geldi doldu da yüzlerce önüme,
Yine de korkmadım,durmadım.
Gece gündüz dert kederi çiğnedim durdum.
Kimi başım döndü içimdekini kustum.
Başın dik olsun ey delikanlı gönlüm,
Merak etme sen,
Dermanı yok derdimin bu kahpe zamanda...


21.03 devrin hain gülüşü kandırırken masum yüzleri,öldürürken ardında gölgesinde binleri...


İp üzerine çıkmış yerden aya bir salyangoz

 
İp üzerine çıkmış yerden aya bir salyangoz,
Usul usul kayıyor sanki göge doğru kendini taşıyarak.
Bulutlara değse yetecek belki tüm hayali,
Süzülse fezada uzayın bir kozmonot misali yada,
Adı tarihe geçecek tüm çayırda sanırım.
Bir kaz sürüsü görürse saklanmalı beyazların arasına yolda,
Bir böö dese ölür korkudan belki birkaçı bu koca ejderhaların.
Çayırın şövalyesi derler adına çayır şarkıları,şiirleri belki.
Uçan penguenleri göğün sokulmuşlar dostlarına yükseklerin soğuğundan kaçıp.
Uçarken üşümüş alev üfleyen gagaları sanki.
İp üzerine çıkmış yerden aya bir salyangoz,
Usul usul kayıyor sanki göge doğru kendini taşıyarak.
Adına hayalperest demiş ardından şehrin arıları,sinekleri.
İpi kim tutuyor peki kafasında tek düşüncesi.
O kadar yükseğinde göğün düşerse eğer,
belki tutar onu birazdan öpeceği o kadim tanrının ılık yağmurdan şefkatli eli...
İp üzerine çıkmış yerden aya bir salyangoz,
Usul usul kayıyor sanki göge doğru kendini taşıyarak.
Değse ya mavinin göğüne,beyazın göğsüne ileride,
Uzansa ayın cennet kokan ak dizlerine.
Sadece bu hayal ile bile,
Tutunuyor sımsıkı sümüklü kollarıyla kaderin bu buzdan soğuk ve sert ipine...
İp üzerine çıkmış yerden aya bir salyangoz,
Usul usul kayıyor sanki göge doğru kendini taşıyarak.
Artık ona kimse,bir çocuk adımı altında kalacak kadar ancak canın var diyemeyecek belkide.
Güneşin kahkahaları ve rüzgarın tokadı onu asla vazgeçiremeyecek.
Donsa da sümüklü kanı teninde o hayalini içip kozmosta süzülecek,
Göğün tozlu gece lambasına değip elini ısınıp yeniden doğmayı bekleyecek.
Çayırın çelebisi olup sonra bir yıldız ile kayıp gecede çocukların masallarına konacak her gece...


13.17 bir böcekten kafka'ya masallar...

iyi çekmeyen,cızırtılı varoluşsal radyo frekansları gülüşüm yüzümde

 
Gönüllü ölümler nöbeti yaşamak.
İçimde yeryüzü,ondan da büyük bir savaş sonra.
Her saat yaralı,her gün merhum zamanından beride.
Dişlerimin arasına bir koca dünya girmiş dişim sıkılı.
Tanımla beni desen,beceremez hiçkimse.
Anlat desen susar kalır dilleri bülbüllerin bile.
Bizim diyarda yaşamaz en afilli tarih bir gün bile.
Gönüllü ölümler nöbeti yaşamak.
Beni neden yarattın ey tanrım,
Hangi görevin için döktün kutsal kalıbına kanla suladığın etimi kemiğimi.
Bir askerin isem eğer bu karınca diyarında senin,
İçime ektigin bu kocaman ızdırap tohumu neden.
Gönüllü ölümler nöbeti yaşamak.
Bir uyandık bir uyuduk rüyaya yeniden neden.
Bu yaşayıp öldüğümüz diğerinin uykusu rüyası mıydı yoksa söyle lütfen.
Bir yol,bir adım,bir matara...
Mı her şey ?
Neden bu kargaşa ?
Neden bu karınca kavgası vicdansız çocuk ellerde ?

Karınca yuvalarına yaz yağmurlarında ne olur peki tanrım lütfen söyle.Nuhu var mı gemisiyle onları kurtaracak göndereceğin cebinde peki yine ?


12.26 iyi çekmeyen,cızırtılı varoluşsal radyo frekansları gülüşüm yüzümde...

Sevmek mi ?

 
- sevmek mi ? 

- Sevmek neden önemli biliyor musun ? Yaşamak formülünde matematiğin,yeri olmadığı için belkide.Yaşamak eşittir,nefes almak,yemek içmek uyumak.Topla hepsini yeter aslında.Amacını,kuralları insan uydurmuş zaten sonra.Kendine göre eğmiş bükmüş değiştirmiş ilk yazdıklarını da zaten.
Sevmek neden önemli biliyor musun ? 
Süreden bağımsız yaşarsın tasarlanmış bir rüya gibi formülünü uygularsan belki yarım belki bir asır boyu hayatı ama seni gerçeğe dönüştüren, sana gerçek olduğunu hissettiren,gerçeğe dokunabildiğin bir an var sadece aslında içinde.O da sevmek.hangisi yalan hangisi gerçek çok kavgası olur da her ailede,yine de bu gerçek asla değişmez...
Sevmek neden önemli biliyor musun ?
Uzanabilmek için kendi içine,
Dokunabilmek için sevdiğinin parmak ucuna.
Ve o da içindeki sana dokunsun diye güvenebilmek demek...


12.01 metamorfozik monodialoglar sandığından,arasına sabun saklı naftalin kokulu düşüncelerin konuşmasından.

17 Mart 2025 Pazartesi

Dikenler düşer tek nefeste yerlere; sonrası bir sela,bir kürek,bir dua

 
Gün gelir düşeriz musallaya sevgilim.
Yığılır kalır tüm düşlediklerimiz ellerimizden düşüp mermer avluya.
Gereksiz olur artık tüm hedefleri gözlerindeki atmacanın.
Gün gelir o güvercin ruh kanatlanır uçar içimizdeki yuvasından sevgilim.
Kalır bomboş kapı önünde o güzel ayakkabıların.
Gün gelir sıcak çayın bardağında kalır,
Bir yudum alan olmaz,
Soğur kendi kendine tüm ağlayanların...
Gün gelir düşeriz toprağa,yusufun kuyusuna sevgilim,
Sevdiklerimiz bırakır bizi üstelik oraya.
Ne kadar haykırsan bakmazlar yüzüne bir daha,
Uzatmaz kimse elini ne kadar istesen de.
Gün gelir ağlayacak yaş kalmaz gözlerinde,
Kurur gözlerinin denizi okyanusu bile.
Açılıp kapanmaz göz kapıların,kurur gözünde düşlerin.
Gün gelir gün kalmaz sevgilim.
Gün gelir an kalmaz,gurur kalmaz,kin kalmaz,
Utanıp kaçamazsın odana...
Gün gelir kurur gözün gibi baktığın gül bahçen,
Dikenler düşer tek nefeste yerlere.
Öksüz kalır o gül yaprakların.
Gün gelir sevda duyulur derinden,en derininden,
İçindeki yerin dibine,zindanına zincirlediğin sevda haykırır çığlıklarla,
Kırar kitli yürek sandığını içerden paramparça.
Gün gelir gülümser rüzgar,
Gün gelir yağmur gelir seni yanağından ılıkca öper.
Ve rengi boz şiirlerimin.
Gün gelir şiirler yarım kalır,bir daha yazılamaz sevgilim.
Gün gelir kimse gelmez kabrimize artık,
Mevsimler geçer üzerimizden yapayalnız.
Gün be gün tesbih gibi elimizde,
Yalnızlığını çevirir çevirir durursun...


09.34 bir sela,bir kürek,bir dua...

Dna'm dudaklarında gömülü

Sen istemezsen eğer,
Yakalayamaz beni fbı cıa sevgilim,
Dna'm dudaklarında gömülü,yüzünün çizgilerine saklı.
Verme lütfen kimseye parmak izi misali dudak izlerimi.
Bir ömür sende sessiz ve sende müebbet kalayım.
Suçum çok saymakla bitmez,
Yarınlarda açacak tüm sevmelerimin katiliyim içimde belkide.
Sen istemezsen eğer,
Yakalayamaz beni fbı cıa sevgilim,
Dna'm dudaklarında gömülü,yüzünün çizgilerine saklı.
Suçum çok öpüşmekle bitmez,
Aşındırsak demir kapılarını tüm sevda nezaretlerinin ve sevişe sevişe düşlerin,
Yinede bu sevmenin esareti yüreğimizin boynundan asla düşmez...


10.17 çalıntı ezgileri var senden,tüm diğer sevmelerimin.hırsızıyım tüm yalanlarımın ve kendimi kandırmaların.

Güneçakanlar

 
Günebakanlar boynunu bükerken gökten usul usul çekilen akşam güneşine,
Sapsarı bir tablo parlarken gözlerimde dev gibi.
Utanır şehirli bir araba penceresinde,
buradan geçerken tüm yaşayamadıklarına.
Devir bataklık der mutlaka kahvede işe yaramaz hayatıyla yaşlı biri,
Çayı soğuk gelmesin yeter hayatıyla,rahatsız tahta iskemlesinde.
Güneçakanlar telef olur gider her gün yaşamda peşi sıra.
Günü harcayanlar ordusu.
Sevdayı üfleyip yıkan,koparan yaramazların kitlesi.
Güneçakanlar tarlası adı bu isimsiz mezarların, hepsinin soysuz izleri tohumlanıp açıyor gölgelerinde şehrin,her nasılsa.
Sevemeyenler,sevmezler ordusu.
Doğru nefes almayı bilmezler sürüsü.
Yazıklar topluluğu.
Sadece harcayanlar.
Güneçakanlar.
Güne çakma sen çocuk,güne bak lütfen olur mu.


09.59 günümüzün bokunda geçmişin erdem çiçeklerinin kokusunu arayan eğitimli köpekleriydik bu gezegenin bizler sadece...

16 Mart 2025 Pazar

Ve ben biletsiz bindiğim nuhun trenindeyim

 
Besliyorsun beni aç bi köpek yavrusu gibi,
Başını okşadığın kediye benzetiyorsun ama.
Adı garip bir tekerleme olan hani.
Oysa sabah kargalarla bakışıyorum penceremde ben.
Karıncayiyeni biliyorum mesela,
Ornitorenk diyebiliyorum ben sonra.
Şimdi bana sorsan,
Bilemem belkide hiçbirşeyi,
unutabilirim de seninle her bildigimi,
Seninle bir hiçliğin içine düşüp belki yeniden başlayabilmek için,
Unutuyorum herşeyi.
Kuşları seviyorum ben neden bilmeden.
Belki taşırlar yazdığım bir cümleyi sana diye belkide.
Rengarenk oklu kirpiler,
Elmas rengi ışıldayan karıncalar olsa ya yerlerde.
Ve kimse dokunmasa onlara,
İzlesek sadece yürüyen ışıltılarını ekmek kırıntılarını taşıyan minik altı bacaklı kamyonların.
Ve taze kavun koksa tüm çöplükler ve mezarlar.
Hastalık üretmeyi bıraksa tüm bilim insanları, para uğruna herkesi doğramayı.
Üzümler karpuz tadıyla karışsa.
Balinalar disko topu gibi renk be renk renklere dönüşse.
Köstebekler her bulduğu yere çiçekler ekse.
Penguenler gibi sevse herkes,
Lemurlar gibi gülse her dakika.
Bunlar benim hayallerim,
Ve ben biletsiz bindiğim nuhun trenindeyim.


09.38 Lsd etkili ekşi ayranlar,sarhoş tüm o lezzetli lahmacunlar.

şarkılar rüzgar üflerken kafamdaki kocaman yelkenliye

 
Selin Çıngır "yeniden sevebilirim" i 
ve " ellerinin izi" şarkılarına takıldım kaldım bu aralar.pinpon oynatıyorum sanki bu iki parçaya kulaklarımda.güzel şair,iyi şiir...artık bulmak zor,teşekkür ederim.iyi şairi iyi şiiri daima severim.


09.03 şarkılar rüzgar üflerken kafamdaki kocaman yelkenliye.beni deniz tutar sevgilim ne zaman sallansam o güzel gözlerinde...

paranormal düşlere selam çakarken tüm rutinler

 
Nefessiz kaldığım zaman aşk filmlerine koşuyorum,
Susuz kaldığım an türk filmlerine kaçıyorum,
Sabah uyandığımda çay değil içtiğim ilk,
şarkılar dinliyorum.
Neden bilmiyorum.
Kafam dökülüyor yapboz parçaları gibi,
Düşeni alsam da bulamıyorum eski yerini,
Usul usul kayboluyorum...
Ekskavatör yaşlarım gözlerimde,
Her yasaklı gecede ağlayıp kendimi kazıyorum.
Modernize saçmalıklar çöplüğü zaman,
Ve ben bir sokak kedisiyim yüzümü yaladığım şu kokan cennetimde...
Çiçekler açıyormuş,
Adı baharmış mevsimin.
Üzgünüm görmedim deyip geçiyorum çarptığım her aynı önüme doğan günü.
O kadar hızlı geçen bir tren ki yaşamak gözlerimde,
Tutamıyorum asla,
Onu sadece yazarken yavaşlatabiliyorum,
Yazarken,bir damlanın seferi bir yıl yağmurlardan gözlerimde...
Duruyor zaman işte o zaman kurşun rengi ellerimde.
Nefessiz kaldığım zaman aşk filmlerine koşuyorum,
Susuz kaldığım an türk filmlerine kaçıyorum,
Sabah uyandığımda çay değil içtiğim ilk,
şarkılar dinliyorum.
Ve neden inan bilmiyorum...


08.53 paranormal düşlere selam çakarken tüm rutinler...

15 Mart 2025 Cumartesi

Bir ateş yağmuru gözlerimde yağan gökten güneşe

 
Bir ateş yağmuru gözlerimde yağan gökten güneşe.
Bir nisan akşamı kokusu gibi küller ardındaki yüzün.
İs kokusu var gülüşünün yüzüme düşen gölgesinde.
Biz bir öğleni giymişiz yalnızlığın kahpe bir balosunda sanki,
Kimse yok yanımızda.
Bir ateş yağmuru gözlerimde yağan gökten güneşe.
Bana okumayı öğreten kadın,
bir ömür köleyim yüzündeki o kekik kokulu eşsiz cennete.
Bir uçurtmayım çocuk bir umudun elinde,
Kuyruksuz kalmışım rüzgarda,
Bir sağım,
Bir solum,
Dönse başım düşse çıtam kırılsa,
Yine kalkarım yerden bi rüzgarı çekip göğsüme yerde  kanat çırpan bir güvercin gibi telaşlı korkak,
Kalbimde bi mektup saklı güneye taşımam gereken,
ölemem...
Bir ateş yağmuru gözlerimde yağan gökten güneşe.
Ben pervanesiyim aşkın yanan gökte.
Aşk bakışlarının rüzgarı ile bana tokadı basmış,
Yüzüm kan olup taşmış,
Sorsan al değilmiş akan sadece tuzdan yaşmış.
Bir ateş yağmuru gözlerimde yağan gökten güneşe.
Fesat bir tırtıl deler yüreğimi durmadan her ama her gece,
Kaç günah kaç haram kaç elma bu gözlerimde büyüyen koskoca ağaç.
Dereler yıkar kuşlukta yüzümü,
Dudağından yerim ömür bağımın en kara en tatlı üzümünü.
Bir salkım gül ne olur,
Doysun gönlüm karnım sevdandan bölüp aşı,
Ne zaman dursam düşünsem taşıyamam boynumda bu dağdan ağır başı.
Bir ateş yağmuru gözlerimde yağan gökten güneşe.
Kim yağsa söner bu içimdeki ormanın ataşı.
Kim sevse küllerim uçuşur ulaşır mahşere.


21.47 gözlerinde bir dilemma ateş almış sevgilim.sağı başka solu başka söylüyor aşkı.yakıyor ruhunu cayır cayır imandan uzak mazotu yutup tükürüp.şiiri seven kağıtları kanıyor dudaklarından aşıklar çiğneyip...

14 Mart 2025 Cuma

Koymuşum yumruğumun içine bir atom bombası

 
Kış bitiyor.
Akşam oluyor,gözüme üşüyen karanlıklar çöküyor.
Koymuşum yumruğumun içine bir atom bombası,
Yakıyorum eli alemi her yerden söküp.
Atmışım ölümü ard arda sinemden böğrüme.
Herkes ölüyor gözlerimde artık sevgilim.
Elim çamur yıkıyor yağmurlarda,
Düşlerin çarşafları uçuşuyor rüzgarlarda,
Yaralar sarılıyor,kanıyor yaralar dost sohbetlerde.
Çay içiyor tepemizde güneş,ay mektup yazıyor yıldızlara.
Türkü söylüyor sincaplar yapraklara.
Aslanlar düşüyor,ceylanlar kuzular düşüyor sevgilim.
Filler bile üşüyor kahpelikten,bu nankör devirden.
Sinekler,aslanları filleri kesiyor,kanları nehirleri denizlere taşıyor sevgilim.
Devir yoz,devir kahpe artık be sevgilim.
Yürümekten korkuyor kuşlar,
Uçmaktan bile sonra düşerken göklerden yapraklar...
Adı kırık buğday kabir taşımın,
Taşı,sitide yoğurt beyazı düşümün.
Mektupları kimse kimseye üşenip taşımıyor.
Kış bitiyor.
Akşam oluyor,gözüme üşüyen karanlıklar çöküyor.
Koymuşum yumruğumun içine bir atom bombası,
Yakıyorum eli alemi her yerden söküp.
Atmışım ölümü ard arda sinemden böğrüme.
Herkes ölüyor gözlerimde artık sevgilim.
Şehirler yanıyor aşık gözlerde sevgilim,
Dünya ölüyor demişler kaç zamandır her gün,
Ben kabrine su ve dua taşıyorum bilmem kaç vakittir,
Haberi yok bile hala ayın güneşin...
Hasret adı kabir taşımın.
Kış bitiyor.
Akşam oluyor,gözüme üşüyen karanlıklar çöküyor.
Koymuşum yumruğumun içine bir atom bombası,
Yakıyorum eli alemi her yerden söküp.
Atmışım ölümü ard arda sinemden böğrüme.
Herkes ölüyor gözlerimde artık sevgilim,
Şiirler sahipsiz düşlere toplu gömülüyor duasız.
Ve katliam her ağlayış yakarış soğuk sararmış bozlaklara...


09.57 bir aşkın kalbi ağrıyor,kolu uyuşuyor sol tarafında.bir sevda pıhtı atıyor dününe zihninde.aspirini gülüşün içimde tüm ağrılarımın.nükleer başlığımı naftalinleyip koyuyorum başımı dizine sevgilim.vakit,güneşli bir vapur vakti dizlerine uzanıp yüzüne baktığım tepemde göğüm diye.

13 Mart 2025 Perşembe

Adélie, Chinstrap, Emperor, Gentoo

 

Atypical'ı izledim.güzeldi.
Tüm hayallerin için sana teşekkür ederim Sam.
O metaforlar,ironiler,şiirsel anlatı lezzetliydi.
Son sahne;evin kapısını yolculuğa çıkmak için açtığında kapının antarktika'nın ortasına açılması beklenmedik ve harikaydı gözlerimiz için,aynı zamanda ruhumuz için.
Çok çok iyi,hatta kıskanılası iyi yazılmıştı,yazanı tebrik ederim.


ps: Adélie, Chinstrap, Emperor, Gentoo.


Bize de lazım...


15.33 Fin.

düşünme atlayalım bulutlardan koşup okyanusların en derinine

 
- denizden kuytu bir köşede öper misin beni tutup şöyle kollarımdan sımsıkı asla kurtulamayacağım gibisine diye düşündü içim,öyle baktım gözlerine.bekledim kıyılarında seni ama soramadım.
tek sorabildiğim " nasılsın,yoruldun mu çocuk,kurtulabildin mi peki sarmaşıklarından tek oda kalbinde,kurudu mu kafanda ısırgan otların ? " 

- tut elimi sevgilim.kavga edelim her gün seninle,o bardak senindi bu bardak benimdi diye.yalandan kızdıralım birbirimizi,korkalım sonra bi saniye kaybederim diye,susup ele güne karşı,içimizdeki dağlara koşup elele gözgöze bağıra bağıra sevişelim.tut elimi sevgilim.düşünme atlayalım bulutlardan koşup okyanusların en derinine.kapat gözlerini öpüşelim.kapalı gözlerimizin ardında aydınlanan rüyayı dudaklarımız ayrılmadan bölüşelim.tut elimi sevgilim.beklediğimiz her boş güne inat öpüşelim sevişelim,düşünme sakın geç kalalım boşver nefeslerimize.birbirimizde boğulalım.düşünme sakın beş çocuk yapalım,canın yanmasın deniz atın olayım beraber tüm yarınlarımızı doğuralım.düşünme,beş çocuk yapalım.tükenelim elele ağlayalım.yedi kişilik milletimiz için kendi sevda marşımızı yazalım seninle.yanalım,kül olup savrulalım,yeniden doğalım dudaklarımızın ateşinde çekiçten gözlerin ile,gözlerinden su ver sonra sen ikimizin çeliğine...tut elimi sevgilim.sevişmenin odası mı olurmuş hem,gel oda oda dolaşalım...
Diye düşündü içim,öyle baktım gözlerine.

Tek söyleyebildigim " şu evde oturalım mı seninle,evlenelim gel seninle.hangi kitabı okudun sen yahu dün gece ? Sakın geç kalma evine ! "


10.39 zaman doğru değildi sevgilim üzgünüm.bir savaşın ardıydı kalbim.çok ceset vardı yürek evimin bahçesinde o sıra,yarınların hayali için bize tertemiz bir bahçe lazımdı kafamda belkide...durdum sadece ve sadece bu aptal sebep ile.

12 Mart 2025 Çarşamba

üstü açık eski bir araba,beklenmedik bir yağmur tavanı bozuk yüreğimde

 
Almışım elime bir ağacın kırık dalını,
Hançerim saymışım.
Kendimi bıçaklıyorum.
Kanıyorum aldan mordan geçip,
Kanıyorum,hep kendime.
Yollar yanıyor gözlerimde.
Kimseler gelmiyor...
Kalakalmışım bi başıma.
Vazgeçmişim tüm konuşmalardan.
Günaydın bile demiyorum aynada kendime.
Atlasam everestten yada uçsuz bucaksız bir cam kuleden,
Ruhum bi başına sebep düşemiyorum...
Ağrılar doğuyor içimde.
Suni teneffüsü sanırım beynimin bana.
Ağlıyor,ağlıyor,ağlıyorum...
Gecede ıslanan gözlerimi sabahın erken saatlerine asıyorum kurusun diye.
Almışım elime bir ağacın kırık dalını,
Hançerim saymışım.
Kendimi bıçaklıyorum.
İyi doktor var mı bilmem ama,
Kendini iyi anlatan iyileşiyor,görüyorum.
Şampiyonların kahvaltısı güzeldir elbet eminim,
Ama kuru ekmek bayat çay sağıyorum.
Sence ben bir kaybeden miyim ?
Tüm kazanmaların tadını tükürmüşüm kendi içimde en derine...
Ruhumuz küf tutar mı sevgilim lütfen söyle.
İçimin pencereleri,havalandırsam kendimi yepyeni nefesler ile yeniden doğar mıyım ?
Güler mi bir kez daha yüzüm,
Boyasam ruhumu bir gelinciğin bahardan yüzü rengine lütfen söyle ?
Almışım elime bir ağacın kırık dalını,
Hançerim saymışım.
Kendimi bıçaklıyorum.
Dostun hain bir adımını bekler gibi hislerimde sanki,
Ürkek ve ürpermiş,
Sırtıma şiirler saplıyorum...


09.47 üstü açık eski bir araba,beklenmedik bir yağmur tavanı bozuk yüreğimde,ve sırılsıklam aşık nefeslerim.suçlusu yok,suçlumuz yok,tek mazeretim yalnız kendimim sevgilim...

Azad ettim kendimden seni

 
Başını bir sarayın omzuna dayadığı denizden bir yerde,
bir çay bahçesi taburede azad ettim seni hatırlıyorum.
Bana ait bir kuş gibi değil elbette biliyorum,
Sen de biliyorsun.
Karşılaşmıştık eski güzel bir yolda.
Buğdayına aç susuzdun kuş bedeninde sen de,
belliydi uzun bir uçuştan sonra yorgun düşmüştün yaşamaktan yine,
Düşmüştün sanki bir anda bir ağaç dalından önüme.
Kıyametin bir yangını vardı sanki tüm dünyanda,
her yer kül olmuş ve sen ancak uçarak kurtulmuşsun misali,
Uçmaktan yorulmuş tükenmiş düşmüştün önüme ve son bir buğday tanesiymişim gibi bakmıştın bana...
Akıllıymışım öyle diyorlar,
Kendimin aptalıydım ben oysa,
Kendimi yalnız sende izleyebiliyordum.
Her yeri yanmış kıyamet ardı bir gezegende,
Kavuştuğum okyanus boyu duru bir su gibi dökülmüştün önüme.
Gözlerimin okyanusu kadardın yani.
Kendimi gördüm seninle,kendimi buldum yüzünde.
Meğer çok çok zaman önce yaşamaktan kalbolmuşum...
Şimdi anlıyorum.
Başını bir sarayın omzuna dayadığı denizden biryerde,
bir çay bahçesi taburede azad ettim seni hatırlıyorum.
Hafifle diye,
vicdanının seni uçurmayan taşlarını çıkar ayaklarından diye,
istediğin tüm uzaklara tüm bulutlara uç ve dokunabil diye...
Ne kadar doğruydum ne kadar yanlış inan bilmiyorum.
Huzur bulmanı istemiştim sadece.
Başını bir sarayın omzuna dayadığı denizden biryerde,
bir çay bahçesi taburede azad ettim seni hatırlıyorum.
Tıpkı bana anlattığın,tam öyle istediğin gibi,
Ben kalayım sen uçup git bu sefer diye gibi...
Pilin bitmiş öyle dedin bizim dilimizde,
Sen uzandın,ben ellerimi çektim geriye.
Etik dedim,ama yalandı,safca kendime söylediğim...
Tutsam ayrılamazdım,azad edemezdim seni benden uçup kurtulman için,
dokunsam bir daha doğrulamazdım asla ellerinsiz çünkü,
Taa içimde hissettim...
Yüzün soldu,kırıldın,denizlerin çekildi ellerinden kanından...
Kalktın gittin oradan.
Ben izledim seni ardından.
Geriye yürüdüğün yolunda sana ne olduğunu,ne düşündüğünü asla bilmeden.
O çok sevdiğimiz türk filmlerindeki gibi,
Azad ettim kendimden seni.
Hiç istemedim ama doktorun da sana hep dediği gibi
"olması gerektiği gibi".
Sonra sen uçtun belkide,
Ve ben kaldım geride...
O herzamanki küçük güzel kafesimizde...

Bir daha uçmadım hiç,sadece yürüdüm  heryere...

Artık kendimi hiç görmüyorum...


10.47 aynalar kuşları delirtir diyorlar,keşkeler şairleri...söylenmemiş itiraflar gazetesi suskun yüzümde düşler bugün.ne zaman düşsem,kalkmıyorum ayağa,gerisin geriye uzanıp göğe bakıp ağlıyorum hala çocuklar gibi.uzun sürüyor,çok uzun...çok doluyum,tükenemiyorum.bir kuşun sıcak ülkelere uçması gibi yürüyorum bu yüzden her yere sonsuz yollarda aklımdan düşsün diye her şey.aynı güne çakılı kalmışım,paslı bir çivisiyim sanki zamanın,yavaş yavaş eskiyip pasından zamanın kumları gibi aşağısına dökülen.duvarından toprağa,usul usul farkedilmeden yıllardır dökülen satırlar gibi...

11 Mart 2025 Salı

*


Dalga geçilen yıldızları var kağıt göklerin.
Ve kutbun çok uzaktaki o parlak güneşi...
Kağıt ortası sevdanın kuzey ışıkları gibi.
Kaçıyoruz sanırım itirafsız,korkak misali.
Herşeyleri makinalar yapıyor şimdi,
Şiiri filmi yazılımlar çiziyor.
.ıçmaktan üşeniyor de insan,kalın bağırsağına basınçlı hava basıyor gibi.
Oh be kolay oldu diyor seviniyor bir de.
Eksiği yok hiç merak etme,tam bir saçmalık yani.
Seni unutur gibi...
Unutamazken asla,bir makinaya gel de beynimi sil der gibi.
Tembel insanın öğretilmiş açlıkları hepsi.
Ve selam olsun,pavlovun en azından dürüsttü tüm o köpekleri.
Kağıt paraların kuşe hapishanesi kafalarda.
Dalga geçilen yıldızları var kağıt göklerin.
Ve kutbun çok uzaktaki o parlak güneşi...
Kağıt ortası sevdanın kuzey ışıkları gibi.
Herkes gülse kanardı sadece,sallamazdım,
Sen güldün ağladım.
Tıpkı taş yağmurlarına alışmış yüzüme değen,
senden atılmış tek bir gül goncası gibi.
Yığıldım içime kimsesizliğimin,
ama bu sefer daha ağrılısı,farkına vardığımdan sanırım...
İçim çok acıdı o gün neden bilmiyorum...
Dalga geçilen yıldızları var kağıt göklerin.
Ve kutbun çok uzaktaki o parlak güneşi...
Kağıt ortası sevdanın kuzey ışıkları gibi.


09.53 bir sızının yıldönümünde belkide...fin.

Bulutlardan bakıyorum falımı

 
Dayamışım huzurun göğüne başımı,
Yazıyorum tüm alemleri toplayıp dalından.
Heybeme topluyorum alemin başka başka her meyvesini.
Önümde çayırlar,ve hoplayan mısralar çimenlerde.
Günler boyu acıkmıyorum hiç,
Elimde kitabım,
Belime sarılı azık torbam,
Ve kavalı yok dudağımdan üflediğim türkünün.
Dayamışım huzurun göğüne başımı,
Yazıyorum tüm alemleri toplayıp dalından.
Yağmurdan içiyorum suyumu göğün ellerinden,
Sakızı çamdan çiğniyorum.
Bulutlardan bakıyorum falımı,
Toprağa uzanıyorum uyumak için bir ağacın gölgesini üzerime örtüp,
Tek ninnim sakin rüzgarda dalların hışırtısı.
Dayamışım huzurun göğüne başımı,
Yazıyorum tüm alemleri toplayıp dalından.
Alemin başaklarını döküyorum gözlerimden içime.
Buğdayları ayıklıyorum tek tek ruhumun çuvalından.
Bu böğrümdeki eski değirmen,bu koca sızının dönen taşları.
Yüreğimden su verip karıyorum gördüklerimin ununu.
Kağıdın fırını,gecenin ateşi.
Küreği kalem,dumanı üzerinde bu sıcak şiir ekmeğimin...


08.51 bir mısra çobanıyım şehrin çayırlarında sevgilim.bir ekmek ustası gecede bazen.ama herşey aynı lezzetinde merak etme.Ve selam olsun avonun şairine.

*  " ...ulaşmak için o kafandaki sona,bugünü sökmene gerek yok çocuk.o sonlar,başlangıcına dikili taa en başından...yani uğraşma daha fazla artık, akışına bırak kendini. "

denizlerin denizi,dağların dağı var

 
Bin alemi yürüyorum gözüm kapılarını ne zaman örtsem.
Sen durdum sanırsın gecemi yerli yerimde.
Alemi yürür sızılar fezayı çiğneyip geçip.
Seherler dökülür taneler diye kum saatinden.
Bağlar derdini içine atar,ağlar tüm üzümleri ile.
Rengi yok bir cam,bir lav taşı dilim,
Ne zaman güneş vursa çıkar kadim çayırların eşsiz tüm renkleri.
Bin alemi yürüyorum gözüm kapılarını ne zaman örtsem.
Sen durdum sanırsın gecemi yerli yerimde.
Bir çeşme bir de kapı,
Dinlesen yeter,içmesen de olur.
Sırtını dayasan kafi,kapıyı çalmasan da olur...


11.28 sisli rüyalar,süslü kabuslar zamanı şu kahpe zaman avuçlarımızda.
suyun bir yüzü var ayna diye göğü kendine baktıran,
bir de ruhu içinde binlerce alemi yaşatıp kendinden dahi saklayan...
suretin kapısı yanık,ardındaki cennetin yeşilini tohumundan kavurup yağmuru ile boyayan...
sobe demeni bekleyen karınca orduların var farketmediğin,sana kimseler görmeden yol gösteren...
denizlerin denizi,dağların dağı var...
en güzeli,en şahı.
ben yine de bahçemde yağmurun su verdigi küçük çukuruma sevdalı...

yağmurun ormanları,karıncayiyen ve ornitorenkler

 
Yaralarım kaşınır.
Döverim tenimin kalesinde kabuktan kapılarını anılarımın.
Yekpare top atışı gözümde yaşlarım.
İhtiyacım yok bir hayvanat bahçesine.
Hayvan bahçesi ? Hayvanat bahçesi ?
Kafese kapatılmasın yazdıklarım,
Esaretin aşı koyulmasın önüme.
Fıstık olmasın,öyle şaşkın şaşkın bakılmasın.
Kapatılmasın hiç bir mısram iki nefes zaman için gözleriniz ve sözleriniz önüne.
Kuru saman boş sözler ve gün boyu geviş getiren tembeller ordusu şehirler.
Gökten yağan beyazdan zehirler ?
İhtiyar bulutların saçları dökülür karlar ile belkide.
Yıldızlar yağar mı geceden aşağı peki,
Bir ömür boyudur kurduğun düşlerin harmanı olur mu mesela...
Yaralarım kaşınır.
Döverim tenimin kalesinde kabuktan kapılarını anılarımın.
Kafiyesinde dinlenir başı ağrıyan şiirlerim gözlerini yumup.
Bir üzüm asmasının yeşil ipekten saçlarını okşuyorum rüyalarımda,
Gölgesine uzanıp uyuyorum tekrar ve tekrar rüyalarımdan koşup.
Bir salkım kara üzüm dudakların ve parlıyor güneşin altında,
Dalından koparmadan uzanıp incecik boynundan,
bir şifacının  hayat kurtaran yılanı gibi öpüyorum seni dudağından kara düşen bir kelebek kadar ancak ses çıkartıp ılık teninde doğanın...
Dalından koparmadan asla,
içiyorum lezzetli tanelerinden kimseye sormadan ruhunun bütün tatlı özünü...
Yaralarım kaşınır.
Döverim tenimin kalesinde kabuktan kapılarını anılarımın.
Yaralar,tenime miras izleri yaşamanın.
Tenimde yeniden isim verdiğim sızılar denizi...



