8 Ekim 2025 Çarşamba

Bin sene, bir saniyedir

 
Bir avaz doğurdun beni goncandan büyütüp,
Diyetini ödedi susup tüm harflerini dudaklarım.
Bin senedir lal dilim,
Bir saniyedir ömür,seninim...
Kaç fiske kovalar beni gecesinden,bulutundan,
Kaç yangın sular içimde lavdan erimiş ırmağımı.
Bir avaz doğurdun beni goncandan büyütüp,
Diyetini ödedi susup tüm düşlerini yüreğim.
Sevdanın devranında dünya sana döndü,ben senden yana...
Aldandım her doğruna,her yalana...
Kapıda kaldım bir mahşer,bir şubat zamanı,
Yuvamdan düştüm kanadımda üç tüy iki dilekle,
Kanadı,kanadı sırtımda sevdanın,
Bir avaz doğurdun beni goncandan büyütüp,
Diyetini ödedi susup tüm mıhlarını çekip kendini kanatıp elim ayağım.
Huzura taşır kokun alıp canımı,
Ömür tutuşur,
Zaman değişir,
Ne zaman tutsam üşümüş soğuk ellerini,
Rüyamda,
Bin sene, bir saniyedir;
Bin kıyamet gelir ,bana bir cennet olur...


22.09 mülk düşer,can yükselir.

7 Ekim 2025 Salı

Yolu silinen karıncalar

 
- Yolu silinen karıncalar kayboluyor selinde toprağın.Sular süpürüyor geride bile kalmayan bütün endişelerini zavallı masumların.  Kimsesiz kalan kaplumbağa sabahlar bıçaklıyor tepside kalıp yenmeyen sıcak ekmekleri. Soğuyor kinler dahi yenmeyen akşamların tabağında.Yalnızlık,kusuyor dilenip gün boyu cebine doldurduğu tüm gülmelerini...

Susuyor gök bile yağmurdan çamurdan saklanıp şimşeklerinden utanıp artık...

Sefiller,bağırdıklarında taç taktıklarına inanıyorlar hala;ne büyük yanılgı ey tanrım,ellerinden kopup kayıp göğünden düşenin kendini uçuyorum sanması...


08.01 sabahın yanılgısı seherin saçlarını okşamasıydı...serinliğin kefenin hafifliginden estiğini çok sonra farkedecekti...tüm değiştirebilme ihtimalinden birkaç durak sonra ancak gözlerini bir anda hissedip açtığında...


5 Ekim 2025 Pazar

düş'e kurulu saatler

 
Derinlerde dev solucan delikleri ve trenler sevgilim.
Ördek yavruları koşturuyorlar şu meneviş gölün mesai sabahlarına,
Yeraltı yollarında karıncalar gibi heryerden çıkıyorlar karşına,
Birbirine karışa karışa yürüyor insanlar...
Tozlanıyor her gün kağıt masa takvimlerinde,
Ve yanıyor kirler yapışıp yüksek kulelerin camlarına...
Rüzgar yalnızlığımızı çarpıyor yüzümüze,
Karanlıklar bizi sarıp sarmalıyor ışıksız gecelerin sabun kokulu örtülerinde.
Derinlerde dev solucan delikleri ve trenler sevgilim.
Ve kaybolmuş tüm insanlar,ellerinde binbir haritala ile...


07.57 düş'e kurulu bozulmuş saatler vakti zaman dökülürken ellerimizde...

4 Ekim 2025 Cumartesi

Tanrı'nın abur cuburu

 
Tanrı'nın abur cuburuyum.
Boğazımda bir his bir kaşıntı aşk.
Öksürmek istiyorum bir gök gürültüsünü tükürür gibi ciğerimden,
Aksın tüm ses,tüm ateş ve yangınlar göğümden toprağıma.
Yine de kabuğunu kırıp çıkamıyor o bebek bülbül sertleşen anasının göbeğinden.
İçimde açıyor bir sızı'nın nazlı çiçeği filizlenip sanki,
Cesaret edip sulayamıyorum bile,
Gözlerimden akan tuzlu denizimin bir kaç damlası süt olup düşüyor aşk'ın bebek dudaklarına sonra.
Büyüyor güneş gibi içimde bir kainat.
Tanrı'nın abur cuburuyum.
Boğazımda bir his bir kaşıntı aşk.
Yutsam bitecek kesin ve belkide,
Ama kesip kopartamıyorum tırnaklarıyla tutunup canımı yakan çaresizliğini nefeslerimden,
Elimde keskinliği soğuk bir parlaklığın,
Kalakalıyorum öylece.
Bana ne oldu Tanrım,lütfen söyle...
Tanrı'nın abur cuburuyum.
Boğazımda bir his bir kaşıntı aşk.
Kaynatıp içtiğim ayva yapraklarına yazıyorum beni kasıp kavuran bu ızdırabımı,
Yine de kurtulamıyorum,
İstesem ve bilsem de evimin yolu gibi dermanımı...
Tanrı'nın abur cuburuyum.
Boğazımda bir his bir kaşıntı ve aşk...


09.21.içimin kuyusuna düşen yankılarım.

ve suret'e düştü his

 
Siyah acı suyu uyandırdı beni tanrının kutsal çekirdeklerinden yüz yılda bir damlamasına izin verdiği.
Yırtıldı tüm ezberlerin aşınmış çarşafları kuruyan iplerinde zamanın.
Zihnim rengarenk bir çöplük,üstüste çaputlar tarlasında bir harman yeri şimdi.
Bin cehennemin ateşi elele tutuştu ve kavurdu sanki tenimden söküp alıp bir damla ışık ruhumu...
Siyah acı suyu uyandırdı beni tanrının kutsal çekirdeklerinden yüz yılda bir damlamasına izin verdiği.
Gözlerimde plastik bir yalancı cam takılı şimdi lacivert karanlık derinlerde,
Bakışlarıma sular sızıyor bulutlarından kayıp usul usul ve şimdi.
Kaçırıyor mısralar denizin tuzunu gözlerime,
Siliniyor gördüklerim göreceklerim sinemde,
Boğuluyorum,
Düşüp usul usul bir kelebek gibi tuzlu kumlarına suretin.
Siyah acı suyu uyandırdı beni tanrının kutsal çekirdeklerinden yüz yılda bir damlamasına izin verdiği.
İçtim uyandım,
Rüyamı özledim ve ağladım...


09.06 ve suret'e düştü his.

Gül olan


Sanılanın aksine,
Dünyadan habersiz bir bülbül kuşuydun sen,
Ben toprağa kökü doğmuş eli değmiş suya hasret bir gül.
Heryerim diken,heryerim şiir.
Sınıfına uzak sınıfına cahil mavi önlük beyaz yaka bir çocuktun sen,
Ben üç ömür yemiş içmiştim toprağımdan,tarihimden...
Sanılanın aksine,
Dünyadan habersiz bir bülbül kuşuydun sen,
Tek tek dikenlerimi söküyordum her gün belki bir ihtimal senin uğruna oysa ben.
Kağıtlar,para pul,taş betonlar senin olsun ,
Benim aradığım başkadır,
Yolum başkadır,
Elime baksalar,elimde de değildir bulamazsın,
Derimi yüzseler de alamazsın...
Sanılanın aksine,
Dünyadan habersiz bir bülbül kuşuydun sen,
Şiirler mektuplar yazıp dikenlerimin ucuna asıyordum ben senin için,
Ne zaman gelsen batmasın narin tenine en ince halim bile diye oysa.
Susuz toprağa düşmesin bir damla kanın bile dahi diye sonra,
Kıskanırdım,kururdum,içerse al ılık bir damlanı senden çalıp susuz dudaklarından şu toprak,
Dayanamazdım,
Nefesim ondan da olsa keser boğazımı,köklerimi çeker giderdim...
Sanılanın aksine,
Dünyadan habersiz bir bülbül kuşuydun sen,
Kuruyan goncalarımı kağıt edip uğruna seni yazıyordum deli gönlümün yapraklarına her gün ben...



08.51 Sanılanın aksine,
Dünyadan habersiz bir bülbül kuşuydun sen,
Gül'ü bendim şu kurak zamanın;
Çok ama çok bekledim...
ve şarkın kimdi,kimeydi hiç bilemedim.

Gül olan ah'ların bahçesi;gül olan...

3 Ekim 2025 Cuma

Burnout

 
İçinde,eserken yüzünü yakan cehennem rüzgarları kaynıyor sevgilim,
İçin fokur fokur,
Susuyorsun bir kurbağanın kaynayan sessizliğinde.
İçinde,eserken yüzünü yakan cehennem rüzgarları kaynıyor sevgilim,
Kasıp kavuruyor düşlerini,içip içinden yaşam suyunu.
Sahra'sına düştü dünün bugünün...
Seferindeyim beni yavaşlatan kumlarında bir vaha'ya dönmüş yüreğinin...
Zafer,gözlerimin önündeki bir bardak su'da açmış bir çiçek,bir mucize;
Dokunmak koparıp almak bir çocuğun oyuncağı sadece,
Ve ben senin uğruna vazgeçiyorum tüm kazanmalardan sevgilim,
Bir çiçeği koklayıp tacından,öpüp eşsiz rengindeki yapraklarında entarisinden,
Çekip gidiyorum tüm zaferlerinden yaşamanın.
Varsın kaybedelim seninle her kazanmayı elele cebimizde,
Ama bile isteye...
İçinde,eserken yüzünü yakan cehennem rüzgarları kaynıyor sevgilim,
Kasıp kavuruyor düşlerini içip içinden yaşam suyunu.
Sahra'sına düştü dünün bugünün...
Çölün kanunları korur faresini sevgilim,
Gözetir akrebini,kuşunu,
Bakar yetim yılanlarına sevgilim.
Ve fakat ölür penguenler onlara ömrü boyu anlatılan bu cehennemde,
Hiçbirşey bilmeden kurur gider eti üstelik...
İçinde,eserken yüzünü yakan cehennem rüzgarları kaynıyor sevgilim,
Çorban ocakta yanmış dibi tutmuş,
Aşsız kalmış akşam karanlık göğün göğsünde bu gece.
Açız,
Korkma,
İyileşiriz sabahına ertesi günün,
Ve doyurur bizi güneş,kırıp en sarı yumurtasını mavi tavasına...
Merak etme sen.
İçinde,eserken yüzünü yakan cehennem rüzgarları kaynıyor sevgilim,
Dur,dur ve sakinle.
Derin bir nefes al kalsın içinde bi süre,
Sonra üfle gitsin tüm derdi kederi göklerin hınzır yüzüne.
Yaranı sarsın sıcacık bir bardak süt sonra yağmurdan bir pencerede.
Çek battaniyemizi üzerine,
Isınsın yüreğin,eski en güzel çocuk günlerin gibi.
Kar yağsın ve tatil olsun ruhun...
Sessizlik ilacın olsun tok ve aç her an kulaklarınca içtiğin...
İçinde,eserken yüzünü yakan cehennem rüzgarları kaynıyor sevgilim,
Topla derdinin yapraklarını en yeşilinden ve en filizinde haydi,
Doldur kalbinin demliğine hepsini,
As içindeki cehennemin güneşine içi dolu kalkmaz al'dan yüreğini,
Demle huzuru ve sevdayı usul usul saatlere,
Elele tutuşalım,
ve beraber içelim bitirelim içindeki iyi kötü herşeyi...
Çünkü sevda,demlenince güzel sevgilim...


06.45 derdin har ateşinde yürüyen ayakları yanmaz bir çöl faresi kadar aslandı yüreğim...

Kalbinin antibiyotiği ruhunu incitmesin sevgilim...

2 Ekim 2025 Perşembe

Aşk'ın kazası bir köy

 
Ellerin taşı yakamaz canımı,
Akmak istemez mecbur kalmasa kesik yaramdan dahi kanım.
Delisiyim insanlara göre bu zamanın,
Ateş beni yakar mı,köz is'imi siler mi.
Ah taşını yerken gözlerinin içine baktığım tüm korkaklar,
Kurusun bir fincan kadar saksıda damla damla suladığınız ruhunuz sahte etinizin ardında.
Ellerin taşı yakamaz canımı,
Akmak istemez mecbur kalmasa kesik yaramdan dahi kanım;
Ama ne olur sen susma sessizliğin hain gölgesinde yalanların ardına sinip saklanıp.
Korkmak doğası bir nefes gibi yaşamanın elbet,
Lakin hainlik,etin ruhunu inkar edip ağzını kapattığı soysuzluğu sadece.
Sen etme,ne olur...
Ellerin taşı yakamaz canımı,
Akmak istemez mecbur kalmasa kesik yaramdan dahi kanım.
Sen gel ve kalbimi kurtar gerekirse saplayıp zehrin sonsuz suyunu içmiş dantel bıçağını eşsiz dudağından çekip fırlatıp kınını...
Gülümser düşerim yaşamanın göğünden o zaman,
Kırıp kutsal kanlı kanatlarımı kopartıp ruhumun sırtından...
Ellerin taşı yakamaz canımı,
Akmak istemez mecbur kalmasa kesik yaramdan dahi kanım.
Ama sen susma,
Ne olur...


08.32 canı yakan hançeri bal arılarının...

Yakılmış cümlelerimin külleri

 
Kuş konsunlar boynuna*.
Bir tokat yedim.
Dağıldı elimde kafamda ne vardıysa,
Kelimeler düştü,cümleler ters döndü gözlerimdeki koltukta.
Yerde kurumuş bir parmak boyu bir dal yaprak gördüm,
Yeşili solmuş çoktan ruhundan,
Eti kurumuş göç eylemiş kanı canından.
Kuş konsunlar boynuna.
Bir çocuk susmuş,
Ve herkes yalnızca yine de onu dinlemiş,
Böyle bir zamanıymış geçen,kayıp dökülen günlerin.
Nefeslerini çalmışlar,
Ve yerler şehit yaprakları ile örtülmüş ekimin.
Tüm ağaçlar üzgün,
Kağıttan paralar satın alıyor kadim ağaçların kanını satıp kendi kendini.
Kuş konsunlar boynuna.
Bir çocuk susmuş,
Dökülmüş yüzün yüzüme sanki,
Seni arıyorum kainatta,dualarım küreğim dilimin denizlerinde...
Yakılmış cümlelerimin külleri batıyor şimdi lacivert denizinde kış gecelerinin.
Balinalar içiyor mısralarımı.
Kuş konsunlar boynuna.
Bir çocuk susmuş,
Ve ağlamış sahte mahşerlerin ardından tüm ağaçlar plastik cehennemin dumanlarından kuruyup düşüp...
Yürümek kaderi ekmek taşıyan yada arayan tüm karıncaların.
Kuş konsunlar boynuna.
Bir çocuk susmuş,
Oyuncak arabaların kazaları kulağımda,
Oyun savaşların uydurulmuş kanunları çıtırdıyor güneşin yaktığı toprak damda şimdi.
Daha da acılaşıyor her kırmızı,
Ve daha da can yakıyor her lokma artık boğazımda çürüyüp...
Kafatasımın içine çimenler ekiyorum bir çay kaşığı huzur bulsun diye içimdeki savaşlar,
Ve kimse ölmesin silahlı saklanbaçlarında o pis yalancıların.
Bir kedi bakıyor yüzüme,
Ben eksiliyorum birkaç saat daha nefeslerimden...
Kuş konsunlar boynuna.
Bir çocuk susmuş,
Bir aden yaprak açmış cennetinin körfezine,
Bir yürek alkış tutmuş içinde yıkandığı kırmızı ırmağına...



18.15 Kuş konsunlar boynuna*

Nilgün Marmara anısına...