23 Nisan 2010 Cuma

en büyük yalanım düştü, ağzımdaki ruhu düşen cansız sözlerden...


en büyük yalanım düştü ağzımdaki küçük sessiz harflerden can bulup işte...seni unutmak istiyorum dedim , bunu asla yapamayacağımı aldığım nefesler kadar iyi bilsem bile...en büyük yalanım düştü, ağzımdaki ruhu düşen cansız sözlerden işte...aklımdaki çıkılmaz dağın, sert sarp kayalarına saplanmış sihirli keskin bir kılıç gibi saplandığını aklıma biliyordum hep oysaki...her anımda aklıma düşen farklı bir suretinle, gözlerimin önüne düşen perdelere işlendiğini ve kazındığını biliyordum hep halbuki...

uzaklarından izliyorum şimdi, seçtiğin en güzel gülümseyişlerini cansız kağıtların siyah beyaz tenlerinde...en büyük yalanım düştü ağzımdaki küçük sessiz harflerden can bulup işte...seni unutmak istiyorum dedim , bunu asla yapamayacağımı aldığım nefesler kadar iyi bilsem bile...en büyük yalanım düştü, ağzımdaki ruhu düşen cansız sözlerden işte...durmadan sarıyorum tekrar tekrar izliyorum bu sahneyi sözlerimde şimdilerde...aklımdan çıkmıyor seni yüreğimin kafesinden,gözlerimin zincirlerinden,sözlerimin prangalarından kurtarmak azad etmek için söylediğim o bana ait olmayan ,kaybolmuş ,evsiz,kimliksiz yalan...bir keşke tarafından tutuklu ve esir şimdi tüm düşüncelerim,eski bir fotoğrafının ağaç sayılıp uzanılan gölgesinde...

uzattığın eline karşılık vermek ne kelime,gerekirse kollarımdan kesip ellerine uzatmak istediğim heyecanla yanan zavallı ellerim ve bir tavşan kadar korkak yüreğim...yüreğimi evde bırakmayı inan bana bende hep istedim...

bu yalnız esaretine göz yumamazdım asla...aslında hiçte yalnız sayılmazsın bu gezegenin kayıtlarında ama yinede seninki dolu dolu bir yalnızlık...kalbimin küçücük tavşan deliğinden içimdeki kocaman dünyama düşen küçük alice'im...

inan bana sözlerimden düşen bu yalan her ne kadar kalbimi dağlayıp yaksada, söylendiği andan sonsuzluğa kadar olacak bu yangın süresince,senin o hisler kafesinde o can yakan o canı yanan bakışlarınla yapayalnız beklemene dayanamazdım asla...gerekirse can vermeliydi cananına bulutlara değdiğine inandığımız bu aşkta bu yürek...bulutlara değdiğimizi düşünmek...sadece düşünmek...düşünüp hayal etmek yetiyordu acıları dindirmeye belkide...halbuki adımlarımızda bastığımız yer kadardı ağırlığımız ve geride bıraktığımız adımlardaki iz kadardı geçmişe kazıdığımız...silinmeye mahkum kaderindeyken zaman silinen her anımızı seni düşünmeye ve sana adamıştım yalnızca ben...ve karanlığa saklanan kin fidanlarıydı çarpıştığımız tüm egolar içimizin dehlizlerinde...

keşke sende bitebilse herşey...keşke son , başlangıcına siyam ikizi kadar yakın ve bağlı olsa...zihnimin ayaklarında çift pranga tüm keşkeler...adım attırmıyo bana bu başımdaki ağırlık...keşke sende kapatabilsem göz kapaklarımı...derin uykuma sığ bir su birikintisinde yürüyormuşcasına cesurca adım atıp dalabilsem...dalıp gidebilsem sana...keşke sende bitebilse herşey...keşke son , başlangıcına siyam ikizi kadar yakın ve bağlı olsa...keşke ölüm , nefesini nefesim diye içime çektiğim son gülüşüm olsa...sende vurulup sende gömülsem...sende çözülüp sende kaybolsam ve karışsam yüzünde açıcak tüm gülüşlerin çiçeklerine özüne karıştığım teninin can veren topraklarında...

keşke tüm sonlar bir başlangıç edebilse...keşke tekrar tekrar uyanıp ardı sıra öldüğüm bir lanete mahkum edilsem ve ben hep aynı son güne uyanıp aynı son günü yaşasam ; ilk karşılaştığımız ana ve bakışlarına mahkum olup sana vurulan yaralı hislerime lanetlensem...

en büyük yalanım düştü ağzımdaki küçük sessiz harflerden can bulup işte...seni unutmak istiyorum dedim , bunu asla yapamayacağımı aldığım nefesler kadar iyi bilsem bile...en büyük yalanım düştü, ağzımdaki ruhu düşen cansız sözlerden...

seni unutmak istiyorum dedim ,sen ve ben...siyam ikizi kadar bağlı ve farklı bakışlara mağruz kalan güçsüz tenimizde,aynı kalp aynı tenin altına uzanan bu dikenli tel üzerine atılan adımlarımızın kaderinde,sızılı nefeslerin gölgesinde uzanıp dinlenen mısralarla haykırıyorum acılarımı utanmadan bu gezegene...hep orada olacağını bildiğim halde seni unutmak istiyorum dedim ...aptal bir çocuğun kızgın sözlerinden düşen çamurdan kırlangıç yuvasının o en değerli tek yavrusunun düşüşü gibi düştü dudaklarımdan bu sözler,ve inan sözlerle beraber içimdeki her kalede düştü o ahşap küçük masada...tüm yenilgileri yenilmezliğimin yazılı olduğu efsane savaşlarım üzerine bir şişe mürekkep gibi döktüm o an...sildim zamandan ve zihinlerden yazılı herşeyi tıpkı istediğin gibi...bir zindana kapattım kendimi...karanlığı ve tozlu gölgeleri kimsenin görmesini istemediğim yüzüme makyaj yaptım...gülümseyen demir bir maskeyi kaybeden suratıma çivileyip taktım...

akşam güneşinde terkedişlere yürüyen yalnız bir adam olup yürüdüm tüm gitmelere...ve tüm gülümsemeler yalandı adımlarımdan yürüdükçe tek tek düşen ceplerimde...

Hiç yorum yok: