Başka başka sabahlar doğuyor günüme.
Seçemiyorum hangisi benim.
Dört lastik beyaz atlar kütüphanesi şimdilerde yaşamak,
Sesli mi sesli iki sayfayı dahi okuyup bitirebilmek için...
Başka başka sabahlar doğuyor günüme.
Seçemiyorum hangisi benim.
Dağ taş ağlar gibi deresiyle suyuyla gözlerimin önüne,
Burnuma vuruyor üzgün bir suyun en güzel otunun kokusu sabahın dördünde yada beşinde,
gerçekte zaman kaçın kaçı inan bilmiyorum.
Kabuğum çatlayıp kırılıyor sonra usul usul yüzümde,
Ve yeniden doğuyorum ben ama bu sefer gönlümce...
Başka başka sabahlar doğuyor günüme.
Seçemiyorum hangisi benim.
Sarıdan bir çocuk konuşuyor suyundan yeni çıkmışcasına çekicini bile yemeden keskince,
Kesiyor kağıtları dahi kısıp gözlerini şiirlerince.
Dağlar ki iki yiğit kardeş bana,
Esiyor ılık rüzgardan eli sıvazlıyor sarılıp sırtımda beni.
Hapşuruyor ağaç gölgesine bağlı bir inek rüyamda sonra,
Ve "çok yaşa" diyor bir ilkokul sınıfı dolusu çocuk sesi misali umutla etrafında uçuşan tüm sinekler...
Başka başka sabahlar doğuyor günüme.
Seçemiyorum hangisi benim.
Belki su kamışları belki mor çiçek takmış başına bir devedikeni kadar şenim,
Kimbilir,
Belki güneşli bir ağustos sabahı gökten yüzüme düşen bir damla suyu alır gözlerime,
Davetin sayar,
kapatıp gözlerimi ardıma,giderim...
08.27 kararsız sabahlar acıktırırken ruhunu yersiz,o tavasında turuncusuna güneşler kırıyordu kafasında kaç kişi olacağını unutup teker teker...tavada altı yumurta gibi soğudu kalbi hiç yenmeden...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder