19 Temmuz 2010 Pazartesi

har kokulu geceyi koklayıp taş ocakta odamda...


gidem...
heybemden dökülüp dökülüp düşem yollara...
sanki sebepsizmiş gibi ama sebebi koynuma asılı,
alnıma yazılı adım adım yürüyem yolları...
gidem...
gidemEDEN...
gidem...
har kokulu geceyi koklayıp taş ocakta odamda,
çaputuma tenini sürüp gidem yollara...
saklayım köy karanlıklarına tüm sessiz ağlayışlarımı,
dut dut döküp kurutup gözyaşlarını...
damda güneşe büyüteyim saksı saksı çocuklarımı...
düşlerimi köy kızları nakışlasın mektup mektup,
gülüşlerini gelinler giysin duvak duvak dua diye
utanan yüzlerine...
gidem...
herşeyi terkedip gidem kilim kilim ağlayıp,
ilmek ilmek özleyim eski ahşap penceremi
çerçeve saydıklarımı tek tek...
gidem...
kuruyan tütünlerimden sarınca dudaklarımı sıcağına,
her nefeste dem dem,
ağzımda gıdıklanan her yanışı türküm sayıp gidem...
gidem...
düşem püskül püskül mısırlardan koçanda koynuna sarılıp,
hüzünde yüzüne
yüzünde düşüne aldanıp
düşem çiçek döken mevsimden ellerine...
gidem...
ama dualarla,
ama yaşlarla,
ama yağmurlarla,
ama teslimsiz,
ama zengin bir çıplaklığa fakirden çalınan,
ama kahraman,
ama zehir
ama ziyan
gidem buralardan hezeyan hezeyan...
gidem bulutunu terkeden yağmur ağırlığınca düşüp yüzüne
toprak toprak utanam teninde kokundan...
gidem,gidemEDEN...
gidem...
saçlarından ırmak ırmak ıslanıp topraklara karışam...
yüzün düşsün yerlere...
toprak değsin ellere...
toprağım ıslanıp sen koksun yüzüme...
ben kokunda kaybolam...

Hiç yorum yok: