29 Kasım 2025 Cumartesi

sessiz uçan kanatlar göçü

 
Soyundum artık tüm "şunu yap bunu yap"ları üzerimden,
Ne bekliyorum kimselerden ne de uzatıyorum kimselere.
Dostum,düşmanıma dahi şimdi,
Bin yıllık kurumuş kanını siliyorum oturdum kılıcımın,
Işıl ışılım,ellerimde nemli bir bez tüm ruhumu dünyalardan temizliyorum.
Kim sırtımdan hançerlemiş,kim omzumda ser'ime göz dikmiş umrumda değil gayrı,
Emekliyim onsekiz bin alemden,
Emekliyim tüm kinlerimden artık...
Soyundum artık tüm "şunu yap bunu yap"ları üzerimden,
Ne bekliyorum kimselerden ne de uzatıyorum kimselere.
Dostum,düşmanıma dahi şimdi,
Öpüyorum bir karafatmayı,hamamların böceğini,
Öpüyorum mısırımı çalan kargayı alnından,
Siyahını yıkayıp siliyorum,kanadından öpüp uğurluyorum...


09.55 baykuşun sessizliği gecede...sessiz uçan kanatlar göçü...

Dudaklarından,toprağına hala sımsıkı tutunan ıhlamurlarını kokluyorum


Bir söz bir dert göğsümden içime,içimden dünlere emanet,
And vermişim,
derde ihanet edemem.
Kaldırdım şehri havaya göğe,
Devden devim,uçurumdan uçurum,
İçtim kana kana tüm buzdan karanlığını gecenin,
Üşüyorum,
Şifam niyetine yüzünü izliyorum,
Dudaklarından,toprağına hala sımsıkı tutunan ıhlamurlarını kokluyorum...
Yüzün tek kıta;bir gezegenin sessiz yalnızlığında,
Üç kıtadan kesildim,yüzüldüm
uçuşan dört nalın ateşinden kül oldum yükseldim göğe ve sana geliyorum...
Ruhumun üç katı da yangın yeri,
Döktüm üstüme kızılırmağı,asi'yi,akdenizi bir ağaçtan helke'den doldurup eve taşır gibi,
Sırılsıklamım,
Yangından bir fırtına dalga dalga yüzümüzün kıyılarını topa tutan döken ah şu yaşamak sevgilim,
Oysa ben terkettim tüm savaşlarımı çoktan,
Bu yangında ben,
Yalnız seni arıyorum...


09.26 sayma yıldızları boşver.gelmesin uyumak istemiyorsa eğer eşiğimize,sal...istediğinde gelsin çayımızı içmeye sevmek...
gerçek olsun herşey yeter ki,
Sevda olsun kozasından çıkıp nefes alan kanatlarıyla hasret,güneşin alnından öpüp ısıttığı tüm korkularımız uçsun gitsin çayırlardan ışıl ışıl mavilere...

Bi buluta asılı bin elmas günlüğüm

 
Eski bir çayı ısıtıp yeniden,dudaklarıma saklıyorum demli sıcağını.
Yüzüme sürüyorum bardağın yüzünü sen gibi,
Seni seviyorum.
Bir şemsiye uçuşup duruyor salonda,rüzgara kapılıp gitmiş bir kırlangıç gibi asılmış mandalından odanın göklerine sanki yağmurdan yoğrulu bir sabah.
Korkarım hayalinsiz gecelerden mesela,
Kendime kalamam inan,çok yalnızım...
Büyümedim çocuk kaldım be ana,
Dizlerine düşebilir miyim başımdan ruhuma dek yeniden ve yeniden.
Yerde kağıt paralar,
Çiçekler tükürmüş ecdadını,arılar uçmuş,
Halıda paralar bitmiş sanki...
Başıboş değerler çöplüğü zihnim.
Beynimde bir mahşer gösterisinin bin yıllık bitmez provası sevda.
Sevmek zahmetli;
Dağların çocuğu isen hele,
Bi buluta asılı hafif nemli,bir türlü kurumamış bin elmastan kıymetli günlüğüm...
Ah güneş,
Saklı umudum...kıymetlim.

Eski bir çayı ısıtıp yeniden,dudaklarıma saklıyorum demli sıcağını.
Yüzüme sürüyorum bardağın yüzünü sen gibi,
Seni seviyorum.
Bir söz,bir ezgi uçuşup duruyor sessiz evlerin gölgelerinden yüzüme,usul usul adımlarıyla ve kibarca...
Öpüyor sıcacık bir rüzgar ikindi vakti sen gibi,bir ter damlasının ırmağı boyu akan boynumdan sanki.
Bir hal oldu bana be ana,anlamıyorum.
Dünyayı sırtladığım ve dolu ay'a göz kırptığım dünümü özlüyorum,
Daha dündü be anam,bi gecede ne değişti inan bulamıyorum...
Vur bardağını ateşin dudaklarına sürüp tüm kederimizi,
Vur bardağını ateşin dudaklarına sürüp sırtıma kalbime be ana,
Titriyor gayrı dünyayı kaldırdığım o şimşeklerden dövdüğün kollarım,
Ağrıyor yüreğim...
Al dualarını yeşil yapraklarından toplayıp tek tek,
Ez,demle,iç ve üfle yüzüme be ana,
Oku en merhem dualarını gözlerimin kalbimin en içine içine.

Eski bir çayı ısıtıp yeniden,dudaklarıma saklıyorum demli sıcağını.
Yüzüme sürüyorum bardağın yüzünü sen gibi,
Seni seviyorum.


09.01.güneşi unutmuşuz sevgilim.ne kadar acı.unutulmuş bir yıldız kara göklerin sayfaları arasında;bir yıldız bile unutulurmuş,gördüm,anladım ama öğrenmedim üzgünüm...

26 Kasım 2025 Çarşamba

at sonsuz merhametten göğsünün okyanusuna beni ey tanrım

 
Bülbüller karşıladı bir koro misali beni o karanlık sabahların arasından tutup ruhumun kollarından,
Ateşi,üryan ayak yürüyen çıplak dilencisiydim ben bu alemin.
Cennetin kapısında uyuyakalmıştım o gece sanki haberim yokmuş üstelik.
Ruhumun kollarından tutmuş yakalamış beni tanrımın merhameti,ve perişandı yüzüm ışığı güneş şu yaşamak tiyatrosunda,
Sahnede yalnız,yapayalnız,
Aklımdan silinmişti her kelimem,söylenebilecek her ne varsa dilime duşebilme ihtimali olan,çoktan çekip gitmişti,terketmisti zihnimdeki köyden taş evini her hece...
Güneye uçmuştu tüm yaz kuşları...
Bir fısıltıydı tek nefesim dilimin avuçlarında sımsıkı saklı,ve kimseler duymuyordu halimi...
Bülbüller karşıladı bir koro misali beni o karanlık sabahların arasından tutup ruhumun kollarından,
Ateşi üryan ayak yürüyen çıplak dilencisiydim ben bu alemin.
Ey tanrım,söyle bana lütfen,
Yoksa ben öldüm mü...?
Biliyormuş gibi yapamadığım tek cehaletimden,
At iğneni altından eğrilmiş misinan ile çek beni,at sonsuz merhametten göğsünün okyanusuna beni ey tanrım...


08.09 bir seher duası.

Gözlerin bir gemi oldu düştü gözlerime

 
Baktık birbirimize öylece geçerken yanyana sessizce,
Gözlerin bir gemi oldu düştü gözlerimin denizine,
Çapa saldı ruhun ruhumda göğsümün taa derinlerine...
Denizleri tarafından terkedilmiş kumların adıdır çöl dediğin sevgilim,
Denizin,elini tutmayı bıraktığı kumsalların susuz sevdası mesela Sahra,
Geçilmez yolların şiiri,türküsü teninde donan bu soğuk gece...
Baktık birbirimize öylece geçerken yanyana sessizce,
Gözlerin bir gemi oldu düştü gözlerimin denizine.
Gaz lambasıdır keçesi tükenmeye yüz tutan alevinde gecelerin çıplak lacivert teninde göğünde hilal...
Ey ışığına tükürdüğüm ve yüzüme yağan karanlık fezanın hırsızı yıldızlar,
Selam verin gecede uykusunu çaldığınız sevgilimin gözlerine...
Baktık birbirimize öylece geçerken yanyana sessizce,
Gözlerin bir gemi oldu düştü gözlerimin denizine.
Ve aşk dumanını üfledi,
Kül ateşini tüttü yeniden,
Çatırdadı odunların ruhu düşüp geçmişin ellerinden...


19.08 bir yanık balata kokusu geldi şehrin boynundan parfümü diye akşamın,
Uzandım ve öptüm yaşamın en güzel damarından seni,bir sıcak çay bardağının göğsünde yakıp dövdüğüm dudaklarımın üşümüş tenine hasretinden...

24 Kasım 2025 Pazartesi

Koparılan bir düğmenin dayanılmaz acısından

 
Koparılan bir düğmenin dayanılmaz acısından yazıyorum bunları sana.
Göğsümde kavrulan ruhumun avuçlarından dökülüyorsun kocaman bir kesikten dolup kızıl kıyamet sıcacık bir dere'cesine akar gibi...
İki kavak boyu beton binaların göklerinden yağan keder damlaları.
Koparılan bir düğmenin dayanılmaz acısından yazıyorum bunları sana.
Kalbimde kağıt kesikleri.
Kalbimde senden kalma eski mektuplar,sözler...
Kaybedilen hisler vadisi ağlamaklı yüzünde,
Savaşlar ve tutuşan öpüşmeler öğleni.
Koparılan bir düğmenin dayanılmaz acısından yazıyorum bunları sana.
Yokluğun,kalbimde bulamadığım bir kıymık sanki,
Gülüşün sızım sızım sızlıyor elimi attığım her öğlenin gölgesinde...
Koparılan bir düğmenin dayanılmaz acısından yazıyorum bunları sana.


19.27 fiN.

Çikolata kokan dumanlar şehri

 
Ruminatif döngüm.
Yaşayan açık yaram,
Hergün kırdığım tenimdeki kabuk,
Kuruyan kanımdan,beni koruyan kapım...
Ben kimim,
Ben kimim tanrım...?
Çikolata kokan dumanlar şehri,
Yeşil nehirler göğü.
Beni tekrar karnına almak isteyen yüce orman,
Söyle bana,ben nereye aitim...?
Sakinleşmiş taşlaşmış endişem.
Ruminatif döngüm.
Yaşayan açık yaram,
Hergün kırdığım tenimdeki kabuk,
Gör beni yeniden,
Sakinlesin zihnim...
Ey beynimdeki ruhum,
Et,kan,şeker...ve dağların tertemiz soğuk nefesi,
Duy beni.
Ruminatif döngüm.
Yaşayan açık yaram,
Hergün kırdığım tenimdeki kabuk,
Ve elimde durmadan kanayan bir bıçak...
Kirpi ikilemim.

08.08 değişen rakamlar zamanı,ve duran nefesler soğuğu.

Etiklerin ipten sıratı

 
Güvenli korkum.
Neyi sevdim,neyi korktum.
Bilmiyorum.
Şaşkın kırılganlığım.
Kaybı kabullenmez yüreğim.
Canavarı ben miyim sen misin bu sevdanın.
Etiklerin ipten sıratı.
Tanrısı kim bu senaryonun.
En kırılgan olduğum yerde yerlerdeyim,
Camlar kırık,tuzla buz gökler gibi dökülmüş yerlere kırık cam damlaları...
Reddi miras hislerim,
Terkedilen cennetim.
Tanıdık ihmallerin sığınağı,keskin geçmez kan lekesi saldırganlığım...
Bir topluluğun kadim kutsal merhemi sıcak merhametli kolları,
Sarıl,dinle kulağını teslim ettiğin o huzurlu kalbi.
Norm'unu yağmalayan yamyam yüreğim,
Isırıyorum kendimi.
Çirkin yalnızlığım,iğreti sessizlik...
Söyler misin,
Süper insan,başardı mı içindeki şehri kurtarmayı,yeniden kurmayı...?
İçime dökülen hiçlik,ağırlaştırıyor beni.
Bir plastik hortuma bağlı eski bir dalgıcın zırhıyım yüzlerce kiloluk,
Bir bebek gibi hala anamın nefesinden nefesimi alırım,
Ciğerine bağlıyım iki mavinin arasında yüzen o güzel beyaz yelkenli kadının,
Gemimde hatırat defterim,seyir notlarım...
Yakın mısın ,uzak mısın ...inan bilmiyorum.
Toplumsal sıcaklık arayışım.
Kalbime saplanan diken.
Mesafeler senin olsun sevgilim,
Sınırlar ki insanın uydurduğu bir masalın oyunu bence.
Oyunun bittiğini söylememiş kimse bir akşam,unutmuş birileri ve gerçek olmuş sonra...
Unutulmuş gerçekler konservesi gözlerin.
Ne zaman açsan kapağını,
İlk anındaki gibi kokar burnumuza,zihnimize yeniden tüm yaşananlar ve kesip kesip doğrananlar...


19.10 sonu tükenen başlamalar atlası.

20 Kasım 2025 Perşembe

adımlarının yüzü

 
Kızıl bir şafağı giyiyor gözlerim çıplak bir bıçağın üzerine.
Yanıyor ufkumda tüm gökler ve mavi.
Bıçağını vurdukça kainat ucu kızgın güneşi ile,
Kesilip daha da kanıyor tüm feza üstümüze.
Zamanı kaça böldünüz ey zalimler,
Beş'e on'a yirmi'ye...?
Üleşmek için her rüzgar ile çiçek kokan elimizde kalan o tek masumuyeti...
Ve böldüğünüz zaman,peşinize düşüyor şimdi.
Kızıl bir şafağı giyiyor gözlerim çıplak bir bıçağın üzerine.
Yanıyor ufkumda tüm gökler ve mavi.
Eğilip öptükçe sen beni ılık bir rüzgar misali ekimlerin kumsalında,
bir deniz ardı uzanmışım boylu boyunca sanki gibi,
Ah o vuslatın sabah çiçeği misali seninle açan rüyalarım,
Unutuyorum zamanı,kendimi,her şeyi...
Kızıl bir şafağı giyiyor gözlerim çıplak bir bıçağın üzerine.
Yanıyor ufkumda tüm gökler ve mavi.
Sessiz sabahın çayırlarındaki çıplak adımlarının ilk çıtırtısı,
Yeşillerin içinde ayağına batmaya çalışan kesik, kurumuş,sararmış o zalim zaman...
Soğuk akan bir suyun buzlu yüzünden ıslatıyorum dudaklarımı,
Ve alıyorum adımlarındaki her törpüsüz vahşi kıymığını...
Zamanı siliyorum adımlarının yüzünden.
Üşümüş titreyen serçe parmagının ucundan öpüyorum seni sevgilim,
Ve inan umrumda değil akıp giden tükenen ve biz bununla tehdit eden su paslı keskinliğindeki zalim zaman...


08.28 bileklerinden tek tek damlayan zaman ve kan kaybeden uyuşmalar...

fermuarı bozuk hisler

 
Aramız uçurummuş.
Şimdi anladım.
Zıplar yetişirim sandım her boşluğa.
Yetemedim.
Atlasam,düşsem,
Kızıl çam,sarı çam,
Yansak mahşeri doğuran kıyametiyiz mavinin.
Saat geç,
Boş otobüsler evine dönüyor şimdilerinden sıyrılıp gözlerimde.
Aramız uçurummuş.
Şimdi anladım.
Zıplar yetişirim sandım,
Başaramadım.
Çıksam uzayına karanlığın,
Baksam aşağıya bilmem,
Kar mısın yoksa bulut mu ?
Aramız uçurummuş.
Şimdi anladım.
Zıplar yetişirim sandım,
Ağladım.
Kurulu saatler enstitüsü yüreğim,
Her atışına bir hayal bağlı dallarımda...
Her kıyametim bembeyaz cennetimin kurşun kalemden açılı sızılı deliği.
Her mahşer saçlarını koklayabilmemin bahanesi o kalabalıklarda.
Aramız uçurummuş.
Şimdi anladım.
Zıplar yetişirim sandım,
Kıpırdayamadım...


23.16 fermuarı bozuk hisler.kapatamadım.

19 Kasım 2025 Çarşamba

bu etten kemikten dizleri titreyen tanrılar da kim ?

 
Saçı başı dağılmış ağaçlar memleketi.
Beklentiler,hayaller ve hatalar.
Betonu kurumamış adımları yavru bir kedinin.
Esiyor yüzümüze taze çam yapraklarının kokusu.
Topallayan düşlerin belindeki kutsal sızı.
Kırık kollu bir maymunun omzuna düşmüş kanadı kırık bir bülbül.
Kim ölse sevda,kim ölse kahramanı olacak bu ömrün bilmem.
Öp beni kapansın gözlerim,
Öp beni bitsin bu sonu gelmez kıyamet,
Öp beni yeniden doğalım sevgilim...
Saçı başı dağılmış ağaçlar memleketi.
Beklentiler,hayaller ve hatalar.
Betonu kurumamış adımları yavru bir kedinin.
Vuruyor yüzümüze ölüm döşeğindeki bir alevin yorgun huzurlu ışığı.
Uçuk dudağından kaderime kazınan efsunlu o sıcacık lanet.
Ruhuma tecavüz eden aç susuz kararan gözlerin.
Anlamsız suratlar akıp geçiyor gözlerimin önünde hergün yaşamanın ırmağından.
Saçı başı dağılmış ağaçlar memleketi.
Beklentiler,hayaller ve hatalar.
Betonu kurumamış adımları yavru bir kedinin.
Ey çividen şaştığım parmağıma vurduğum çekiç,
Ey demir parmaklıklarını bile yakıp eriten içimdeki cehennem.
Söyle bana,
senin dudaklarında,benim göğsümde,
bu etten kemikten karşımda dizleri titreyen tanrılar da kim ?


19.19 fin.

17 Kasım 2025 Pazartesi

Kanı kurumuş ölüler şafağı

Yerde küçük kırmızı bir yaprak,
düşmüş can çekişiyor.
Bir salyangoz eğmiş başını su içiyor yağmurundan...
Yaşamak savaşı yağıyor sormadan yine üzerimize.
Sırılsıklam bakışıyoruz üşümeleri de unutup seninle...
Aşk'ın dalından düştüm.
Sevda yaprağından soldum kurudum.
Tüyü bitmiş kanadı eksik yüreğim,
Ilık sızısından damladım göğüne yuvamın.
Tüyümü kanıma boyayıp yaktım,
Cennetinden atlayıp düştüm tanrının,
Kovuldu dediler ardımdan...
Sonsuz döngüler treni.
Ilık akşamlar öğleni.
Kanı kurumuş ölüler şafağı...
Yerde küçük kırmızı bir yaprak,
Ve bir salyangoz su içiyor yağmurdan...
Aşk'ın dalından düştüm.
Sevda yaprağından soldum kurudum.
Karıştım kadim toprağa ufalanıp azalıp.
Ağaca aş oldum,çimene meneviş...
Kediler nöbet tutuyor yanıbaşımda aslanlar gibi,
Ve atlar koşuyor rüzgarla ıslak yüzümde dörtnala.
Ve ben kapadım gözlerimi,seni düşünüyorum sadece...

18.51 yüzüme söven rüzgara inat yürüdüm ışıldayan bıçağa...

15 Kasım 2025 Cumartesi

Ve cennetinden düşüyor bu güzel akşamüstü

 
Kırık zırhımın zehre açık penceresinden bakıp yazıyorum şiirini kağıdımdan sana...
Belki kaybetmişim bu savaşı çoktan,inan bilmiyorum.
Belki kazanmışım tüm kaybetmelerden derip bir seni.
Kırık zırhımın zehre açık penceresinden bakıp yazıyorum şiirini kağıdımdan sana...
Yaşamak savaşı umrumda değil gayrı,
Bıraktım elimden kılıcımı,yayımı.
Ardımda bıraktım tüm zaferlerimi artık.
Vazgeçtim kanatlarımdan,tüm uçmalarımı kırdım sırtımdan...
Kırık zırhımın zehre açık penceresinden bakıp yazıyorum şiirini kağıdımdan sana...
Çalınmış elmalar aşkına,
Öp beni,
Ve bitsin tüm bu karalanmış kağıt ömrüm eline değmiş kaleminin ucunda,
Sakladığın delik versin sıratımı haydi ve cennetine kavuşsun mahzun öksüz etini soyunmuş ruh-u canım...
Kırık zırhımın zehre açık penceresinden bakıp yazıyorum şiirini kağıdımdan sana...
Al canımı kadife kesemden,saysan tek üryan etimden görünen can-ı suretim.
Kırık zırhımın zehre açık penceresinden bakıp yazıyorum şiirini kağıdımdan sana...
Ve,
Ve ve ve,
Bil istiyorum sade,
Bil ki,
Bi Seni seviyorum...


23.08 sekizi yirmiüç geçiyor gözlerin...
gece vuruyor ayaklarımın ardını ilk defa giyilen bir pabucun hainliğini çalıp dalından.
Çalınmış elmalar aşkına,
Ve cennetinden düşüyor bu güzel akşamüstü,bırakıp elindeki tüm altını yakutu,öpüp kıpkırmızı dalından çalıp o ılık güzel dudaklarını...

boynundan akan taze suya dayıyorum dudaklarımı

 
Birkaç bayat büsküvi,
Bir tas tozlu su aşım,
boynundan akan taze suya dayıyorum dudaklarımı.
Boğuluyorum içerken seni bırakıp içine kendimi.
Düşlerimi kaçırıyorum saklayıp güneşin şeytanlarından...
Ateşin suyunu kaldırıp içiyorum senin cehennemlerinden sevgilim,
Kalmasın sana bir kıvılcım dahi diye bile...

Birkaç bayat büsküvi,
Bir tas tozlu su aşım,
boynundan akan taze suya dayıyorum dudaklarımı.
Kayalarına dayıyorum yüzümü koklayıp su misali tenini.
Taşlarını ısırıyorum tane tane ararken ruhundan uğruma yaktığın tuzunu,
Göklerden alacaklı kuruyan dudaklarım,
Yağmurlarda sevişip,
Güneşlerini bekliyorum her karanlığının...


Birkaç bayat büsküvi,
Bir tas tozlu su aşım,
boynundan akan taze suya dayıyorum dudaklarımı.
İçiyorum denizlerinden toplayıp yudum yudum seni,kapatıp yumup gözümü,
Okyanuslarına uyuyorum huzurla terkedip yorgun ölümlerimden kendimi...


22.46 delilerin günlüğünde noktasız virgülsüz sevişmeler alır canımızı sevgilim...

* noktasız virgülsüz yetim sevişmeler.

her sevişme kendini gömüyor kazıp göğsümün çürüyen etinden söküp ruhumdan ruhunun çukurunu

 
Sinende saklı kabrim.
Sen mahzun,ben mahzun.
Arıyor musun beni heryerde,her zamanda söyle.
Arıyorum seni her nefes,her adımda bir başka.
Sinende saklı kabrim.
Sen mahzun,ben mahzun.
Zamanın yolcusu beynim,gözlerim.
Çapası takıldı seni gördüğüm ilk gününde ömrün gemisinin,
Uzayın denizi karanlık sevgilim.
Kokun esiyor yüzüme yüzüme,
Tüm halüsinasyonlarım yüzün,kokun üstüne...
Sinende saklı kabrim.
Sen mahzun,ben mahzun.
Tüm kahramanlıkları rendeliyorum sessizliğimin içine.
Yangınlar kırıyorum içimdeki ateşin susuzluğuna.
Zemini kaygan hayaller dünümde,
Çamurlu bugünler üzerine demliyorum bahar çiçeklerimden çayımı sevgilim.
Sinende saklı kabrim.
Sen mahzun,ben mahzun.
Uzat elini çıplak kanım kalbim üstüne,
Uzat dudağını bana sürüp ruhunun üzüm salkımından kırıp içine sevdanı açmış gözlerinden akan tatlı özünü...
Sinende saklı kabrim.
Sen mahzun,ben mahzun.
Seviş uzanıp canını bırakmış soğuk kollarıma sarıp kendini,
Dudağımın üşümüş can-ı terk moruna vur erittiğin sıcak kan rengi dudaklarından o eşsiz son mührünü...
Esirinim,
Dudaklarının kıyısına esen nefeslerinde rüzgar rüzgar çivilenmişim avuçlarımdan üryan göğsüne,
Gerilmişim çarmıhına.
İman tahtana uzanmışım çırılçıplak musallam diye...


22.21 her sonu terk ediyor zaferlerim artık.her sevişme kendini gömüyor kazıp göğsümün çürüyen etinden söküp ruhumdan ruhunun çukurunu...

10 Kasım 2025 Pazartesi

soba üzeri cehennemlerde kuruyan mandalina kabukları

 
Bir mandalina soydun geldin bana sen sevgilim,
Şehrin heryeri mis gibi kor bir güneşi koktu,
Parmak uçlarında turuncu bir akşam güneşi battı,
Yanağıma düştün gezindin sonra usuldan...
Çayıma damladın,
Tatlandım,
Rengi açıldı oraletimin...
Bir mandalina soydun geldin bana sen sevgilim,
Şehrin heryeri mis gibi kor bir sevdayı koktu,
Yüzünde güneş hırsızı bir ay ışıldadı,
Ateşin böcekleri çaktı ışığını sonra bir bir,
Işıl ışıl bir gece kovaladı tüm şeytanları...
Yüreğimizi soldu mu sandın,
Yüzümüzdeki gülüşü kurudu mu sandın...
Bir mandalina soydun geldin bana sen sevgilim,
Şehrin heryeri mis gibi kor bir özlemi koktu,
Gözlerin ıslandı belki,
Belki hep ıslaktı,
Unuttun sandım,
İnan,
Anlamadım...


20.06 soba üzeri cehennemlerde kuruyan mandalina kabukları;ve kokusu cennet bir odada tüten gölgelerin duvardaki o bitmez dansı...

9 Kasım 2025 Pazar

Devriğim cümlede.

 
Devriğim cümlelerimde.
Devriğin de devriği belki,
Yusufun kuyusuna hatta,belki en dibine düştüm.
Kırgın,kırık döküldüm durdum da ve biraz.
Taş,demir,kaya erimiş suya dönmüş bin derece kimbilir içimde.
Yazmak,harfler kelimeler ve düşler...
Göğüyüm gezegenin bozkırında mis kokan sinenin.
Kim buhar olsa yükselse içime,
Yağarım milyonlarca suretimden suretime.
Bozdan boz,aldan al yüreğim.
Benzemem başka bir şeye hiç,
Kendimim,yalnızım kendime de sadece.
Devriğim cümlelerimde.
Devriğin de devriği belki,
Yusufun kuyusuna hatta,belki en dibine düştüm.
Gittiğinde kış baharın elini tuttu,düşünü öptü,
Üşüyen eline sıcak nefesini üfledi düştü...
Hoh dedi yüreğinden dünü yaktı yarını harladı.
Ah kalıba dökülemez ruhum;
Leylayı aradı aradı da hiç ama hiç bulamadı...
Zaten ne yapsa da kaldı mecnun da olamadı.
Devriğim cümlelerimde.
Devriğin de devriği belki,
Yusufun kuyusuna hatta,belki en dibine düştüm.
Arı oldum her işe koştum,
Reçelden geçtim çiçekten düştüm,
Yarını bıraktım hep sana uçtum,
Kovandan gurbet olup haine çıktım.
Sevda nedir dedim sordum da,
Vuslata kervan oldum da yürümelere çıplak gözümü açtım...
Devriğim cümlelerimde.
Devriğin de devriği belki,
Yusufun kuyusuna hatta,belki en dibine düştüm.


22.17 üç iki bir...

7 Kasım 2025 Cuma

Tanrısal bir mekanizması mı var senin kutsalının


Tanrısal bir mekanizması mı var senin kutsalının;
Tutulmaz sözler yeminler,kanunlar kurallar,
Övgüler övgüler övgüler ? ,
Ve korkular ile örülmüş cübbeler,düşler...
İhtiyacı yok içimizdeki tanrının bu yıkanmamış kirli ellerimizle yoğurup yoğurup ağzımıza atıp düşürmediğimiz asla ve tükürüp durduğumuz bayat lezzetsiz tüm bu işlere...
Tanrısal bir mekanizması mı var senin kutsalının;
Kimseyi çağırmıyorum ben,kimseye yazmıyorum dilekçe yapıp içimdekileri iletsinler diye...
Yalanı olmaz,olmamalı inandıklarımızın.
Tanrı,içimizde ve heryerde sevgilim,
Bu yüzden hep dinler duyar seni kalbinden daima,
dudaklarının kapısı ardına dek kapalı olsa dahi,
ve sen hiç ses çıkarmasan bile...
Yani sen sen ol ve kimsenin karşısında eğilme,
Çünkü tanrım,herşey,heryer zaten içinde...
Tanrısal bir mekanizması mı var senin kutsalının;
Benimki hep benimle,hep kalbimle kalbimde.
Hep dinler,hep duyar beni,
Tüm fısıldadıklarıma kadar,fısıldanmayanlarıma dek bilir beni...
İyi ki...
Amin.


11.29 bir dilim ısırılmış tarçınlı kek tabakta ve kalbi kırık bir şiirdi hep o güzel gözlerin...

6 Kasım 2025 Perşembe

koca bir çölümüz vardı cam bir kasede

 
- neyi farklıydı sence ?

- Öyle ince,öyle kendimizin doğruları,öyle bize öz derman,şifa ve yaralarımıza özel ellerimizden ezilmiş hazırlanmış merhemler ile dokunduk ki seninle birbirimize,sonra gelen herşey ve herkes eksik kaldı bize...
Her kum tanesi bize özeldi sadece,ve bizim koca bir çölümüz vardı cam bir kasede...
Bu kadar yanlışların büyütüldüğü,yanlışlar tohumlarının bile bile toprağa saçıldığı bir devirde,
Seninle bizim balkonumuz saksısına ektiğimiz o çiçek hep güzel ve doğru kaldı;
suyunu veren,yaprağını okşayıp silen ve çiçek ile konuşan ellerimiz başka,ruhumuz başka,gönlümüz bambaşkaydı kanımca.Çiçek toprağını buldu sevdi beğendi,toprak çiçeğini demek ki;
yoksa büyümezdi...

Çatlamıştı her günü aynı günler önümüzde belkide,
Kırık bir kum saati,
Ve altını çizdiğin cümleler...

Ve bize özeldi sıkıcı her saniye bile sadece...


10.48 ihtimal soruların filizlerine cevaplar açıyordu beynim...

"Aleykümselam"

 
Öyle demişsin ruhun çıkıp giderken etinden,
Öyle karşıya karşıya,kimseye de değil,
Yalnızca senin görebildiğin birine...
Biri gelmiş senin için,biri sana eşlik etmek için gülümsemiş selam vermiş seni bilerek demek ki.
Selamlamış bence de yaşamanın ve iyiliğin hakkını vermiş o güzel ruhun için seni.
Öyle demişsin ruhun çıkıp giderken etinden,
Memnun,hoşnut ve hafiflemişsin yüzünde.
Tanrım,en güzel meleğini yollamış demek ki senin yanına,
Hep hakettiğin gibi aslında...
Öyle demişsin ruhun çıkıp giderken etinden,
Biliyorlardı hepsi,biliyoruz,
Vatan,toprak hep ama hep aklında.
Yoksa kim gider ki bu derece son'a dek birinin ardından...
Öyle demişsin ruhun çıkıp giderken etinden,
Selamlamışsın meleğini mutlu mesut,
Tüm ağrıların,acılarının ardından.
Adın Mustafa...
Selam olsun ruhuna ustam,koca ruh,güzel adam.
Öyle demişsin ruhun çıkıp giderken etinden,
Aleykümselam,
Ve Aleykümselam...

Ruhun şad olsun,yattığın yer incitmesin,huzurla uyu güzel adam.


10.11 on kasım notları sararır dalımda.

5 Kasım 2025 Çarşamba

kutsal sabahı mahşerin.

 
Kesmişim göbek bağımı ellerimle.
Ellerim kurumuş kan-ı revan,kendimden kanamışım...
Bir battaniye altına girmişim inceden.
Pencerem açık,
Uzaklardan bir kömür kokusu sanki geçmişten çıkıp gelen,
Kapımda ıslak bir sabah kilim olmuş serilmiş gözlerime penceremden.
Adı kasım mahmurluğun yüzümde.
Kesmişim göbek bağımı ellerimle.
Ellerim kurumuş kan-ı revan,kendimden kanamışım...
Yaşamak her gün;
Her sözünü bilmediğim bir şarkının başı misali başlıyor telaşla her sabah,
Ve ben senin dönüşünü bekliyorum semtin bir penceresinde her gün,
tek bildiğim nakaratı gibi,seni,bu şarkının...
Seni söylerken katılabiliyorum yalnız bu aşk-ı muhabbete...
Dilim,beynim esirin olmuş,
Acaba aşk dedikleri şey bu muymuş...?
Kesmişim göbek bağımı ellerimle.
Ellerim kurumuş kan-ı revan,kendimden kanamışım...
Ve sessizden bir sabah açmış yeni açtığın güzel gözlerinde...
Öyle güzelsin ki ;
Susmuşum,
Durmuşum,
Kalmışım nedensiz niçinsiz aç bir dişi aslan misali bana bakan o tertemiz yüreğinde...
Boynumu sana teslim etmişim,bırakmışım artık sıkılı yumruklarımı,
kollarımın kınına sokup geri tüm savaşlarımı,silahlarımı,
Beni vur,beni ısır,beni kır,beni kanat demişim sanki susup bakarken sana,
Beni etimden al,öldür,yıldızlarına taşı tekrar ruhumdan tutup o kutsal kainatının...
Kesmişim göbek bağımı ellerimle.
Ellerim kurumuş kan-ı revan,kendimden kanamışım...
Öyle güzelsin ki ;
Susmuşum,
Kalmışım nedensiz niçinsiz yeni doğan bir güneş misali kutsal uzayının rahminde,bana bakan gözlerinde,o yangınlar mahşerinde...



08.41 kutsal sabahı mahşerin.

4 Kasım 2025 Salı

felek girmiş göğsüme nefes diye

 
Oturmuşum bir araba içine,sessiz karanlık her yer.
Kalbim atıp sallıyor bir deprem gibi şu koca arabasını tanrının,
Yine de duymazdan geliyorum göğsümün her atışını.
Oysa sallanıyor bedenim kalbimin her çırpınmasıyla yerle bir olup,
Ve göğsümün kemik parmakları ardından toprağı yumrukluyor sanki içimde yanan şu madenci yüreğim,
titriyor bacaklarım şiir okumaya çıkan bir çocuk gibi.
Susuyorum kendime.
Uçsuz bucaksız beton cam dağlarda yükseliyorum her sabah,
Bulutlar esip geçiyor yüzümden yanı,
Tanrıların göğü...
Sonra,güneşte kurutuyorum senin dalından kopmuş o gülüşünü,
Çayıma ufalıyorum taze çıtırtısını sesinin...
Bekle bekle çok bekledim inan,
Sabır taşını çatlattım bin kez belki,
Ay'a yazdım içimden biçtiğim kokuna sürülü her sen satırını.
Oturmuşum bir araba içine,sessiz karanlık her yer.
Kalbim atıp sallıyor bir deprem gibi şu koca arabasını tanrının,
Ateşi yiyorum,kar'ını içiyorum kadim beyaz dağların...
Kılıcımı çözdüm elimden,
Ellerim çıplak geliyorum,
Bu kaçıncı savaş,bu kaçıncı zafer artık saymıyorum.
Yoruldu içimin kahraman köy çocuğu...
Oturmuşum bir araba içine,sessiz karanlık her yer.
Kalbim atıp sallıyor bir deprem gibi şu koca arabasını tanrının,
Gözlerim dolu dolu bir kasım bulutu gibi gökten,
Yağsam ağlasam boğulur mu tüm karıncalar,
Düşler ıslanır mı,
Ve çimler dokur mu en mis kokusunu senin uğruna...


18.32 felek ;girmiş göğsüme,tüm yarını nefes diye alıp içine dünlerimizi üflüyor yaşamanın üşümüş avcuna...

3 Kasım 2025 Pazartesi

Ve kafesi kırdı aşk

 
Masmavi bir kuş var tek porsiyon esaretimde,adı deniz.
Bir fincan saksıya hapsettiğimiz yeşil yapraklı taze düşlerimiz bir de.
Karıncaların günlerce taşıdığı tohumlar,
Ve birkaç yudum su onları seviyorum diye tek dediğimiz;yazık...
Masmavi bir kuş var tek porsiyon esaretimde,adı deniz.
Versem vuslatını ona,açsam göklerin penceresini açar gibi tüm kapılarını,penceresini,
Biraz uçar ve düşer bir zalimin eline yine o garip,
o güçsüz kanatlı özgürlük kesin...
Kanatları koparılmış o anlatılan cennetin ve tüm o merhametin,rahmetin,yazık...
Masmavi bir kuş var tek porsiyon esaretimde,adı deniz.
Ve kalabalıklar boğuyor artık beni,
Kimsesiz cennetlere sür beni Tanrım,
Kuşlar,ağaçlar ve birkaç ruhun cıvıltısı yaşatır camdan olsam dahi beni...
Ruhlarımızı güden çobanların boyundan büyük ellerinde sopaları,
Oysa beni sessizliğin ile sarar gözlerinden akan sular ile yürütürsün sen,
Kifayetsiz tüm şiddetler gönlümde,bana yada değil mühim değil.
Masmavi bir kuş var tek porsiyon esaretimde,adı deniz.
Ve boynu vurulur düşlerin,güzel yarınların,
Esarete satılır tertemiz kan,
Çünkü haindir insan...
Kağıda satılan topraklar öc alır gün gelir,
Ağaçlar sallanır,yapraklar kaçışır,
Yuvası bozulur has bir can kartalın...
Masmavi bir kuş var tek porsiyon esaretimde,adı deniz.
Ve kafesi kırdı aşk,
Bülbül gül oldu açtı kabirden saksısında...


18.32 kocaman altın kafesler vermiş biçmişler ruhumuza,kelebekler uçuşur geçer durur demir parmaklıklar arasından dilediğince...
peki özgürlük nedir diye sordu hapis duvarların tavanında asılı bir  tırtıl bakarken aşağı kozasından...

1 Kasım 2025 Cumartesi

mavi bir misket parlıyor gözlerimizde yaşamak gibi

 
Kainatın soğuk nefesini üflediği dudaklarından,
Gidilmez uzakların yıldızlarından kanayan ışıltılarını izliyorum.
Saçak saçak ışıklar yağıyor karanlık soğuk bir denizden yükselip feza'ya sanki,
Yıldızlar ellerinden ışıklarını serpiyor üzerimize hafif bir yağmur gibi inan ki,
Ve içiyorum henüz bize ulaşamamış tüm yarınları gözlerinden,
seni usulca öperken...


09.21 fezada misketlerini toplamayı unutmuş sanki küçük bir çocuk;mavi bir misket parlıyor gözlerimizde yaşamak gibi...

gözlerimde kainatın solucan delikleri

 
Kalbim,kendini ısırıyor şimdi.
Hücrem,hain hücreleri yakalamış yiyiyor.
Adil ve sadık yamyamıyım verilmiş sözlerimin.
Aşım,yemeğim yok kalmamış.
Piknikler ki ütopyası en güzel cennetlerin şimdi çocukluğumun zaman tünellerinde,
gözlerimde kainatın solucan delikleri...
Kalbim,kendini ısırıyor şimdi.
Hücrem,hain hücreleri yakalamış yiyiyor.
Liderlik aramıyorum hiç,sizde kalsın;
O,beni çağırır bulur mutlaka,
Kanımda,ezelden yazılı yarınlarımın satırları kaşınır,
Ve kader usul usul eski kadim yaldızlı altın ipine dizilir...
Kalbim,kendini ısırıyor şimdi.
Hücrem,hain hücreleri yakalamış yiyiyor.
Su,ayran tek yediğim bu yolda,
Ve şiirler,beni bu kurumuş yangın yangın alevlerin arasında ayakta dik tutan tek o güneş...
Kalbim,kendini ısırıyor şimdi.
Hücrem,hain hücreleri yakalamış yiyiyor.
Kaç el ateş etse gözlerin,ellerin;
Yine de düşmem yere,
Beni dudaklarından eğirdiğin o bir damla zehir rahmet'e çağırır götürür tek...


09.01 hasretin suladığı çöller; zamansızlık ve ölümler...