31 Temmuz 2024 Çarşamba

başkasının ölümünü ölme

 -perdeler neden var sence ?

-bilmem,hiç düşünmedim daha önce.yazdıklarımızı saklamak için mi sence ? Sevdiklerimizi saklamak için mi ,hayallerimizi korumak için mi,başardıklarımızı,başaracaklarımızı göstermemek için mi ? Kırılanlarımızı göstermemek ve göstermeden toplayıp tutkallamak için mi ? Tüm güvensizliklerimiz için mi ? Bütün gözlerden kaçabilmek için mi ? Bir oyun mu her şey? Bu oyunda saklanabilmek için mi ? Mahremimiz için mi ?

-peki sence mahrem nedir o zaman ?

-gösterilmenin can yakacağı her şey ,yada buna inandığımız her şey sanırım...


Birinin yazdığı ve bunu bizden saklamak için her şeyi yaptığı bir ilüzyon bu dünya sevgilim.
Asla arkasındaki basit gerçeği ve bu ucuz yalanı görmeni istemiyor oyunu yazanlar.
Korkularımızı yazıyorlar.
Utançlarımızı yazıyorlar.
Hislerimizi yazıyorlar.
Sevgilerimizi,aşklarımızı yazıyorlar.
Kanunlarımızı yazıyorlar.
Düşlerimizi yazıyorlar.
Hayallerimizi,rüyalarımızı yazıyolar.
Sana yaşamayı yazıyorlar.
Ve ölmeyi yazıyorlar.
Sen okuma bunları sevgilim ;
başkasının sana yazdığı yaşamı yaşama sakın.
Başkasının cennetinde yıkanma,içinde ölümsüzlük dahi olsa,
başkasının cehenneminde yanma bile sevgilim.
Ne farkeder deme sakın.
Çünkü en güzel nefes ;senin gökten kendin için kendine eğirdiğin,
en güzel ölüm tanrının sana verdiği ipten kendine dantel dantel örüp üzerine biçtiğin ölüm sevgilim...

başkasının ölümünü ölme...


09.21 varoluşsal terlemeler,lavdan sevişmeler bahçesi sabahı.günaydın sevgilim.

geçmişi özleyen zaman yolcusu ve tek bilet astral seyahatler


Saman kağıt.
Sararan düşler.
Buruşuk elmalar ve susuz gülüşler.
Çürük kurşun kalem.
Kirli taş silgiler.
Sarı başaklar.
Yeşilden yemiş çok bilmiş bilişler.
Saman kağıt.
Oğlak şairler.
Kıl çadır uzanmış hayaller.
Taş çakıldan dantel gibi işlenmiş sudan yollar.
Islak gözlü üzgün eşek.
Yaşamaktan sıkılmış bülbüller.
Saman kağıt.
Köylü şiirler...


08.41 geçmişi özleyen zaman yolcusu ve tek bilet astral seyahatler...



Ölü köpek


Bir arafta sıkışmışsın sen.
Öyle bir duraktasın,
bitmez tükenmez.
oturmuşsun,dünyanın en derinine dalmış o güzel gözlerin.
Ne gelen ne de geçen umrunda.
Gittiğin yok bir yere.
Bir arafta sıkışmışsın sen.
Öyle bir duraktasın.
Ne ekmek umrunda,
Ne de su.
Bakışların ıslak.
Gözlerin çiğ şafağı.
Sus yüreğin.
Sus ruhun.
Bir arafta sıkışmışsın sen.
Öyle bir duraktasın.
Dudakların dalgakıranı hissettiklerinin senin.
Dilin yangın yeri kutbunda zamanın.
Düşlerin cenneti suluyor yeşil filiz gülüşünde uykularının.
Bir arafta sıkışmışsın sen.
Öyle bir duraktasın.
Yaksan tutuşmaz.
Atsan uçuşmaz.
Sustuğun bahçen güllerim ile dolu,
Kaç diken pençesini vurdu güzel parmak uçlarına söyle.
Bir arafta sıkışmışsın sen.
Öyle bir duraktasın.
Ben kanatsız,zamansız bir cebrail dalında sana tünemiş.
Senden düştüğüm göğünde,
Ben pişman bir melek,
Defalarca kurumuş ve hala kan revan,
Seni kurtarmayı bekliyorum kurtulayım diye...
Bir arafta sıkışmışsın sen.
Öyle bir duraktasın.
Ve ben ;
Önümde zehirli gülümseyen kocaman bir et,
Görüyor,hissediyor,zehri kokladım da üstelik biliyorum ama.
Ve ben ;
Yemesem de bin kez dirilip yine de ölüyorum...


08.19 sabah.mahmur.su.çay.bir yudum rüzgar.bir kepçe güneş.ve ben hala nefes alan, aslında çoktan ölmüş bir köpeğim bu alemde ve bu zehir zamanda...ne yazıktır ki hayinsin ah bu zaman...
         

28 Temmuz 2024 Pazar

Plastik bulutlardan yağmurlar topladım bardağıma bi başıma ben oysa


Sen hep çocuktun.
Büyümedin.
Ne güzel yaptın.
Plastik bulutlardan yağmurlar topladım bardağıma bi başıma ben oysa.
Sen hep çocuktun.
Büyümedin.
Ne güzel yaptın.
Ben elliydim sekizimde oysa.
Kim doğru yaptı bilmiyorum hiç,
Kim doğru kaldı acaba.
Kum saatim demiştin bana.
Kırıktı camlarım benim oysa.
Dağılmıştım.
Dağılmıştı kumlarım,
Dağılmıştı zaman,ellerim,gözlerim,ufkum...
Kum saatim demiştin bana.
Ben çoktan saçılmıştım oysa...
Sen hep çocuktun.
Büyümedin.
Ne güzel yaptın.
Ruhun koşuyordu rüzgarlarla yelkenlenip dopdolu senin,
Bir kanadı yanmış kaybolmuş bir arıydım kovanından çok çok uzakta ben oysa...
Ve İğnesi kendini kesmezdi asi ruhumun asla benim,
bu yaşamak hapishanesinde ömrümün...
Sen hep çocuktun.
Büyümedin.
Ne güzel yaptın.
Bana şarkılar bıraktın yazılmamış mektuplar diye.
Bana yarım bitmemiş şiirler bıraktın.
Hazine odasının tozlarını topluyorum ben hala içimin saadet kapısında,
tozlardan bir çöl bakıyorum cennetimin ağaçsız bahçesinde...
Sen hep çocuktun.
Büyümedin.
Ne güzel yaptın.


12.51 rüzgarlar dalları sallıyor uyusunlar diye...balkonu yıkıyor biri belki.bir kaç su damlası ninnisi oluyor bebek kulakların, tutunamayıp düştükleri uçurum saçaklardan...



19 Temmuz 2024 Cuma

Penceresiz pencereler


Kurşun kalem.
Birkaç kuş tüyü.
Taş evler.
Köy çeşmesi.
Dut ağacı.
Cırcır böceği.
Limon kokusu.
Kara lastik pabuçlar.
Tahta balkonlar.
Penceresiz pencereler.
Acı kahveler.
İncir yeşili.
Çekmeyen hışırtılı radyo şarkılar.
Kumlu sesler,güzel türküler.
Mis kokan oğlaklar.
Pervasız kediler.
Diplomalı kelebek olamamış tırtıllar.
Toprak kokulu testi ve tüm içmeler.
Sıcak ekmek.
Serin rüzgar.
Ilık akşam.
Tatlı yalnızlıklar.
Sarp sevecen toprak yokuşlar.
Gülüşen çocuk çağlayanlar.
Yemyeşil bebek ırmaklar.
En güzel elbiselerini giymiş rüzgarla dans eden erguvanlar.


17.03 memleket düşleri,çöl sıcağı ve düş yağmurları...

16 Temmuz 2024 Salı

Göğsünün kutsal göğünden nehirler yağıyor bahçeme


İçimde bahçeler var.
Onlarca çay bardağı topraktan mülkümde,
Hepsi elele tutuşmuş bekliyor göğü,
Yağsın diye ilk defa sevişiyorcasına,
Damla damla narince düşüp dokunup,
Aynı zamanda,
Sağanak her saniye ölüp ölüp tekrar dirilircesine...
İçine yağmur dolsun istiyorlar,
Aşk gibi.
Saf.
Tertemiz.
İçimde bahçeler var.
Ve dert çicekleri açıyor gülüşlerimin bahçesinde.
Kurak toprağın yazı.
Temmuz kini,tutuyor nefesini içinde,
Esmiyor gün.
Yanıyor cennet bile.
Ve dert çicekleri açıyor gülüşlerimin bahçesinde.
Kurak toprağın bin dereceden dökülen ışıltılı gözyaşları,
Çay bardakları...
İncecik dantel gönüllü usta nefeslerin şiirle üfleyerek dudaklara ördüğü.
Kan kırmızı sohbetin sıcacık suyu yakar utanan dili.
Ve dert çicekleri açıyor gülüşlerimin bahçesinde.
Dudaklarından dualar dökülüyor,
Göğsünün kutsal göğünden nehirler yağıyor bahçemde çehreme.
Bardaklar bahçeme dizili,saklı kimisi,
çimenlerin eteğinde eli,
kimisi açıkta sobelenmeye hazırcasına meydanda.
Bardaklar el açmış,iman tahtasını kesmiş açmış içini her biri, 
bekliyor bulutlardan çalmanı bulutun derdini,
yağmanı...
Ve dert çicekleri açıyor gülüşlerimin bahçesinde.
Bardaklar dualarınla doluyor.
Kırılıyor gurur çıt çıt kolayca gözlerinde,
Çatlıyor duvarları o güçlü kalelerin yüzümde.
Ve dert çicekleri açıyor gülüşlerimin bahçesinde.
Bir cennet hayali düşüyor bir vaha gibi yüzüme sonra o yemyeşil çölde,
Gül kurusu çıtırdayan yapraklara basıyorsun çıplak ayağını bahçelerde,
Ben sesini dinliyorum bana yaklaşan ama asla yanıma gelmeyen adımlarının,
gözüm kapalı,uzanmışım her şeyden vazgeçmiş gibi sereserpe ve yerde.
Ve dert çicekleri açıyor gülüşlerimin bahçesinde.
Göğe bakarken ve yüzünü beklerken orada,
Yüzümde dualarının serin dut kokusu esintisini kurutup saklıyor tüm rüyalarım...
Dedim ya,
İçimde bahçeler var,
Ben seni sekizincide bekliyorum...


10.57 dilimde iğneli bir yemin sızlıyor içimin kindar göğünde...yanıyor dilimin çölü...ve göğsünün kutsal göğünden nehirler yağıyor bahçeme...

15 Temmuz 2024 Pazartesi

Kafkanın böceği vardı,ben ise bir ağaçtım


Kafkanın böceği vardı,ben ise bir ağaçtım.
Daha kaç arafı var bu yerin,bu göğün.
Ve şu nefeslerimin sıkışıklığı sıcak göğsümün yollarından,
kalbimin yanındaki iki katlı yükselip alçalan ılık evine.
Bir bardak su beklediğim yalnızca oysa,
Bir sarılma şöyle sıcacık sımsıkı,tüy kadar hafif aynı zamanda,
Ağlatanından hatta.
Kafkanın böceği vardı,ben ise bir ağaçtım.
Birkaç gözyaşı,birkaç placebo dua aksa yeter güzel dudaklarından.
Suyum dudağından değsin düşsün tenime.
Ve kök versem göğe uçsuz bucaksız,
Rüzgarda uçuşan saçların gibi sonsuzca,
Dudağından döksen can suyumu dudağıma yine keşke...
Kızarıp güneşin ellerinde büyüyüp,
Dökülse yağmurlar göğün sonsuz mavi ağacından sonra...
Ekimler göklerden alacaklı ya hani,
Düşlerinden izin alsa,
ve gök yüzünden bulutlarını sağsa.
Kafkanın böceği vardı,ben ise bir ağaçtım.
Köklerim sızlıyor sevgilim.
Zaman dökülüyor kuruyan dallar gibi kollarımızdaki zaman makinalarından.
Ve yerlere saçılıyor bazen anılar.
Karışıyor dün bugün yarın rüzgarıyla yalnızlığın.
Kafkanın böceği vardı,ben ise bir ağaçtım.
Ve kalbimin en güzel dalı kırık sevgilim.
Al ellerine o dalı lütfen,avuçlarından su içir,
Yüzün ile yüreğine sar...


10.29 bugün dün ve tüm o yarınlar...karışıyor ruhumun tenceresinde...sıcacık kanımın içinde demlenen acı ve nedense lezzetli bir tas çorbam var bu yaşamak açlığının dayanılmaz soğuğunda elimde sadece.git yaşa üşü azcık ve gel.paylaşalım her şeyimizi.sorgusuz sualsiz...savaşsız...içelim ruhumu ağzımız yana yana seninle.üfle biraz sen beni öpmeden önce yine de...



13 Temmuz 2024 Cumartesi

Gölgeler ki


Tozlu ağaç zeminde dans ediyordu aşık perdelerin gölgesi...
Gölgeler ki,
bir deniz kenarında gelip giden suların ritminde şiir okuyordu sanki gözlerimize...


09.53 an

bir cehennemin başını okşayabilirsin


Denizin binlerce adım altında bir yerde.
Belkide bi okyanusun karanlık kalbinde.
Bir balık yüzüyor her şeyden habersiz,
Yağmurları bilmeden,
Göklerin gürültüsünü hiç duymadan.
Korkusuz karanlıkların can sıkıcılığı,
Boynunda ip misali asılı hep.
aynı şeylerin filmini her gün izler gibi hep üzgün bakan gözlerinde.
Şiirlerde ve yersiz nefes duraklarında öpmek istiyor ne zaman görse,
Oysa benim ağzım burnum yara bere,
Yüzüm tüm kuşların göğe kaçtığı bir yangın yeri.
Denizin binlerce adım altında bir yerde.
Belkide bi okyanusun karanlık kalbinde.
Bir balık yüzüyor her şeyden habersiz.
Geceleri bilmeden,
Kalbimin gürültüsünü hiç duymadan...


09.25 güneşler kadar bir ışığa ihtiyacın yok sevgilim.bir mum ile de aş pişirebilirsin,bir taşı un ufak edip çöller büyütebilirsin akşamlarda...bir mum ile aslında kızgın bir çocuk olan,bir cehennemin başını okşayabilirsin,bir mektup yazabilir,bir şiir doğurabilirsin...

* karanlıklardan korkmaya gerek yok sevgilim.kötülüğün ışıksızlıkla bir ilgisi yok çünkü.kararan bir ruhun kalbinde ne gecenin ne de gündüzün farkı var...


10 Temmuz 2024 Çarşamba

Olan mı olması gereken mi


Ey yazan söyle bana,
Olanı mı yazar bir kalem,
Olması gerekeni mi yoksa.
Yazmak bir heykeltraş olmak mıdır mesela,
Günlerce aylarca yontmak azaltmak mıdır olanı.
Ne kadar düzeltsen içine siner yazdıkların sence.
Su akar yolunu bulur mu acaba.
Düşünsen mi uzun uzun daha güzel,
hiç düşünmesen mi yoksa.
Budasan mı güzel açar çicekler,
Özgürce bir başına kalsa mı her yer kimsesiz çayırlar gibi acaba.
Bilemedim...

09.46 varoluşsal şimşekler çakıyor göğümde.kafamda binbir fırtınası var derinlerin.okyanus dibinde genç bir balık neden korksunki hiç bilmediği gök gürültülerinden,dünyasına hiç düşmemiş yıldırımlardan...acaba...