19 Ağustos 2010 Perşembe

konuşurken sen, yanağıma değen o sıcacık nefesin...


süt kokusu sakladığın avuçların...
oysaki beni en güzel sen dinlerdin akşamlarda...
ne şiddetli susardın çıt çıkarmadan birde...
burnuma düşüşü bundan belki gözden ilk düşenin,
tek düşenin anlamı...
oysaki beni en güzel sen dinlerdin akşamlarda...
ve süt kokusu sakladığın avuçların...
köprü ayaklarına kapanan yalvaran gözlerin ışıltısı karşısında,
ne kadarda anlamsızdı gökyüzünde tutuşan yıldızlar...
ninni saydığım denizin ayaklarımı ona uzattığım taşlara çarpan
huzurlu şarkısı...
ve zaman...
vapurun artık eve gel diyen penceredeki ebeveyn çağrısı...
ve zaman kollarımda yokluğunun mirası sıcağından düşüşler,
kibarca üşüyüşler geçiyor rüzgarı...
ne kadarda geç olmuş bakar mısın...
zamanı silerken gözlerimden sen,
üzgünüm aşkım anlamadım...
oysaki beni en güzel sen dinlerdin akşamlarda...
nasıl ki suskun bakardın,
ne çok konuşurdu gözlerin,sussada o çocuk dilin...
ve süt kokusu sakladığın avuçların...
çocukluğumun eksik parçası,bu yap boz kaderin,
dudağımda huzurun cam biberon sıcaklığıydı inanki,
konuşurken sen, yanağıma değen o sıcacık nefesin...

Hiç yorum yok: