27 Ekim 2009 Salı

mutluca seni kıskanıyorum...


ne yaptıgını bilmedigim günlerden bir tanesi daha yırtılıp düşüyor takvimden işte...
kimbilir neredesin şimdi...nerelerdesin...neler yapıyosun...

uzaktan uzagından üşümek sensiz senden habersiz...

ne kadar sıcak olsada ısınamamak bir türlü...

ne yaptıgını bilmedigim günlerden bir tanesi daha yırtılıp gidiyor takvimden işte...

hep seni merak ediyorum ...seni düşünüyorum...

beni düşünmedigini bile bile seni düşünüyorum...

öksüz umutlarım yetim tebessümlerim var bir yerlerde gizledigim...

kurumaya sakladıgım yapraklarıma arkadaş , mektupların var bir yerlerde saklı tuttugum...

çıkarmadıgım...çıkarmaya korktugum...

ne yaptıgını bilmedigim günlerden bir tanesi daha yırtılıp düşüyor takvimden işte...

gizlice yeni bir fotografını arıyorum ordan burdan...

bir gülümseyişini görüyorum ...içten...yorgun...yaşlanmış...mutlu...

yas dolu bir cenazenin en güzel gülüşünü izliyorum sanki senden...

beni gömüyosun anlıyorum...

mutluca seni kıskanıyorum...

20 Ekim 2009 Salı

kara kuru yalnızlıklar kafesi ...


kara kuru yalnızlıklarımdan hatıraların ardına kaçıp saklanıyorum...

düşlerim boynuma atkıdır böyle üşüdügüm zamanlarında sensizligimin...

daha sıkı sarılır sarmalarım düşlerine...

sararım boynuma hayallerimin yünden kollarını daha bir sıkı...

yüzümden kaçarım böyle zamanlarda hep...

aynalardan koşar pencerelerden yansıyan yalnızlıklarımın tersine koşarım...

yüzümden kaçar saklanırım...

düşlerime kapanırım...

terleyen bir sıcaklık ile uzanırım koşup yoruldugum ıslak yol kenarlarına...

şu an aldıgım nefesten mahrum kalmayı o kadar çok isterdimki...

üzülüyorum...

ekilen tüm başarılarım topraklarımdan başarısızlıklar olarak boy verdiler ...

don yedi topraklarım...

hasatsızım ...

çaresizim...
soguk kimsesiz bir meydanın valsiyim şimdi...
üşümüş acıkmış adımlarımın titreyen dansıyım...

sürüldüm harman yerimden ...

müebbet nadasımın idamıyım şimdi...

dua odası ...


tüm filizlenişlerimde acı bir tat var...

agzımda dilimde hoşnutsuz bir his yüzüme vuruyor ...

bir laneti lanetlediler üzerime sanki...

ALLAHIM tüm beddualardan soyunmama yardım et lütfen...

izin ver kurtulmama ALLAHIM...

aşk nereye saklandı acaba bulamıyorum bir türlü ...???

bitmeyen saklambaçtan sıkıntılı isyanlar...

amin ...

bag bozumu ...


gözlerinde geziyorum ...

mevsimlerden bag bozumu ...

yapraklar uçuşuyor yerlerden rüzgarların sırtına binip

koşuşturuyolar dört nala sokaklardaki süzülüşlere dogru...

sararıyor bakışlarım...

yaşlanıyoruz burnumuzdan düşen her kum tanesi nefes ile ömürden
cigerler kum saatimizden dolup boşalan zaman sanki...
yaşadıklarımız sayılıyor bizden habersiz biz ile...

gözlerinde geziyorum...

mevsimlerden bag bozumu...

topluyorum kara üzüm gözlerini bakışlarının bagından...

ıslak öpüşlerime ıslatıp çıkarıyorum güzel gözlerini...

seriyorum yüregimin güneşi altına...

düşüyor saplarından tüm çarpışları çırpınışları ile mis kokan yüregin...

gözlerinde geziyorum...

mevsimlerden bag bozumu...

uzanıyorum bakışlarının sıcacık topraklı bagına...

gökyüzü ne kadarda güzel görünüyor bakışlarına uzandıgımda

avuçlarının zemininden dünya ne kadarda güzel ve özel...

mucizelere inanıyorum...
çünkü seni seviyorum...


hissedilenlerin çıglıkları...


ma ...

man ...

mant ...

mantı ...

mantı-k ...

mantık ...



tüm şikayetler , tabular , insan kafasından gelme kurallar ve yasaklar ...nedense hep hissedilenler , duygular mantık denen hala anlamını çözemedigim kavram ile bir terazinin iki farklı tarafı gibi uzak ve ters orantılıdır...o zaman mantık birazda mutsuzluk ve buna ragmen dayanmak durumlarınıda içerir bünyesinde...ve bu iyi birşey olamaz ...mantık ...kafam çok karışık bu durumla ilgili...mantık...nedense bana bukalemun gibi gelir hep...her duruma göre renk degiştirip adapte olabilen sözler ile mantıklı kabul edilebilir her durum...yanlış olmayan şeyler yanlış kabul edilebilir mesela birkaç degişken açıklama ve zorlama dayatmalar ile birlikte...saçmalık...yazık...çok yazık ...kafalardaki tabuların yasakların korkuların türlü yalanlar ile zorla yapılması gerektigine inanılan düşünceler dayatmalar ve yalan sözlerle bunların dogru olduguna inandırılma ugraşı...buna mantık dediler insanogulları...yaşayarak ögrendik hepimiz bunları...duydukça gözlerimden yere tükürdüm durdum isyanlarımı...mantık ...saçmalık ...kimse duymuyor mu içinin karanlık odalarından birine hapsedip görmezden gelmeye çalıştıgı hissettiklerinin , gerçeklerinin çıglıklarını ...kulaklarımızı gözlerimizi kapatmaya çalışmak işe yaramaz o çıglıklardan kaçmaya kurtulmaya malesef...mantık ve hissedilenler...biri esir olmadan digeri kazanamaz asla aralarındaki savaşı...şimdi sen mantıklısın ,mantıklı bir seçim yaptın ve mantıgınla daha mutlu yaşadıgına inanıyosun polyanna mutluluklar saçıp etrafa...ya yüregine kapattıgın zincirledigin hislerin ...ya hissedilenlerin çıglıkları ...


mantık ...


tek kelime ile saçmalık ...tek kelime ile hislere vurulan bir prangadır...
peki ya esaret mantıklı mıdır ... ???

13 Ekim 2009 Salı

bir çocuk odasının yalnızlık defterinden ...


yorumsuz kaldık sevgili günlük...kimse yazmıyor artık bize...hatıra defterlerinden çalınma birkaç yalan söz kopya mısralar bile yok yazılarımız arkasında...terketmiş bizi herkes...yalnız kalmışız bu karanlık kentinde bu blogun bu şehrin...tüm satırlarımız terkedilmiş ve hiçbir mısra bunun farkında degil galiba...sizsiz olmuyor ... dönün artık tüm sizler...oyuncaksız kalmış bir çocuk odasıyım sizler olmadan...tüm çocuklar kaçıyor yani benden ...sizsi z anlamsızım ...

duvarlarıma dokunan ellerimden duvara terleyen sözlerim...



* bu şehirde üşümek seni özlemektir tüm kalabalıklar arasından asla gelmeyecegini bile bile oturup seni gözlemektir gelmeyecegin yollardan sevgilim...gözledikçe gözlerim oturdukça yüregim daha çok üşür sevgilim...ve ben seni özleyişime daha çok düşerim...

* bir varsın bir yoksun bir masal başlangıcı gibisin dogrusu ...

* attıgınız her imza farklıdır hepsi aynı gibi görünsede ...anlar farklıdır...düşlenenler farklıdır...istediklerin farklıdır ...kimse bilmesede aynı günlerin farklı imzalı saniyelerini yaşıyoruz biz hergün...


imza : amuda kalkarak uyuyan bir yarasa düz mü durur yani diye merak eden yavru yarasa...ve neresiyle tutunur o zaman tavana...

hiçbir yazı borcum degil , hiçbir yazı borcun degil ...


hiçbir yazı borcum degil , hiçbir yazı borcun degil...

sadece hayal ettiklerini öde bana...

düşelim göz göze heryerden

yüksekligi önemli degil düştügümüz yerlerin ; seninle olsun yeter bana...

ellerini ver bana sorma bişey ne olur

sorgusuz sualsiz al yüregimi ellerine tekrar...

idam et tüm sözlerimi çok kan kaybedilen üşüyüşlerin altında...

uyuyakalarak tüm yaşama

rüya gibi ölelim sarılarak sevda taşına...

adına mezar taşın desinler

ve biz gülümseyelim öldügümüz yerden onlara...

hiçbir yazı borcum degil , hiçbir yazı borcun degil...

sadece düşlediklerini öde bana...

sevelim körü körüne birbirimizi yeniden

arkamızdan çocuklar koşsun arabalar arkasından koşan köy destanları gibi...

korkusuzlugumuzu yenelim beraberce

ve korkalım titreye titreye aglayarak birbirimizi kaybetmekten tekrar tekrar...

sarılalım daha bir sıkı aldıgımız her nefeste açılan boşluklara inat karışalım ruhundan ruhuma...

hiçbir yazı borcum degil , hiçbir yazı borcun degil ...

sadece kederlerini öde bana...

bir yalnızlık demleniyor gözlerimin sobası bakışlarımın bugu bugu yanışı üzerine...

dalgalanıyor duvarlarım sıcacık gölgelerin tırmanışlarında...

çık dön ne olur

gel yeniden yüregime...

kamp kur avuçlarıma sıcaklıgının çadırına uyuyuşlar işleyip...

nakışlar baglasın gözlerin gözlerime ...

beni tekrar ör ıslak tütün gözlerinin aglamaktan kuruyan rengine baglayıp...

hiçbir yazı borcum degil , hiçbir yazı borcun degil ...

sadece yoklugunu öde bana...
güzel yapragı sen bir agacın altından gökyüzüne bakan bir gözün yalnızlıgıyım ben bitanem...
gökte ay yerde ben yanıyorum bu sessiz yalnızlıklara sarılan gecelerde...
ve tüm yıldızlar yalnız gittikleri yerlerde...
bir hasreti yanıyor yaşamlarının sonuna dek tüm yıldızlar...
benim gözlerimde tüm gökyüzüm tüm yıldızlarım
seni özlüyorlar...
hiçbir yazı borcum degil , hiçbir yazı borcun degil ...
bana sadece sensizligini öde bu aşkın aşkım ...

hapşırdım...


kurşundan kalemime kagıt ,

yayla geceme gaz lambası ,

üşüyüşüme nazlı çayımın dumanıdır

bana geçmişten kalan gözlerinin hayali...

bakışlarına nakışlar ,

agaçlara hayalleri bezleri ,

yüregime karaları

baglarım serin esen güz geceleri...

10 Ekim 2009 Cumartesi

pokh gibi bir gün daha koktu işte bugün...


boktan bir günün en kötü tarafı ne biliyo musun ?

sifonun nereden çekilecegini ve bu boktan nasıl kurtulacagını bilmemen ...

bir seli agladım...


tüm içimin yangınlarını alıp sana koşsam
sarılıp aglayamam yinede

istanbulun altyapısı hazır degil hala buna...

9 Ekim 2009 Cuma

seni yüregime döküyorum...


tüm yaşlarımı bir zarfa döküyorum

kalemsiz pulsuz mektuplar kapatıyorum

yolu sen

sonu sen sözler yuvarlıyorum dilimin ekmek ocagında...

tüm yaşlarımı bir zarfa döküyorum

diviti bakışlarımın keskin pası , mürekkebi iç çekişlerim

saman kagıtlar çözüyorum tozlu çekmecelerden derip...

tüm yaşlarımı bir zarfa döküyorum

her aglayışımın sonunu mühürlüyorum kapanan zarflarımla.

boş bir akvaryuma atıyorum her zarfı

akvaryumlar dolduruyorum

biriktirdigim kurumuş yaşlarımdan süzülen...

tüm yaşlarımı bir zarfa döküyorum...

her zarfı farklı bir son mısra ile üfleyip nefesimle kapatıyorum...

pulu hep aynı

kagıtlardan seni seviyorumlar kesiyorum gözlerine...

tüm yaşlarımı bir zarfa döküyorum

sulanan çiçegi olmayan saksılara akan su gibi...

suluyorum boş mezarları yüregimden...

tüm yaşlarımı bir zarfa döküyorum...

sana giden yollar örüyorum tek tek taşlardan...

hiç bitmeyecekmiş gibi uzayan yollara...

tüm yaşlarımı bir zarfa döküyorum...

martıların ayaklarına baglıyorum tüm aglayışları

belki duyarsın çıglıklarında beni diye...

tüm yaşlarımı bir zarfa döküyorum

bomboş kagıtlarla dolu aglama duvarlarından bir çin seddi örüyorum yüregime...

tüm yaşlarımı döküyorum...

kapanan zarflar kuruyan gözlerimi haber veriyor...

tüm yaşlarımı bir zarfa döküyorum

beni bu zarflardan giydirsinler son günümde

kefenim gözyaşlarımdan sarılsın bedenime...

dikişsiz yaşlar sarsın tüm günahlarımı...

tüm yaşlarımı bir zarfa döküyorum...

seni kokunu döktügüm bir çaydanlıktan demleyip bardagıma...

çayımın dumanı kokun...

bardagımın sıcagı tenin...

her yudum sen bir sevdayı demliyorum ocagımın közü üstüne...

tüm yaşlarımı bir zarfa döküyorum...

seni yüregime...
* teşekkürler figen ...


7 Ekim 2009 Çarşamba

45 dakika 26 saniye...


ne ekmek ne de su 3:59

papatya 4:13

sessiz eller 3:53

vur sen beni 4:49

hepsi bir ya sonunda 3:13

sen benim olmasan da 3:11

mutlu son 3:54

yollar 4:01

her gün aradıysam 3:19

yarın olmaz 3:49

yazgı 3:57

hiç kimse bilmez 3:08


ellerimde hala aynı albüm çalıyo tekrar tekrar...

ben bir çatının altına saklanayım saklanabildigim kadar...


ben bir çatının altına saklanayım saklanabildigim kadar ...

girip altına bir ahşap çatı saçagının...

heryer yagmur olsun...

ıslak bir akşam koksun bakışlarımıza...

uzanan ellerime damla damla düş parmaklarımdan süzülüp sende...

burnumda ıslanan topragın kokusunu sık parfümün diye üzerine...

ben gelip saçlarından günü koklayayım...

ben bir çatının altına saklanayım saklanabildigim kadar...

nefeslerim üşüsün içimden yüregime dek...

kanıma odunlar atılıp yakılsın ısınsın dudaklarımız diye...

odunu saçlarının dallarından topladıgım mısralar olsun...

ben bir çatının altına saklanayım saklanabildigim kadar...

birinden kaçsam digerine yakalansam yagan damlaların ...

sırılsıklam suskunluga demlensem dursam seni beklerken...

seni bekledigimi bilmesende hiç...

of ooof...

of çekip alev alsam yagmurlar altında alev alev başımda dumanlar sana dökülsem...

ben bir çatının altına saklanayım saklanabildigim kadar...

tüm yagmurlardan kaçıp otursam yanıbaşına...

hiç otobüsüne binmeyecegim bir durakta sırf sen yanı diye

saatlerce asla gelmeyecek bir otobüsü beklesem...

ben bir çatının altına saklanayım saklanabildigim kadar...

sende rastgele oraya sıgınmış prensesi serçelerin...

ıslak kanatlarımıza bakıp

uçamayacagımızı geçirsek ikimizde beş karış havada aşık aklımızdan...

ben bir çatının altına saklanayım saklanabildigim kadar...

sen elimi tut ıslak yüregine yüregimi göm derinlere inebildigin kadar...


bombalar yagdır üzerime kara gözlüm...


bombalar yagdır üzerime kara gözlüm...

şemsiyemi açamadan saganak bombalara yakalanıp

ıslanayım nazlı sözlerinin her harfi ile...

şıp şıp damlasın saçlarımdan bakışlarıma kalbinin atışları...

bombalar yagdır üzerime kara gözlüm...

bir naylon poşete sarılayım çaresiz kaçarken

başıma çatı uçuşuma paraşüt olsun diye...

her yeri arasın askerlerin misali o düşman bakışların

yüregime saklı korkmuş mülteci heyecanlarımı...

bombalar yagdır üzerime kara gözlüm...

patlasın dört bir yanım

kan revan uçuşsun tüm organlarım gökyüzüne

tüm yagan kanlarımın yagmuru altında

sen yüregimi tut sadece olur mu...

çünkü sahibi sen bir yürege kiradır her saniyem tüm atışları ile...

bombalar yagdır üzerime kara gözlüm...

yagan bombalardan kaçarken titreyerek heyecanla

seni gördügümüz andır

aldıgımız her nefese şükürler baglayıp güldügümüz...

bombalar yagdır üzerime kara gözlüm...

gökyüzünden süzülen kum taneleri gibi toz olayım dökülüp ellerine...