Parlak camdan bir kule öpüyor göğü göğsünden.
Gri bir çöl bu şehir.
Beyaz gömlekli işçileri var camdan piramitlerin.
Esirleri dertlerin...
Parlak camdan bir kule öpüyor göğü göğsünden.
Bir çay dök bana gönlünün en huzurlu yerinden.
İncecik dudak payına mektuplar yazayım ben sayfalarca yollar,
Kağıtlar katlayayım gemilerden şiirler batırayım,
Seni görme ümidimin olduğu sabahlara...
çünkü sonra,
Yüzü düşüyor yolların...
Düşü yüzüyor ruhların...
Parlak camdan bir kule öpüyor göğü göğsünden.
Kaybolmuş bedenler atlası her yer,
Ruhlar uçan balon,kayıp giden ipleri çekiyor
gökten tüm yetim dünler...
Parlak camdan bir kule öpüyor göğü göğsünden.
Dudaklarında cinayet bir deprem uyanıyor vakitsiz sonra...
Kanıyor üşüyen bütün öpüşmelerimiz güneşlerin ardından...
Mevsim sensizliğin kurak ardı...
Aylardan,buzdağından doğma ateşler zamanı...
Parlak camdan bir kule öpüyor göğü göğsünden.
Dudağım,boynunun en güzel yerine gömülü...
Çorak kabrimin tek duası nabzının ılık atışları...
Parlak camdan bir kule öpüyor göğü göğsünden.
Başımda,bir sevda vapurunda
dizlerine uzanmış küçük bir çocuk
göğü izliyor...
Dudaklarım kanıyor,
tüm yalanlarına üstelik...
01.09 an, dudaklarım kanıyor...