26 Ağustos 2009 Çarşamba

no comment ...


tanrı seni yaratırken , suyun üzerinde gökyüzüne uzanabilen tek çiçek olan nilüferleri çagırmış...izlemiş biraz onları...suyu toprak yapıp sımsıkı tutunuşlarını sana vermiş ; umutsuz imkansız görülen her zor günde sımsıkı tutunasın diye yaşama...dolaşmaya devam etmiş senin için...bir rüzgar gülünü görmüş bir veranda önüne boynunu bükmüş oturan...izlemiş onu rüzgarsız sabahlarda ,durgun gecelerde uzun uzun...rüzgar estiginde dahi dönmedigini görmüş gülün...ve rüzgarını seçen rüzgar gülünün boynunu büküşünü sana vermiş...her fotografta rüzgarını bekleyen kırık gül bakışların , tatlı boyun büküşlerinin nedeni bu olsun diye...ve dolaşmaya devam etmiş dünyayı , everestin karlı doruklarına dek...izlemiş karlı eteklerini dagın uzun uzun...sogugunu almış nefes diye...ve gözyaşlarına vermiş everestin yüksekligini , ulaşılmazlıgını...seni aglatmayı deneyecek nedenler tırmanırken hüznüne , eteklerinde donup aştıkları yollardan yuvarlansınlar geriye diye...ve bu yüzden seni aglatmak zor olmuş yeryüzünde...agladıgında ise yanaklarından aşagıya akıp kuruyan gözyaşlarının yüzünde bıraktıgı izin buz gibi oluşu , ulaşılmaz zirvenin ölümcül sogugundandır...gözünden dökülen tepeden eriyen kardır...durmamış tanrı...devam etmiş yoluna...sonra mısırda ay tanrısı chons'un gecedeki tarifsiz ışıgını izlemiş bir gece...ve gülüşüne vermiş chons'un eşsiz ışıgını ; umutları kırılmış karanlıklara düşmüşlere gülümsemeyi hediye edebilmen için...ışıgınla geceyi gündüze çevirmen için...bu yüzden her gülümsediginde yeni bir güneş dogar evrenin karanlıklarında habersizce bizden...gece kana bulanır...şafak söker...kıpkırmızı olur gökyüzünün örtüsü ve geceyi öldürür böylece gülüşün...gündüze nefes verir gülümseyişin...çok gülümseyişlerinin adaletine de geceyi tenine giydirmiş...gecede yaşayabilsin yeryüzünde diye...teninin bilinmeyen karanlıgı , gecenin doguşunun sana giydirilmesindendir...sonra sahra'nın kumlarına bakmış ve yaşamın avucunun içine ölümün kokusunu koyan bu kumu saçlarına vermiş...kum gibi akan saçlarındaki çöl rüzgarı dalgalanışının nedeni budur işte...daha sonra kırık bir kum saatini almış eline...sana dökmüş kumlarını ki zaman gözlerinde donsun diye...gözlerine bakanın donup kalışı bu yüzdendir...zamanı durduran , zamanı silen bakışlarında saatleri tanımsız yapan gözlerinin nedenidir bu...tanrı seni yaratırken uzun yollar aşmış...basit bir mucize olmanı istememiş senin...tüm evrenden en sevdiklerini almış ve sana üflemiş seni yaratırken...sana bakanların kainatın içinde kaybolduklarını hissetmesi bu yüzdendir...efsanelere not vermeyen ben ; efsane gibi yaratılmış sana baktıgımda , bir not seni nasıl hakedebilecek ki diye düşünmeden nasıl durabilirim ki sence...hak ver bana ki seni hakedebilecek bir not dogmadı daha yeryüzüne...yorumsuz yagmurlarda ıslandın...cevapsız rüzgarları giydin üzerine...bu yüzden aşkına düşen sırılsıklam kalır ; yagmurlarından kaçamaz asla...ve bu yüzden titrer kalbi seni sevenlerin çünkü buz gibi bir rüzgar keser önünü...ve kainat bilinmez bir güzellik hala içimizde...bu sebeple benden hakkında bişeyler yazmamı isteme lütfen , yazamam çünkü...tek bişey söyleyebilirim senin hakkında ...no comment...

Hiç yorum yok: