1 Kasım 2025 Cumartesi

mavi bir misket parlıyor gözlerimizde yaşamak gibi

 
Kainatın soğuk nefesini üflediği dudaklarından,
Gidilmez uzakların yıldızlarından kanayan ışıltılarını izliyorum.
Saçak saçak ışıklar yağıyor karanlık soğuk bir denizden yükselip feza'ya sanki,
Yıldızlar ellerinden ışıklarını serpiyor üzerimize hafif bir yağmur gibi inan ki,
Ve içiyorum henüz bize ulaşamamış tüm yarınları gözlerinden,seni usulca öperken...


09.21 fezada misketlerini toplamayı unutmuş sanki küçük bir çocuk;mavi bir misket parlıyor gözlerimizde yaşamak gibi...

gözlerimde kainatın solucan delikleri

 
Kalbim,kendini ısırıyor şimdi.
Hücrem,hain hücreleri yakalamış yiyiyor.
Adil ve sadık yamyamıyım verilmiş sözlerimin.
Aşım,yemeğim yok kalmamış.
Piknikler ki ütopyası en güzel cennetlerin şimdi çocukluğumun zaman tünellerinde,
gözlerimde kainatın solucan delikleri...
Kalbim,kendini ısırıyor şimdi.
Hücrem,hain hücreleri yakalamış yiyiyor.
Liderlik aramıyorum hiç,sizde kalsın;
O,beni çağırır bulur mutlaka,
Kanımda,ezelden yazılı yarınlarımın satırları kaşınır,
Ve kader usul usul eski kadim yaldızlı altın ipine dizilir...
Kalbim,kendini ısırıyor şimdi.
Hücrem,hain hücreleri yakalamış yiyiyor.
Su,ayran tek yediğim bu yolda,
Ve şiirler,beni bu kurumuş yangın yangın alevlerin arasında ayakta dik tutan tek o güneş...
Kalbim,kendini ısırıyor şimdi.
Hücrem,hain hücreleri yakalamış yiyiyor.
Kaç el ateş etse gözlerin,ellerin;
Yine de düşmem yere,
Beni dudaklarından eğirdiğin o bir damla zehir rahmet'e çağırır götürür tek...


09.01 hasretin suladığı çöller; zamansızlık ve ölümler...

31 Ekim 2025 Cuma

kalbimin hiroşiması.

 
- kitlesel imha silahı hislerim.an'ımı bıçaklayan keder.
kalbimin kurak bozkırı.gözlerimin uçsuz bucaksız seddi.kendimi bağladığım gemim,orta direkteki havadar mahzenim,ah hep haritasız şu gemim.susuz bir bahar.güneşsiz bir sabah.yıldızsız bir gece.balıksız bir deniz.sensiz bir ben,ve aynada sabahleyin...

- dudaklarının dağında bir çeşme var sevgilim;doruklardan bir mısra erir karından,dudaklarına zincirlenmiş bir demir bardak dudaklarım,ılık şiirinle dolmak istiyorum...
Ve iç beni gönlün dolup taşıncaya dek sevgilim...

- kitlesel imha silahı hislerim.Ve aklıma düşen harakiri'lerim var sevgilim...


22.37 kalbimin hiroşiması.

kutsal kabirler yamacında


Bitti.
Sorguya mahal yok.
Sual gereksiz.
Tohum kırılmadı işte,
Taş'a döndü kalp,kar buz su fayda etmedi,
Can vermedi.
Bitti.
Toprağı değilmişiz demek ki,
Demek düştü bize sadece...
Bitti.
Aldandım mı ey kalbim söyle,onca sene...
Arp'ın altın telleri bir bir koptu,
Bağlamanın göbeği çatladı dura dura beklediği duvarda...
Bitti.
Manası nafile artık,
Haz öldü,
Yeşil filiz tüm fısıltılara saklanmış dualar sararıp gömüldü mevsimin pas rengine çoktan...
Bitti.
Ruhu tozlandı tüm sevmelerin,
Eti çürüdü tertemiz çocuk inançların gözlerimizde...
Aşk,burnumuzda çiçek kokusu ile kanadı durdu bir ağız dolusu kadar,
Ve bozuldu tüm edilen yeminler;
Affet bizi sevmek,
Bitti.
Nafile artık ıslanan gözlerinde açan bu ilkbaharlar sevgilim.
Kabrine düşen soğuk bir et parçası gayrı üşüyen dudakların yüzünde,
Ve ziyarete kimse gelmiyor artık,
Su dökeni yok tozlu öpüşmelerin karanlık akşamüstlerinde kutsal kabirler yamacında şimdi.
Yemini tutulamaz dilimizde dövdüğümüz ateşin sevgilim,
Suya dönmüş demirleri suya veriyor gözlerin sanki,
Duman duman gülüşün hala gözlerimde.
Bitti.
Beni alıp götürdü,
Kalmadım geriye hiç.
Bitti.


21.49 fin.

30 Ekim 2025 Perşembe

bu kaçıncı güneş göklere doğan.

 
Dudaklarından demlediğin siyah su damlasın aksın dudaklarımdan içime.
En demlisinden bir sıcak bardak dolusu şiir ısıtsın dudaklarımı ocağın soğuğundan kaçırıp sarıp sarmalayıp,
Isıttığım dudaklarımdan dokunup yazayım yumuşacık bir mısrayı yanağından boynunun ince asma köprüsüne,
Titresin dursun her öpüşümün adımında ellerimde ruhunun ipleri...
Dudaklarından demlediğin siyah su damlasın aksın dudaklarımdan içime.
Güzel rüyaların otelinde biten mevsimin saçağında yağmuru izleyen yapayalnız kalan ruhum.
Artık konuşma sevgilim,
Çıkart üzerinden dilindeki tüm saklanmışlıklarını,
Üryan satırlarımız kalsın bir tek çocukluğumuzdan bu yana küçük tahta sandığımızdan gözlerimize.
Dudaklarından demlediğin siyah su damlasın aksın dudaklarımdan içime.
Kaçsın tüm uykularım gecelere teslim ellerimden,
Yansın kabuslarımızdaki tüm kötülük kar vakti tepelerinde kaybolmuş bilincimizin...
Bir dua ile mühürlenmiş dudaklarımın Sahra'sına
Güneş doğuyor işte yeniden sevgilim,
Donarak ölen tüm dünler canlanıyor bir bir ısınıp şimdi yeniden,
Yanarak son bulacak o kutsal yaşamak tüm bu güzel zaman uğruna;
Cennet belkide uzak bambaşka bir yeşil gezegen sevgilim,kimbilir.
Dudaklarından demlediğin siyah su damlasın aksın dudaklarımdan içime.
Ve canımı alsın ulaşamadan o uzak cennetlere, dudaklarında son bulan,
o binlerce yıl uzaktaki cennet yolunda şu karınca nefesim...


08.51 bu kaçıncı güneş göklere doğan.

salını deviren rezonans.

 
Ne yani iyilik öldü mü ?
Umut öldü mü,inanmak candan kopup toprağa düştü mü ?
Çürüdü mü sevmek,bir mektubu açıp koklamak yüzüne sürmek tozunu,
Eli parlak mı,kılıçlı mı kötülüğün artık,
hainlik bal damlamış gibi üzerine parlak mı,tatlı mı gayrı ?
Kını küf mü erdemin ?
Ne yani iyilik öldü mü ?
Umut öldü mü,inanmak candan kopup toprağa düştü mü ?
Güneş söndü mü ey dost,
Ay yumdu mu gözünü gecenin denizine,
Ne yani yakamozlar göçtü mü bu diyardan.
Sevda kurudu mu sulanmayıp göğünden.
Ne yani iyilik öldü mü ?
Umut öldü mü,inanmak candan kopup toprağa düştü mü ?
Bıçaklar kör mü oldu ey karanlık,
Delikanlılar pazarda satıldı mı yamalı kumaşlar tezgahında bir bir.
Sarardı mı yeni doğmuş yeşiller yapraklar,
sürgün vermiş filiz tomurcuklarının içinde,
Sır kendini verdi mi ele ?
Ne yani iyilik öldü mü ?
Umut öldü mü,inanmak candan kopup toprağa düştü mü ?
Üzümler dalında koruk koparıldı mı erkenden ?
Deniz çekildi mi gerisin geriye korkup insandan metrelerce ?
Suya kavuştu mu kuruyan dudaklar şevk ile,
Merhemi tükendi mi yürekte yaraların,
Rüzgar saçlarından çekip gitti mi uzaklara taşınıp...
Ne yani iyilik öldü mü ?
Umut öldü mü,inanmak candan kopup toprağa düştü mü ?
Duasız kaldı mı kabirler ?
Nefessiz kaldı mı dudağından dudağıma gecenden kalma usulca düşenler...


21.17 salını deviren rezonans.

28 Ekim 2025 Salı

onsekiz denizi var cennetin,benim ise bir hayalim

 
An gelir mavi gök kararır,
Işığın yalan cesurları oturur dizinin dibine kalakalır.
O altın dev kapı da kapanır,
Develer dahi susuz kalır.
An gelir mavi gök kararır,
Saçını taramaya devam eder deliğinde yine sıçanlar,
Demirler ardında kuru mamaya düşer o koskoca aslanlar.
An gelir mavi gök kararır,
Su uçar,
Güneş söner,
Yazdıkların kalır...
Kitap,"oku" der,
Oysa sen dönüp ardına kaçarsın...
An gelir mavi gök kararır,
Mahşer sararıp düşer dalından yere,
Cehennem yangınları büyür yerde çimenler misali,
Sarraf başkası basamaz har'dan yere...
An gelir mavi gök kararır,
Güneş ölür,
Ay saklanır.
Bulan,bulmayana içlenir...
Adem,alemi bilmeden büyütür doğurur.
Alem adem olur,adem de alem...
An gelir mavi gök kararır,
Kabr'e düşer et,taşa düşer mısra.
Güneş gün olur,gün de güneş...


13.19 onsekiz denizi var cennetin,benim ise bir hayalim...

27 Ekim 2025 Pazartesi

Rüzgarı saçların mahşerimin


Bir kızıl çam ormanı içim,
Burnumda keskin bir çam balı bıçaklar durmadan genzimi.
Bir kızıl çam ormanı içim,
Islak bir kibritsin gözlerimde bir an tutuşup yanan,
Belki kanarsın içindeki yağmurunu bile,
Ve ben yanar giderim seninle taş çatlasın bir kelebek ömrü,bir gök dolusu boz dumanla o vakit;
Hiç bakmam bile geriye...
Bir kızıl çam ormanı içim,
Ataşı gözlerin gözlerimin,
Yaşamaz hiç bir alem yangınımızdan,
Aşk'ı tek nefes saydığımızdandır,
Hesap,kitap etmeyiz,
Pazarlığı olmaz sevdanın.
Aş satılır pazarda,
Aşk değil...
Bir kızıl çam ormanı içim,
Rüzgarı saçların mahşerimin...


20.24 bir bozlak bıçaklar böğrümden tutup beni,
Bir ağıt tutar kara merhemini çalar yara'ya...

Ve gün oldu,biz tüm korkmaları kundakta bıraktık...

Fetal-maternal mikrokimerizm.

 
Fetal-maternal mikrokimerizm.
Kanımda dolaşıyorsun hissediyorum seni,
Beynime damlıyorsun an be an durmadan,
Yanan bir naylon poşet misali damla damla sönmeden yaka kavura.
Zihnimden geçiyorsun vurmak isteyip vurmayan fırtınaların yumrukları gibi,
Kalbime dolup dolup akıyorsun heryere,heryerime,
Zerre zerre adımlıyorsun suretimi,
Hissediyorum gece donan çölümün kumlarında seni...
Ayak izlerin kalıyor kumlarımda,rüzgarına dek saçlarının...
Fetal-maternal mikrokimerizm.
Dudaklarımda karıncalanıyorsun sıcak incecik bir çağlayan gibi akıyorsun dağlarımdan taşlarımdan aşağı içimde.
İçimde bin tohum dert dökmüş bin derman filiz vermişsin sanki.
Etim kemiğim olmuşsun,
Ciğerlerime dolmuşsun kan kırmızı,nefes nefes...
Ayıramazlar gayrı,
Parçam olmuşsun...
Ruhuma erimiş sızmışsın,
Düşüme doğmuşsun yırtıp yaşamanın altından zarını,
Kırdıkları kemik kafeste,kaburgamda doğup kendini bulmuşsun...
Fetal-maternal mikrokimerizm.
Tarifi yok cennetin yeşilisin,
Düşlemişim,
Olmuşsun...


18.26 yalansız dolansız ölümler örüyorum nasırdan elde hasırdan düşlere...ve tüm hayaller soysuz hala...tüm soylular mahzen olmuş kendine,tüm soylar ateşten bir girdapta...

25 Ekim 2025 Cumartesi

Bir yıldız,üç dalga

 
Sferlerin armonisinde uyanıp duyuyorum seni,
Kimi beş olur kimi altı,bilmem hangisidir kuşluğun vakti.
Ey Veneranda'nın suyu,
Fısıldasam da,
Duysan keşke beni...
İçsem içsem; içime, aşk'ına düşsem ya seni.
Ah aaah ve o yaseminli taş evlerin kokusu,
O sokakları yüzünün,
Saçlarında süzülen sülünler,mayıs kavaklarının esintisi.
Taş ağlar başkası duymaz der ustası,
Sferlerin armonisinde uyanıp duyuyorum seni,
Kimi beş olur kimi altı,bilmem hangisidir kuşluğun vakti.
Bir su akar ki çeşmesinden,
Uğruna fezadan yıldızlar dökülür,ayağına kapanır yıldız tozları ışıl ışıl masmavi sinene saçılır...
Taş'a fısıldanan dualar alır tüm ahları götürür,
Bir mısra üflesen yüzüme duymasam bile hiç sesini,
Nefesin değer uzaktan tenime,
Garip yüreğim bin parça düşer toz duman olur saçılır.
Sferlerin armonisinde uyanıp duyuyorum seni,
Kimi beş olur kimi altı,bilmem hangisidir kuşluğun vakti.
Taş kalpli biri demişler sana bilmeden tanımadan belki affet,
Öyleyim desen de başını eğip kendine mum odanın akşamında yatağının kenarında,
Alır elime bir keski bir çekiç,
Koşar gelirim sana kapatıp gözlerimde gören tüm suretimi,
Oturur önüne bin yıl yüreğin taşına çırak olurum,
Bitmez eserim'e kazırım aşkımı fısıltı kadar,
taşın yüzünde,görünmez olurum,
Kimse görmez kimse bilmez asla dokunmadan yüreğine inan,
Baksan yüreğin duvarında,bin yıl okusan bitmez bir şiir olurum...


08.55 taş duvardan cennetler yontan gönlüm,her keski adımına bir dua bir şiir bağlayan aşk'ına mürid yüreğim...ve o yorgun ah eden ellerim...

Uğruna amade satırlar rüzgarı olsun küreği düşmüş sandal ruhlarımızın sevgilim...

Taş yaş alır kırılır dökülür,gerisinden güneş olur doğar kadim bir ışık yumurtasını kırıp göklere sapsarı bir civciv gibi doğup...

Bir yıldız,üç dalga alsın götürsün beyaz bir güneşe bizi...

buzdan cehennemleri var aklımın

 
Suretten düşer ruh,
Damlamaz olur akacak demirden eriyik kan dahi kesik damarda.
Donar kalır ilk günah bile dalında,
Zulüm kurur dökülür buzdan bir cehennemden,
Ölüm bile anlamaz öldü mü uyudu mu...
Suretten düşer ruh,
Yanar buza değen üryan ten ateşe değmiş har'ın içine düşmüş gibi...
Çağırır çağırır dururlar seni,
Duyar duyar gün geçer duymaz'a düşersin.
Gelir azra ,
Aman an gelir bir an tekrar'a düşersin...
Gün parlar,güneş saklanır,
Zaman durur zifre düşersin...
Ve suretten düşer ruh,
Bir dudakta bir lokma dua'ya muhtaç mahşerin güneşine yakıp kınayı aç bitap göğüne bakakalırsın...


16.16 
buzdan cehennemleri var aklımın ; 
alevler donmuş tepemizde sarkıt sarkıt, 
düşler tutuşur elimizde tek nefeslik kibrit misali ardı sıra bir bir,
Ve yine de zayıf,inatçı o bir kıvılcım umut nefeste tutar bizi...

23 Ekim 2025 Perşembe

Etini soyunur ruh

 
Hudavendigar işidir belimde ışıldayan keskinliğinde al kabzalı o bir satır.
Büyür kağıda düşer ölüm bir keskinliğin ince çizgisine çıkıp yürüyüp.
Düşler yazılır,düşler kesilir kağıtlarda,
Kim daha keskin kim bileylenecek okur tanrı karar verir.
Aradığınız şanlı ölüme şu an ulaşılamıyor ey ruhum,
Bir şiiriniz var ise göklere yazabilirsiniz...
Hudavendigar işidir belimde ışıldayan keskinliğinde al kabzalı o bir satır.
İnce iştir,
Alır seni bir ömür verir,beline azık günler boyu gezdirir;
Zaman,bir yolculuktur zaten çocuk,
Zamanın yolculuğu olmaz yani,olsa da olmaz,
Anlamı düşer,eski tadını bir daha bulup tadamazsın,bunu sakın ama sakın unutma...
Hudavendigar işidir belimde ışıldayan keskinliğinde al kabzalı o bir satır.
Adım adım düşer dönüşür aşk,
Çürümek öz'ün güzel yoludur oysa,
Etini soyunur ruh ve yürür de yürür sonsuza...
Bal olmak,zeytin kalmak ise sadece senin elinde ve yüreğinin en içinde...
Binlerce yılına talip değil hiçkimse inan,hepsi ağzımızda sadece.
Yorulmak varsa hele yüreğimizde,
Yüz atsa kaç yazar,yüzlerce atsa da farketmez nafile...
Dudakta kibrit saatleri belki ömrün.
Hudavendigar işidir belimde ışıldayan keskinliğinde al kabzalı o bir satır.
Bin yıllık gelen,o gelenek,davet edilemez zaten onun olan evine...
Bizim işimiz ise hala saniyeler ile dakikalar ile sevgilim;
Nafile,nafile,nafile...
Bana bin yılı,gözünü kapatıp uzatan o güzel ılık dudakların kovanıdır harflerimin,satırlarımın;
Bal'a döner,ömrü bin zaman olur,
sen ne zaman sıcak kadim nefesini bana ikram edip üflesen...


09.42 aşk'a toplanan çiçek zamanlar.iş arısının nefesleri...ve mesaisi aşk sadece,kırlarda esip eğlenen rüzgarın...

Aş olur seni beklemek

 
Rahlende suya hasret bir bülbül uyur,
Suyu çağırır açılıp bir dua'ya goca göğün eli avucu.
Dostun soğuyan yüzü kum dökülmüş kapanmış çoktan...
Eskimiş tüm kabirlerin taşları,
Her gün beyaz mermerleri yıkamış okşamış,
saçları misali şehit oğulların,özleyip daima bu toprağın has anaları.
Rahlende suya hasret bir bülbül uyur,
Suyu çağırır açılıp bir dua'ya goca göğün eli avucu.
Çatlar yekpare kayalar taşlar bile,
Düşler donar,filizi düşer açacak tüm gülüşlerin gözlerimde,
Dönüşün yoksa o akşamın bitiminde...
Rahlende suya hasret bir bülbül uyur,
Suyu çağırır açılıp bir dua'ya göğün elleri avuçları.
Aşk kıvılcım atar,
Suyun yüzünde tutuşur sevdanın tüm mısraları,
Gecenin yıldızlarla dolu yüzü gelir düşer suyun yüzü üstüne,
görür kıskanır senin yüzünü bazı akşamlar...
Rahlende suya hasret bir bülbül uyur,
Suyu çağırır açılıp bir dua'ya göğün elleri avuçları.
İt havlar.
Kurt intikama düşer dalından.
Ve dünya yanar şubatta okyanuslar denizler üstüne.
Rahlende suya hasret bir bülbül uyur,
Suyu çağırır açılıp bir dua'ya göğün elleri avuçları.
Dünler gelir ve yalnız seni ısırır o kadar sevenler içinde...
Toprak arayan bir kedi yapıyor kinini beton düşler üstüne.
Ay siliyor beyaz bir silgiye dönüp karanlığın yazdığı herşeyi gecenin kağıt yüzünden sorgusuz sualsiz çalıp...
Rahlende suya hasret bir bülbül uyur,
Suyu çağırır açılıp bir dua'ya göğün elleri avuçları.
Su uçar,
Taş toza döner de,
Kalbim ahri zamanıma dek yalnız senin kalır...
Rahlende suya hasret bir bülbül uyur,
Suyu çağırır açılıp bir dua'ya goca göğün eli avucu.
Susuz düşer kurur küçülür kuru bir gül'e döner de and'ını tutamayanın al'dan can yüreği,
Yine de bırakılıp unutulmaz,saklanır sol yan iç cebinde sevenin...
Rahlende suya hasret bir bülbül uyur,
Suyu çağırır açılıp bir dua'ya goca göğün eli avucu.
Su düşer,adı yağmur olur her nefesin,
Düş kokar toprak,
Aş olur seni beklemek;bir lokma olmasa da günlerce,sahra'sında bu fani ömrün...


18.45 feryat-ı ferman...yar-ı zaman...toz-u derya...kasr-ı keder...
şiirden üflendi tek nefes maviden cam'a tüm bu hanedan...

21 Ekim 2025 Salı

yüreğimden çörek otları dökülür

 
Güneş damladı elimde bir kaşık suyuma,
Işıldadı bir damla ışık kör ardımdan başlayıp kabrim zamanına.
Göz görmedi,
Düş açmadı.
Bir yaprak kurudu elimde,
Bir kuş,yumurtasını kırdı çıkardı başını.
Güneş damladı elimde bir kaşık suyuma,
Suyu içtim,
Ve güneşi sakladım içime...


21.32 fırından patatesli böreğin kokusu,yüreğimden çörek otları dökülür yoluna sevgilim...

20 Ekim 2025 Pazartesi

Fezada binlerce güneş yanıyor


Fezada binlerce güneş yanıyor tepemizdeki gecede ateşböcekleri gibi sevgilim.
Kainatın tozları uçuşuyor zamanı unutup silip yağmurlu ıslak yüzümüzden sonsuza.
Kalbimiz kavrulmuş biz bilmeden,
Kabuk çatlamış,inceden inceden...
Doğmuş bebek bir aşk kollarımıza,
Avuçlarını koklaya koklaya geçmişiz kendimizden...
Koparılmış çiçek yaprakları kokuyor katil ellerimizde hala,
Biliyorsun onları topraktan çalıyoruz hiç sormadan dinlemeden.
Fezada binlerce güneş yanıyor tepemizdeki gecede ateşböcekleri gibi sevgilim.
Kainatın tozları uçuşuyor zamanı unutup silip yağmurlu ıslak yüzümüzden sonsuza.
Ve sen bir gecenin gölgesini çekmişsin battaniye diye üzerine,
Almışsın yüzüne incecik bir kapı aralığından iğne kadar ışığını uzakların,
Yazmışsın bana tüm ortaçağın en güzel şiirlerini, mektuplarını.
Seviyor musun dedin bana az önce,
Duymak istedin yeniden herhalde,
Geçmişim sevmekten,sevdadan,en derinden ve kendimden,
Almışım avcuma ellerinin kokusunu,
Koklayıp yumuyorum gözlerimi tüm yarınlara,
Ellerinden örülü bir atkıyı kefenim sayıp örtüyorum kalbimi,
Anadan üryanım da,
Seni çıkartamıyorum asla ne tenimden üzerimden ne aklımın yamaçlarından.
Fezada binlerce güneş yanıyor tepemizdeki gecede ateşböcekleri gibi sevgilim.
Kainatın tozları uçuşuyor zamanı unutup silip yağmurlu ıslak yüzümüzden sonsuza.
Seni seviyorum,
Seni seviyorum,
Seni,
Seviyorum.. .


21.37 ve ok saplandı kurtulup elimden kendime...şiir kanadı yarada,mısralar kurudu yüzümde...

* tek güneşin kainatında yanan yüreğimden göklerin ateş kuyularına satırlar...külünü nefes diye içine çeken saatleri sabahın.ve öksürüyor tüm dünlerimiz sevgilim...

Belki cehennem uzak bir yıldızın ateşidir...

16 Ekim 2025 Perşembe

zamanın kumları arasında

 
Bi başına bir şair,
Başını taşa yasladı ve keder...
Yankısı dağlarda bir buğdayın ilk açılıp kırılma çığlığı.
elinde kurşundan bir kalem,
Ekinde bir arpanın düşü,
Dalında domates kokusu gözlerinde hüzün.
Tüm hüzünlerini kopartmak istiyorum tek tek gözlerinden en al'dan en yeşiline dek hem de.
Altın saksısında sulanan bir esaret,
Toprağına ayak basan ucu bucağı olmayan bir özgürlüğü yenebilir mi ki kalbimde hiç...
Bi başına bir şair,
Başını taşa yasladı ve keder...
Dün aklıma düşen esip gider aklımdan zamanın çölden rüzgarından belki,
Yazdığım bin yıl açan bir zeytin kağıdımda kalemimden su bekleyen şimdi.
Kısa zamanlı çimenler yemyeşil kafamın çayırlarında şu an,
İki bin yıllık zeytinler dikiyorum fidanı avuçlarından kokuna değmiş yüreğime şimdi.
Hangi yarın tehdit edebilir ki beni,
aklımda sen ekiliyken sevgilim peki...
Bi başına bir şair,
Başını taşa yasladı ve keder...
Yağmura yattı dudaklarım duaların uçurtmalarından ipsiz kalıp uçup,
Bir güneş tokatladı yüzümü sabahımdan yakalayıp ruhumu...
Kaç uzayı var umutsuz nefeslerimizin sevgilim,
Ve kaç uzaylı şehit düşüyor sadece elimizi sıkmak için.
Bi başına bir şair,
Başını taşa yasladı ve keder...
Yaşamak,yaşamak ve yaşamak;
Sadece seninle güzel ve yaşamak sevgilim...


08.24 sabah dört...ve ağına düştü lacivert denizinden zamanın kumları arasında sıkışan balıkları bir bir düşlerimizin...

14 Ekim 2025 Salı

Taşlarına balyoz vurur durmadan tanrılar

 
Soyuna sövülen aldan bir duvar.
Taşlarına balyoz vurur durmadan tanrılar.
Ve korkusuz büyüyen rüzgarda uçuşan çocuklar.
Zehirden tozdan bir çöl ömürde önümüzde açan şu yol.
ayaklarımız üryan,
ve dudaklarımızın gördüğü kör susuz bir seraptı aşk,
Her dakika yüzlerce topun patladığı yaşam savaşı yüreğimizde...
Soyuna sövülen aldan bir duvar.
Taşlarına balyoz vurur durmadan tanrılar.
Kesilse kanı aksa maviden bir okyanusun,
Ölür tüm içindeki umutlar gibi ışıl ışıl balıklar.
Ve umutsuz büyüyemez rüzgarda uçuşup duran o ateşten çocuklar...


00.01 savaşın çocukları kabir arıyorlar saklanmak için;kaçılası oyunların bahçesi soğuk kolları ile yerde cansız yatan belki anası ufacık gözlerin.

* evini koruyan köpeği vuran arsızlar bahçesiydi bu kıtası bu şiirden mavi gezegenin.

Özür dilerim dedi ruh,tek suçum doğru ve güçlü olmaktı oysa belkide;üzgünüm...


Melakut alemine çağrımdın

 
Melakut alemine çağrımdın;
Bilmezdin.
Yalnızlık,nefesimin kınında sakladığım o ışıldayan kılıcımdı,
Yine de kimseyi kesmezdim.
Rızası alınmadan boynuna bıçak dayanan kuzular kadar sessizdi kağıda dalımdan düşen şiirlerim.
Melakut alemine çağrımdın;
Bilmezdin.
Seni izlerdim tanrının gökteki penceresinden,
Sen yürürdün gözlerimden habersiz,
Ben adımlarının kokusunu çekerdim içime yağmurlu günlerinde semtin,
Açardım penceresinden uzanıp tanrının göğsünü,
Basit bir ahir ömrü ayaklarının uğrunda yere sermek için izin isterdim,
o kadim uçsuz bucaksız güneş nefesli alevi buzdan yürekten,
Ve sen ıslanırdın göklerden habersiz.
Melakut alemine çağrımdın;
Bilmezdin.
Sadece döner giderdin;
Ben ardından masallar yazardım kainata ömrümden günler katlayıp...
Pekmez gibi kaynar kanım kazanında kalbimin,
Düş tutuşur,çatırdar kaburgam,
Ve seni doğururum en güzel kokulu kemiğimden yıldız tozlarından seni çekip yontup,
Ruhunu üflerim nefesimin sıcak yelinden ılıtıp senin üşümüş ellerini...
Melakut alemine çağrımdın;
Bilmezdin.
Çeker giderdin kainatın merdiveninden aşar aşmaz kırık kum saatlerinden bile bile dökdüğümüz zamanı.
Geçişini izleyip bileğinin içinden aksın istediğimiz o her daim bize düşman zaman,
Dursun isterdim ne zaman gözüm gözlerine saplansa kalsa kaçmaya çabalar iken üstelik daima.
Melakut alemine çağrımdın;
Bilmezdin.
Bilmenin aşığı olarak erimiş dövülmüş bir ham iken,
Bilinmeyenin kabriydim gözlerinde tüm özlediklerinin;
Bilirdim,
Tüm bilmelere lanet okurdum,
Ama,
bilirdim...
Melakut alemine çağrımdın;
Bilmezdin.
Dönüp giderdin,ölür gibi.
Ölüp giderdim, sana döner gibi...
Melakut alemine çağrımdın;
Bilmezdin...


23.21 kalbime saplı bıçağı çeken yumuşacık elin,
Parmak ucundan esen yelde dudağıma mühürlediğin cehaletimi susuz bırakıyordu gözlerindeki aysız gecen...

Weaponized Incompetence

 
Avucumda saklı terli saatlerdir ölü uyuyan tüm hatıralar,
Bile bile aptalı oynayan sorumsuz korkaklar.
Aklımdan kovulan dalında sararmış düşmeyen pişmanlıklar.
Akıl sır ermez düşmanlıkları yakmışım bir çay tabağına eritip damlatıp mum diye.
Işıkların mabedi bir suni karanlıklar cenneti.
Kendini satan ruhların ağız suyu akıtan zenginliği,
Salyası ölümcül itlerin krallığı.
Avucumda saklı terli saatlerdir ölü uyuyan tüm hatıralar,
Bile bile aptalı oynayan sorumsuz korkaklar.
Ağzımda kabirsiz öksüz dualar.
Islanmış bir yağmur var saçlarında,
Düşlerinde kabusları akmış gitmiş akşamlar var.
Mutluluk bir gece bahçende uçuşan ateş böcekleri sevgilim,
İzlemek hayal kurmak gerek,
Yakalamayı boşvermek...
Avucumda saklı terli saatlerdir ölü uyuyan tüm hatıralar,
Bile bile aptalı oynayan sorumsuz korkaklar.
Gözlerime bakıp benimle konuşan o güzelim hayvanlar,
Ve susuyor içinde hainliğin zehrini kaynatan tüm o zavallılar.
Gün gibi açık her şey,
Ve gün gibi açık boynu vurulası tüm hainleri toprağın.
Avucumda saklı terli saatlerdir ölü uyuyan tüm hatıralar,
Bile bile aptalı oynayan sorumsuz korkaklar.
Elimde ahizesi eski bir kulubenin,
Ve eski bir jeton parmaklarımın ucunda,
Seni arıyorum heryerde hala ve herzaman daima...


21.53 vurulası başlarının çatal dillerinde üzüm taneleri siyahtan.

13 Ekim 2025 Pazartesi

Bir tutam tuz sinenden dilime sürülü

 
Bir tas'ın içi demirden;
İki kaşık çorba.
Bir lokma ekmek eline değmiş belki.
Bir tutam tuz sinenden dilime sürülü.
Gözlerin ardına dek kapalı,
Düşünde demlenen tutulmaz el değmez kaynayan bir çay misler gibi...
Bayat bir buğday tanesi,ağrıyan bir karınca sırtı nemli.
Candan ileri,canının ardı.
Çeşme dibi yosun yeşili,
Su içen bir dananın bebek ağzı,suyun yüzüne düşen ağacın gölgesi.
Toprak kokulu,toprak tadı bir tabağa düşmüş kaynayan banyosundan boynu bükük sonsuz uykusunda dalından koparılmış ayşakadın bir fasülye...
Candan ileri,canımın taa içi bi yeri...
Sevdadan da ilerisi...
Bir tas'ın içi demirden;
İki kaşık çorba.
Bir lokma ekmek eline değmiş belki.
Bir tutam tuz sinenden dilime sürülü.
Dudağımda senden miras bir çatlak,
İçine,derinine düşen bir tuz tanesi,
Derin mi derin baş edilemez bi sızı,
Candan ileri,canımın taa içi bi yeri...
Sevdadan da ilerisi...
Göğsümde kan dolup taşan aldan bir sandık gömülü içimde bir yerlerde,
İçine saklı tüm ıslanmış dünler,
Kurumuş kanıyla tüm sayfalar,mektuplar...
Candan ileri,canımın taa içi bi yeri...
Sevdadan da ilerisi...
Bir tas'ın içi demirden;
İki kaşık çorba.
Bir lokma ekmek eline değmiş belki.
Bir tutam tuz sinenden dilime sürülü.
Eline sağlık sevgilim,
Ve afiyet olsun ey sevda.


23.20 geceye saplanan kıymık.

gurbetinin üflediği avuçlarıma düşen ılık nefeslerinin yazı


"Brooks was here"...
Koca gövdeli,ince boyunlu toprak bir su küpü şu cihanda;
Bir ufak örümcek ağ örmüş yuva kurmuş başına,
Bir damla su ya kalmış ya kalmamış içimde.
Bir üflesen bin türkü eser sanki akşama,
Bir sinek uçsa yeter aş diye asra,
Bir bakış baksan yeter aşk'a...
"Brooks was here"...
Sen uçsan gitsen bin özgürlük uçar gider bu pencereden,
Bin ölüm yaşam bulur yeşillenir bir kabirden.
Ölür birileri,
Yaşar tüm geriye kalanlar,yarına doğanlar toprağa...
"Brooks was here"...
Fabrikalar duman üfler göklere,
Çatılır kaş,sırta tüfek,
Dağa yürünür bin kuzu birkaç köpek.
Yıldızlar ışıl ışıl gözlerimizin heybesinden göklerin yüzüne düşer...
"Brooks was here"...
Geriye koca bir yalnızlık kalır sevdadan düşen,
Sırat dahi korkutmaz,
Gözlerinsiz kalmaktan.
Geriye titreyen ellerim kalır şubat'a,
ardından bi başıma...
"Brooks was here"...
Kuşlar bi masal olur,susar dudaklarım ardından...
Koca gövdeli,ince boyunlu toprak bir su küpü şu cihanda;
Bir ufak örümcek ağ örmüş yuva kurmuş başına,
Bir damla su ya kalmış ya kalmamış içimde,
Bir of desem dizlerimde dağlar,
Bir anam desem göğsümde gökler ağlar...
"Brooks was here"...
Bir kuş uçar en karasından mavinin göğüne,
Bir şiir gelir sokulur göğsümün en sinilesi gölgesine,
Bir incecik su dökülür gözlerimden tuzun taşına,
Mısra kırılır duvarın kuytusuna sokulur,
Kış üfler avcuna,
Ilık bir ocak buğulanır sinende sonra...
"Brooks was here"...
Yazar eski bir duvara sevdadan bir tebeşir ardından sonra.



22.36 gurbetinin üflediği avuçlarıma düşen ılık nefeslerinin yazı...

Ve "Brooks was here"... yalnız akşamlar.

12 Ekim 2025 Pazar

kırık bir kum saati dolabın dibinde

 
Muz kabuğu saatler yerde,
kırık bir kum saati dolabın dibinde,
Yere saçılmış günler,saatler.
Çıplak ayaklarında ince ince batan sızılar sevenlerin.
Kan yok,ses hiç ama hiç yok.
Kulaklarda bir karıncanın usul usul yere basan ayaklarının sesi.
Mezara saklanan,bir daha hiç mevzusu açılmayacak sesleri seven dudakların...
Muz kabuğu saatler yerde,
kırık bir kum saati dolabın dibinde,
Yere saçılmış günler,saatler.
Aslında bir süpürgeye bakar heryer ve herşey,her şey...
Kaçışır o zaman,zamanın en kıymetli kum taneleri bir halının altına yada masanın ulaşılmaz bir ucunda herşeyin ardına.
Saklanır sevilen her kum tanesi gizli bir yerde,
Ve bir çöl geçilebilir aşkından kör bir gözde,
bir var bir yok olabilir veya gözünü buraya kapatan başka yere açan hiçbirşey görmez gönüllerde...
Muz kabuğu saatler yerde,
kırık bir kum saati dolabın dibinde,
Yere saçılmış günler,saatler.
Ve ayağı kayar düşer sevmek,
Acısı güldürür ağlatır...


10.27 acısı lezzetini pişiren alevlerin çıtırtıları vardı gülüşünde...
Canım yansın istedim...

11 Ekim 2025 Cumartesi

Çağı kapatır içimde güzel yüzün

 
Çağı kapatır içimde güzel yüzün,bilmezler.
Gemilerim düşer peşine denizinden sıyrılıp toprağa çıplak ayak düşüp yürüyüp.
Bıraksan bırakmasan kaç yazar,
Ruhuna yapışmış kalmışım ben,
Sevdana eriyip düşen soğumuş yazgıyım ben...
Yürudüm üç arşı bin çölü üryan ayak ey güzel,
Mecnunu gördüm geçtim,baktım yüzü güler keyfi hoş değil,
Suyumu deştim üleştim...
Çağı kapatır içimde güzel yüzün,bilmezler.
Gemilerim düşer peşine denizinden sıyrılıp toprağa çıplak ayak düşüp yürüyüp.
Görevi içtim,kinimi kustum,
Dağlar kar soğuk ama için için yanıyor,
turuncu lavdan dövülü yüreğim...
Çağı kapatır içimde güzel yüzün,bilmezler.
Surların geçilmez asla duyarım,
Surlarını geçemem,bilirim.
Ama yine de dökerim çağın en büyük şiirini dize dize eritip ruhumun kara kalıbına,
Harf harf damla damla doyururum lavında o ateşin kordan ışığını,
Suya verir koca bir denizi feda edip,
Kalem kalem binlerce çekiç yılı işlerim yıkılacak bu esaretin zincirine.
Zafer ister senin olsun,ister benim farketmez,
Kapansın aşksız yeşili yapraksız bir çağ her ne gerekirse,
Sevda yeni bir çağ olsun doğsun varsın ıslak terli dudaklarımızda...
Ser düşsün,yürek gülsün yeter ki gönül hanemizde...

Duvarlar,duvarlar ve duvarlar...yükselen taşlar bölüyor tanrının manzarasını gezegende;ustalar örüyor insandan kaçırmak için yine insanı.Dervişler dağlara çıkıyor su'dan kaçıp saklanıp;insan evladı insandan...
Oysa aşk'ı meşk'i bir zeytinin dalında,bir narın yaprağında bulabiliyor iki bülbül kolayca ve huzurla...İnsanın en büyük dersi de,derdi de aslında daima kendisi...
ve öğrenebilse keşke,keşke ve keşke...


08.23 aşk'ın güney yamacı.

yaşayanların gözlerinde zaman yolculuğudur her baktıkları satır

 
Bir şairin kanıyım,
İçinden sıcacık durmadan yaşamaya akan.
Bir damda otuz güvercin ve ben,
Oturuyoruz tüm kötü yarınlara inat,
Tam da şu anın tadını toplayıp tadıyoruz nefeslerimizde.
Yüzümüzün tabağına düşen güneşi turuncu batan bir akşam ve yelin serin salatası kokuyor burnumuza gözlerimizden mis gibi.
Bir şairin kanıyım,
İçinden sıcacık durmadan yaşamaya akan.
Mısralar yüzüyor anılardan memleketim,kurşun kalemime...
Her zerresi titriyor kurşunun,
Her zerresi çilek açıyor yüzümde akla düşen gülüşünün.
Göklerim sessiz,
Çıt çıkmıyor mavilerimden beyazlarımdan,
Buz gibi bir dağım seherde,soğumuş kayadan yekpare,
O zaman gözlerimden durmadan akan bu yağmur da ne ey tanrım,
Bir şairin kanıyım,
İçinden sıcacık durmadan yaşamaya akan.
Damda oturan bir adam,
Bir baykuş şiir okuyor geceye karşı,
Ve gözlüğünü unutmuş okuyamıyor yazdıklarını.
Sadece şiirini okuyor kendinden göğe doğru,
Rüzgardan denize nazlı...

Bir şairin kanıyım,
İçinden sıcacık durmadan yaşamaya akan.
Kabrim bir kibritin ucunda belki,
Belki bir karanfilin kızıl saçlarında sonsuzluktaki evim...


08.03 z raporları anlatamaz sana yaşadıklarımızı sevgilim,biliyorum;ama yaşayanların gözlerinde zaman yolculuğudur her baktıkları satır,lütfen bunu unutmayalım...

10 Ekim 2025 Cuma

Günahlarımızdan düşsün her solukta nefeslerimiz


Oturalım odamızda bir sabah yere seninle elele,
Kimselere sormadan dünümüzü,yarınımızı,
bugünümüzü,
Üfleyelim cam'a üfler gibi venedik'ten sırrımızı,
Ruhun dizime,ruhum dizine uzansın,
Anlatalım üç günlük ömürden ibaret her an'ımızı.
Günahlarımızdan düşsün her solukta nefeslerimiz.
Anlat anlat bıkma hiç,
Ser en temiz en mis gibi sabun kokulu çarşafinı zemine.
Bağdaş kuralım seninle elele her en andan,anadan üryan halimizle.
Bir sen anlat birşeyler,bir ben yapışıp dudaklarının dalına,
uzanıp konayım ruhunun dantelden yaprağına ılık dudaklarından tutup susturup seni.
Bi konuş benimle,bi seviş sevgilim...
Unutalım herşeyi,sırtımızdaki her görevi,
biz olmasak eğer kıyamete düşecek olsa bu dünya,
Bırak bir kez,ne olursa olsun ama beraber düşelim...
Bi konuş benimle,bi seviş sevgilim...


07.38 Az çoktu,çok az belki kimbilir.
ritüellerin kanunları paslı çivileriydi bir peygamberin etini ağaçlara çakmak için.
Sineğin kanadını koparan,bir kedinin kuyruğuna bıçak vuran aynı günahın tohumuydu belkide.

O farkedilmeyen sızı

 
O farkedilmeyen sızı birden değerli oldu,
Yüreğimin demirden kasasına oturdu saklandı sanki.
Anahtarı olmadı hiçbir zaman karanlıklarımın,
Kapalı bir oda gibi evimin uzak ucunda durdu kaldı,
Ben de kapısını kırıp girmedim hiç,
Uzak yürüdüm,
Saklı gizli kendimden bile,korktum içten içe hep.
İstemeden dilimle dokunup oynadığım o küçük sızı büyüdü acıdan bir çığ'a dönüştü.
Aşk dondu tutuştu,
Ten yandı kardan,
Sevda durdu kaldı ölüp ama aynı,bir saniye bile geçmemiş gibi sanki,hem de hiç çürümeden...
Ölümsüz aşkların durdur tuşu misali,
Dudaklarımızın arasında bir karınca adımı kadar uzakken mesafe,
Aldım izinsiz sormadan senden,sana dokunmuş sinmiş,senden sararıp kopmuş ılık bir nefesini.
O farkedilmeyen sızı birden değerli oldu,
Yüreğimin demirden kasasına oturdu saklandı sanki.
Ve şifreyi unutup gömdü kalbim,
Ve şifreyi gömüp unuttu kalbim...
Sevişe sevişe çiviler çaktım bedenime,
Sevişe sevişe düşlerin boyasını devirdim kimse alamadan kaderin fırçasını bile daha eline.
Uyudum kaçtım tüm savaşlarımdan,
Uyudum,uyandım tüm kabuslarımdan...
O farkedilmeyen sızı birden değerli oldu,
Yüreğimin demirden kasasına oturdu saklandı sanki.
Bu gezegenin en zenginiyim şimdi,
Ve kimse bilmiyor benden başka,beni...


06.37 ardına kaçılan saatlerin günah düşme zamanı şimdi.ruhlarımız çok ağır tanrım;adımlar doğamıyor bile kan dolan kan taşan bacaklarımızdan,ölü doğan bebekleri büyütüyoruz sanki atamadığımız adımlarımızın kan sızan gölgesinde...

9 Ekim 2025 Perşembe

kızarmış kıtır bir savaş

 
Eğilmez bükülmez denilen soğuk demirden kuralların şehri,
Eriyor damla damla hergün gözlerimin önünde şimdi.
Şifasını çalıyorlar ellerinden,gözlerinden,
Masum şehir öksürüyor taa ciğerlerinden.
Martılar ki sinekleri denizin,
Kimi bir vapurun yanında vızıldıyor bir lokma simit için,
Kimi bir motorun köpüklerden ardında oynuyor denizin maviden yemek masasında.
Eğilmez bükülmez denilen soğuk demirden kuralların şehri,
Eriyor damla damla hergün gözlerimin önünde şimdi.
Dudaklarda ıslanan sözlerin filizleri bile korkutuyor korkakları.
Şiirler yaprak yaprak yeşiller açıyor güzel yüzünün parklarına oysa.
Korkunun şaire faydası yok,
Şiir ateşe düşen değen ellerden yanıp tutuşup önümüze düşüyor.
İnsan hakları beyannamesinde yazıyor keza;
Acısını hissetmek ve acısını yaşamak en temel hakkı insanın,
İnkar yada kabul senin beyanın sadece...
Eğilmez bükülmez denilen soğuk demirden kuralların şehri,
Eriyor damla damla hergün gözlerimin önünde şimdi.
Sonra bir kuş eğilip ötüyor kulağıma cennetlerden uçup kaçıp sanki,
Gülümseyip kocaman çekiyorum mutlu hissetmenin kılıcını yüreğimin kınından kaçırıp inan ki...


08.09 kahvaltıyı kızarmış kıtır bir savaş ile açan çocukların saklankaçında,sessizlik huzurun cenneti demekti...

- bugün okulda ne öğrendin çocuk ?
- bir gün daha hayatta kalabilmeyi...dedi ve sustu çocuk.


Atkısı güzel kedi


Atkısı güzel kedi.
Kalmışsın yapayalnız ıslak bir sokakta.
Dilinde paslı bir demir tadı kalmış geceden.
Bir bardak suyun içinde limonlar yüzer,
Çeşmeye dayayıp ağzını suyunu içersin sen kalbim.
Çıtırdar kırılacak hisler rüzgarında saçlarının,
Barış çubuğu kenarda unutulmuş bir tütsü misali bizden uzaklarda tüter de tüter...
İçimizde bin yıldır hep bir savaş hazırlığı.
Atkısı güzel kedi.
Dikkat et hissine;
Sermayen,seni ısırır acı yanar teninde sonra,
Unutma,
Özü çürüğün kokusu siner tenine.
Atkısı güzel kedi.
Ateş yaktı yakacağı herşeyi içimde,
Kor alevler gönlümde göğe değdi sevişti,
Kül kaldı her şeyden bi geriye,
Kül kaldı çıplak ayağıma toprağım üstüne anca bi çul diye.
Kürküm yanmış,is kokusu ruhum.
Atkısı güzel kedi.
Tüm alemlerde günahkarım,
Tüm alemde yürür evsiz bir kaplumbağayım...
Atkısı güzel kedi.
Bir soba yanı uykusu şiirim,
Kızarmış ekmek kokusu burnuma sabahın mısraları.
Bir bardak dolusu çay kederimde aşım...
Bir ay dolusu sövgü içimde sustuğum tüm dillerde kutsalım.
Ne derdim sana,ne de keyfi sadece bir günahkarın.
Atkısı güzel kedi.
Bir türkü tarasın sabun kokusu saçını yazda,
Kışın soğuğu tenini bana sürsün,
Bir battaniyenin altı kabrimiz olsun,
Elele ölelim seninle,
Dudak dudağa gömülelim...
Atkısı güzel bir kedi,
Beklesin dursun ardımızı...


22.17 yaz çiz durmaz vakitler boyu ey efendim.

8 Ekim 2025 Çarşamba

deli kırmızı bir kan

 
Kılıcımdan akıyor biriken yağmur damlaları gibi en kırmızıdan da deli kırmızı bir kan.
Birikmiş ve yorulmuş unutulmuş herşey sanki bir cebimizde,en saklı,en sandık olanı belkide...
Kuşuyum küllerden bir diyarın,
Bıraktım tüylerimi temizlemeyi,
Yangınların isi sinmiş kalmış üzerimde,
Artık kokusunu duymuyorum denizin ve o güzel sabahların...
Seyretsem kirli bir pencereden ah şu yaşamayı,
Yeşili gri görsem de olur inan,
Yeterki kokusu gelsin yüzümün kıyısına ıslak çimenlerin.
Aşk,
Sızısı tatlı çivim,
Güllerin,bana dokunmayın sakın diyen en dikenlisi...
Kılıcımdan akıyor biriken yağmur damlaları gibi en kırmızıdan da deli kırmızı bir kan.
Savaştan kaçan kahramanıyım en kanlı zaferlerin,
Yarışı kazanan,madalyasını bile bile unutan,
çekip giden lanetiyim tüm kanlı başarıların...
Umrumda değil sizin hedeflediğiniz karanlıklar,
Bana yemyeşil çimlerimi verin...
Kılıcımdan akıyor biriken yağmur damlaları gibi en kırmızıdan da deli kırmızı bir kan.
Yoruldum,durdum soluklandım şurada,
Kızıl bir deniz birikmiş karıncalara ayağımın dibinde,damlayan parlayan yer yer ıslak al keskinliğimden.
Aşk,
Sızısı bal tadı,zehirdenmiş ama bu bir ölüm,
Ve suyun,çölde en soğuk hali o mahmur sabahı gözlerinin...



08.44 ölmemi bekleyen nefeslerimin dört nala koşan sesi yankılanıyordu kulaklarımda,ve ben yaşamayı seçtim atımı durdurup üzerinde uyudum bir ağacın gölgesinde...

Bin sene, bir saniyedir

 
Bir avaz doğurdun beni goncandan büyütüp,
Diyetini ödedi susup tüm harflerini dudaklarım.
Bin senedir lal dilim,
Bir saniyedir ömür,seninim...
Kaç fiske kovalar beni gecesinden,bulutundan,
Kaç yangın sular içimde lavdan erimiş ırmağımı.
Bir avaz doğurdun beni goncandan büyütüp,
Diyetini ödedi susup tüm düşlerini yüreğim.
Sevdanın devranında dünya sana döndü,ben senden yana...
Aldandım her doğruna,her yalana...
Kapıda kaldım bir mahşer,bir şubat zamanı,
Yuvamdan düştüm kanadımda üç tüy iki dilekle,
Kanadı,kanadı sırtımda sevdanın,
Bir avaz doğurdun beni goncandan büyütüp,
Diyetini ödedi susup tüm mıhlarını çekip kendini kanatıp elim ayağım.
Huzura taşır kokun alıp canımı,
Ömür tutuşur,
Zaman değişir,
Ne zaman tutsam üşümüş soğuk ellerini,
Rüyamda,
Bin sene, bir saniyedir;
Bin kıyamet gelir ,bana bir cennet olur...


22.09 mülk düşer,can yükselir.

7 Ekim 2025 Salı

Yolu silinen karıncalar

 
- Yolu silinen karıncalar kayboluyor selinde toprağın.Sular süpürüyor geride bile kalmayan bütün endişelerini zavallı masumların.  Kimsesiz kalan kaplumbağa sabahlar bıçaklıyor tepside kalıp yenmeyen sıcak ekmekleri. Soğuyor kinler dahi yenmeyen akşamların tabağında.Yalnızlık,kusuyor dilenip gün boyu cebine doldurduğu tüm gülmelerini...

Susuyor gök bile yağmurdan çamurdan saklanıp şimşeklerinden utanıp artık...

Sefiller,bağırdıklarında taç taktıklarına inanıyorlar hala;ne büyük yanılgı ey tanrım,ellerinden kopup kayıp göğünden düşenin kendini uçuyorum sanması...


08.01 sabahın yanılgısı seherin saçlarını okşamasıydı...serinliğin kefenin hafifliginden estiğini çok sonra farkedecekti...tüm değiştirebilme ihtimalinden birkaç durak sonra ancak gözlerini bir anda hissedip açtığında...


5 Ekim 2025 Pazar

düş'e kurulu saatler

 
Derinlerde dev solucan delikleri ve trenler sevgilim.
Ördek yavruları koşturuyorlar şu meneviş gölün mesai sabahlarına,
Yeraltı yollarında karıncalar gibi heryerden çıkıyorlar karşına,
Birbirine karışa karışa yürüyor insanlar...
Tozlanıyor her gün kağıt masa takvimlerinde,
Ve yanıyor kirler yapışıp yüksek kulelerin camlarına...
Rüzgar yalnızlığımızı çarpıyor yüzümüze,
Karanlıklar bizi sarıp sarmalıyor ışıksız gecelerin sabun kokulu örtülerinde.
Derinlerde dev solucan delikleri ve trenler sevgilim.
Ve kaybolmuş tüm insanlar,ellerinde binbir haritala ile...


07.57 düş'e kurulu bozulmuş saatler vakti zaman dökülürken ellerimizde...

4 Ekim 2025 Cumartesi

Tanrı'nın abur cuburu

 
Tanrı'nın abur cuburuyum.
Boğazımda bir his bir kaşıntı aşk.
Öksürmek istiyorum bir gök gürültüsünü tükürür gibi ciğerimden,
Aksın tüm ses,tüm ateş ve yangınlar göğümden toprağıma.
Yine de kabuğunu kırıp çıkamıyor o bebek bülbül sertleşen anasının göbeğinden.
İçimde açıyor bir sızı'nın nazlı çiçeği filizlenip sanki,
Cesaret edip sulayamıyorum bile,
Gözlerimden akan tuzlu denizimin bir kaç damlası süt olup düşüyor aşk'ın bebek dudaklarına sonra.
Büyüyor güneş gibi içimde bir kainat.
Tanrı'nın abur cuburuyum.
Boğazımda bir his bir kaşıntı aşk.
Yutsam bitecek kesin ve belkide,
Ama kesip kopartamıyorum tırnaklarıyla tutunup canımı yakan çaresizliğini nefeslerimden,
Elimde keskinliği soğuk bir parlaklığın,
Kalakalıyorum öylece.
Bana ne oldu Tanrım,lütfen söyle...
Tanrı'nın abur cuburuyum.
Boğazımda bir his bir kaşıntı aşk.
Kaynatıp içtiğim ayva yapraklarına yazıyorum beni kasıp kavuran bu ızdırabımı,
Yine de kurtulamıyorum,
İstesem ve bilsem de evimin yolu gibi dermanımı...
Tanrı'nın abur cuburuyum.
Boğazımda bir his bir kaşıntı ve aşk...


09.21.içimin kuyusuna düşen yankılarım.

ve suret'e düştü his

 
Siyah acı suyu uyandırdı beni tanrının kutsal çekirdeklerinden yüz yılda bir damlamasına izin verdiği.
Yırtıldı tüm ezberlerin aşınmış çarşafları kuruyan iplerinde zamanın.
Zihnim rengarenk bir çöplük,üstüste çaputlar tarlasında bir harman yeri şimdi.
Bin cehennemin ateşi elele tutuştu ve kavurdu sanki tenimden söküp alıp bir damla ışık ruhumu...
Siyah acı suyu uyandırdı beni tanrının kutsal çekirdeklerinden yüz yılda bir damlamasına izin verdiği.
Gözlerimde plastik bir yalancı cam takılı şimdi lacivert karanlık derinlerde,
Bakışlarıma sular sızıyor bulutlarından kayıp usul usul ve şimdi.
Kaçırıyor mısralar denizin tuzunu gözlerime,
Siliniyor gördüklerim göreceklerim sinemde,
Boğuluyorum,
Düşüp usul usul bir kelebek gibi tuzlu kumlarına suretin.
Siyah acı suyu uyandırdı beni tanrının kutsal çekirdeklerinden yüz yılda bir damlamasına izin verdiği.
İçtim uyandım,
Rüyamı özledim ve ağladım...


09.06 ve suret'e düştü his.

Gül olan


Sanılanın aksine,
Dünyadan habersiz bir bülbül kuşuydun sen,
Ben toprağa kökü doğmuş eli değmiş suya hasret bir gül.
Heryerim diken,heryerim şiir.
Sınıfına uzak sınıfına cahil mavi önlük beyaz yaka bir çocuktun sen,
Ben üç ömür yemiş içmiştim toprağımdan,tarihimden...
Sanılanın aksine,
Dünyadan habersiz bir bülbül kuşuydun sen,
Tek tek dikenlerimi söküyordum her gün belki bir ihtimal senin uğruna oysa ben.
Kağıtlar,para pul,taş betonlar senin olsun ,
Benim aradığım başkadır,
Yolum başkadır,
Elime baksalar,elimde de değildir bulamazsın,
Derimi yüzseler de alamazsın...
Sanılanın aksine,
Dünyadan habersiz bir bülbül kuşuydun sen,
Şiirler mektuplar yazıp dikenlerimin ucuna asıyordum ben senin için,
Ne zaman gelsen batmasın narin tenine en ince halim bile diye oysa.
Susuz toprağa düşmesin bir damla kanın bile dahi diye sonra,
Kıskanırdım,kururdum,içerse al ılık bir damlanı senden çalıp susuz dudaklarından şu toprak,
Dayanamazdım,
Nefesim ondan da olsa keser boğazımı,köklerimi çeker giderdim...
Sanılanın aksine,
Dünyadan habersiz bir bülbül kuşuydun sen,
Kuruyan goncalarımı kağıt edip uğruna seni yazıyordum deli gönlümün yapraklarına her gün ben...



08.51 Sanılanın aksine,
Dünyadan habersiz bir bülbül kuşuydun sen,
Gül'ü bendim şu kurak zamanın;
Çok ama çok bekledim...
ve şarkın kimdi,kimeydi hiç bilemedim.

Gül olan ah'ların bahçesi;gül olan...

3 Ekim 2025 Cuma

Burnout

 
İçinde,eserken yüzünü yakan cehennem rüzgarları kaynıyor sevgilim,
İçin fokur fokur,
Susuyorsun bir kurbağanın kaynayan sessizliğinde.
İçinde,eserken yüzünü yakan cehennem rüzgarları kaynıyor sevgilim,
Kasıp kavuruyor düşlerini,içip içinden yaşam suyunu.
Sahra'sına düştü dünün bugünün...
Seferindeyim beni yavaşlatan kumlarında bir vaha'ya dönmüş yüreğinin...
Zafer,gözlerimin önündeki bir bardak su'da açmış bir çiçek,bir mucize;
Dokunmak koparıp almak bir çocuğun oyuncağı sadece,
Ve ben senin uğruna vazgeçiyorum tüm kazanmalardan sevgilim,
Bir çiçeği koklayıp tacından,öpüp eşsiz rengindeki yapraklarında entarisinden,
Çekip gidiyorum tüm zaferlerinden yaşamanın.
Varsın kaybedelim seninle her kazanmayı elele cebimizde,
Ama bile isteye...
İçinde,eserken yüzünü yakan cehennem rüzgarları kaynıyor sevgilim,
Kasıp kavuruyor düşlerini içip içinden yaşam suyunu.
Sahra'sına düştü dünün bugünün...
Çölün kanunları korur faresini sevgilim,
Gözetir akrebini,kuşunu,
Bakar yetim yılanlarına sevgilim.
Ve fakat ölür penguenler onlara ömrü boyu anlatılan bu cehennemde,
Hiçbirşey bilmeden kurur gider eti üstelik...
İçinde,eserken yüzünü yakan cehennem rüzgarları kaynıyor sevgilim,
Çorban ocakta yanmış dibi tutmuş,
Aşsız kalmış akşam karanlık göğün göğsünde bu gece.
Açız,
Korkma,
İyileşiriz sabahına ertesi günün,
Ve doyurur bizi güneş,kırıp en sarı yumurtasını mavi tavasına...
Merak etme sen.
İçinde,eserken yüzünü yakan cehennem rüzgarları kaynıyor sevgilim,
Dur,dur ve sakinle.
Derin bir nefes al kalsın içinde bi süre,
Sonra üfle gitsin tüm derdi kederi göklerin hınzır yüzüne.
Yaranı sarsın sıcacık bir bardak süt sonra yağmurdan bir pencerede.
Çek battaniyemizi üzerine,
Isınsın yüreğin,eski en güzel çocuk günlerin gibi.
Kar yağsın ve tatil olsun ruhun...
Sessizlik ilacın olsun tok ve aç her an kulaklarınca içtiğin...
İçinde,eserken yüzünü yakan cehennem rüzgarları kaynıyor sevgilim,
Topla derdinin yapraklarını en yeşilinden ve en filizinde haydi,
Doldur kalbinin demliğine hepsini,
As içindeki cehennemin güneşine içi dolu kalkmaz al'dan yüreğini,
Demle huzuru ve sevdayı usul usul saatlere,
Elele tutuşalım,
ve beraber içelim bitirelim içindeki iyi kötü herşeyi...
Çünkü sevda,demlenince güzel sevgilim...


06.45 derdin har ateşinde yürüyen ayakları yanmaz bir çöl faresi kadar aslandı yüreğim...

Kalbinin antibiyotiği ruhunu incitmesin sevgilim...

2 Ekim 2025 Perşembe

Aşk'ın kazası bir köy

 
Ellerin taşı yakamaz canımı,
Akmak istemez mecbur kalmasa kesik yaramdan dahi kanım.
Delisiyim insanlara göre bu zamanın,
Ateş beni yakar mı,köz is'imi siler mi.
Ah taşını yerken gözlerinin içine baktığım tüm korkaklar,
Kurusun bir fincan kadar saksıda damla damla suladığınız ruhunuz sahte etinizin ardında.
Ellerin taşı yakamaz canımı,
Akmak istemez mecbur kalmasa kesik yaramdan dahi kanım;
Ama ne olur sen susma sessizliğin hain gölgesinde yalanların ardına sinip saklanıp.
Korkmak doğası bir nefes gibi yaşamanın elbet,
Lakin hainlik,etin ruhunu inkar edip ağzını kapattığı soysuzluğu sadece.
Sen etme,ne olur...
Ellerin taşı yakamaz canımı,
Akmak istemez mecbur kalmasa kesik yaramdan dahi kanım.
Sen gel ve kalbimi kurtar gerekirse saplayıp zehrin sonsuz suyunu içmiş dantel bıçağını eşsiz dudağından çekip fırlatıp kınını...
Gülümser düşerim yaşamanın göğünden o zaman,
Kırıp kutsal kanlı kanatlarımı kopartıp ruhumun sırtından...
Ellerin taşı yakamaz canımı,
Akmak istemez mecbur kalmasa kesik yaramdan dahi kanım.
Ama sen susma,
Ne olur...


08.32 canı yakan hançeri bal arılarının...

Yakılmış cümlelerimin külleri

 
Kuş konsunlar boynuna*.
Bir tokat yedim.
Dağıldı elimde kafamda ne vardıysa,
Kelimeler düştü,cümleler ters döndü gözlerimdeki koltukta.
Yerde kurumuş bir parmak boyu bir dal yaprak gördüm,
Yeşili solmuş çoktan ruhundan,
Eti kurumuş göç eylemiş kanı canından.
Kuş konsunlar boynuna.
Bir çocuk susmuş,
Ve herkes yalnızca yine de onu dinlemiş,
Böyle bir zamanıymış geçen,kayıp dökülen günlerin.
Nefeslerini çalmışlar,
Ve yerler şehit yaprakları ile örtülmüş ekimin.
Tüm ağaçlar üzgün,
Kağıttan paralar satın alıyor kadim ağaçların kanını satıp kendi kendini.
Kuş konsunlar boynuna.
Bir çocuk susmuş,
Dökülmüş yüzün yüzüme sanki,
Seni arıyorum kainatta,dualarım küreğim dilimin denizlerinde...
Yakılmış cümlelerimin külleri batıyor şimdi lacivert denizinde kış gecelerinin.
Balinalar içiyor mısralarımı.
Kuş konsunlar boynuna.
Bir çocuk susmuş,
Ve ağlamış sahte mahşerlerin ardından tüm ağaçlar plastik cehennemin dumanlarından kuruyup düşüp...
Yürümek kaderi ekmek taşıyan yada arayan tüm karıncaların.
Kuş konsunlar boynuna.
Bir çocuk susmuş,
Oyuncak arabaların kazaları kulağımda,
Oyun savaşların uydurulmuş kanunları çıtırdıyor güneşin yaktığı toprak damda şimdi.
Daha da acılaşıyor her kırmızı,
Ve daha da can yakıyor her lokma artık boğazımda çürüyüp...
Kafatasımın içine çimenler ekiyorum bir çay kaşığı huzur bulsun diye içimdeki savaşlar,
Ve kimse ölmesin silahlı saklanbaçlarında o pis yalancıların.
Bir kedi bakıyor yüzüme,
Ben eksiliyorum birkaç saat daha nefeslerimden...
Kuş konsunlar boynuna.
Bir çocuk susmuş,
Bir aden yaprak açmış cennetinin körfezine,
Bir yürek alkış tutmuş içinde yıkandığı kırmızı ırmağına...



18.15 Kuş konsunlar boynuna*

Nilgün Marmara anısına...

29 Eylül 2025 Pazartesi

ve nuh'un karpuz kabuğundan o düşlere giden gemisi

 
Dört otuz iki...
Açıldı gözlerim sabahın karanlığına karşı gücü tükenmiş eski ihtiyar bir sokak lambası gibi.
Kalbime buzdan soğuk bir hançer saplandı sanki.
Yolculuğun kuralları varmış,yüze yakın sayısı belki,
Okumadım hiçbirini.
Sonra arkamdan omzuma dokundu sandım elin,
Seni duydum,
Seni hissettim...
Omzumla boynum arasında bir yere,
eski paslı etime,
yepyeni pırıl pırıl ve kağıdı kesen ince dantel ustalığında sıcak bir bıçak saplandı,
Kestiği an uyuştu tenim ruhum.
Can aldı,can verdi ardımda gülüşünün sonsuzluk çeşmesinden etime varlığın...
Sesini duydum sanki her gece,
Rüyalar kasıp kavurdu ruhumdan yakalayıp uyuyan etimi.
Sesini duydum sanki her gece,
Uyandım uyandım durdum,
Ama yoktun.
Her gece yeniden saklandım,buldun,
Her gece yeniden yeniden tuttun ve öldürdün,
Sonra can suyu nefesini döküp uyandırdın bir daha ve bir daha...
Zinciri kırık bir çaresizliği öptün öptün durdun içimde.
Aynı bıçak acısı ile zıpladım kaçtım düşlerin saklanbacından kimi bazı...
Sesini duydum sanki her gece,
Uyandım uyandım durdum,
Ama yoktun.
Dört otuz üç...
Ve rüya bitti.
Gözlerimi açmayı unutmuşum sadece...


08.14 karınca yollarında elde ekmek kırıntısı hayali ve sel günlükleri...ve nuh'un karpuz kabuğundan o düşlere giden gemisi...




27 Eylül 2025 Cumartesi

Bu kaçıncı mahşerim yada gökten bıçaklanmış kanadı,düşen emri kutsal dudaklarının

 
Kağıt kesiği sokak'ta can sızısı ıslak yağmur ertesi kokulu bir gülümseme ışıldadı yüzünün memleketinde sonra bir anda,
Bir kedi ölüsü unutuldu duasız arabalı bir yolda,
Birkaç hacet tortusu ve bir ağaç dibinde,
Ve kazanılan savaşların şehidiyim üst üste defalarca can düşüp canımdan teslim ettiğim,
Bu kaçıncı canım sana koştuğum ey Allahım,
Bu kaçıncı mahşerim yada gökten bıçaklanmış kanadı,düşen emri kutsal dudaklarının...
Kağıt kesiği sokak'ta can sızısı ıslak yağmur ertesi kokulu bir gülümseme ışıldadı yüzünün memleketinde sonra bir anda,
Isındı tüm kışları düşlerimizin,
Ve ısındı içimizde üşümüş bütün yarınlar...


10.07 bayrak açan ağaç yaprakları dalgalanıyordu yüzüne düşen gölgelerde...

26 Eylül 2025 Cuma

"No cuts"

 
Kalbime saplanmış,usul usul odalarıma adım atan bir mızrağın ucuna yazıyorum adını kanımın ılık mürekkebinden süzüp harflerini...
Yolunu bulan maması bebek ağlayışlarının.
Durmadan dönen şu koca dünya ve biz karıncaları yaşamak sanatının.
Belkide tanrı bir çocuk ve dünya onun mavi akvaryumu kimbilir.
Durmadan dönen şu koca dünya,
Ve gözlerinin içinde mutluca saplandığım,altın çamurundan bu ipekten eylemsizlik.
Dönüyor dünya dört nala,
Ve biz tutunmuşuz birbirimize,düşmüyoruz hiç sevgilim.
Kalbime saplanmış,usul usul odalarıma adım atan bir mızrağın ucuna yazıyorum adını kanımın ılık mürekkebinden süzüp harflerini...
Zamanın adı ocak takvim sayfasında,
Benim içimde cehennemin demiri demleyen ateşleri harlanıyor sevgilim sanki.
Bunalıyorum,nefeslerinin ılık melteminden uzak kaldığım her saniyesinde zamanın.
Saklı itiraflarımı yırtıyorum çaput çaput karanlığımın odasında bir ahşap kutuya.
Ve rüyalarda beni bin şeytan okluyor sevgilim,
Kan kaybediyor kalbimdeki tüm hayallerim üşüyüp uyuyakalana dek...
Hedefiyim düşen meleklerin serin akşamlarda.
Kalbime saplanmış,usul usul odalarıma adım atan bir mızrağın ucuna yazıyorum adını kanımın ılık mürekkebinden süzüp harflerini...
Dünya dört nala dönüyor sevgilim;
Yerinden oynamaz denilen yüce dağlar kayıp düşüyor kıyameti gelince,
Denizler koşuyor üstümüze süngüsüyle emri verilince.
Ve gözlerinde saplı kaldığım,bana adım dahi attırmayan altın çamurundan bu eylemsizlik,
Dönüyor dünya dört nala,
Ve biz tutunmuşuz birbirimize,düşmüyoruz hiç sevgilim.
Kalbime saplanmış,usul usul odalarıma adım atan bir mızrağın ucuna yazıyorum adını kanımın ılık mürekkebinden süzüp harflerini...
Gelgit'isin gözyaşlarımın sevgilim,
Bir söz verdim nefsimde nefesime,
İstesem de kıyamıyorum ne can'a ne Canan'a sevgilim.
Can benim değil,
Değil ki sen...
Kandırıyorum her seferinde bir çocuk gibi hala kağıtlarda ama kendimi,
Sen benimsin sevgilim...
Kalbime saplanmış,usul usul odalarıma adım atan bir mızrağın ucuna yazıyorum adını kanımın ılık mürekkebinden süzüp harflerini...
Demleniyor ruhum kaynayan kumların üzerinde,içimdeki geçilmez çölün mahşerinde...
Tutulamaz bir sac ibrikten dökülüyorum düşürülüp ayaklarının önünde,ayaklarının yoluna sevgilim...
Kumlar içiyor beni yana yana,
Ve kumlar soğutuyor beni koynunda zamanın.
Ben yorulup ölüyorum...
Kalbime saplanmış,usul usul odalarıma adım atan bir mızrağın ucuna yazıyorum adını kanımın ılık mürekkebinden süzüp harflerini...
Kan kalmadı kalbimin durmaz değirmeninden geçecek gayrı sevgilim,
Bir dua'n kanadı olsun soğuyan etimin,
Beni yak,kül et ve savur gözlerinden göklerine sevgilim.
Uçuşayım peşinden rüzgarlara inat yine de ve yine de...


09.39 göğsümü delen mızrak ateş aldı yüreğimden...mızrağın ucu eridi altından ışık rengi bir har ile,karıştı kanıma volkanların kalbi misali ve içimde sen kaldın geriye bir tek sevgilim...

25 Eylül 2025 Perşembe

dokuz oğlumuz öldü güneşin karnında

 
Tertemiz bir göl ayna misali parlıyordu gökte yanan güneşini,
Sudan yansıyan güneşin yüzü ısıtıyordu gözlerimizi.
Kendine bakıyordu bir tanrıçanın kızı göğü üzerine giymiş sudan aynasında mavinin.
Aşkın oku vurmuştu ikimizi de,emindim.
Beyaz elbisesi kandı kalbinin üzerinde,
Keza benimki hala kanıyordu durmadan ama durmadan;
Emindim,
Aşkın oku vurmuştu ikimizi sıcak yüreğimizden,
Sıcacıktı kalbinden akan kanı,
Hissetmiştim sıcağını,
Avuçlarımdaki buzlar erimişti.
Tertemiz bir göl ayna misali parlıyordu gökte yanan güneşini,
Sudan yansıyan güneşin yüzü ısıtıyordu gözlerimizi.
Bu gezegenin en güzel ruhu suya düşen aksi ile konuşuyordu.
Karardı güneş sonra yüzünde,
Zifir bulutlar kapladı bir anda tüm ruhunu.
Ay dahi kara bulutların ardına kaçtı saklandı.
Kan kurudu.
Beyaz gömlekte yakalar düştü.
Jemevu'n ;gözlerindeki güneş inkar etti ateşini,
Düşler sarardı düştü,
Mevsim değişti.
Cennetinin zarları ters döndü yere düştü.
Adımların isteksizce yerlere sürtüştü.
Jemevu'n ; nefesin inkar etti ciğerini...
Tertemiz bir göl ayna misali parlıyordu gökte yanan güneşini,
Sudan yansıyan güneşin yüzü ısıtıyordu gözlerimizi.
Aşk,kanadı sıcacık ve kurudu üzerindeki tertemiz beyaz elbisenin üzerinde,
Jemevu'n ; kuruyadurdu kan ve inkar etti tüm dünlerini...
Kendini kandırdı doğan güneşe gözlerini yumup akşamüstü.
Tertemiz bir göl ayna misali parlıyordu gökte yanan güneşini,
Sudan yansıyan güneşin yüzü ısıtıyordu gözlerimizi.
Jemevu'n ; dokuz oğlumuz öldü güneşin karnında,
sırtını su'ya döndüğün yer öksüz kaldı o günden sonra,sonraki her sabahına...
Oysa tertemiz bir göl ayna misali parlıyordu gökte yanan güneşini,
Ve sudan yansıyan güneşin yüzü ısıtıyordu  gözlerimizi.
Masum çocuklar koşarken dört tarafına mermer sarayların,
Gölgesinde tozlu kırmızı paspasların,atlar sessiz usul usul ağlıyordu...


22.06 cam bıçaklar kesiyordu üşüyen,kanı çekilmiş tüm pişmanlıkları ceplerimizde...

24 Eylül 2025 Çarşamba

göğsümün kuytu limanında

Bir tokat düştü yüzüme gökten inen şimşek misali,
Bir ışık patladı,yaktı canımı bir ışık ilk defa,
Rızkım ataş aldı ağzımda dişlerimin değirmeninde belki ilk belkide son defa.
Bir cümlenin bile hakkını gözeten içimde kafesli ruhum,
Bir cümle için bir ömürdür tövbede oysa...
Cümle cümle hesap veriyor etim,ruhum şimdilerde;
Gönlüm yanlışa her daim karşı,
Ve sırf bundan sebep,
Dön dolaş bu bir köşesinde şeref aradığımız şu düzen,
Bir eski duvar önünde gözüm her gün yaşlıdır.
Bir tokat düştü yüzüme gökten inen şimşek misali,
Haksız canımı yaktı asırlık bir sevda,
İçimde ipini dalına dolayan bir zaman,
Salıngaç mı yaparsın kendine infaz mı yoksa bir türlü geçmeyen bu saatleri.
Ve içindeki şüphenin durmadan kazdığı ellerimizden örülü bu sevda,
Sence de aşk'ın kırılmaz kabuğunu kırmaz mı;
Etme o zaman,
Kıyma hakkına bu sevmelerin.
Harcına yaşlarımızı kardığımız ömrümüz kadarlık şu mavi dünya,
Ve yakmaya değmez hiçbir yarın içimizdeki güzellikleri inan ki.
Bir tokat düştü yüzüme gökten inen şimşek misali,
Gece üç belki iki bilmem,
Uyandım buz gibi bir denizin dibine,
bir nefes bile tutup biriktirmemişim üstelik içimde,
uçuyordum sadece akşamda ve gecede öylece...
Paslanan bıçağın tenimde dövülmesin sevgilim,
Bırak kesmesin yorgun düşen kılıcın gerekse de belinde,
Ben savaşır kazanırım senin her savaşını o güzel vatan toprağı gönlünde...


07.57 sabaha yürüyen,başından dumanlar tüten iki bacaklı vapurların mavi patikası...
ve tüm seferleri iptal yüreğim atıyor göğsümün kuytu limanında...

22 Eylül 2025 Pazartesi

Can bir rüzgara çarpmış ağaç direkte tellere düşmüş

Adım sevda olmuş,
Ruhum tütmüş,keçem bitmiş.
Her gece uykumdan oşür düştüm durdum.
Kimsesiz kabirde duasız kaldım.
Et çürüttüm,nefes yaktım,
Prangalarda yılları saymadan düştüm,
Ayaklarıma demirler doğurdum,büyüttüm,
son nefeslerini aldım ektim yeniden büyüttüm;
Adım sevda olmuş,
Ruhum tütmüş,keçem bitmiş.
Şiirim yunus olmuş susmuş,
Ayaklarım mecnunu anmış durmuş,
Gözlerim veyseli duymuş,
Yan yan kül olmuş dökülmüş kavrulan yüreğim,
Adım göklerin gölgesine hapsolup beyazıd olmuş,kahrından ölmüş;
Adım sevda olmuş,
Ruhum tütmüş,keçem bitmiş.
Can bir rüzgara çarpmış ağaç direkte tellere düşmüş,
Kurtaramamış hiç kimseler,
Dar ağacında ibret olmuş kefenden beyaz teni.
Adım sevda olmuş,
Ruhum tütmüş,keçem bitmiş.
Karanlık çökmüş,gölge göçmüş,
Ocakta son kalan şehit odunların çıtırdayan ninnisi kulağıma merhemini sürmüş...


22.58 dar gelen kefenler yırtılıyordu akşamda,
Göğsüme sığmıyordu güneşten borç aldığım nefesler...

Boş bahaneler

 
Boş bahaneler,
Binbir masum yalanı gönlümün,seni görmek için.
Beni örten perdesi eskilerden günlerimin,
Burnu akan çocukluğumu saklar dağlarımdan,
sayıp yüze kadar bu oyunlarından şu soysuz şehirlerin.
Boş bahaneler,
Binbir masum yalanı gönlümün,seni görmek için.
Yağmuru bitmiş kesik suyu bulutların,
Meğer dikeni konuşurmuş güllerin,
Goncası konya şekeri imiş lalenin.
Bitmiş azrailin cebinde kalmamış hiç ölüm,
Bileti yok artık o vaadedilen cennetin,
Dolmuş taşmış gözlerde yanan o binlerce cehennem,
Kalmamış bize gidecek kötü yada iyi hiçbir yer.
Yersiz yurtsuz kimsesiz ve öksüz doğar ve oysa her kelebek,
Yemyeşil lahanalar yaprak yaprak oldu sevda mektubunda binbir gün.
Boş bahaneler,
Binbir masum yalanı gönlümün,seni görmek için.
Duvarlarım ağladı seni görmek için,
İyi haydi ağlama dedim kalbime götüreyim dedim seni onun yanına.
Bitmedi gece,bitmedi ataş,
Kül yandı da ha yandı,
Tüm yalanlar ele verdi kendini,
Doğrular doğruldu da çatırdadı bu yalan dünyanın beli.
Sonra kokunu özledim geldim sana,
Bir şey arıyormuş gibi yaptım yaptım da durdum yanıbaşında...
Boş bahaneler,
Binbir masum yalanı gönlümün,seni görmek için.
Sallandı mı yer,
yoksa bir zelzele mi var yumruk yumruk göğsümü sallayan kalbimde sevdanla.
Bir gölge mi düştü sakın ama sokağın lambasından duvarına çarpıp üzerine.
Savaş mı çıktı yoksa ne bu göğsümün kafesi ardında patlayan yüzlerce bomba sanki kalbimin sesi ummanda...
Boş bahaneler,
Binbir masum yalanı gönlümün,seni görmek için.
Biraz eksik az sökük bir hırka,bir tılsımlı göynek,
Yeter bin savaşı aşmama,
Üç kelimen yeter canımı almaya,vurur öldürür beni,
On ok saplansa sırtıma,
Bir hançer sökse boydan boya göğsümü alamaz canımı asla.
Gözlerin sussa yakar kül eder beni...
Boş bahaneler,
Binbir masum yalanı gönlümün,seni görmek için.
Balıklar kanat çırpmış uçar olmuş,
Kuşlar bulutlara yuva asar olmuş,
Ejderler göklerde kervan kurmuş yürümüş,
Sen başını tut koru yazmalarla Allı morlu,
Tanrının saklanbacı bu,koş saklan bekle sana çık gel dememi,
Yeter ki benden başka kimseler seni görmesin...
Boş bahaneler,
Binbir masum yalanı gönlümün,seni görmek için.
Treni hiç gelmez garların köyleri,
Yalnızlık meler sadece çayırlarında tüm sensiz düşlerin.
Açılmış camdan taze çiçeklerin kapağı sanki,
damlamış saçına gece boyu balı...
Değsem sen uyurken burnumu saçlarına,
Uyurum tüm sonsuzluklara o bana tek varlığının eşsiz kokusuna kurban verip olan dokuz canımı da...
Boş bahaneler,
Binbir masum yalanı gönlümün,seni görmek için.
Su yutmuş öksürmüş bir balina lacivert okyanusunda,
Sırtına vurmaya gitmemiz lazım seninle.
Kıramamış bir fındığı protez dişli bir sincap,
Yardıma koşmamız lazım.
Bir savaş çıkmış gül ile bülbül arasında,
Batan dikenleri tek tek sabaha kadar sürecek bir ameliyatta çıkarmamız lazım.
Felek rüzgardan tersine dönmüş kan rengi çatıda,
Yürek çekiyo mu çekmiyo mu mutlaka göz göze bakıp birbirimize çevirmemiz lazım...
Boş bahaneler,
Binbir masum yalanı gönlümün,seni görmek için.
Beni acılar büyüttü,süt tası demirden değdi de yandı sineme.
Baktım ki camsız taş pencereden dağlara,
Binbir uçurtmayı salmış kanat kanat göğüne sanki tanrım,
uçuşur şiir olup o kuşlar göklerden kırmızı akşamın şafaklarına dek...
Bu can bana fazla,bu can bana yük,
Al beni benden kopar,
Benden düşüp eksileyim sana...


22.28 kurban düşülesi fresk dudaklar diz çöktürdü tanrıyla bilek güreşinde taş kesen kendini unutan ruhuma...

Boş bahaneler arıyorum seni durmadan,her dakikana şehzaden olup görebilmek için...

Bir kanadım kan revan bir derviş,kırılmış düşmüş

 
Bir kanadım kan revan bir derviş,kırılmış düşmüş.
Bir kanadım derman,bir tabib elinden eğrilmiş pişmiş.
Mızrap düşmüş,ceviz bağlamanın göbeği çatlamış.
Her yer çakal dolmuş taşmış,
Kuzular çiçek olmuş açmış,
Bir cehennem ataş almış dünyaya düşmüş,
Kuşlar dallarından şaşmış yere bakakalmış...
Bir kanadım kan revan bir derviş,kırılmış düşmüş.
Bir kanadım derman,bir tabib elinden eğrilmiş pişmiş.
Ağacın boğazını kesmiş kör mü kör bir balta,
Evi göçmüş gitmiş on kuşun,
Yuvasız kalmış iki yavru dere yeşilde kayalarda.
Yüz karınca elinde saman sapı koşmuş mızrağıyla en amansız düşmana...
Bir kanadım kan revan bir derviş,kırılmış düşmüş.
Bir kanadım derman,bir tabib elinden eğrilmiş pişmiş.
Bir yanım sayfalar mektuplardan bir koca kanat,
Diğer yanım ateşin ortasına düşen bir kutu kibrit gözlerimde...
Kim uçsa kim tutuşsa aşka saysın kabrimi,
Bir sızının şehidiyim,
Bir savaşın masumu yıkık dökük bir hanede.
Bir kanadım kan revan bir derviş,kırılmış düşmüş.
Bir kanadım derman,bir tabib elinden eğrilmiş pişmiş.
Tek başına gülmek doğmaz asla güneşini ,
Bi başına ağlamak taşımaz denizin şifa tuzunu  tatlı yanağının bucağına...


20.01 bi başına sevda olmaz,olsa olsa susar radyo pili bitip,olsa olsa söner akşamın ılık ateşi sırtımıza son bir kez dokunup öpüp...

21 Eylül 2025 Pazar

demlendi kızgın kumun üzerinde şehir

 
Sözler kıvrılıp uyudu kulağımın dibine sıcağında.
Yüzünü sıcak bir rüzgar okşadı sanki sonra uykusunda.
Kalbi kırılmıştı,
Yer yer çatlaklar yüreğinin duvarında yerinde durmamış yürümüştü.
Gözlerinden işedi sanki hüznü,
Böyle bir ağlama tanımamıştım daha önce,
Böyle bir hissi koklamamıştım hiç ölümün dahi beklemiş teninde.
Sözler kıvrılıp uyudu kulağımın dibine sıcağında.
Yüzünü sıcak bir rüzgar okşadı sanki sonra uykusunda.
Çok beklemişti bir garda bir treni,
Ama hiç gelmemişti.
Yer yer soğuk eli bıçaklı rüzgarlar kesmişti yüzüne yazılı dünlerini...
Sözler kıvrılıp uyudu kulağımın dibine sıcağında.
Yüzünü sıcak bir rüzgar okşadı sanki sonra uykusunda.
Hiç dokunmadım,
Rahatsız etmedim onu,tüm yarınlarını uyusun huzurla diye...
Ve rüyalar "gırrrladı" durdu içimde iyileşmeyen bütün yaralarıma...
" iyileştin mi "der gibi dönüp baktı yüzüme,
" iyileşme çabam yoktu " der gibi sustum kalbine...


11.44 iş,çiş,çüş üçlemesinden demlendi kızgın kumun üzerinde şehir.vapur düdükleri çaydanlık sirenleriydi sanki içimizdeki saklı denizlerin...

20 Eylül 2025 Cumartesi

Ve tanrı deklanşörüne bassın

 
" Gecenin beyin sulaması " gözlerinde bulutunu üzerine çekip örtüp saklanan beyaz yüzlü utangaç ay'ın gölgesine sustukları,
ve perdeden çıplak sırtına düşen gölgeleri gecede şiirlerin.
Seninle bakışmışım oysa ben,
Vazgeçmişim tüm kazanmalarından bu ademoğlu saçmalıkların,
Islak gözlerimde ateş alan incecik bir zehir sanki sonunda ulaşabildiğim bu tek adımımın sığabildiği şu mutluluk taşı,
Bu yaşamak deresi çok soğuk sevgilim,
Çoktan soyundum ben ayaklarımı tüm kafeslerinden zamanın.
Üşüsün içimde huzur,titresin ve uyansın tüm güzel yarınlar,
Gerekli ise ben kaybedeyim tüm savaşlarımı,
Farketmez kaybetmek o zaman,
Yüzümde kocaman bir gülüşün ipini salayım yanaklarımın çayırlarından göğüne tanrıların,
Bir uçurtma gibi süzülsün dans etsin her adımında ışıldayan kuyruğuyla göklerde yüzen aşk;
Ben bu şanlı kaybedişimi kutlayayım ağırlaşıp kapanan gözlerimin kapıları ardında tanrılarla...
Sarcofagus'um ateş alsın etimi terkeden yükselen ruhumla,
yansın binlerce yıl hiç durmadan beyaz kaygan taşında 
" aşk'a inanmak " tüm inançsız gözlere inat gözlerinin karşısında.
Ve ay,güneşin yüzünü örtüp öpsün onu bir uğur böceğinin adımları kadar hareket edip parmak uçlarınca,
Yazsın dudaklarından dudaklarıma kimsenin duyamayacağı,okuyamayacağı şiirimi,
Gözlerinden damlayan yağmurların kokusunda tadayım mısralarını dudaklarında,
Ayrılmasın nefeslerimiz karışıp durmadan ve durmadan birbirine,
Ve bin yıllık sağanaklarının denizi biriksin öpüşmelerimizin çukurlarında sonra,
İçelim tüm denizlerini dudaklarının,
ölüp ölüp dirilip yeniden ve yeniden,
ölümü de soyunabilmek için üryan etimizin ezberlenmiş sayfalarından;
Bakışalım dudak dudağa gözlerimizden içimizin meneviş göklerine,
Tuzlu bir deniz tadı kalsın yanlışlıkla yutulmuş bir mavi deniz gibi genzimizde sonra sevgilim,
gün boyu dudaklarından zihnimin tüm eski  duvarlarına yazılan silinemez kazınanları gibi,
Ve tanrı deklanşörüne bassın,
Kararmış loş gökte bir ışık patlasın sonra,
Ve göklerin duvarına asılsın fotoğrafımız,
Köşesinde küçük harfler ile kurşun kalemden bir " aşk " yazsın ne olur sadece...



09.26 kafası kopmuş putların kitapları yanıyordu gözlerimde sevgilim;ve yer yer dökük bir sarcofagus üzerinde eli kırılmış ve kaybolmuş sönmeyen alevlerin ısıttığı beyaz bir taştı tanrı senin ılık dudaklarında...