8 Eylül 2012 Cumartesi

GÖĞE YÜRÜYEN YOLUMDU ADIMLARIM...


GÖĞE YÜRÜYEN YOLUMDU ADIMLARIM...

bu şehrin büyüklüğünde kayboluyordu insanlar...
toprağın üzerindeki karıncalar kadar farkedilmez,
küçücüktük birçok zaman...
bir adımın altında,yüzlerce ölebilecek kadar güçsüzdük üstelik...

bu şehrin büyüklüğünde kayboluyordu insanlar...
sefilce kölesiydik aslında şehrin kanunlarının,
küçük prens masalında başrolü olsak dahi bu büyük oyunun...
akşam kolumuzun altında bir parça ekmek kırıntısıyla,
dönmek zorunda olduğumuz topraktan bir evimiz vardı belkide.

bu şehrin büyüklüğünde kayboluyordu insanlar...
toprağın üzerindeki karıncalar kadar farkedilmez,
küçücüktük birçok zaman...
ve kırıntısını teslim etmeyeni kırbaçlıyordu toprakh sarayında kraliçeler.
canı yanıyordu altı ayaklı yosma yüreklerin,
ama susuyordu gece tüm ihtişamıyla üzerlerine...

bu şehrin büyüklüğünde kayboluyordu insanlar...
başka bir kölenin çizdiği çizgileri yürüyen köleler,
adımlıyordu sabahı...
yapmak zorunda olduğu şeyi yapmaya devam ediyordu göğünde güneş gibi her ruh.
çünkü çivisiydi bu yanan ahşap evin her biri...

bu şehrin büyüklüğünde kayboluyordu insanlar...
denize fırlattığın küçük bir çakıl'ın suyun üzerinde duramayan sonu gibi...


* işte bu yüzden terkettim ben ;

o labirent yollarını karanlık yuvanın,
bencil kurallarını ekmek kırıntısı yolların,
diğerlerinin köle beyinlerini,sözlerini,
katil adımların hiç vicdan azabı çekmeyen uykularını yüreklerini,
tüm pirensleri,pirensesleri,
tüm kıralları,kıraliçeleri...

terkettim tüm dünyayı...

ve ben tüm köle beyinlerin paralelliğinden kırıp zincirlerimi,
tersine yürüyordum artık sizin dünyanızı...
siz beni işte bu yüzden DELİ saydınız;
oysa benim göğe yürüyen yolumdu adımlarım...


** pirensler,pirensesler,kırallar,kıraliçeler'deki yazım yanlışı bile bile tercih edilen seçimlerimdir...

18.17

bEN...

Hiç yorum yok: