14 Nisan 2025 Pazartesi

karlı bir tepe

 
Ağaçları asmışlar göklere ayaklarından kesip alıp canlarını,
Ey zalim,bu toprak senin mi sandın.
Yaprakları düşmüş uçuşup duyulmaz çığlıklarında damla damla kan diye toprağa.
Korkan yetim öksüz fidanların ağlıyor filizden canları.
Bin yıllık çınarlardan akıllısın diye mi inandın.
Bir tilki kurnazı hainlik bu tüm kadim yeminlere sadece,
Bağışla beni ey tilki,seni o kadar aptal mı saydım.
Ey zalim,bu masumlar alemi senin mi saydın.
Kemik parmaklıkların ardında tutunmuş kalbim kızgın sımsıkı ve heyecanlı,
nefes aldığımız bu cehennemde bakarken bu cinayete,
bir umut işte yine geldi o gün,
tüm masumlar için belki savaşırız yine diye...
Ağaçları asmışlar göklere ayaklarından kesip alıp canlarını,
Ey zalim,tanrı katında bu canların azraili sen misin sandın.
Nafile kifayetsiz ruhun senin,
Utanmazsın,
sen dön tüm karanlıklarınla o cehennemde inine,
Kabul etmez sırtına hançerler astığın bu toprak da seni,
Kutsal kanları ile sulanmış şühedaların,kuruyan kutsal susuz dudakları.
Hakkın dahi yok artık,
düşemezsin cesur al rengi ile bu can toprağın üzerine,
Dayasan bıçağını kendi boğazına bir cesaret utanıp utanıp utansan da,
Yine de,
giremezsin bu aziz yerin bile dibine...


09.46 

karlı bir tepe.
çok üşüyoruz artık.
uyuşmuş her yerimiz acıdan.
his kalmamış uçmuş hepsi uzaklara,dostlar gibi sıcak diyarlara.
kapanıyor göz kapakların.
uyusak geçecek diye fısıldıyor belki rüzgar belki de tarihi unutan tüm korkak şeytanlar...
karlı bir tepe.
çok üşüyoruz.
uyuşmuş her yerimiz acıdan.
sonra açıyor gözlerimizi yeniden daima yanımızda olan yine o Canan,
yanıyor ateş alıp bir meşale misali damarlarında akan alev ırmağı o kadim kudretin,
kesildikçe fışkıran bu asil kanından...

aç beyaz bir gövercinin şiir sesli kanadıymış gibi

 
Yalancı sevişmelerin kapısında beklemişim bir asır tek ayak.
yatağımda düşmüş unutulmuş eski bir yara bandı.
Göz kararmış sevmişim düşler gibi,
Göz kararmış düşmüşüm tanrı dağından içim bir uçurummuş gibi.
Rüyalar havalanmış ruhun kayasından buğdaysız,
aç beyaz bir gövercinin şiir sesli kanadıymış gibi.
Çok çok sevip ve defterime seni...,
Ellerimin hamuru ile,
çamurdan sana sanki bir nefes vermişim gibi.
Durulmaz dağda nisan suyu,
Silinmez ellerimden ellerinin gölgesi...


17.13 virgül.

affetsin beni tüm kuruyan devden dev şu kimsesiz okyanuslar

 
Ömrüm vuruldu dalından,
Bir suyun yüzüne düştü,
Kanadı kanadı da şiire üşüştü,
belki kara belki en alından,
Koca deniz bir tabloya dönüştü.
Gökten metaforlar çaktı düştü denize,
Ömür ağlaya ağlaya bir şiire dönüştü...


10.23 mektuba turna demişim,
göç etmiş gitmiş elimden dilimden üşüyüp korkup senin sıcağına uçup.
Bir zaman geçmiş,
beklemişim heyecanla bir çocuk gibi.
Geri döneni olmuş,dönmeyeni...
bir ağlasam ormanlar yanar,
sussam affetsin beni tüm kuruyan devden dev şu kimsesiz okyanuslar...

Kirli bal

 
Ellerim toprak,ellerim çamur.
Bir koca yağmur bekliyor gökten dudaklarım.
Bir çocuk naz,bir de dua toprak rengi avuçlarım.
Bekliyor bir ağaç böğründe,
Bir yangın ardı,bir is kokusu düşüp üzerine keder sinmiş,
İçimde hiç dokunulmamış,
Bir ömür yaşı,kuytu bir yürekte saklı kirli balım...


10.06 artık az ağlamaya çalışır gibi az yazmaya uğraşıyorum.tutuyorum kendimi gönül yakamdan.yerden yere vuruyorum çivileyip bağlayıp tüm arzularımı,sirenlerin sesini hem duymayı isteyip hem de yaşamaya devam etmek ister gibi...

12 Nisan 2025 Cumartesi

Yıkık içimin güzel yalanlar tapınağı


Savaşlar yanıyor ışıltılı şöminelerde,
Kan ile ısınıyor iki ayaklı bir vampir sülük,
Kimseleri düşünmüyor kar rengi mevsimlerde.
Her yer çok soğuk,
Bir kibritçi kız peygamberi olmuş umutsuz tüm kovanların.
Arılar susmuş,uçmuyor bile,
Ve özgürlüğün kanatları koparılmış zalim bir çocuğun soğuk elleri ile.
Dağım ayakta,salınıyor ellerini göğe değip.
Yıkık içimin güzel yalanlar tapınağı,
Yıldızlar aydınlatıyor bazı odalarını geceden çalıp.
Eğilip izinsiz,dudağından düşen sıcacık dualarını öpüp...
Yıkık içimin güzel yalanlar tapınağı,
Gök ile başbaşa,yapayalnız tüm inananlar artık.


09.19 tekrara düşen ağlamalar,denizden gözümüze armağan tüm tuzlu yaşlar yüzümüzde.hani biz arsızdık,hani biz aptal ? Gözümüzden akanlar neden ve nereye koşuyorlar o zaman ?

11 Nisan 2025 Cuma

salyangoz sarmalı

 
Bir salyangoz sarmalı bu yaşamak tasarımı.
Kabuğunda dünya saklı.
Yolu ışıl ışıl ve en yavaşından akar kaderi...
Bir kader çarkı unutmak laneti ezelden sürülü tüm kadim ruhlara.
Kendini ısırır ısırır yer bitirir de güzel bir kadın,
Kendini doğurur çığlıklar ile her kutsal anne.
Kendi kahramanını doğurur her kraliçe,
Kendi yoldaşını doğurur her peygamber,
Kendi ahretliğini doğurur her dua,
Kendini doğurur çığlıklar ile her kutsal anne.
Miyavlar gecesinde ay,kükrer günde güneş,
Ve doğurur tanrısını kadın,
Doğurur peygamberini bir su yüzlü anne...
O kutsal yüzünü toprak içer kana kana sonra...


10.17 arş'a kazdım senin kabrini,kokunu içime son nefesim diye çekip bıraktım ellerimden kayıp gitsin diye şu zalim zamanın kumlarını, masumca yaşamayı...

10 Nisan 2025 Perşembe

Ağlamalar tapınağı


Ağlamak,kaçıp saklandığımız tapınağı tüm düşüp kanadıklarımızın...
Ağlamalar tapınağında bir suskunluk,
serin güz akşamları sonra gün yüzünün.
Ve gözyaşları yanıyor duaları ile masumların.
Yaşların mısraları,duası akıyor yanaklarından çocukların.
Bir çocuğun bildiğini,
Neden yüzbinler bilmez...
Ağlamak,kaçıp saklandığımız tapınağı tüm düşüp kanadıklarımızın...
Yara bandı ılık rüzgarı nefesinden esen tüm sızılarımın,
Sıcak dudakların dağlar yaralarımı küçük öpüşlerin ile,
Tuzu gülüşün tüm yandıklarımın...
Ağlamak,kaçıp saklandığımız tapınağı tüm düşüp kanadıklarımızın...
Ve ben seni dileniyorum güvercin avlusunda tozlu minaresinde dünlerin...
Ağlamalar tapınağı,üşüyen yüzümde sıcacık avuçların her kışımda bugün.


09.43 rakamlar celladı belkide tüm masum hislerin.bir karıncanın dahi canını ceza deyip almanın hakkı yersiz ve insan aklında mevsimsizdir,açmaz asla,ve davası bir ömürdür...

Boşver kalbimize yuva yapmış çamurdan kırlangıç korkularımızı

 
İçimde açan umut çiçekleri dans ediyor elele,
bir ılık rüzgarın baharında sessizce...
Boşver kalbimize yuva yapmış çamurdan kırlangıç korkularımızı,
Uçsun onlar yüreğimizin mavi göğünde tutulamaz etrafımızda uçuşup kaçışan ışıklar gibi,
Sen beni yakala ruhumun kollarından sımsıkı,
Düşmeyeyim yersiz korkuların uçurumundan,
Sakın bırakma,
Ölüme dek ayırmadan dudaklarında sıcak düşlerini,
Konuşma hiç fısıltılı bir harf bile,
Teslim olalım sessizliğin gölgesinde dikenli sarmaşıklarına sıkıcı bir günün,
Sakın bırakma,
Ölüme dek sadece,
öp beni...


12.10  Fin.

9 Nisan 2025 Çarşamba

ve fezada binlerce ışıl ışıl kaçışan günahkar kuzuları tanrının

 
Benden büyük pençesi ellerimin.
Kötüleri avlıyorum canlı canlı onları yemek için,
Sıcak kanlarından günahlarını temizliyorum.
Merhametin çiçeği açmıyor artık,kalmadı bahçemde hiç.
Onları kokusundan buluyorum,bakışlarından yakalıyorum.
Hepsi korkak çocukları cehennemin sadece.
Aslanlar küçülüyor dev pençelerimde,
Miyavları bile kaçıyor titrek dudaklarından keskin dişlerinin ardına,
Aslan postlu kuzular görüyorum sessizliğe teslim olmuş son anlarında hepsinin...
Benden büyük pençesi ellerimin.
Kötüleri avlıyorum canlı canlı onları yemek için,
Tüm dünya saklanıyor kendini asla koruyamayacak sığınakları ardına,
Ama faydasız,
Geliyorum.
Çığlık çığlık yakalayacağım bir bir hepinizi,
Kaçamazsınız,
Doymuyorum asla,
İştahlıyım,yıldızları kovalayan bir kara delik gibi fezada.
Kozmosun kurduyum,en önde ve tek tabanca,
ve fezada binlerce ışıl ışıl kaçışan günahkar kuzuları tanrının.
Korkun yıldızlar,kara bir deliğim sizi tek tek toplayıp cehenneme tuz niyetine serpecek.
Değersiz leşleriniz sadece ve sadece alevleri besleyip büyütecek...
Kıracağım ısırarak yerken kolunuzu bacağınızı.
Yiyip bitireceğim sizi bu gezegenden cehenneme dek bırakmadan asla izinizi,
Koymadan avcumun tabağında tek bir tanenizi.
İçicem kanınızı son damlasına kadar merhametsizliğinizin,
Kan okyanusunda yüzen oruçlu bir orca'nın adalet iftarı gibi...
Benden büyük pençesi ellerimin.
Kötüleri avlıyorum canlı canlı onları yemek için,
Sağırım son nefesini kurban eden,merhamet dileyen tüm şeytan dillere...
Sağır celladıyım tüm yalancı şair ve katillerin,
Okumuyorum o yalancı dudakları,o hain titrek vaadleri...
Canlarını almaktan yorulmuyorum kötülerin,
Kalplerini yemekten kanlı canlı henüz atarken daha,
dişlerim arasında kırıyorum hakimiyle beraber elindeki kalemi,
Yakıyorum darağacını dahi,sallanan kan damlayan sıcak bedenlerini katillerin,
asılıyken henüz daha sabahın kızıl şafağına son nefesleri...
Benden büyük pençesi ellerimin.
Kötüleri avlıyorum canlı canlı onları yemek için,
Koparıyorum her parçalarını tek hamlede savurup sağa sola,
Topluyorum sonra onları karıştırıp tabağıma,
Başına kolunu takıyorum,ayağını kulağına,
Vincent'ıyım intikam tablosunun,
Kanla boyuyorum kötülerin gözlerinden söküp her yıldızlı geceyi,
Sonra gözlerini de çıkarıyorum koparıp yüzlerinden.
Ve hiç pişman olmuyorum,gecelerimden.
Tekrar tekrar yüzlerini koparıp yiyiyorum rüyalarımda...
Bir düğün ziyafeti gecede tüm düşlerim...
Benden büyük pençesi ellerimin.
Kötüleri avlıyorum canlı canlı onları yemek için,
Peşlerine düşüyorum,korkularını içiyorum burnumdan keyifle takibe düşüp.
Müptezeliyim korkudan titreyen dizlerindeki dermansız,
pis kokan o suçlu çığlıklarının...
Caravaggio'suyum kestiğim kopardığım başlar ile milanosunda tabağımın.
Katil ressamıyım bu merhameti olmayan intikamında zamanın...
Medusa'nın başındaki her yılanı tutup tek tek kesip sokuyorum tekrar ve tekrar zehirli hançerim ile.
Zehrini süt niyetine içiyorum tüm yılanların,
Şifa sayıyorum acıyı tenime,
gülümsüyorum yüzlerine ısırırken beni sırayla,
Hiç ama hiç korkmuyorum...
Benden büyük pençesi ellerimin.
Kötüleri avlıyorum canlı canlı onları yemek için,
Kaçışınız yok,
Sizin,günahın zifri ile boyanmış pis kanlı etiniz için geliyorum..
Siz koşmaya başlayın korkaklar,
Peşinizdeyim,
Geliyorum,
Merak etmeyin hep açım leşinize asla doymuyorum...



01.19 çocuklara yaptıklarınız yüzünden asla affedilmeyeceksiniz katil korkaklar,
hain köleleri,kesilen ağaçlardan bastıkları kağıt paraların...
zamanın dişleri ısırıp kıracak o inançsız ihtiyar kemiklerinizi,koparacak başınızı,
ve yalanlardan kurulu saraylarınızdan tüm o hain satılmış değersiz düşlerinizi...

* sincanın,urumçinin,gazzenin çocuklarına,tibetin,şamın,arakanın,faryabın ve adı unutturulan her şehrin masum tanrıları,çocuklarına...
cennetin çiçekleri ruhlarınızdan tohum döküyor sizin...

Ve affet demeyeceğim,affetme bizi dünya.

içimdeki kehanetlerin askeri

 
- nasılsın içimdeki kehanetlerin askeri ? İyi misin ?

- hayatım boyunca beklediğim kaderimdeki savaşım gelmiş ama ben en ön sırada düşmüşüm dizlerimin üzerine,vazgeçmişim herşeyden, kazanacağıma tüm kalbimle eminken,daha denemeden bile önce kendime kaybetmişim gibi...her savaşı kazanabilecek beynim kendine ihanet etmiş ve tüm keskinliğini kendine çevirmiş,kendini bıçaklamış gibi...sonuna ulaşamadığım bir uçurumdan düşüyorum sanki sevgilim,çarpıp parçalanmak dahi olsa dokunduğum ulaştığım ucunda,parçalanıp en doruk acılarda kendimi hissedip bulmak ister gibi...
sonuna düşmek istiyorum şimdi.


10.22 içimde ihtiyacım olan savaşlarım ölüyor bir bir sevgilim...ve silahını kuşanmış haince bana uçuyor büyüttüğüm tüm beyaz güvercinler...

Ama kül asla yalan söylemez sevgilim

 
Ateşi herkes yakabilir sevgilim,
Güneşi öpebilir bir ağustos öğleni kırık bir cam  parçası bile mesela.
Yanmak kolay.
Yeşili sarıdan kırmızıya,siyaha boyayabilir bir anda tüm susulmuş kinler içindeki.
Rüzgarlar eğip bükebilir bir alevi,saçlarına üfleyerek hem belki sonra.
Aldatabilir deniz seni mavisiyle,
Sen kumlarına uzanmış uyurken dizlerinde,bilemezsin...
Bir yangının ertesi,
Yanık dumanın kokusu ay ışıltısı saçlarında,
İhanetin çürümüş kokusunun sindiği sessizliğinde suskun bir sabahın,
Bir his düşer ortasına içindeki denizin,
ilk damlası gibi yağmurun.
Yayılır usul usul halkaları damlaların ve yalanların,
Dünyanın sonuna dek uzanıp dokunur bir yalanın bile çamurlu parmakları yavaş yavaş ve sonra...
Bulanır suyun yüzü,
Görüşü kapanır suyunu asla eksik etmediğin o en değerli çiçekli düşün,
Kurur umudun dudağındaki suya rağmen...
Yaşamak bu,
haklısın,
doğru her şey olabilir,
Ateş de sönebilir üstelik,
Ama kül asla yalan söylemez sevgilim...


10.08 sekizlerin ahı tutuşmuş gözlerinde,bir yağmur kara bulutların ardında fırtınası ile sevişiyor gündüz vakti,defterinde...

8 Nisan 2025 Salı

Göğün tarlasına çiçekler ekiyor nefesin

 
Göğün tarlasına çiçekler ekiyor nefesin,
Ben gübresiyim arsız kokumla tüm rengarenk düşlerinin.
Rengini içiyorum tek tek gözlerinin kuşağından.
Beyaz bulutları topluyorum gülüşünün pamuk tarlasından...
Yapayalnız meyve bahçeleri yüzünde,
Uçsuz bucaksız yolları var mandalina kokan parmaklarının.
Göğün tarlasına çiçekler ekiyor nefesin,
Ben gübresiyim arsız kokumla tüm rengarenk düşlerinin.
Şşşş ses çıkarma sevgilim,
Bebek şiirler uyuyor kucağında düşlerimin...
Aşkı sallıyorum bacaklarımda,kollarımın gecesinde,
Tüm korkularını pışpışlıyorum yanıbaşında.
Seni demliyorum avuçlarımın içini yakıp yanağında ...

Göğün tarlasına çiçekler ekiyor nefesin,
Ve ben deremiyorum,birini dahi koparmaya kıyamıyorum inan,
ılık dudaklarının çayırına uzanıp kokluyorum gözlerimi kapatıp bu mis kokan ömrümdeki en güzel baharı...


22.43 artık dallarına uzun mısralar takılı kısa şiirler kesiyorum içimin ormanından...karda yakarsın salondaki ocağını belki diye,bırakıyorum arka bahçene içimin sana kesik tüm ormanlarını...

Kırılır ibaresi yazılı kemik duvarında etimin

 
Kırılır ibaresi yazılı kemik duvarında etimin.
Kapatıyorum gözlerimi yaşamaya yüz çevirip,
Kanbur bir balina yüzüyor gözlerimin ardını...
Kulağımda bir deniz kenarı gecenin,
Usul usul gidip geliyor zamanın kumlarına suyu yaşamanın.
Kendini sokuyor yağmurda avcumdaki turkuaz akrebim.
Yarısı söndü içimdeki kainatın,altından bir güneşin.
Kıyametimi açtı dalıma bir tomurcuğa sığdırıp,
Bir çamurlu suya binip dörtnala cemreye koşan baharım...
Kırılır ibaresi yazılı kemik duvarında etimin.
Kapatıyorum gözlerimi yaşamaya yüz çevirip,
Kanbur bir balina yüzüyor gözlerimin ardını...
Tüm güçlü olma çabalarım kurudu ruh ağacımda.
Uçtu üzerimden dostlarım,kızıl uçan sincaplarım.
Yaşama telaşım döküldü sararıp ayaklarıma.
Vuruldum,silmedim bıraktım tenimde kuruttuğum kanımı...
Kırılır ibaresi yazılı kemik duvarında etimin.
Kapatıyorum gözlerimi yaşamaya yüz çevirip,
Kanbur bir balina yüzüyor gözlerimin ardını...
Çiçekler yüzüme bakıyor,konuşma çabasında her biri benimle,
Anladılar sanırım...
Yanmaya devam eden mumlar uçuşuyor etrafımda üflenen karahindiba tohumları gibi.
Hafifliyor adımlarım,
Sonsuzluktan aşağı kırık kanatlarımla düşer gibi.
Ağaçlara sarılıyor ağlamaya bir adım kala şu çenesi titreyen kederim...
Kabukları suluyor yaşlarım.
Kalbime usulca giriyor bir bıçak ucundan kalbine dek,
Yine de vazgeçmiş,susuyor tabiatım.
Kırılır ibaresi yazılı kemik duvarında etimin.
Kapatıyorum gözlerimi yaşamaya yüz çevirip,
Kanbur bir balina yüzüyor gözlerimin ardını...
Aklımın berlin duvarısın sevgilim,
Bir taraf ben,diğeri yüreğim.
Duvar kalıyor da,yıkılıyor geri kalan herşey, yerlebir iki tarafta heryerim...
Tüm şehrim ve şu çocuk gözlerim...


22.24 içimin tahliyesi yüzünde kederin kalemi.

7 Nisan 2025 Pazartesi

Pankek pişiriyor gülüşün yüzünde

 
Uzun okumalar.
Uzun yürüyüşler.
Derin düşünmeler.
Yavaşlaması gereken her düşünce,her nefes.
Nedense yapmıyoruz sevgilim...

Pankek pişiriyor gülüşün yüzünde,mis gibi kokuyor gülüşünün sesi düşlerimde...


09.32 A a ! Pankek mi var yoksa rüyamdaki kahvaltıda ? Peki ne zaman geldin sen,ne ara yaptın tüm bunları sevgilim lütfen söyle ?

Ve kelebekler de işer sevgilim

 
Hayat bahar değil her gün,
Güzel kokmaz daima o çiçek dolu tarlalar,
Gübreli günleri de var elbet o düş bahçelerinin.
Bok mu yer toprak yoksa diye şaşırma,
Gör yaşa ve kabul et doğayı,salt gerçeği,
Unutma,
Ve kelebekler de işer sevgilim...


09.21 sevmeye ve kaçmalara evde bahaneler ören bir zaman bu yaşadığımız sevgilim.Çözemedim,anlayamadım...

Çocukların cennetinde yara bandı ve pamuk şeker var mı ey tanrım

 
Salça ekmek deneyi.
2 kuruşluk malzemeden bu kadar renk,bu  mozaik.
Toplumun yoğunluğunu ölçmeye çalışıyor birileri,
Gizli saklı daima bu gezegenin iki ayaklı kan emicileri.
İçinize açın bakın tüm şeref yoksunları,
Merhametiniz orada mı hala arayın iyice...
Başı kesik tavuğu yaşatmış bir aptal tam yedi gün,
Sizin biliminize tüküreyim,
Kalbi alınmış bedenlerinizde siz bi ömür yaşadınız nasılsa oysa.
Yani anlayacağın,
Aynaya bakmanız yeterliydi bi deney uğruna.
Yazmış birileri bi monopoli,
oynuyorsunuz kağıttan uydurduğunuz değerleriniz ile şu fani dünyada.
Ve harcıyorsunuz suyu,insanı hiç düşünmeden hunharca.
Saklanıyor karanlık,ışığın tamda dibinde sessizce.
Cesareti yok sesini duyurmaya.
Koca insanın ağzına emzik vermiş fani bir kral,
Büyüdüğü sokaktaki meydanda...
Sus diyor içimdeki gök gürültüsüne bir ağustos böcegi birazdan kesilecek o ağaçta.
Salça ekmek deneyi.
Kim olduğumuzu anlatır mı sana belki ?
Bir çayır bu kadim ruh bu eşsiz diyarda,
Bir çiçek o deneyden yakaladığın bizden bir koku bir tat,
Ama yetmez bu kadar çiçeği gören göze,kokusunu bir kağıda dökmeye saklamaya çalışan zihnine bu gördüğün koca baharı anlatmaya.
Toplumsal kimlik ve seçimler üzerine davranışsal yaklaşımlar mı dedin ?
Ah benim bembeyaz tüyleri,kırmızı gözleri ile ne olduğundan habersiz kafese doğmuş deney faresi esir yüreğim.
Salça ekmek deneyi.
Bir kapı bir pencere ve üç beş çocuk düzeneği.
Bu saçma sapan monopoli oyunu masasında gezegenin.
Üzerimizde ilaçlarını,silahlarını,çekebilme ihtimali oldukları olası acılarını deniyor,
Gurursuz kağıt para maymunları,
Sarı bir taş kazıp çıkarıp taptıkları.
Aptal dev karıncaları dünyanın...
Tanrıyı kalbinden bıçaklamış bu hain evlatları faniliğin,
İçini doldurmuş ve oturtmuşlar yemek masasına.
Önce çocuklarını kandırmışlar,
sonra kendilerini inandırmışlar bu eski tozlu yalanlarına...
Salça ekmek deneyi...

Kalp kırılabilirdir çocuk,
Ruh uçabilir,hafiftir bir karahindiba çiçeği tohumu kadar...
Fakat onlar önce,kalbe katı olmalı bir taş kadar dediler,
Ve ruha ağır olmalı dediler yürüyen bir metal top kadar,
Adı tank imiş cesaretsizliklerinin...
Katil imiş evde çocuklarının saçını yumuşacık tarayan anneleri bile belkide;
Evdeki evladını beslemek için sattı kağıttan paralara önce ruhunu şeytanın gölgesine,
Sonra gidip katletti ondan uzakta yüzlerini dahi görmediği yüzlerce bebeği birkaç saatte mesaisinin...
Kralların tuvaleti bok kokuyor anne,kan kokusu sarmış temizlenmiş bembeyaz duvarlarını...
Salça ekmek deneyi.
Ekmek,domates,biber ve acıkmış koşturan kirli küçük eller üzerine bir makale belkide gerçekten yaşamak...

*Peki şimdi sence acıkmış mıdır anne, kafeslerinde labirenti çözmeye çalışan tüm o pamuk rengi yavru fareler ?

08.52 saat ölümler sonrası bir savaşın.gelen fırtınanın huzur sessizliği öncesi...bulutlar gassalıdır belki savaş ertesi yerde yatan binlerce kanla boyanmış masum bedenin...peki yağmur yıkayabilir mi bu kadar kocaman bir kırmızıyı üzerimizden...kan kurumuş masum yüzlerinden ellerinden çıkar mı tüm bu yaşadıkları ? Çocukların cennetinde yara bandı ve pamuk şeker var mı ey tanrım...? Düşmüş dizleri kanamış tüm o korkmuş masum vicdanların...

Salça ekmek üzerine karalamalar...
Ve karıncalar kaçıyor artık bizden sevgilim.

Kabrimi suluyorum

 
Akılların ermediği bir yerden gülümsüyorum sana,
"Nasıl olabilir ki bu" bir yer gözlerinde buralar.
Aslanın oğlu bir bal porsuğuyum her nasılsa bilmiyorum,
Döltutmaz bir tutkunun tomurcuğuyum imkansızın açmaz denen ama açan dalında...
Umrumda değil ne ateş ne yanıbaşımda savaş,
İçimde hem bir savaş hem ateşte lokum ısıtan korkusuz bir keyif yaslanıyor kellesi vurulmuş ruhuma.
İkisi de benim,
Hem dünyayım hem ay,
Sanki.
Akılların ermediği bir yerden gülümsüyorum sana,
"Nasıl olabilir ki bu" bir yer gözlerinde buralar.
Ruhumun gassalıyım,
Yıkıyorum tüm hırslarımı,kazandıklarımı soğuk tenimden.
Çıkmıyor üşüyen geçmiş üzerimden.
Selamı okuyor bir bulut gökten.
Ruhum büyümüş,
terkediyor büyüdüğü evi,
Kendimi gömüyorum...
Akılların ermediği bir yerden gülümsüyorum sana,
"Nasıl olabilir ki bu" bir yer gözlerinde buralar.
Arafın düşü mü olur,
Ya cennetin soğuk üşüten demirden prangası ?
Özledim değersizliğimizi,
Etiketsizliğimizi...
Değersiz zamanları kum saatinin dökülen kumlarından.
Özledim.
Akılların ermediği bir yerden gülümsüyorum sana,
"Nasıl olabilir ki bu" bir yer gözlerinde buralar.
Öleli çok oldu,
Kabrimi suluyorum...


12.41 saat,gelme ihtimalinin olduğu saatleri penceresinde bir semtin,kadim sokakların...

Suyun dibinde çırpınır balina

Suyun dibinde çırpınır balina,
insan ne ki onu anlayacak,
Hangi kimse o olayı kaldıracak,
Denize dalıp ona bel bağlayacak.
Denizin dibinde çırpınır balina,
Yavru da olsa hor görülür orada
insanlar 1 metre uzakta olan çöpü yok sayarlar
Denizi koca bir çöplük sanarlar.
Denizin dibinde çırpınır balina,
Düşünmez kimse kimseyi,
Yoksullukta bırakırlar birbirlerini,
Oysa herkes dünyanın birer eli.
Suyun dibinde çırpınır balina,
Hepimiz dünyada yaşarız,
Orası bizim yaşam kaynağımız,
Dünyayı rahat bırakmalıyız.
Suyun dibinde çırpınır balina,
Kalp atışı mutluluğa,
Hayattan çok şey istemez,
Sadece bir bağ ister arkadaşlığa giden türden.
Suyun dibinde çırpınır balina,
Dişleri sipsivri,
Bir yırtıcı hayvan,
Oysa içi ipekten ve kumaştan.
Suyun dibinde çırpınır balina,
Gerçeği saklar her zaman,
Gülümsemesi inci gibi,
Fakat içinde en güçlü deprem.
Denizin dibinde çırpınır balina,
Senin attığın petşişe,
Onlar için ölüm.
Denizin dibinde çırpınır balina,
Balina için zorbalık,
Demek hastalık,
Sonuçta kalbi altın.
Denizin dibinde çırpınır balina,
Zenginlerin aldığını o hak eder,
Sonuçta arkadaşlık için lider,
Meleğin kanatları bir tek onun harcı olabilirmiş.


11.04 dünyanın en güzel çırağısın sen.bilmeden ustan olmak gurur veriyor zihnime.beni geçmen çok yakındır görüyorum bu açık,ama umrumda değil ve buna seviniyorum.bir dileğim bir isteğim var sadece.sen hızlanacaksın git gide,seninle yan yana koşmak istiyorum tüm yazdıklarını,gördüklerini,hissettiklerini gücüm ve hızım buna yettiğince.senin gözlerinden izlemek istiyorum yanıbaşında yaşamayı,dünyayı...
noktasına virgülüne bile dokunmadan paylaşıyorum şimdi yazdıklarını.

seni seviyorum güzel şair,yüreğimin ince heykeltraşı...

4 Nisan 2025 Cuma

Düşer martılar pencerenden her sustuğun hecende

 
Eski bir şişenin dibinde,
Mektubum denize düşer gözlerinde izninle.
Yazılanlar ıslanır mı peki güzel gözlerinde.
Yok mu bana bu ömürde ölmenin başka bir yolu.
Cevapları mı tekmeliyor sorular yoksa dilinde?
Soyunuyor cümleler yüzünde,
Çırılçıplak şiirlerim.
Ve azgın cebimdeki tüm soysuz düşlerim.
Eski bir şişenin dibinde,
Mektubum denize düşer gözlerinde izninle.
Üst üste kaç defa sevişsek unuturuz peki defterdeki dünleri.
Tükürür gibi yazanlara inat bi günde yüzlerce,
Doğurur gibi yazıyorum seni,senede bir belkide.
Naif serserisin sen,arka sokağındaki çocuk parkı ve o güzel semtinde.
Eski bir şişenin dibinde,
Mektubum denize düşer gözlerinde izninle.
Düşer martılar pencerenden her sustuğun hecende...


03.53 gecenin sustukları.ve bir yas istisnası içimdeki öksüz her saniye...

Kovdum içimdeki tüm canavarları

 
Ekmeğim düştü,öpüp başıma koydum seni.
Kovdum içimdeki tüm canavarları.
Daha fazla korkmadım hiç bugüne kadar,
Yokluğun kadar hiçbir şeyden.
Kaç kez seni sevdiğimi söyledim hatırlamıyorum,
Binlerce kez söylemeliydim gözlerine dayayıp gözlerimi,
Koca aptalın tekiyim sanırım ben,
Ölmeliydim çoktan dudaklarına gömülmek için.
İki üç dört...kaçıncı savaşı bu dünyanın bilmem,
Başımıza çatıları yıkılan.
Ekmeğim düştü,öpüp başıma koydum seni.
Kovdum içimdeki tüm canavarları.
Taşındı hepsi kafamdan,
Yatağımın altı sadece mektupların ile dolu...
Terketmiş şehrin sokaklarını tüm çicekçi teyzeler.
Şahitleri aşkının gözlerimde...
Ekmeğim düştü,öpüp başıma koydum seni.
Kovdum içimdeki tüm canavarları.
Radyodan maç dinleyen bir amcanın sahil kasabasına kaç gel lütfen sevgilim,
Bekliyorum yıllardır iskelede seni...
Belki,belkide ve belk...
Biliyorum geliyorsun,aklının yollarından bana,
Biliyorum yoldasın.
Ekmeğim düştü,öpüp başıma koydum seni.
Kovdum içimdeki tüm canavarları.
Konuşma sakın iskelede beni bulduğunda,dinlemem asla umrumda değil dilindeki meyve ağaçları,
Öp beni,
Yakala,
Sakın bırakma saatlerce ellerimi.
Öp kıyamete kadar beni,
Yaşamak düşsün yakamızdan,
Kırılsın o değerli vazon düşüp gözlerinden.
Yapıştıramasın hiç kimse,
Parçalanan dudaklarımızı...
Kırılsın ruhum dudaklarında.
Uyuşsun öpüşmelerimiz,karıncalansın kalbimiz,
Kapansın gözlerimiz ıslanmaktan.
Ekmeğim düştü,öpüp başıma koydum seni.
Kovdum içimdeki tüm canavarları.
Batıyor yanan gemileri sana bakan umutlarımın.
Bir bardak çay çalıyor uykumu artık gözlerimden,
Ve bir de sen...


01.53 mezarlarını kazdığım tutkular var rüyalarımızda.hayalet ağrıları var kalbimin...

kaderi yazılı tüm cennetlerin ta ezelden bir damla suya

 
Perdesi kapalı öğlenimin.
Sanki yokmuşum gibi.
Günün gölgesi içeride ama,
Sanki güneşi hiç doğmamış gibi...
Dönüyor gezegen,dönüyor insan.
Bir tek ay mı duruyor yerinde?
Bilim yanıyor bir ateş gibi evet içimde,
Başka bir ateşi görünce susuyor sönüp
tüm hesapları ve cevapları ile,
Adı aşk bu ateşin bir yangının ertesi ellerimde.
Affet beni albert,
İzafiyetim,gözlerim yağmalıyor tüm hesaplarını,
Ve durduruyor zamanı tüm kainatı boşverip sevdiğimin gözlerinde...
Bilime küfür mü ki aşk ölümlü bedenimde,
Bu gördüğüm ne o zaman söyle günahkar yüreğimde,
Affet beni isaac,
Yağmur yerden göğe doğru yağıyor,
sevdiğimin dizlerime uzanmış bana bakan eşsiz gözlerinde...
Perdesi kapalı öğlenimin.
Sanki yokmuşum gibi.
Affet beni galilei,
Kayıp düştü ellerimden
zamanın kumları,sonsuzluğun suyu gibi,
Kaybettim onu bir öğlen vakti sanki hiç yokmuş misali.
Değdim ellerimi uzatıp göklerin sönmez ateşine gibi,
Şimdi kaldım ışıksız günahkar şu karanlıklara.
Günün gölgesi içeride ama,
Sanki güneşi hiç doğmamış gibi...
Kaybettim.
Güneş doğusunu terketmiş,batıda ilk defa doğacakmış gibi...
Varlığın alametim,
Yokluğun kıyametim olup sur'u üflemiş ve doğmuş sanki serin bir akşam vakti gibi...


11.28 kaderi yazılı tüm cennetlerin ta ezelden bir damla suya.silinip gitmesi suyun hainliği ise,korkup içmemek bizimki mi ki ? 

* suyun hafızası unutmaz hem kimseyi...

Sıralı cümlelerin treni bir şiir yazılı yalnız benim için boynunda

 
Her şiir bir cevap,her cevap bir şiir olabilir.
Sıralı cümlelerin treni bir şiir yazılı yalnız benim için boynunda,
Ve tüm bedenimiz sıcacık demir yolu memleketimizin her yanına,
Al renginden bir denizi taşır durmadan içimizin şehirlerine,
Hatta taa en ucundaki köylerine kadar...
Bir tren garı boynunda,
güp güp atıyor kalbin en büyük şehrin denize aşık,yaslanmış bir istasyonunda.
Boynundan bir şiir dökülüyor sevgilim,
Yalnız benim duyabileceğim...
Ruhum yüreğinin duvarına kulağını dayamış,
Dinliyor yaşamayı ve sevdayı,
tüm dünyadan geçip sadece senden sanki...
Nazlıydık biz.
Çocuktuk en güzelinden yemyeşil ağacında.
Aşksızların aşı,
Susuzların suyuyduk belkide evde.
Her şiir bir cevap,her cevap bir şiir olabilir.
Sıralı cümlelerin treni bir şiir yazılı yalnız benim için boynunda,
Okumaya kıyamadığım,dokunmaya cesaret edemedigim,
Bir kelebeğin kanadından sökülüp tertemiz cahil bir parmağa bulaşıp düşme asla diye...


10.29 midesi bulanıyor göğün.
ateşi var alnımda bir yanardağın.
kustu kusacak içinde tüm birikenlerini...
öksürüyor ağaçlar ormanında 
ve şurubu sensin yağmura karışması gereken düşlerimin...

3 Nisan 2025 Perşembe

mermin leyla

 
- seviyorsun onu.

- içinin korkuları yankılanıyor kalbinin uçurumlarında sevgilim.Dağılmışsın sevdasızlığın kuru ayaz fırtınalarından.Salt yalnızlık değil mesele,sevdasızlık bence.Et kemik yanında olmak zorunda değil illede bir sevda için.Susuz kalmışsın kaç bahar.ben çoktan demirlemişim bakışlarımı gözlerine utana sıkıla.ardında yukarıda bir kulenin bir penceresi kadar zindanında bir gardiyan izler belki seni diye,eğdim kaldırmadım başımı bile.yani olmuyor.bilmem neden.bozuldum gittim ben bir oyuncak kutusu içindeki kalbim ile.çözemedim bu yaşamak sorusunu tepemde.yani olmuyor.boş bıraktım seni içimde.özledin de saldırdın bana sen bu soru yada bu cümle ile sanırım,bilemedim yine.yoksa cümlen sonuna soru işareti koymayı unuttuğun bir özledim miydi acaba ? Düşün düşün inan kafayı yedim...

Salakh...
nasıl görmezsin bu kadar yakından bile üstelik.
mermin leyla,
çıkaramadım asla,
çekirdeği kanıyor hala durmadan kalbimin en derininde...
Gömleğim beyaz,
göğsüm kanamış kan rengi karşında.
Bana bakman yeterdi herşeyi anlamana,
Bana bakman yeterdi herşeye,daima...
Karşılaştık ve sen sordun bana : yara bandın neden kırmızı parmağında.
Çok kızdım,çok kızdırdın beni.Salakh.
Halimi sorma.
oksijen kalmadı hiç kalbimde.
nefessizim karşında...
suskunluğum ondan,
mecalim yok inan bir cümle bile kurmaya...


22.56 ey oksijenim,O²'m...
yakıyosun beni ateşsiz alevsiz bir cehennem ile kimsesizliğin gezegeninde.
kimyasal bir kargaşa kalbim karşında.

Vatan paradoksu

 
Ve elini açtı yaprak,
Hakkını istedi gökten.
Bulut sustu,rüzgar kükredi,
Dönmedi yine de yeşilin rengi yolundan,
Ve serden geçti tüm dallar tertemiz bir yağmur ve yarının filizleri için...


14.13 feda edilen al okyanusları var cesur yüreklerin ve birkaç damlasına dahi cesareti olmayan korkaklar ordusu diğer tarafta...
Vatan paradoksu var şimdilerde korkakların kafasında şu serin gecelerde.

Tarihin bu şanlı kadim gölgesinde,

Nedendir bilmem...

2 Nisan 2025 Çarşamba

bir yudum şiirler semti gözlerin

 
Gündüz gözü dar bir sokak arası,
Bıçaklandım,
Ve şiirler kanadı aktı yaramdan...
Şiir kaybıydı ölümüm belki,
Başım döndü ve üşüdüm önce,
Köşeyi dönüp bir anda seni görünce,
Bıçaklandım,
Ve şiirler kanadı aktı yaramdan...
Sonrası,
Uyudum yavaşça kapanan gözlerim ile,
huzurun mis kokan göğsünde...
Yaşamanın uçurumu,
Ve bir ömür sımsıkı tutunduğum dalı bıraktım usulca.


12.26 bir yudum şiirler semti gözlerin...
bakışlarını yürüyorum geçmişten gerisin geriye çoğu sabahları.

binalar bahanesi nefes aldığımız bu ateşten cennetin

 
Yüzüme bakıyor tüm masum yapraklar,esir saksılarda çiçekler...
Yüzüme bakıyor kuşlar ve esaret.
Çıkarmışlar demir prangaları boynumuzdan ayaklarımızdan,
Farketmemişiz hiç,
Çok olmuş oysa...
Yürümüşüz alıştığımız sürümeler yine ayaklarımızda,
hayalet ağırlığı paslı ağrıların ayağımız ve boynumuzda,
Esir doğan defterlerin sararmış yüzündeki şiirler kadar güzel anlatılmamış hiç özgürlük hem sonra...
Yüzüme bakıyor tüm masum yapraklar,esir saksılarda çiçekler...
Yüzüme bakıyor kuşlar ve esaret.
Buğdaylar çok pahalı nedense sevgilim,
Ama kalbi kırık bulgur ucuz aynı emek aynı fıtrat nedense ve oysa...
Bir cami.
Bir cennet yolu aralığı yeşilden ve serinden çarşıda,
Acaba kaç kişi karnını doyuruyor,
Bir çay tabağı tozlu buğday ve yüzlerce boz mavi kuşla,
Utanarak ve bilmeden asla...


12.11 yüzünü rüzgarların sildiği huzur çeşmeleri var dualarının...binalar bahanesi nefes aldığımız bu ateşten cennetin...

Başını kaldırdı bir karınca ve dini ekmek tüm yürümelerin

 
Bir karınca kervanı incecik,yolda.
Sıratın köprüsü misali dantel kadar ince,
Gözleri korkutuyor avcuna kalpleri de alıp
Sanki koptu kopacak...
Bir karınca kervanı incecik,yolda.
Yürüyor günler kaderin yuvasına,
Eve ekmek taşıyor her gün aynı yol aynı sonda...
Her adım ezberlemiş bir sonrakini sanki,
Sırası şaşmaz ne nefeslerin ne adımların bu aynı yolda.
İki boyutlu görür karıncalar der insan,
Kendi iki boyutlu yaşar bir ömür oysa.
Bir karınca kervanı incecik,yolda.
Başını kaldırmaz kimse bir defa dahi,ah bi neden diye sorsa.
Bir karınca kervanı incecik,yolda.
Bir kırıntı bir ömür ismi eğer bir kitap yazarsa,
Yine de kimse okumaz satırlarını bu koşan kervanda.
Belki bir çekirge,bir ağustos böceği okuyup alkışlar onu,bilmeden asla o kervanda hangisi yada kim olduğunu...
Bir karınca kervanı incecik,yolda.
Sorsan ama herkes beraber ve kolkola...
Bir köle düzeni bu orman ve tüm bu sabahlar.
Karıncadan bir ülke,arıdan bir ülke bu gezegen bu kara düzen,
Ya bu kelebekler özgürlüğün savaşçısı mı göklerde sence de ?
Başını kaldırdı bir karınca sonra,
Elindeki kuru ekmek kırıntısına bir şiir yazdı önce,
Okudu içinden kendine,
İlk defa nefes aldığını hissetti sanki,daha öncesi yokmuş gibi,
Doğdu yeniden tek başına,kimsesiz.
Bıraktı yürümeyi,geçti kenara oturdu bir yaprağa ve uzandı mavi göğe baka baka akşama.
Bir esinti salladı yeşil taze beşiğini sonra,
Güneş okşadı yüzünü,tenini ve antenini usulca.
Yürümeye devam etti tüm kırıntılar ve dünya.
İzledi biraz onları gülümseyip,gözlerini kapattı yavaşça sonra...
Uyudu her şeye yaşamak bir güneş,bir deniz kenarı,bir rüyaymışcasına...
Şair karıncanın dilden dile düştü yayıldı hikayesi.
Kim duysa dinlese heyecanladı kum tanesi kadar kalpleri,
Birileri yalanladı hepsini ve herşeyi...
Ne zaman istese bi kırıntı buldu şair o zamandan sonra,
Ve kendini doyurdu tabiat ana ayrımsız daima.


11.41 çalışkan karınca ve dini ekmek tüm yürümelerin...sel aldı gezegeni sonra.denizler yağmur oldu.ve nuhun gemisine sadece bir karınca binebildi nedense sonra.ekmek dolu mezarlarda öldü tüm toplum,boğuldu ayrılıklar,boğuldu tüm başarılar,boğuldu bütün işçi yalnızlıklar...

*Madem her şey bu kadar doğru ve güzel ise,neden binlerce asker büyütür tüm zaferler ve yenilgiler...

31 Mart 2025 Pazartesi

Bakkala giden çocuk ve günlük'ten

 
Sabah beş belki altıda,
Bir kulaklık kulağımda,
Biri çalışır,belki biri çalışmazsa da,
Derinden mi derinden bir ses kazar içimi bir şarkıda.
Loş karanlık ruhum içimde bi yerlerde.
Yapayalnızım,
Kalmışım bir kürek ile bir sandalda bu hayatta.
Kocaman bir okyanus,günbatımı bir fotoğraf gibi önümde akşamda,
Ve ben bırakıyorum elimdeki tek küreği usulca yanıma,
Çekmiyorum gayrı adım adım nefesleri bu yol bitmez katarda,
yaş yaş tek tek düşen yağmur yağmalarını yapayalnız şafakta.
Sabah beş belki altıda,
Bir kulaklık kulağımda,
Biri çalışır,belki biri çalışmazsa da,
Derinden mi derinden bir ses kazar içimi bir şarkıda.
Yem kutuları boş kuşların,
İçimi solucanlar kazıyor durmadan derine derine,
Ben ölmedim ki daha neden şimdi ve bu kadar erken ey hayat ?
Savaşlar,savaşlar ve savaşlar var hep bu sapsız düzende.
Sürgün bu gezegene insan ve gölgesi toprakta.
Duvarlar,duvarlar,duvarlar var sevgilim,
Ayırıyor sevenleri,titremez eller ile gaddar,
unutulmuş bir çiçeği sulamak dahi ruhunda,
bir kuzu var sanki bembeyaz,kurumuş kan yolu bir kasapta,
Arka tarafta kimsenin görmediği bir beyaz odada,
Utanıyor,utanıyor elbet,biliyor da susuyor hiç anlatmıyor kendine bile bunu insan...
Dilleri yalana uzak doğuyor da insanın,
Yalan bile isteye öğretiliyor yarınlara.
Günahkarlar utanıp dilindeki yalanlardan,günahsızları da kirletiyor...
Günah dediğin,iki insan arası bir uçurumda azala azala tekrarlayan bir yankıdır sadece oysa...


08.26 bir değirmen.ilk ve sonun taşları dönüyor kadim rüzgarların fısıltıları ile sevgilim.arada yaşamak ufalanıp bembeyaz,gökte vurulmuş bir toz bulutu gibi düşüyor avuçlarımızdaki kaderin hasır çuvalına...yüzümüze sürülüyor ara ara bazen bir tutam toz beyaz mutluluk...sonra hiç bilmeden,yaşamın sıcak ekmeğini koparıp çiğniyoruz biz doğup yürürken,üstelik daha sofraya yolumuz çok ama çok var iken...

Bakkala giden çocuk ve günlük'ten...

30 Mart 2025 Pazar

aklım kimsesizler yurdu sevgilim,korkuyor sesli ağlamaktan

 
- özledin mi beni ?

- tersine akıyor yağmurlar,dereler.tersine akıyor şu zaman,akrepler ve yelkovan.yarınlar dünlere koşuyor özlüyor seni akşamlar.
aklım kimsesizler yurdu sevgilim,korkuyor sesli ağlamaktan.annesiz babasız değil yalnız,kimsesiz kalmış aklım suskun zifiri bir sessizlik karanlıklarda.kimsesi yok gülüşlerimin.kemiksiz gibi sanki tiyreyen çocuk bacaklarım,dayalı bir ağaca sırtım düşerim korkusu ile.öksüz yetim dilim her gece hıçkırıkların kestiği ağlayışlarda.mahkemem kalem kırar her şafak yastıklarımda...
yürüyemiyorum,
nefes alamıyorum,yaşayamıyorum,
Yapayalnızım susuz bir toprakta,
pilim bitik yüreğimde avuçlarımda...
Pilim bitti asırlardır,elini uzat lütfen sevgilim...


00.24 geçmez kolay,her gece ayrılık,
aysız yıldızsız sürgün bir karanlık bu özlemek üstü açık bir mapusta,her dalım yanlış budanmış sürgün beklemek...
kağıtlar kabir,yaşlar açan mısralar,çiçekler duası sessiz dudakların mührü kabrinde sevgilim...
hala her gece yürüdüğüm içimde kokunun sindiği sokaklar...
seni arıyor çocukluğum her kapı çaldığında,
her kırıntı bir umutta...
her uyuyakaldığım dudakta,
her çöle asırda yağmur bir rüyada seni sayıklıyor,
seni arıyor bi başınalığım...

Bir kıymıktır yar çam kokusu sakızdan

 
Sürgün verdim her mısrada,
Onlar kestiler umudun dallarını ruhumdan,
Yeşillerimi çaldılar taze yapraklarımdan...
Onlar bilmez,onlar bilmezdiler...
Anlamadılar,anlamadılar,anlamadılar...
İçim keskin kayaların yörük diyarı,
umman bir uçurum gözlerim şu kırgın üzgün şakakta.
Sürgün verdim her mısrada,
Onlar kestiler umudun dallarını ruhumdan,
Yeşillerimi çaldılar taze yapraklarımdan...
Gözlerim kurudu.
Akmaz oldu ırmaklar,erimez oldu dağda kar,
Bahar gelmez oldu ıraktan.
Aklım ayaz,aklım poyraz buz gibi bir kayada,
Aklım kuzey,bıçaktan paslı bir yarda şafakta...
Bir kıymıktır yar çam kokusu sakızdan,
sızısı tükenmez bebekten küçük bir çıkıntıdır şu öptüğün parmakta...
Sürgün verdim her mısrada,
Onlar kestiler umudun dallarını ruhumdan,
Yeşillerimi çaldılar taze yapraklarımdan...
Ağladım ağladım duymadılar gecede yastıkta.
Hayale düşe kaçtım durdum dağda taşta toprakta.
Bir madene düştüm gözlerinde akşamları bir fotoğrafta,
Kazdım kazdım ulaşamadım göklerine karanlıkların...
Tükendim hergün,öldüm uyudum kabrimin kazısında her gece,
Açtım gözlerimi her seferde doğmayan karanlık bir güneşte.
Aklım fırtına bir denizde,
Aklım sürgün bir vatanda,
Aklım mapus bir sevdanın anahtarsız açılmaz kapısında.
Ne kadar yumruklasam o kadar yankı kızımın adı kapı ardında çınlayan hıçkırıklarda...
Sürgün verdim her mısrada,
Onlar kestiler umudun dallarını ruhumdan,
Yeşillerimi çaldılar taze yapraklarımdan...
Sevdik idamın bir sabah parlayan yağlı halatı misali haklı ince masum boynunda ilk ışığı gibi ısıtan o kahraman güneşin...
Çok sevdim,
Martılar çığlık çığlıktı her safakta,
Mektuplarımın ağzını tutup bağladılar.
Sevdim,çok sevdim,
Ama,
Anlamadılar,anlamadılar,anlamadılar...


23.52 bir şiiri vurdular avuçlarımın sokağında,bir mısra kayboldu denizde ıssız umman sonsuz bir fırtına.düş yağdı karlara,üşüdü ellerim ağrılar doğurdu soğuklar tenime,sıcacık dudağından bir nefesinle beni yaşatan ılık ne bulutlar doğdular...ben üşüdüm,sen yağdın her kış ve baharda...

Her uykuda,her rüyada seni arıyor içimdeki leylekler,gözlerimde öksüz turnalar,
Güneyi sen bir güz'ün seferi bu aldığım her nefes ciğerdeki açılmaz kanıma gömülü sandıkta...


28 Mart 2025 Cuma

Bir ney'in içine hapsedip kendimi,çilehanem saydım nefeslerimi

 
Bir iki üç adım düştü sararan yapraklar gibi önümden.
Ömrüm kumu döküldü incecik cam saatimden.
Sır sakladım tuttum göğsüm aynasında,
Döküldü sırrım asırlık zaman ile sanki,
Aynam cama döndü,
Camım toprağa yanımda.
Yine de iyileşmedi şu yaram.
Zaman merhemi değilmiş söylediğin gibi anladım.
Kandırmışsın önce beni,sonra kendini.
Bir iki üç adım düştü sararan yapraklar gibi önümden.
Ömrüm kumu döküldü incecik cam saatimden.
Urfaya gettim,menzile düştüm kutsal yeminler ile,
Yine de vazgeçemedim bu sevdalı nefesimden,
Üfledim dağıma içimde,bir ejderin yanan yangın ciğeri ile...
Bir ney'in içine hapsedip kendimi,
Çilehanem saydım nefeslerimi...


20.37 bir Tanrı,bir karınca,bir çöl var önümde şu umman öğlende.hangisini geçsem kime düşerim bilemedim yolumda,hangisine değsem elimi diğerine sürgün kalmışım bu düşten hayatta...

Toprağımda var üç fidan incir

 
Yaz desen yazamam,beceri yok düşlerimde.
Kaz desen kazamam,kudreti yok ellerimin.
Naz desen yapamam,oyunu yok yüzümün.
Har desen yanamam,ateşi sönük yüreğimin.
Nar desen faydasız,kurumuş bahçem,fidanlarım.
Ar desen ekemem,üşümüş dökülmüş kalmamışım.
Yar desen faydasız,çekip gitmiş bakmamış ardına ne haldayım.
Var desen yok diyemem sinemde durur yaran,o sevdan.
Toprağımda var üç fidan incir.
Biri sen,
Biri yarınlar,
Biri henüz yazmadığım sana mühürlü dilimdeki tüm o karşılıksız mektuplar...
Yaz desen yazamam,beceri yok düşlerimde.
Bir serin rüzgar yanan terli ensemden sırtıma.
Kalbim üşüyor,
dudaklarım titriyor mora çalan korkular ile.
Uyu desen uyuyamam rüyana yatan dualarım ile bile.
Seni görmesem deliririm derdim kendi kendime,
Bir deli derdim var sönmez ateş göğsümün ocağında hala şimdilerde...
Yaz desen yazamam,beceri yok düşlerimde.
Kırık kalem,
Silik sökük kağıtlar vuslat ağacı masalarda.
Öl desen ölemem,andım var Canan'a ahiretimde.
Yan desen yanamam,ıslak kağıt ruhuma inat çölden gözlerimde...
Ataş almaz çölün kumu kalbim ne kadar yansa da,
Ve benim yüreğim elimde atar,uzatırım sana al tut diye...


20.13 sanşsızlığın şansı sevdalar katarında esir bir eşşek şu bir avuç kalbim.ayakları yürür,gözleri ağlar durmadan günlerimin...

Ve feza yelkeni ateşten gözlerimizin

 
Yer olmuş tepetaklak.
Ağaç gömülü toprağa,kök göğe değmiş elini.
Ters dönmüş tüm alem,
Boğulmuş dereler,
Denizler dağa akmış tersine,
Balinalar yüzmüş çıkmış kardan dağların başına.
Mezarından doğmuş yeniden insanlar.
Karıncalar yuvadan kırıntı taşımış tarlaya.
Ak kara fotoğraflar tarihten bir duvarda,
Fakir yaşamış ömrünce denize uzanmış o sarayda.
Yer olmuş tepetaklak.
Ağaç gömülü toprağa,kök göğe değmiş elini.
Hain sinek olmuş her yer yüzlercesi,
Vatan bir bataklıkmış sanki gibi.
Kırılan hayallerin kütüphanesi bir tarih sayfalarca,
O kıtalar bizim,denizler bizim,
O kazanılamaz zaferler bizim,
Ve feza yelkeni ateşten gözlerimizin.
Yıldızlar size kalsın,
kaysın ellerinizden bir bir hain her gece...
Hain sinek olmuş her yer yüzlercesi,
Vatan bir bataklıkmış sanki gibi.
Yer olmuş tepetaklak.
Ağaç gömülü toprağa,kök göğe değmiş elini.
Sular yakmış bu gezegeni,
Ateş söndürmüş kapkaranlık şu masum geceleri.
Sinen kanamış bir beyaz beze,
Kan rengi bir al boyamış sana bayrak diye,
yerde bir kan denizine düşmüş sonra bir hilal, bir yıldız.
Ve binlerce tohum düşmüş kuş olup toprağa vurulup savaşırken yaşamın yeşil dalından.
Yer olmuş tepetaklak.
Ağaç gömülü toprağa,kök göğe değmiş elini.
Güzel halkım,can milletim,insanım,
Hainlik çamur olsa sıçrasa üstüne,
Vurur bıçağı düşünmeden kendi asil karnına...
Yazık,
Çok yazık.
Hain sinek olmuş her yer yüzlercesi,
Vatan bir bataklıkmış sanki gibi.
Kanamış yurdun tertemiz imanı,
Kaşınmış avuçlarında kadim tarihi,tüm o eşsiz zaferleri.
Gelmiş kehanetin o yaldızlı yazılı kıyameti.
Gelmiş ölmüşse de geri,nefes almış yeniden toprak kokan merhum tüm o kahramanları...
Fışkırmış düşmanın dudaklarından zaten yazılı o daima bilinen kader.
Yer olmuş tepetaklak.
Ağaç gömülü toprağa,kök göğe değmiş elini.
Patlamamış terketmiş mermiler mavzerini.
Sonra patlamış ard arda albert'ın hain dev bombaları,
Yer olmuş tepetaklak.
Ağaç gömülü toprağa,kök göğe değmiş elini.
Yine de bırakmamış bu kadim ağaçlar kanlı dalları ile sımsıkı tutup bu kutsal toprağını...


18.45 vatansever kavakları var yurdun,söğütleri,iğdeleri ve sakız kokulu çamları dağlarımın,düşlerimin...tutar kökleri toprağı sımsıkı,korkan aşıkların titreyen elleri gibi sokakta.hain heyelanlar vakti şu yalancı mı yalancı avuçlarımızdaki aşksız,solmuş zaman...

27 Mart 2025 Perşembe

Ve sonra tanrı tükürdü beni yere

 
Mutluluğun diyarına sürüldük önce.
Mutluluk sarhoşu zihinlerimiz,
Hissiz kalmış uyuşmuşuz ve farketmiyoruz artık hiçbirşeyi.
Nefes almak dahi acıklı böyle zamanlarda.
Tüm andlar,yeminler ve sözler,
Bir daha istemediğine,yapmayacağına dair.
İnsan,pişman etlerin toplamı,everesti tüm kadim ulu dağların.
Ve tanrı ısırdı beni kopardı bedenimden,
çiğnedi söyleyeceği ıslak ılık kelimeleri ile, 
sonra tanrı tükürdü beni yere,o çamurdan kadim düşlerine...
Mutluluk cehenneminden çekip aldı,
Önce acılara sardı,
Sızıların cennet bahçesine fırlattı...
Hissettim kendimi,hissettim ruhumu içimde.
Bir dağ tepesinde,
buzlar karlar içindeki sonsuzluğun küçük gölünde,
yıkandım soğuğun tenime saplanan bıçaktan keskin ağrı dolu acısı ile,
Cennetin günahlarını yıkadım üzerimden,
ve ağrılı acılar ile kestim tenime yapışmış günahlarımı,
suyun o soğuk keskin bıçağı ile...
Kanım korktu çekildi içime,
Yaralarım kanamadı bile...


11.18 güller ve günahlar.gök beni izlerken yalanlar söylüyorum sana.ve günah çıkartıyor ızdıraptan ruhum kalemim ile sayfalara...

25 Mart 2025 Salı

Bir sapan taşı çekti gerebildiği kadar kollarınca insan göğe

 
Bir sapan taşı çekti gerebildiği kadar kollarınca insan göğe,
Kan revan bir sağanak ile,
yağmurundan da önce nereye düşer şimdi kocaman cansız kanatlarıyla şu masmavi,öldüğünde dahi çok güzel gökyüzü...

Adaletin kanatlarından kanlı tüyler uçuşup bir bülbül şiir okuyormuş gibi usulca düşüyor yerlere ve gözlere sevgilim...

Yer kirli kimine göre sadece,
Yer kırmızı...


09.38 elde değil,korkuyorum...yalan söylüyorum kendime bile.

dudağına çivi çakılan peygamber,içinde amin dedi şifasız derde

 
Tüm miraslar kalsın sende istemem,
Bana sadece,
Dudağının dalından koparıp yüreğindeki gerçeği ver.
Yeter,
Fazla gelir göze yaşlar.
Saplansın gayrı yeter taa içime altın saplı ışıl ışıl parlayan bir hançer elinden.
Kan al olsun aksın dökülsün beyaz göyneğe dilinden.
Tüm miraslar kalsın sende istemem,
Bana sadece,
Dudağının dalından koparıp yüreğindeki ılık nefesi ver.
Yeter,
Fazla gelir gökteki yuvasından büyüyüp düşen tüm o yağmurlar.
Feryatlar bile susup ıslansın.
Düşler bir tanrıçanın sıcak dudağında kutsansın.
Ölümün sonu ahret,
Kışın ardı bahardır.
Tüm miraslar kalsın sende istemem,
Bana sadece,
Dudağının dalından koparıp yüreğindeki tek duana sarılı dünleri ver.
İçimde koca bir umutlar ormanı,
İçimde ataş,içimde bir yangın var.
Kurtaramıyorum yuvalarında ateşin vurduğu kadim tüm o canlı düşleri.
Uçsun leylekler,terketsin gitsin turnalar.
Bir yanmış ben kalayım geride,
Bir sen içimde.
Tüm miraslar kalsın sende istemem,
Bana sadece,
Dudağının dalından koparıp yüreğindeki kuyudan bir damla suyu ver,
Yusufun kalayım bir asır gerekirse.
Bir balinayı alnından öperim o küçücük kuyuda,bir yunusun aşı olurum belki bir ikindide.
Bir köy sele düşer,terkedilir bir sevda belki sonra.
Ardında kalır gibi bir memleket,her gün yağmur yağar senelerce öksüz gönlünde.
Ve susuzluktan ölür içinde yine de doğmamış çocuklar bile.
Tüm miraslar kalsın sende istemem,
Bana sadece,
Dudağının dalından koparıp yüreğindeki canını yakan zulmü ver...


09.23 dudağına çivi çakılan peygamber,içinde  amin dedi şifasız derde,ataştan ataş kor çekilmez acılara...

bir tel kopar parmak ucunda,notalar düşer bir bir yerlere

 
Madenleri kazıyor insan.
Dibini arıyor yerin ve kendinin,
karanlıklara kürek kürek durmadan kazıp daha derine iniyor.
Kendi çilehanesini böğründe göz yaşı ile sıvıyor.
Gezegen susmuş izliyor,
Buğdaylar bilmez köstebeklere sövüyor.
Bir feryad ki kırıp kulağımın han kapısını taa sinemde patlıyor.
Dışarısı kar boran,
Avuçlarım hala ateşten almış kor odunu tutuyor.
Göz yağıyor,dereler akıyor baharın sıcacık göğsünde heyecanlı bir yürek gibi,
Bir ecel var,her nefeste boğazıma takılıyor.
Hainler korkmuş vurmuş beni dört bir yana kaçıyor.
Madenleri kazıyor insan.
Dibini arıyor yerin ve kendinin,
Kör bir karanlık,karanlıkları eğilmiş usulca öpüyor.
Toprak dam dayanmış bir dut'a,burnumda domates kokusu esip tütüyor.
Koca kazanı koymuş yakmışım içimden kesip koca çamı,
Adaletin çorbası kaynıyor içimin çam kokan ateşinde.
Kaynıyor adalet,döküyorum hainin boğazına koca kepçeler ile.
Yansın yuvasından çıkmadan daha,tüm vicdansız diller...
Madenleri kazıyor insan.
Dibini arıyor yerin ve kendinin,
Yüzüm kurşun karası,
Kalbim kömür...
Söz bir,
göz divane.


08.39 bir tel kopar parmak ucunda,notalar düşer bir bir yerlere...Çalmaz olur en sen türkün,eksik kalır bir şeyler taa ama en içinde bir yerde...


24 Mart 2025 Pazartesi

Seni gördüm göğsümde bir hançer açtı

 
Gönül divane,boynu yere düştü.
Seni gördüm göğsümde bir hançer açtı.
Yatırdım bu ömrü önüne kurban,
Dudağımda bir fısıltı dua gibi kulağına üflediğim,
Ömrüm boğazını yarıya kestim.
Kan boşaldı,çukur doldu.
Can uçtu yükseldi tanrı kanat verdi elini tuttu,
Bir damla kanı yüreğinden öpüp alnına sürdüm.
Cahiller ezbere aynı şiiri okuyor.
Efeler açmış kollarını,düşmesin dünya diye sımsıkı tutuyor.
Gönül divane,boynu yere düştü.
Seni gördüm göğsümde bir hançer açtı.
Yatırdım bu ömrü önüne kurban,
Sevdim,
Başına bir tutam kına sürdüm düşlerde kuzumun...
Bir saç teline kurban verdim elimdeki ömrü.
Bıçak kördü görmedi beni hiç,
Canım inan çok yandı sevgilim.


10.43 inancın yağmurları kanları yıkıyor vicdansızların gözlerinden sevgilim;oysa kadim toprak hem o sıcak kanını ve ılık yağmurunu beraber içiyor.Ve hiçbir şeyi asla unutmuyor,unuttu sanıyorlar...

Küser yaraya dert

 
Pıhtı kana düşmez bulutundan gayrı,
Küser yaraya dert.
Kan akar tende sanki kırmızı bir dere.
Ak bir ay tutar kutbun yıldızını elinden sonra,
Düşer gözlerde bir gece vakti aldan deresinin üzerine her serde.
Savaşır ağlar gökte göğsünde tarihin muskası ile deli bakışlı kartallar,
Serden geçer koşar boz yeleli dağ gibi aslanlar.
Pıhtı kana düşmez bulutundan gayrı,
Küser yaraya dert.
Kanar aslan sarıdan kırmızıya,
Bir kaleyi yerlebir eder yaralı aslan topsuz tüfeksiz seferine.
Ganimetin lüzmu yok,kanı ona zaten hediye...
Pıhtı kana düşmez bulutundan gayrı,
Küser yaraya dert.
Başım ağrır,kalbim sızlar her gün,
İhaneti yiyemem,hainliği içemem asla,
Ey benim güzel memleketim,can diyarım,
Yemin vermişim,and içmişim orucuma,
Açlıktan ölürüm de yolumdan dönmem,
Göz kararsa,el titrese,
Adaletin kılıcını masumun tenine süremem.
Pıhtı kana düşmez bulutundan gayrı,
Küser yaraya dert.
Sen benden geçsen de,bu topraktan uçsan da,
Ben kırdım kanadımı yuvada,bir adım öteye gidemem.
Renk renk kuştur içim nedense seni görünce,
Ezgisi düştür o yürünmez mesafe yolların.
Bir kuşun sesi gülüşün kulağımın yırtık cebinde.
Pıhtı kana düşmez bulutundan gayrı,
Küser yaraya dert.
Gün gelir kanamaz bile kan daha gayrı...


10.17 adalet,sevda ve düş üstüne karalama çabası günlerden bugün.

22 Mart 2025 Cumartesi

Ve dudaklarım kulağının kalemi uzandığım teninde

 
Yatırmışım yüzümü ipekten bir kağıda yumuşacık,
Ve dudaklarım kulağının kalemi uzandığım teninde,
Sevdayı arıyorum ellerinin izlerinde.
Sana şiirler fısıldıyorum,
duymasın başka kimseler diye.
Kayboluyorum sokaklarında senin tüm yersiz endişelerim ile.
Atını döven adama inat,
Çingeneyim atını her gün öpen bir gönül ile.
Yarını pişiremem sana sevgilim avuçlarından,
Bugünü koparıyorum beraber ısıralım diye dalından sadece.
Ve kovuyor tanrım bizi evinden,
O mavi soğuk düşlere...


08.33 dua dileniyor ölüler kabir diyarlarında.

aşk kaleme tutunmuş kağıdımda saklanbaç oynuyor

 
Nefesini tutmuş gökte bir turna,
Ölüme süzülüyor.
Zıplamış sonra var gücüyle yerde bir çekirge,
Rüzgar ile havaya asılıyor bir kuşa öykünerek.
Derede akan su,uçan yağmura hayran,
Yağan kar,onu bekleyen dağa.
Bir yanlış var ortada,
Bir doğru,çekmecedeki mirasta unutulup tozlanıyor.
Nefesini tutmuş gökte bir turna,
Ölüme süzülüyor.
Bir leylek vazgeçmiş uçmaktan insana sokuluyor.
Yün yorgan unutuldu,beyaz bulutlar yatağa seriliyor.
Dalda bembeyaz bir pamuk topu söylesene nasıl yetişiyor ?
Bazen çekip gitmesi gerekiyor insanın,
Bir gün çekip gitmesi gerekiyor tamamen...
Dala saygı,toprağa sevgi lazım geliyor,
İnsana çiçekli bir esaretin fistanı dikiliyor altın ipler ile.
Nefesini tutmuş gökte bir turna,
Ölüme süzülüyor.
Yılanlar kumda yüzüyor.
Sincaplar ormanın altın madalyasını boyunlarına takıyor yaşamak olimpiyatında.
Dal kavalın sesi unutuldu,
Piyanolar,plastik uydurma bir fakirliği çalıp duruyor.
İki ayna birbirine bakıp yüzlerce kez aynı rüyayı görüyor.
Kurbağalar şairi olmuş gölün,
Biri yakalasın ve öpsün diye masallar okuyor.
Nefesini tutmuş gökte bir turna,
Ölüme süzülüyor.
Sazlar ılık akşam rüzgarı ile dans edip titriyor.
Memleketime bahar mı gelmiş,
Dört yapraklı yonca çocuklar saklambaç oynayıp gözlerimizden kaçıyor...


08.17 dünya bir yalan mı bir rüya mı bilemem,
kendini yaşamaktan kaçar oldu her canlı,sözlerinde beyninde bile.
üzücü.
affet beni avonun şairi,aşk kaleme tutunmuş kağıdımda saklanbaç oynuyor...

20 Mart 2025 Perşembe

Pavlovun güvercinleri

 
Zehir sürer dost eller yüzüne.
Yusufun kuyusu iniler kulağımda.
Kemik sızlar,göz yağar.
Düş kırılır,seher açılmaz gökte.
Bir taş yola çıkar sapandan,
Kuş düşer güvenip tutunduğu daldan.
Su düşer dağdan ateş söner,
Bir duman kalkar külden.
Yürek gevrer boğulur böğür,
Kalp kafesinde kuş olur pırpırlanır göğsünde.
Sevda dudağından yazılır yüzüme sadece.
Kahpeler salınır,hainler görünür her yerde,
Korkar susar aç bırakılmış aslanlar bile.
Yazık çayırları bomboş ama dolmuş taşmış hayvanat bahçeleri dile.
Derman gökten inmez aslı elindedir.
Kullan aklını,oku.
Gök anlatırken sus sen dinle.
Öğren yeşil otları taramayı düştüğün yerde,
Şaşırma sakın,o tarak hep elindedir.
Cam kavanoz ile kapatır el diyarını,
Bir kar küresinde yaşar insanı,
Yakarken dışarıda geriye kalan tüm diyarları.
Zehir sürer dost eller yüzüne.
Yusufun kuyusu iniler kulağımda.
Hain güler gezer rahatça sokağında,
Gocunmaz yüzsüzlüğünden asla.
Bugün olmuşsa da perşembe cuma,
Gün farketmez eli kanlı Allahsıza...
Sıcak ekmek bölününce güzel üşüyen ellerde,
İnsan bölününce,
Unutup hain kalıyor sadece ve sadece kendine,
Yazık.
Tepesinde çalı çırpı evler,
Peki kuşlar neden ağacını kesiyor şimdilerde söyle ?
Pavlovun güvercinleri...



* Neden ağaçlar yanıyor ey ormanın salakları ?
Neden su taşımıyor koşmuyor çitalar filler,
Kaçma şansı olsa bile kaçmamış karıncalar gibi.



09.30 kör bir notası var düşümün,ses çıkarmayan asla.bitmiş bir piyano konserinin gece yarısı,oturmuşum ve basıyorum sesi kısık tuşuna ömrün,güneş doğana dek hep aynı ve daima...

19 Mart 2025 Çarşamba

görmesemde açıyorum kağıdın okyanusuna şu koca yelkenimi kuş gövdemin ardında

 
Yazmak bir tavus kuşu sanatta.
Gözleri dağlanmış vicdansızlarca hunharca.
Kör yürüyor şimdi kağıtta harfleri düşlerin.
Denizin elini öptüm,
Şairin dudağına bir masal yazdım bıraktım,
Sevdamı eşiğine sakladım.
Ölenler öldü ruhları rüyadan döndü güne uyandı.
Ya seninki ? 
Bedenin nefes alır kabul,ya ruhun neden bitkisel hayatta ?
Aç gönül gözünü çocuk emanet canı sahibine geri vermeden.
Yazmak bir tavus kuşu sanatta.
Gözleri dağlanmış vicdansızlarca hunharca.
Kör yürüyor şimdi kağıtta harfleri düşlerin.
Alarmı çalıyor her sabah piramitteki taşların.
Umrumda değil ademoğlunun taşlardan dağ dikmesi.
Hep aynı zaman,aynı zalim.
Yeter kırbaçlar sırta ders vermesin.
Yazmak bir tavus kuşu sanatta.
Gözleri dağlanmış vicdansızlarca hunharca.
Kör yürüyor şimdi kağıtta harfleri düşlerin.
Bilmezler nasıl aradık,nasıl bulduk birbirimizi.
Bilmezler nasıl sevdik,tutuştuk,kaynadık.
Buharlaşan sözlerimizde göğe yükselip
asla ama asla özümüze dönüp yağamadık birbirimize,
Sırılsıklam uyanamadık bu sağanaklarda bi seninle...
Su yok olmaz asla sevgilim,döner durur başımda.
Adı kuraklık yokluğunun.
Ve ben çölünün mecnunuyum şimdi.
Yazmak bir tavus kuşu sanatta.
Gözleri dağlanmış vicdansızlarca hunharca.
Kör yürüyor şimdi kağıtta harfleri düşlerin.
Aynı gün
Aynı güneş yine ve yeniden,
Ve ben görmesemde açıyorum kağıdın okyanusuna şu koca yelkenimi kuş gövdemin ardında,
Işıl ışıl parlıyor kuyruğum şu mısraların hatrında...
Gün gelir av yakalanır bile isteye kaderine.
Ve uzanır boynum düşüp geriye,
son bulur şu karınca ömrüm bir kartal misali kadim azrailin pençesinde...


08.49 bir kuş uyanabilsek bir sabah keşke.

Canan tutsun elimi,okşasın başımı

 
Gece gündüz dert kederi çiğnedim durdum.
Kimi başım döndü içimdekini kustum.
Önüm görmedim düştüm düştüm de yinede kalktım.
Tutuştum yana yana külümü de yaktım.
Vadettiğin şifayı istemem bırak sende kalsın.
Huzurum kimse gelip sökmesin.
Aç çakallar yer tutmuş çeşme başına.
Elinin kokusu sinmiş yüzüme değen taşına.
Kan revan yüzüm küsüp senden yüzün dönmesin.
Can kanat çırpıp erken yuvadan uçmasın,
Canan tutsun elimi,okşasın başımı...
Gece gündüz dert kederi çiğnedim durdum.
Kimi başım döndü içimdekini kustum.
Yine de susmadım.
Bir devin oyuncak gemileri geldi doldu da yüzlerce önüme,
Yine de korkmadım,durmadım.
Gece gündüz dert kederi çiğnedim durdum.
Kimi başım döndü içimdekini kustum.
Başın dik olsun ey delikanlı gönlüm,
Merak etme sen,
Dermanı yok derdimin bu kahpe zamanda...


21.03 devrin hain gülüşü kandırırken masum yüzleri,öldürürken ardında gölgesinde binleri...


İp üzerine çıkmış yerden aya bir salyangoz

 
İp üzerine çıkmış yerden aya bir salyangoz,
Usul usul kayıyor sanki göge doğru kendini taşıyarak.
Bulutlara değse yetecek belki tüm hayali,
Süzülse fezada uzayın bir kozmonot misali yada,
Adı tarihe geçecek tüm çayırda sanırım.
Bir kaz sürüsü görürse saklanmalı beyazların arasına yolda,
Bir böö dese ölür korkudan belki birkaçı bu koca ejderhaların.
Çayırın şövalyesi derler adına çayır şarkıları,şiirleri belki.
Uçan penguenleri göğün sokulmuşlar dostlarına yükseklerin soğuğundan kaçıp.
Uçarken üşümüş alev üfleyen gagaları sanki.
İp üzerine çıkmış yerden aya bir salyangoz,
Usul usul kayıyor sanki göge doğru kendini taşıyarak.
Adına hayalperest demiş ardından şehrin arıları,sinekleri.
İpi kim tutuyor peki kafasında tek düşüncesi.
O kadar yükseğinde göğün düşerse eğer,
belki tutar onu birazdan öpeceği o kadim tanrının ılık yağmurdan şefkatli eli...
İp üzerine çıkmış yerden aya bir salyangoz,
Usul usul kayıyor sanki göge doğru kendini taşıyarak.
Değse ya mavinin göğüne,beyazın göğsüne ileride,
Uzansa ayın cennet kokan ak dizlerine.
Sadece bu hayal ile bile,
Tutunuyor sımsıkı sümüklü kollarıyla kaderin bu buzdan soğuk ve sert ipine...
İp üzerine çıkmış yerden aya bir salyangoz,
Usul usul kayıyor sanki göge doğru kendini taşıyarak.
Artık ona kimse,bir çocuk adımı altında kalacak kadar ancak canın var diyemeyecek belkide.
Güneşin kahkahaları ve rüzgarın tokadı onu asla vazgeçiremeyecek.
Donsa da sümüklü kanı teninde o hayalini içip kozmosta süzülecek,
Göğün tozlu gece lambasına değip elini ısınıp yeniden doğmayı bekleyecek.
Çayırın çelebisi olup sonra bir yıldız ile kayıp gecede çocukların masallarına konacak her gece...


13.17 bir böcekten kafka'ya masallar...

iyi çekmeyen,cızırtılı varoluşsal radyo frekansları gülüşüm yüzümde

 
Gönüllü ölümler nöbeti yaşamak.
İçimde yeryüzü,ondan da büyük bir savaş sonra.
Her saat yaralı,her gün merhum zamanından beride.
Dişlerimin arasına bir koca dünya girmiş dişim sıkılı.
Tanımla beni desen,beceremez hiçkimse.
Anlat desen susar kalır dilleri bülbüllerin bile.
Bizim diyarda yaşamaz en afilli tarih bir gün bile.
Gönüllü ölümler nöbeti yaşamak.
Beni neden yarattın ey tanrım,
Hangi görevin için döktün kutsal kalıbına kanla suladığın etimi kemiğimi.
Bir askerin isem eğer bu karınca diyarında senin,
İçime ektigin bu kocaman ızdırap tohumu neden.
Gönüllü ölümler nöbeti yaşamak.
Bir uyandık bir uyuduk rüyaya yeniden neden.
Bu yaşayıp öldüğümüz diğerinin uykusu rüyası mıydı yoksa söyle lütfen.
Bir yol,bir adım,bir matara...
Mı her şey ?
Neden bu kargaşa ?
Neden bu karınca kavgası vicdansız çocuk ellerde ?

Karınca yuvalarına yaz yağmurlarında ne olur peki tanrım lütfen söyle.Nuhu var mı gemisiyle onları kurtaracak göndereceğin cebinde peki yine ?


12.26 iyi çekmeyen,cızırtılı varoluşsal radyo frekansları gülüşüm yüzümde...

Sevmek mi ?

 
- sevmek mi ? 

- Sevmek neden önemli biliyor musun ? Yaşamak formülünde matematiğin,yeri olmadığı için belkide.Yaşamak eşittir,nefes almak,yemek içmek uyumak.Topla hepsini yeter aslında.Amacını,kuralları insan uydurmuş zaten sonra.Kendine göre eğmiş bükmüş değiştirmiş ilk yazdıklarını da zaten.
Sevmek neden önemli biliyor musun ? 
Süreden bağımsız yaşarsın tasarlanmış bir rüya gibi formülünü uygularsan belki yarım belki bir asır boyu hayatı ama seni gerçeğe dönüştüren, sana gerçek olduğunu hissettiren,gerçeğe dokunabildiğin bir an var sadece aslında içinde.O da sevmek.hangisi yalan hangisi gerçek çok kavgası olur da her ailede,yine de bu gerçek asla değişmez...
Sevmek neden önemli biliyor musun ?
Uzanabilmek için kendi içine,
Dokunabilmek için sevdiğinin parmak ucuna.
Ve o da içindeki sana dokunsun diye güvenebilmek demek...


12.01 metamorfozik monodialoglar sandığından,arasına sabun saklı naftalin kokulu düşüncelerin konuşmasından.

17 Mart 2025 Pazartesi

Dikenler düşer tek nefeste yerlere; sonrası bir sela,bir kürek,bir dua

 
Gün gelir düşeriz musallaya sevgilim.
Yığılır kalır tüm düşlediklerimiz ellerimizden düşüp mermer avluya.
Gereksiz olur artık tüm hedefleri gözlerindeki atmacanın.
Gün gelir o güvercin ruh kanatlanır uçar içimizdeki yuvasından sevgilim.
Kalır bomboş kapı önünde o güzel ayakkabıların.
Gün gelir sıcak çayın bardağında kalır,
Bir yudum alan olmaz,
Soğur kendi kendine tüm ağlayanların...
Gün gelir düşeriz toprağa,yusufun kuyusuna sevgilim,
Sevdiklerimiz bırakır bizi üstelik oraya.
Ne kadar haykırsan bakmazlar yüzüne bir daha,
Uzatmaz kimse elini ne kadar istesen de.
Gün gelir ağlayacak yaş kalmaz gözlerinde,
Kurur gözlerinin denizi okyanusu bile.
Açılıp kapanmaz göz kapıların,kurur gözünde düşlerin.
Gün gelir gün kalmaz sevgilim.
Gün gelir an kalmaz,gurur kalmaz,kin kalmaz,
Utanıp kaçamazsın odana...
Gün gelir kurur gözün gibi baktığın gül bahçen,
Dikenler düşer tek nefeste yerlere.
Öksüz kalır o gül yaprakların.
Gün gelir sevda duyulur derinden,en derininden,
İçindeki yerin dibine,zindanına zincirlediğin sevda haykırır çığlıklarla,
Kırar kitli yürek sandığını içerden paramparça.
Gün gelir gülümser rüzgar,
Gün gelir yağmur gelir seni yanağından ılıkca öper.
Ve rengi boz şiirlerimin.
Gün gelir şiirler yarım kalır,bir daha yazılamaz sevgilim.
Gün gelir kimse gelmez kabrimize artık,
Mevsimler geçer üzerimizden yapayalnız.
Gün be gün tesbih gibi elimizde,
Yalnızlığını çevirir çevirir durursun...


09.34 bir sela,bir kürek,bir dua...

Dna'm dudaklarında gömülü

Sen istemezsen eğer,
Yakalayamaz beni fbı cıa sevgilim,
Dna'm dudaklarında gömülü,yüzünün çizgilerine saklı.
Verme lütfen kimseye parmak izi misali dudak izlerimi.
Bir ömür sende sessiz ve sende müebbet kalayım.
Suçum çok saymakla bitmez,
Yarınlarda açacak tüm sevmelerimin katiliyim içimde belkide.
Sen istemezsen eğer,
Yakalayamaz beni fbı cıa sevgilim,
Dna'm dudaklarında gömülü,yüzünün çizgilerine saklı.
Suçum çok öpüşmekle bitmez,
Aşındırsak demir kapılarını tüm sevda nezaretlerinin ve sevişe sevişe düşlerin,
Yinede bu sevmenin esareti yüreğimizin boynundan asla düşmez...


10.17 çalıntı ezgileri var senden,tüm diğer sevmelerimin.hırsızıyım tüm yalanlarımın ve kendimi kandırmaların.