11.07 yağmurun ormanları,karıncayiyen ve ornitorenkler...kim kimi düşünüyo asla bilmeden...bilemeden.

10 Mart 2025 Pazartesi

Sen beni yaralı bir aslan say

 
Kapatmışlar bir kafese doğmuşum terazisi bozuk şu aleme.
Vurmuşlar kolumu bacağımı eski kadim bir zincire.
Yüzüme tükürür sinekler,
Kafes ardından mızraklar beni maymunlar.
Bir kükresem yeter dağılır tüm suskun zalim kervanlar, soysuz korkaklar.
Bir kükresem yeter,erir tüm yalan demirler,zindanlar.
Ağzıma vurmuşlar gemi,dilime paslı demir çivilerden kilidi.
Bir pas tadı esir nefeslerimde.
Açamıyorum bileğimde göyneğimin kolunu,
Alamıyorum avcuma şahadetin tertemiz suyunu.
Mevlam göğü sağıyor bulutların ak memesinden yağdırıp
Şahadetimin yağmurlardan ısıtılmış abdestini...
Sızan kanım suyla yolculuk ediyor toprağa.
Kapatmışlar bir kafese doğmuşum terazisi bozuk şu aleme.
Vurmuşlar kolumu bacağımı eski kadim bir zincire.
Bir ısırsam kırarım nemrutun bile belini.
Gücü yetmez ruhuma sansarın,çakalın.
Her yerim yara,dert,kan,yorgunluk.
Amma farketmez demirler zincirler,
Ağzım kapatsalar kükrer korktukları şu gözlerim,
Sen beni yine de yaralı bir aslan say...


11.39 aslan unuttu aslanlığını.uyudu ölümüne kurtuluş diye.oysa bir kükreyiş yeterdi yangın yeri külünden ataş alıp yeniden doğmasına.

Dudağından uzandım bir köz aldım

 
Uykusuz onlarca gecelerden sonra,
ağaçtan vurulup düşen bir kuş gibi uykuya düşmelerim var.
Hiç rüya görmem deyişlerim var,
Rüyanın içinde gözlerimi açışlarım,rüyaya uyanışlarım var bazı.
"rüyamda gördüm seni dün gece" nedir bilmem.
Ama rüyamdaydın dün gece.
Hilar mağaralarında güneş batıyordu kadim taşlara dokunup ılık ışıktan eliyle,
oturuyorduk seninle hilar taşlarında güneşe karşı.
Konuşmadan izledik akşamı ömrümüzden geriye sayıp.
Telaşsızdık.
Zaman karıştı kayboldu seninle yine herzamanki gibi gözlerimde.
Zaman kiplerinden ustaca dizdigim onlarca katlı iskambil kulem devrildi gitti önümde.
Karıştı uçtu tüm zaman kipleri gözlerimden uzaklara.
Dokunamadım.
Dokunmak istemedim de.
Konuşmadan izledik akşamı ömrümüzden geriye sayıp.
Telaşsızdık.
Zamanın kumları doğmuş tutam tutam bin yıldır,
Bir hapşurdum hepsi uçtu gitti avuçlarımdan.
Rüyanın içinde gözlerimi açışlarım,rüyaya uyanışlarım var bazı.
"rüyamda gördüm seni dün gece" nedir bilmem.
Ama rüyamdaydın dün gece.
Hilar'da ardımızda bizden uzak bir ağıt bir ezgi,
Eleleydik seninle suspus.
Hem ağladık hem güldük gözlerimiz diyarında,
Göz yağmurlarını derdik içtik yanağımızda birbirimizden...
Tuzun tadı kaldı sessizliğimizde.
Kanadık,
Mendile göyneğe aldan sürdük birbirimizi.
Güneş gitti karanlığa,ay geldi parmak uçlarında yürüyüp sessizce yanımıza.
Farketmedik...
Dudağından uzandım bir köz aldım,
Bir çam ormanıydım,
Tutuştum.
Yandım usul usul sabaha kadar.
Üşümedik hiç taa ölüme kadar.


11.01 uyur idik uyandık.uyanık idik bir rüyaya dolandık.görünmez bir zincire kundak olduk.yaşasak yaşar idik,biz esaretten atladık düşüp öldük ömrün beşiğinde...

6 Mart 2025 Perşembe

kızgınlığım,suladığım güzel fidanım

 
Çayım ılık,
Penceremde kuşlar var.
Ekmek ufalamadım oysa.
Çiçekler küs bana,öyle bir yeşiller bu gün.
Saz kırık,kaşık çatlak.
Geçmişi özlüyor belli ki ağaçlar.
Çayım ılık,
Savaşım büyük.
Duramam artık,geçtim çoktan o çizgiyi.
Bir karıncayı ezemem ben doğru,
Şimdi on yüz bin,
Öldüreceğim bir yelkovan adımında önüme gelen herkesi...
Çayım ılık,
İçmez benden başkası bu soğuğu.
Hava soğuk,
Ağzımda beyaz duman nefeslerim.
Umrumda değil dumandan göğe yazdığım mesajlar...
Çayım ılık,
Savaşım büyük.
Sıcacık kan ile yıkıyorum elimi yüzümü.
Uyanıyorum savaş uykumdan.
Çayım ılık,
Ve üzgünüm Zeze,
Unutmayı başaramadım,
Kanını içmek istiyorum tüm intikamlarımın,
Elimde sıcak kalpleri ile,
Tıpkı bir mohikan gibi...
Savaşın harflerini kendi üzerine kanımla boyamış kızgın derim.
Çayım ılık,
Avuçlarım alev alev yangın yerim...



14.46 kızgınlığım,suladığım güzel fidanım...

telepatik mektuplar okuyorum ruhunun kulaklarına fısıldayarak

 
- nasılsın sevgilim ?

- Kuzeyin bile onlar kuzeyli dediği bir yer kafam.cehennemlerim uçsuz bucaksız buzdan.buzlar yakıyor tenimi.öyle bir yerdeyim sanki.
Yaşamanın terkettiğini düşündürecek kadar soğuk ve beyaz içim.
Gökte soğuktan bir yalancı güneş aydınlatıyor duvarı,dışarıda bir sinek uçuyor,
Duvarda gölgesi dolaşıyor sanki içerideymiş gibi, eşsiz ve kutsal bir ışık vuruyor pencereye.
Kaybolmuşum beyazda,yolumu bulamıyorum,
kör olmuşum göremiyorum önümü daha fazla...
Uyursam geçecek dedi içimdeki çocuk,uyursam öleceğim dedi annemin sesi kalbimde.tüm üşümeler terketti beni,üşümüyorum bile artık.
Beyaz bir heykele dönüşüyorum istemeden yavaş yavaş,gökten ekmek kırıntıları gibi kar tanelerini taşıyor üzerime sanki kutsal bulutlardan karıncalar...beyaz bir bataklığın nilüferi sanki yüreğim usulca titreyen göğsümde atan...

ve iyiyim teşekkür ederim,sen nasılsın klişesi dilimde istemsiz...



12.29 telepatik mektuplar okuyorum ruhunun kulaklarına fısıldayarak...

duyuyor musun ?

4 Mart 2025 Salı

Kimsesi yok zamanları duraklarımın

 
Kara gözleri yağarken gök yüzündeki ağır gelen tüm hislerinin,
Kirpiklerinin saçaklarına saklanmış kuşlar gülümsüyordu cıvıltıları ile...
Tüm adımları ıslakken ıslanan yürümeler söverken hiç bilmedikleri yerlere ve göğe,
Bir paspasa uzanmış yaşlı köpek gülümsüyordu tüm telaşına sokağın.
Koşturan şeker küpleri çağırıyordu çığlıkları ile kara perdeli gökten güneşi...
Kapşonuna saklanan hüzünler,kazandı hep bu şehrin yağmurdan saklanbacını.
Terkedilmiş çocuk parkları ıslaklığı şimdi nedense tam göğsümde yerini bir türlü gösteremediğim bir yerde.
Kimsesi yok zamanları duraklarımın...
Otobüsler kaçtı hep,
Ve arkandan koştu birbirine bile yetişemeyen tüm aşıklar...


09.32 ağlayan bakışların ahşap masasında...taburelerin,dağlara durmadan taşıdığı aşkların kayaları yuvarlanıyor şimdi başımdaki köyün düşünde...

Martılar,uçağı tüm kağıttan bombaların

 
Başaklar dans ediyor gözlerinde.
Kıpır kıpır içimde buğdaylar.
Çıplak ayak mermer soğuğu bir ayrılık bu şubatta.
Hisleri sustu ayaklarımın,
tüm yürümeler terketti bizi...
Herşey ezberinde biliyorum,hep yüz üstü yüzdün tüm sınavlarda.
Başaklar dans ediyor gözlerinde.
Kıpır kıpır içimde buğdaylar.
Elimi tutmuştun güneşte ısıtıp bir kış vakti,
Kendimi unuttuğum kaybolmuş bir ormanda.
Kimsenin gitmediği yerlere kadar,gözlerimi kapatıp yürümüşüm gibi.
Gözlerimi açtığımda korkmuşum gibi.
Islak ağladığın düşlerden uyanır gibi,
Sarıl bana olur mu.
İhtiyacım var sana.
Başaklar dans ediyor gözlerinde.
Kıpır kıpır içimde buğdaylar.
" ne yaptığının farkında mısın " dediğim an bile,
Teslimdim aslında çoktan ve daima,
dudağındaki bir damla zehrine,
Gözlerin gözlerimdeyken kalbime saplayacağın hançere bile teslimdim çoktan ve daima.
Başaklar dans ediyor gözlerinde.
Kıpır kıpır içimde buğdaylar.
Limanlar kanıyor içimde sevgilim.
Kırılıyor güvertesi her geminin bu denizlerde.
Yetmiyor yelkeni bu rüzgarlara sevdasız kalplerin.
Sonra yukarıda tepede küçük mavi bir ev,
Duvarına bir dal taze ıhlamur asmış saatleri günün sanki yüzün.
Başaklar dans ediyor gözlerinde.
Kıpır kıpır içimde buğdaylar.
Fırtınalar daima var bu denizlerde sevgilim.
Dalgalar şehrimin duvarları ile hep bir savaşta,
Martılar,uçağı tüm kağıttan bombaların...


08.57 halime üzülme,zaferin gülümseyen güneşi sarar yaralarımı benim;sen bir de düşmanı gör sevgilim...

*İçimdeki her çöplük bir uçak gemisi sevgilim...

akrebin zehri,yelkovanın kabri

 
- nasılsın çocuk iyi misin ? Kimi özledi ruhun,ne istersin peki göklerden ?

- bir bardak çay doldur ver bana,oturalım yada aya yürüyelim,etmem şikayet söz.aynalar kırık,gönül şansını kaybetmiş.yıllar oldu kendimi görmem hiç.nasılım yada iyi miyim inan bilmiyorum.içimde bir dere,akmaz oldu eskisi gibi.kurudu dalım,kurudu gözümde yeşil yaprağım.bir bardak çay doldur ver bana,oturalım yada aya yürüyelim,etmem şikayet söz...

- bir fal baksam sana,görsem içini,tüm umutlarını,uçtuğunu,düştüğünü ve dününü ? 

- fala gerek yok.yüzüme bak,dal derinime.teslimim zaten hepten dünüme...


21.34 monodialog öpüşmeler saati.akrebin zehri,yelkovanın kabri.

bir lal cehennemi kuş cıvıltısı bahar ruhunda

 
birbirine benzeyen çocukluk ağrıları vardı ruhumuzun sanırım.
köy kokusu ile öpülmüştü dualarla gece uykusunda saçlarımız.
köy çeşmesi bir okyanustu gürül gürül akarken kulaklarımızda,
ve kıyısında su içen kocaman dev inekler balinasıydı o denizlerin.
birbirine benzeyen çocukluk ağrıları vardı ruhumuzun sanırım.
aynı otu kaynatıp içsek geçecekti kimbilir belkide.
ve biz farklı otları kopardık çiğnedik.
bana bitmez tükenmez bir ağrı kaldı içimde bir mum misali yanıp duran,
sana sis gibi bir anda çöken bir sessizlik hali,
bir lal cehennemi kuş cıvıltısı bahar ruhunda.
birbirine benzeyen çocukluk ağrıları vardı ruhumuzun sanırım.
ve neyi yanlış yapsak hepsi doğruydu...



14.21 bir yazı doğdu akşamın sonuna,şiir oldu sonra.

Don yedi sızılarım böğrümde

 
Ah aah.
Don yedi sızılarım böğrümde.
An çatladı,kan sızdı yollarıma.
Dört tel kaldıydı,koptu biri daha,
Üç tel çaldı ağıdımı dağlara.
Ah aah.
Don yedi sızılarım böğrümde.
Büyüdü mısralarım,buğdaylarım,
Düşlerimin sapı sarardı kaldı.
Ah aah.
Don yedi sızılarım böğrümde.
El kesildi,ot utandı.
Rüzgar bir dut dalı tuttu saz etti çaldı,
Sincap kovuğunda inim inim inledi,
Bülbül dalında sessizce ağladı.
Ah aah.
Don yedi sızılarım böğrümde.
Çekirgelerin cenneti bir harman yeridir belkide.
Bir ağacın dallarını saydın mı hiç şimdiye kadar?
Kalem elinde,
Kağıdı dikine çevirsen şair,
Enine çevirsen ressam mısın söyle.
Ah aah.
Don yedi sızılarım böğrümde.
Yürek üşüdü sobasına elini uzattı,
Aşk tuttu elini bir merdivende,eline nefesini üfledi.
Biri tuttu ovaladı,
Biri kar ile yıkadı.
Yürek uyudu uyanmadı.
Ah aah.
Don yedi sızılarım böğrümde.
Kabir yumuşacık beyaz çarşafını örtmedi topraktan yüzüne.
Çok kar yağdı o gün,
Tüm şehir,tüm gezegen,
Kimseden çıt sesi çıkmadı...



13.57 birbirine benzeyen çocukluk ağrıları vardı ruhumuzun sanırım.köy kokusu ile öpülmüştü dualarla gece uykusunda saçlarımız.köy çeşmesi bir okyanustu gürül gürül akarken kulaklarımızda ve kıyısında su içen kocaman dev inekler balinasıydı o denizlerin.birbirine benzeyen çocukluk ağrıları vardı ruhumuzun sanırım. aynı otu kaynatıp içsek geçecekti kimbilir belkide.ve biz farklı otları kopardık çiğnedik.bana bitmez tükenmez bir ağrı kaldı içimde bir mum misali yanıp duran,sana sis gibi bir anda çöken sanki bir sessizlik hali,bir lal cehennemi kuş cıvıltısı bahar ruhunda.birbirine benzeyen çocukluk ağrıları vardı ruhumuzun sanırım.ve neyi yanlış yapsak hepsi doğruydu...

3 Mart 2025 Pazartesi

Don Quijote ve çırak

 
Zırhımı kaybetmişim çok çok zaman önce.
Şövalyesiyim gökte beyazın ve mavinin,
Sonra yüzündeki ılık rüzgarın.
Ve etrafta yok artık değirmenler.
Dantenin cehennemi durmadan yanan bu şehirler,
ne kadar savaşsam da tükenmeyen şu Ahlar vahlar.
Tek düşmanım,
Soyu kırılmaz bu aşağılık,kadim insanlar ve şeytanlar...
Zırhımı kaybetmişim çok çok zaman önce.
Şövalyesiyim gökte beyazın ve mavinin,
Sonra yüzündeki ılık rüzgarın.
Ve etrafta yok artık değirmenler.
Kırdı tiarasını yalanların don kişot bile.
Ustamı öldüren yaraları değildi,
Nefes alamazdı aşksız ve adaletsiz.
Amacı bal değil belki arının,
Mutlu etmek sadece anasını.
Kustuğu derdi şiir olmuş defterden kovanına belkide...
Zırhımı kaybetmişim çok çok zaman önce.
Şövalyesiyim gökte beyazın ve mavinin,
Sonra yüzündeki ılık rüzgarın.
Ve etrafta yok artık değirmenler.
Tek düşmanım,
Çiğnemiş erdemlerini çar çamur etmiş ruhunu bedenini,
Ama şov devam etmeli diyenler,
Yalanın kaynayan sosuna batırıp usul usul her seferini,
kendilerini ve tüm yarınları yiyenler...
Aç kaldı aylarca don kişot bile.
Ustamı öldüren açlık değildi,
Nefes alamazdı aşksız ve hakikatsiz.
Şeytanın tiyatrosunda kördür tüm alkışlar sevgilim,
gören olmaz gerçeğin ardında yazılanı...
Kral çıplak oysa ki.
Zırhımı kaybetmişim çok çok zaman önce.
Şövalyesiyim gökte beyazın ve mavinin,
Sonra yüzündeki ılık rüzgarın.
Ve etrafta yok artık değirmenler...


10.37 Don Quijote ve çırak.


Sen beni uranyumdan say

 
Bir avuç yüreğim var kuş kadar belkide göğsümün kemikten kafesinde,
Güp güp ötüyor kendince.
Gökte gecenin siyahı ve ay,
Sinsi bir yara saklanmış sanki kaç zamandır tenime.
Bir ömür,bin yıl nasıl da seveceğini söyleyebilirsin ki dedin bana sevgilim,
Sen beni uranyumdan say...


09.07
 
radyoaktif mısraların kuytu bir hecesinde,
gökte kuzey ışıkları gibi yeşilden öte bir yeşilde,
hastalıklar ve savaşlar farketmez sevgilim,
biz birazdan ölecekmişizcesine sevişelim...


2 Mart 2025 Pazar

Bir ağaç,bir köpek,bir çeşme bugün


Bir ağaç,bir köpek,bir çeşme bugün.
Kan koyu bir akşam şimdi yazdan yüzünde batan.
Bir iğde bir selvi elele gecemde.
Bir köpek bakışı en güzelinden sinende.
Bir testi su en toprak kokan halinde.
Bir kedi ağlar dayayıp başını omzunda.
Bir kuş uçar,bir yaş düşer topraktan güzel gözünde.
Bir ağaç,bir köpek,bir çeşme bugün.
Kan koyu bir akşam şimdi yazdan yüzünde batan.
Bir yudum artvin,rize.
Bir yudum van,urfa.
Bir yudum hatay,konya.
Bir yudum ankara,mersin.
Bir yudum tokat,samsun.
Bir yudum edirne,izmir.
Bir yudum tekirdağ,
Bir yudum eğin,
Sonra bütün yurduma değip,
İstanbuldan bardağıma dökün...
Bir ağaç,bir köpek,bir çeşme bugün.
Kan koyu bir akşam şimdi yazdan yüzünde batan.
Sarhoşum gülüşünle aydınlanan yüzünden.
Elim ayağım titriyor ne zaman görsem düşümde.
Yaralarımın kaydını tutan meleği tanrıların.
Sağ yanım dünden teslim,sol yanım zaten hep senin.
Mars bende ay sende,
Düşlerimizi astık kayan yıldızlara kurusun diye.
Selam olsun,
Güneşin küstüğü şiirlere.
Islak kağıtlar mezarlığı.
Üç virgül bir nokta dualar durağı.
Bir yudum konuşmanın üç günlük doyurduğu yerde.
Yattım uzandım yere,göğe bakıp seni düşünüyorum yüz arabalı bir yolun orta yerinde.
Bir ağaç,bir köpek,bir çeşme bugün.
Kan koyu bir akşam şimdi yazdan yüzünde batan.
Şimdi dursa eksik kalmış bir yürek şu göğsümde bir ömür senin için nöbet tutup atan.
Bir ağaç,bir köpek,bir çeşme bugün...



20.24 bir ağaç,bir köpek,bir çeşme bugün.