6 Eylül 2012 Perşembe

üzüm kokan dudaklarının duvarları...




dudaklarının duvarına sarılan üzüm dallarının altından yüreğine,
incecik bir karınca yolu inerdi senin...
senin bile bilmediğin belkide..

dudaklarının üzüm kokusu duvarıydı gülüşler,
gülüşlerinde doğan güneşler...
ve dilimde doğan satırlar,
dilimin evlatları...
satırların gölgesinin en yakıştığı yerdi,
üzüm kokan dudaklarının duvarları...
sen bilmesende
ben mısralarımı oraya yazardım hep gizlice,
dudakların duvarına sarılan salkım yaprakların altından yüreğine...

dudaklarının duvarına sarılan üzüm dallarının altından yüreğine,
incecik bir karınca yolu inerdi senin...
senin bile bilmediğin belkide..

ve ne zaman tatlı gülüşünü ısırsan kazara hafifçe,
ben ateş banyosundan yeni çıkmış bir keskinliği öperdim sanki,
bıçağın dumanlı ıslak gecesinde...

00.26

zaman;
tenime saplanan yetim kurşunlar sızlardı sen tenime değdiğinde...ve heybesinde kırık bir buğday tanesine yazılı şiirlerimi taşırdı o karınca,karınca adımlarının izlerinde...

bEN...

Hiç yorum yok: