Rüzgar çekiştiriyor bir kolunu ardımdan geriye.
İki boyutlu siyah beyaz bir dünyada asılıyorum rüzgar tarafından sanki.
Darağacım dudaklarının rüzgarı,ılık bir fısıltısı nefesinin...
Bir çay bardağı kadar sevdalı belki kışına.
Bir damla duman,sıcaklığına küsen dem ki...
Boynuma sarılı bir atkı var sessiz ve ılık.
Mevsim kasım.
Geliyor anma günün yine,
Geliyor yine kıyameti uyuşmuş düşsüzlüğümün...
Mevsim arnavut kaldırım.
Mevsim eski bir sokaktan dar caddesi gençliğimin...
Boynuma sarılı bir atkı var sessiz ve ılık.
Tayfun bile bilmez oysa.
Yalnız sen ve ben...
Otobüs duraklarından bir kalesi var hayallerimizin.
Bir çiçekçisi var en güzel çingene düşlerimizin sanki.
Boynuma sarılı bir atkı var sessiz ve ılık.
İnsanlar gelip gidiyor yolların asla durmaz yürüyen azgın ırmağından...
Ve ben musasıyım her gün aynı yolların.
Gözüm görmüyor yolların yada kağıtların çizgilerini...
İnsanlar kızıl bir deniz.
Sen ölümsüzlüğün suyunu içmiş elimdeki çınar.
Boynuma sarılı bir atkı var sessiz ve ılık.
Ve zehrin yaramı yıkadığın merhemim...
Bir doktor,bir yılan...
Kim ölüm kim şifam.
Boynuma sarılı bir atkı var sessiz ve ılık.
Mevsim kasım.
Geliyor yine kıyameti uyuşmuş düşsüzlüğümün...
21.51 sen dur ey gassal,yağmurlar yıkar beni...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder