20 Eylül 2011 Salı

yüreğe düşen kar...



* yüreğine sordun mu hiç neden kar soğuğundan içiyor nefeslerimi...


GÜLÜŞÜNÜN PİRİNÇ TARLASI...

ellerimin arasına düşüyor yüzün sonra bir anda,
ve karaya beyazını vuruyorsun avuçlarımın sarp kıyılarında...
beyazı,gölgelere sürüyorsun yaz sıcağı dudaklarının patika yollarında usulca.

yüzün ki;gülüşünün pirinç tarlası...
sırılsıklam,ıslak toprak kokulu yanakların...
gözyaşlarında büyüyen pirinç taneleri düşlerin.
pirinci keder mi büyütüyor peki...

gülüşünün pirinç tarlasında al ışıltılar zamanı,
utanışının yüzündeki misali...

ne zaman düşsem yüzüne düşümden;
yüzünde dolaşsam sessizce,
bakışlarımın paçaları ıslanıyor,
tenine değen toprağının ıslak kokusuna değip...
ve yüzünün munzur çizgilerinde sulu bir tavır karşılıyor bizi,
çizgilerinden aşağı doğru gittikçe ıslanan bir gülüş ağırlıyor bizi yüzünde.
yüzünde ince ince bir yağmur ıslanıyor,
yüzüme ince ince düşlerin yağıyor...

kederine sarılıyor daha bi sımsıkı gözlerin o anlarda.
keskin uçurum kenarı bakışın o zamanda...
tutunamıyor kimse,
elleri kesik adamların cesetleri yatıyor bakışlarından düşen hayatların mezarlığında.
adımlarının ucu,gözlerinin uçurum dibi...

ne zaman yüzünde dolansam sessizce,
çamura boyanıyor titreyen yüzüm...
parmak uçlarımdan bozkır ayazı yükseliyor sanki...
düşünüyorum her daim aklım almaz neden,
yüzün ne kadarda sırılsıklam sevdiğim...
adım boyu seller tablosu yüreğin...
adın boyu seller tablosu yüreğim...
yüzünden akıyor yağmurunla yüzüme tüm renklerin sanki...

çatlıyor dudaklarım susuzluğuna,
yüzünde sel mağduru düşlerim ağlıyor...
sımsıkı yumduğun avuçlarından kaçıyor şiirlerim...
gamzende saklanan sessizliğine esir bir yürek ağlıyor...

ve
nedeni yüreğine düşen kar...

Hiç yorum yok: