Daha kaç arafı var bu yerin,bu göğün.
Ve şu nefeslerimin sıkışıklığı sıcak göğsümün yollarından,
kalbimin yanındaki iki katlı yükselip alçalan ılık evine.
Bir bardak su beklediğim yalnızca oysa,
Bir sarılma şöyle sıcacık sımsıkı,tüy kadar hafif aynı zamanda,
Ağlatanından hatta.
Kafkanın böceği vardı,ben ise bir ağaçtım.
Birkaç gözyaşı,birkaç placebo dua aksa yeter güzel dudaklarından.
Suyum dudağından değsin düşsün tenime.
Ve kök versem göğe uçsuz bucaksız,
Rüzgarda uçuşan saçların gibi sonsuzca,
Dudağından döksen can suyumu dudağıma yine keşke...
Kızarıp güneşin ellerinde büyüyüp,
Dökülse yağmurlar göğün sonsuz mavi ağacından sonra...
Ekimler göklerden alacaklı ya hani,
Düşlerinden izin alsa,
ve gök yüzünden bulutlarını sağsa.
Kafkanın böceği vardı,ben ise bir ağaçtım.
Köklerim sızlıyor sevgilim.
Zaman dökülüyor kuruyan dallar gibi kollarımızdaki zaman makinalarından.
Ve yerlere saçılıyor bazen anılar.
Karışıyor dün bugün yarın rüzgarıyla yalnızlığın.
Kafkanın böceği vardı,ben ise bir ağaçtım.
Ve kalbimin en güzel dalı kırık sevgilim.
Al ellerine o dalı lütfen,avuçlarından su içir,
Yüzün ile yüreğine sar...
10.29 bugün dün ve tüm o yarınlar...karışıyor ruhumun tenceresinde...sıcacık kanımın içinde demlenen acı ve nedense lezzetli bir tas çorbam var bu yaşamak açlığının dayanılmaz soğuğunda elimde sadece.git yaşa üşü azcık ve gel.paylaşalım her şeyimizi.sorgusuz sualsiz...savaşsız...içelim ruhumu ağzımız yana yana seninle.üfle biraz sen beni öpmeden önce yine de...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder