27 Ağustos 2012 Pazartesi

kınında paslanırken keskin kılıcın...


gün gelecek yapamazsın diyecekler,
yapayalnız bırakacaklar seni daha da korkman için.
gün gelecek seni aşar herşey diyecekler,
susuz bırakacaklar dudaklarını çöle sürüp.
gün gelecek,başka gün olmayacak diyecekler,
denizini alacaklar ayaklarından,
okyanusunu ellerinden...
rüzgarını çalacaklar yüzünden...

gül gelecek,tenine saplanan dikenini çok görecekler...
teninden sözlerini sökecekler...

bir tecavüzün kıyısında yelkenlerini yırtacaklar sonra belki,
çırılçıplak bırakacaklar yüzünü...
ve yalnız gözyaşlarından ıslanacak kumsaldaki o titrek kumlar;
yalnızlığa bırakılacaksın,cami önü bir sabah ezanının beşiğinde.
sırf yılman için terkedecekler seni fırtınasında sahilinin...

gün gelecek yanacaksın deniz üstünde üstelik diyecekler sana,
belki aldanacaksın yorulup,
belkide yanacaksın bir kibrit parçası korkusunda yüreğinin...

gün gelecek çiçek bitmeyecek toprağında yatağının diyecekler,
sen tevazu ile vazgeçeceksin aslında,
en başından bu yana,
kazanabileceğin bu basit yaşam savaşından...
korktun sanacaklar,
sen mezarından baş veren bir papatya ile gülümseyeceksin sadece...
anlamayacaklar...


* kınında paslanırken keskin kılıcın,bileylediğin ruhun kadar kestiler tenini...
ölürken dahi sadece kalbin acıdı,teninden akan sadece kahkahalardı...


20.51


zaman,yağmur akşamlarda korkak güneşin satırları ıslanırken...

Hiç yorum yok: