30 Nisan 2025 Çarşamba

noktası,kimsesiz bir amin

 
yar'ana merhem demliyor,
kaynatıyor kağıtta kederi şiir...
ateşin küle döndüğü anlardır bu saatler şimdi...
ateşin yorulduğu,gerçek sıcağın yoğrulduğu zamanlardır...
ışığı batan bir kül kadar sıcağım şu an ben oysa,
bassan üzerime ziyadesiyle,
sıcak değilmişsin ey ateş diyecekmişsin gibi toy belkide. 

sessiz bir dua döküyor şafağında kağıdında bu çiçek...
ve bir damla olup düşüyor amin,
toprak dibine tüm ıslaklığı ile...
filizi YA RAHMAN bir tohum bu dua dilimizin emeğinde,
sessizliğimizin gölgesinde gözlerimiz ile kabul et YA RAHİM diye yakaran...
ve bu dua senin,
noktası,kimsesiz bir amin.


23.37 bayat ekmek ve su.

Bir piyon,bir hayal

 
Bir fil,bir at,birbaşına bir piyon.
Bu kocaman savaşında henüz doğmamış yarınların dünü,tam da bugün...
Kalene dayanmış koca bir ordu,
ve yanıyor gecesinde bile sahte gündüzler misali gökyüzü.
Kalmışız üç.
Lal olmuş adımlarında atın dili,
Donakalmış fil,gördüğü insan değil sanki simsiyah bir fareler denizi...
Ve yürüyor hayalini beline aş diye sarıp bir piyon,
Bu denizi ikiye yarıp yürümüş adım adım,
gökte ay misali bir mucize ile,cesurca karşı kıyısına düşlerin...
Bir hayali var karınca adımları ile şu çelebi piyonun.
Biliyor elbet,
Şahlar ölür,matlar baki...
Bir fil,bir at,birbaşına bir piyon.
Bu kocaman savaşında henüz doğmamış yarınların dünü,tam da bugün...
Eli yüzü kara bir piyon,
Yok yanan ırmaklarında yıkamaya yüzünü dahi zaman...
Demir bilyeler ısırıyor kalbini,
ve açılıp kapanıyor karnında bir çalar saat sesi ile kocaman bir timsahın dişleri...
Bıçağın yüzünü kan yıkıyor ey sevgili...
Vatan ki,
Mis kokan bir toprağın alnına kan sürülü yemini,
Duramazsın,
Vatan ki,
endişeli en uçtaki dahi karesi...
Bir fil,bir at,birbaşına bir piyon.
Bu kocaman savaşında henüz doğmamış yarınların dünü,tam da bugün...
Yola düştü bugünler,
Yola düştü tüm yarınlar...
Sürekli kaçar şahlar ve savaşır aslan olup tüm kara piyonlar...
Ve altmış sekiz kareye de ayağını basar
bir piyon;
Şah çeker şeytana,
Mat düşer yere duyulmasın diye sessizce.
Vatan güler,dünya derin bir nefes alır yeşilce.

Birbaşına bir kara piyonun düşleriydi her şey aslında...
Altmış sekiz kare yandı tutuştu da teslim olmadı asla.
Yürünmez denen yol yüründü,
ulaşılmaz denen göğe ulaşıldı,
Bükülmez denen bilek büküldü.
Yani korkma,
Bir kara piyon düşledi ve göğe ulaştı...

Bir piyon,bir hayal...


10.08 vatan,aşklar ve silahlar.

Vatan ki,satrancı bir büyük aşkın...

29 Nisan 2025 Salı

bu dev kabri üzerinde suretimizin ve bu büyük arşında düşlerin

 
Hızlanabilir miyim acaba bir şimşek kadar, 
bir kaplumbağa kadar yavaşlayabilir miyim peki?
Bin yıl yaşayabilir miyim hasretin ile mesela?
Malum,insanın eşsiz kadim laneti,
Ne kadar daha yaşarım bilemeden asla,
Bisikletinden kopup ayrılan bir lastik gibi sonra yamaçta,
Hızlanırken yavaş yavaş ve koşarken dur duraksız o son büyük çarpışmaya,
Seni bir kez daha görebilir miyim ellerini tutup,
Öpebilir miyim seni ilk kez ve binlerce defa yeniden yeniden,
Kapasam gözlerimi açılmaz bir mühürle alevden erimiş düşmüş bir sıcak damla ile senin mumundan,
Ve dudakların,mezar taşım olsa kapanan gözlerimin ardında.
Seni bir kez daha görebilir miyim ellerini tutup,
Öpebilir miyim seni ilk kez ve binlerce defa yeniden yeniden,
bu dev kabri üzerinde suretimizin ve bu büyük arşında düşlerin...



09.03 camlar kimin için yanıyor sevgilim ? 

Ve ben,bunu bile bile öpüyorum uyuyan azrailimi

 
Birkaç beyaz leblebi ve yalnız eski bir gitarın mırıltılı ağıtı kulağımda.
Her sabah doğuyor güneş korkma,
Bırakmıyor ellerini gezegenin asla.
Ne bitmek tükenmez bilmeyen bir aşk ateşidir bu ömrünce.
Yandıkça yanıyor,yeniden doğuyor durmadan,
gözlerimden yanıp parlayıp tüm bu sana küsgün şiirler...
Ulaşamayacağın yer yok içimde.
Değemeyeceğin köşesi ruhumdaki üçgenin.
Birkaç beyaz leblebi ve yalnız eski bir gitarın mırıltılı ağıtı kulağımda.
Her sabah doğuyor güneş korkma,
Ve sen ölüme bile değersin ışığına uzansan.
Ve sen ölmeye bile değersin,
Saklı zehir,bir damla bal düşmüş dudaklarından.
Ve ben,bunu bile bile öpüyorum uyuyan güzel azrailimi...


08.41 düşler,aşklar ve bıçaklar...

Kulağımdaki meditasyon

 

Bir süredir takıldım durmadan dinliyorum.
Büşra Kayıkçı'dan,
Azure piano version (Aukai) ve Dragon'u...
Güzel şair,güzel yolculuk...
Eline emeğine teşekkür ederim sevgili şair.


11.33 sanki oturmuş tertemiz elleri ile bir melek; toroslar bir piyano olmuş,memleketimi çalıyor...

Teşekkürler eşsiz hırsız.

kenobi anakin paradoksu ve tanrılar tiyatrosu

 
Bir piyanonun tellerini akord eden bir hassasiyetin gün doğumuna kurban ediyor kendini bir bakire.
Sorgusuz sualsiz,
Adı cesaret belki cahilliğin bunca kadim zaman sonunda,
Adı delilik aşkın...
Bir piyanonun tellerini akord eden bir hassasiyetin gün doğumuna kurban ediyor kendini bir bakire.
Kulaklarına kan doluyor kestiği boğazından güzel istanbulun,
Duyamıyor yeni uyanmış mahmur ve güzeller güzeli gözleri ile bu kan dolu sağır şehir,
Bağırıyor sesleri kısılana dek,
bunu bilseler dahi,
saçlarından ona şiir okuyan süslenmiş tüm bu hiçliğin bülbülleri...
Bir piyanonun tellerini akord eden bir hassasiyetin gün doğumuna kurban ediyor kendini bir bakire.
Adı kan aşkın...
Hançeri altından ve yakutlar takılı alnına artık ihanetin...
Tanrılar tiyatrosu bu kederi gezegenin,
Ve rüyası bulutlu düşlerin...
Adı son aşkın...
Bulutlardan toplanan pamuklar ile bir pelerin örüyor tanrılar kurbanına,
Kıyamıyor süslü kılıcın keskinliği bile,
saklı,kendi diyarında kaybolmuş bu güzelliğe.
güzelliğin kalbine bir adım dahi atamıyor ölümün kılıcı,
sallanmayı bırakıp izliyor onu,
keskinliğinin üzerindeki azrailin çizgisinde o incecik sırat köprüsü...
Ayağı havada asılı kalıyor azrailin bile.
Adı kesilmek aşkın...
Süt gibi bakırda yada bir kuzu parlayan delikanlı bir bıçakta.
Fırlatılan çomaklarına koşmuyordu artık tutkulu köpekleri yaşamanın,
Aşk,açlığı ve sadakati sildi gözlerinden.
Bu yüzden aç bitap gömüldü tüm en iyi savaşan askerler...
Tanrılar üzülmediler hiç,
Yağmur yağmadı bir gün bile.
Adı şehadet şerbeti aşkın...
Bir piyanonun tellerini akord eden bir hassasiyetin gün doğumuna kurban ediyor kendini bir bakire.
Adı vazgeçmek aşkın...


11.15 
kenobi anakin paradoksu.
üzgünüm william,üzgünüm usta,
senin boğazını kesmeye geliyorum...

Çok yalan söyledik seninle beraber dünyaya oysa

 
Çok yalan söyledik seninle beraber dünyaya oysa,
Gerçi güzel dünyanın suçu yoktu hiçbir zaman.
Ne varsa boktan insan.
Bağdaş kurduk oturduk üstelik o elma ağacının da altına,
Sevmiştik,
aç değildik hiç ama hiç nedense asla.
Çalmadık o güzel ağaçtan bırak bir elmayı,solgun bir yeşil yaprak bile...
Hiç günahımız da yok yani kovulmamız için.
Umrumuzda değildi gözlerimizden başka bir şey sanırım,
düşse bile yağmurlar gibi elmaların en tazesi en kırmızısı dahi ellerimizin yamacına,
Aç değildik...
Çok yalan söyledik seninle beraber dünyaya oysa,
Sakladık kağıtlara sarılı cümleleri,yaşları ve tüm o gevrek sıcacık mutluluk gülüşleri...
Kandırdık belki tüm babaları,anneleri,
Aşk diye bir şey yok diye bağırdık yüzlerine yalandan defalarca,
Yanıyordu ağacımız dur duraksız,uçsuz bucaksız...
Kırık bir cam ve bir ağustos öğleni yeterdi tüm dünyayı yakmamıza sanki...
Yazda güneşin sevda mesaisi idi,
yüzünde durduramadığın taşan gülüşün inan ki...
Sele veriyordu beni gözlerinin eteklerinden aşağı...
İşte öyle,
Kırık bir cam ve bir ağustos öğleni yeterdi tüm dünyayı yakmamıza sanki...
Yanıyordu ağacımız dur duraksız,uçsuz bucaksız...
Yanan koca bir ağaçtan toprağa bir gölge düşse bile yeter bize çünkü diye inanmıştık belkide.

Çok yalan söyledik seninle beraber dünyaya oysa,
En çok da birbirimize,sonra kendimize belki.
Sevdik bitti bile dedik kaç defa yüzyüze,
Bitti kesin artık,bu son sefer dedik bitmediğini bile bile...
inanmadığımız dalgalar dövdü tuz ile defalarca yaramızı.
Baban merhem sürdü yorulmadan her gün,
sen kanattın topa tutup tüm yara kabuklarını ardından yeniden ve yeniden belki...
Anam tuz bastı yorulmadan her gün,
Ben dağladım sol yanımdaki kabrimi ardından yeniden ve yeniden, ateşten derip en keskin bıçağımı belki...
Çok yalan söyledik seninle beraber dünyaya oysa,
Gerçi güzel dünyanın suçu yoktu hiçbir zaman.
Ne varsa boktan insan.


10.24 dağlanan takvim yapraklarını söndürürdü sağanak tüm güzel ağlamalar...
"zaman,herşeyin ilacı.geçecek" demiştin.
Geçmez bir yara,müebbet bir hastalık mı bu inan bilmiyorum,
Ki müebbet hastalıklardan yana deneyimliyim de bilirsin,
İyi dinle tekrar söylüyorum,
Geçmez bir yara,müebbet bir hastalık mı bu inan bilmiyorum,
Yapışan bu içimize,kanımıza,yüzümüze,
İki eliyle bazen boğazımıza sımsıkı yapışan,
Bize nefes aldırmayan sanki...
Yani neyse,önemi yok,
Ama yine de bilmeni isterim,

İyileşmek isteyen de kim sevgilim...


"ben daima doğruyu söylerim",yalancıların tövbesidir sevgilim...

27 Nisan 2025 Pazar

Ağla bikaç pırlanta düşsün satırlarına

 
Dünden razıyım düşlerine.
Bakma şikayetime,yaşlarıma.
Yaradır kabuk bağlar tüm hasretler.
Yüküm ağır bilirsin,tanrım vermiş güçlüyüm şükür,
Can mutlu,razı.
Bakma terime,yüzümün karasına,
İstir,siner ruha belki ama yıkar beni yağmurlar.
Dünden razıyım düşlerine.
Bakma şikayetime,yaşlarıma.
Eski duvar,yaşlı saz.
Kefeni siyahtır duvarda tüm şiirlerin...
Bi başına aşklar kütüphanesi,
Bir kitap arası kara bir sevdadır kuruyan aradaki.
Yüküm sıcak bilirsin,tanrım vermiş merhemsin ve gülüşünün serin hayali,
Can mutlu,razı.
Dünden razıyım düşlerine.
Bakma şikayetime,yaşlarıma.
Kızgınlığım sana değil inan,hayaline.
Ben bir kum dağı,sen kıyısında bir deniz rüyamda,
Bir gidip bir geliyor sözlerin yüzümde.
Durmuyor kalbin hiç,yorulmuyor.
Gel kur bağdaş yüreğim çayırına,
Baharda açan binlerce çiçeği seninle seyredelim.
Dünden razıyım düşlerine.
Bakma şikayetime,yaşlarıma.
Sen gidersin her gece yeniden yeniden kafamda,
Don vurur dilimin bahçesine,
Ölür ruhumda her gece yeniden yeniden de,
Ruh uçar kalan mefta olur,
Gencecik,alın alı bir elma tabutsuz yeşil dalında asılı kalır...
Gözleri açık rüya görür hala çocuk kalpliler,
Sırat gülümser sana,güzel kalbine kaydırak olur.
Dünden razıyım düşlerine.
Bakma şikayetime,yaşlarıma.


08.26 bir hatırat defterini yaz karala...
aç sarıya dönük güneşle sevişen bir beyaz gelin sayfayı önünde,
sür dudağını benim için sayfanın yüzüne,ek kokunu önce...
Ağla bikaç pırlanta düşsün satırlarına lütfen,
can suyu ver kağıda ektiğin kokuna,
kök versin büyüsün ne zaman nefes diye çeksem kağıttan derip derip art arda seni,senden içime düşleri...

25 Nisan 2025 Cuma

Erimiş demirdim

 
Beni mağmadan çağırdın sen.
Erimiş demirdim,tunçtum,
Aldın avuçlarının kalıbına döktün,
Dünya soğuğuna davet ettin kibarca.
Su verdin keskinliğe çekiç vurdun duman ile göğsünde.
Denizleri hapseden dev bir zincir dövdün çekicinin ucundan...
Kendine sardın beni hapsettin bizi.
Sonra kırdın cahil zalimliğin dişleri ile,
Kimsesiz kaldım,gömüldüğüm denizlerin kumdan arafında...
Sen kendine özgür dedin kimbilir belkide,
Ben kırık bir müebbet kaldım demir parmaklık kendime...
Şimdi ara sıra aklına gelen bir demircinin türküsüyüm senin için.
Yaşamak dediğin bir uçuruma doğmuş insanların keskin yamaca tutunma çabası sadece.
Her akşam kolların ağrıması,bacakların uyuşması bundandır sanırım.
Beni mağmadan çağırdın sen.
Erimiş demirdim,tunçtum,
Bir yanardağ oldum taştım gözlerinden...
Yanağından akarken soğudum taş oldum.


19.51 akşam ve bitmeyen sonlar mevsimi...

24 Nisan 2025 Perşembe

son sayfası koparılmış kadim sonlar atlası

 
Eskiyor en güçlü krallar bile sevgilim,
Yıkılıyor göğe değen saraylar dahi zamanın ufak ufak farkedilmeyen ısırıkları ile...
Filleri korkutan o gökgürültüsü kükreyişli aslan, gün geliyor kazıyor kendi çukurunu kabri diye,
Ondan sonra kim ısırmış kim kazanmış asla umrunda olmadan...
Bırakıyor kendini kaybetmenin gözyaşları ile gözlerinde ve ısırılsa da umursamadığı acılar ile teninde...


08.32 son sayfası koparılmış kadim sonlar atlası...sayfası çevrilemeyen kederleri var ruhların asla okunamayacak...belkide hikayenin sonunu senin hayallerin yazmak zorunda kalacak...


ve kum saati buldu hayat kumarında şanslı sekizini

 
- nasılsın kum saatim ?

- kıtalar değiştirecek kadar güçlü kanatlarım küçük bedenimde,dev ruhumda,biliyorum.bilmenin sızılı kıymığı tenimde,süzülüyorum yalnızlığın rahatsız edici sıcak rüzgarında asılı kalmış...
konacak yerim yok,dev bir okyanusun tam ortası misali bi cehennem bu koca koca ateş dalgaları hırçın bir fırtına ile çalkalanıyor her nefesimde.altımda bir yangın denizi.
çakılmışım isa'nın ellerine istemeden çakılan çiviler misali hayatta kalmak mecburiyetinde süzüldüğüm göğe...
oynayamıyorum yerimden,konamıyorum her kum tanemde şikayet ettiğim yaşamanın ince narin yeşilden dalına yeniden şimdi sanki...
Süzülü kalmışım yerime çakılıp.yüksekliğimden biraz düşsem yakalayacak beni alevlerin güçlü sıcak elleri...sıkıp kanımı dökecek toprağa düşer gibi alevlerin ışıldayan camdan bardağına...

kıtalar değiştirecek kadar güçlü kanatlarım küçük bedenimde,dev ruhumda,biliyorum.bilmenin sızılı kıymığı tenimde,süzülüyorum yalnızlığın rahatsız edici sıcak rüzgarında asılı kalmış...konacak yerim yok,dev bir okyanusun tam ortası misali bi cehennem bu...tüm vazgeçişlere,tüm kül olmalara bir kum tanesi kadar uzağım şimdi...çakılıyım göğün sıcak göğsüne,aynı yerde kalmaya savaşırken yorgun düşen kanatlarımda, mecburum bu seçimi elimde olmayan çaresiz süzülmelere...

Nasıl mıyım sevgilim,iyiyim teşekkür ederim...


08.08 ve kum saati buldu hayat kumarında şanslı sekizini...döküldü ışıl ışıl tüm demir paraları,avuçlarımdan da taşıp dökülüp sanki sen ağlarken güzel gözlerinin...ben çırılçıplaktım,üşümüş,şans hırkasını seninle üzerime giydim.

23 Nisan 2025 Çarşamba

Tüm kağıt gemileri yanıyor limanımın

 
Yüzüme tüküren rüzgarlar esiyor ruhuma,
Eski günlerden çekili bir fotoğrafından.
Ve ben orada kime sövsem bilemiyorum,
Kendime mi,sana mı yoksa geriye kalan tüm insanlara mı,inan seçemiyorum...
Sövülesi bir rüzgarı var bu bitmez tükenmez yangının gönlümün ormanında.
Büyüyor da büyüyor içimin denizinden göklere eli değiyor alevlerin.
Tüm kağıt gemileri yanıyor limanımın.
Nefes almak çok zor,
Acıyı unutabilmek sanki imkansız...
Yüzüme tüküren rüzgarlar esiyor ruhuma,
Eski günlerden çekili bir fotoğrafından.
Ne yaptım ben sana diye sormak istiyorum bazen,
Gözleri ıslanıyor ama salak mısın der gibi gülüyor başını eğip bir karınca adımı kadar...
Deli değilim,biliyorum bir fotoğraf sadece elbette,
Tamam belki birazcık...
Belki sen de bana sormak istiyorsun hergün aynı soruyu,inan bilmiyorum.
Yüzüme tüküren rüzgarlar esiyor ruhuma,
Eski günlerden çekili bir fotoğrafından.
Kime kinlendin,kime kızıyorsun bilmem inan,
Almışım elime güzel yüzünü,
Katili ben isem o tertemiz ruhunun,
Dudaklarından zehrimi içmek için bekliyorum...


09.24 heyelanları var ruhumun.dağlar taşlıyor içimdeki insanları.yaşatmıyor dünler bugünleri...eziliyor düşen dutlar gibi tüm kederler.ateşi ateş öpünce sönüyor,ve sevdayı bir tek kendi yaprağı sökebiliyor tenden...


Et,kemik ve kan

 
Et,kemik ve kan.
Basit formül aslında insan,
Eğer kalbi ve kadim mirasların sandığı beyni saymazsan.



08.59 bir başlangıç,bir son.ihtiyacımız olan her şey bu ikisi arasına sıkıştırmaya uğraştıklarımız belkide...

22 Nisan 2025 Salı

yangınlar çıksın,yanmaz denilen lacivert okyanus gönlümde

 
Gidenlerin gidemeyeni.
Gidemeyenlerin gideni...
Her şair kahini artık yarınların.
Büyücüsü kederin.
Elde kalmış yarım avuç bulgur,
Affedin kuşlar ne olur.
Bir kuru ağaç kalır yüzümde,
Yüzüm susuz kurak çöl olur.
Aşk uçar bir yaprak misali rüzgarın elini tutup,
Bize gökte süzülüşünü izlemek kalır.
Kitaplar dolu odam,kocaman bir kitaphane,
Bir depremde başımdan aşağı cümleler düşer taşınmaz yağmur olur günler...
Islanır kumaş,ıslanır et taa kemiğe kadar.
Sırılsıklam küçülür de küçülür insan,
Susar,bir asrı kurban vermiş gibi,
adı sabır olur sessizliğin...
Islanır kumaş,ıslanır et taa kemiğe kadar.
Üşür,titrer,
Bekler bekler de,büyür,adı sevda olur aşkın...


13.36 konuşur gibi türkü söyle bana.dudağından kulağıma bir fısıltı essin sessizce.yangınlar çıksın,yanmaz denilen lacivert okyanus gönlümde...


*Ne oldum ve ne olacağım demeden hiç.ağzımda bir gazoz tadı çocukluğumdan,göğsümde ağrısı gülen yüzünün...özlemi sevdanın...

21 Nisan 2025 Pazartesi

Ekmek ve sirk

 
Ekmek ve sirk.
Bir kandırmaca,bir oyun içinde yüzdüğümüz bu şehri nehir.
Yalandan kağıtlar,tuşlar ve tüm yüzlerde sahte bu uydurma mutluluklar.
Ekmek ve sirk.
Kazanmak kaybetmek,kanını emen bir oyun oldu.
Okul bir fabrikaya döndü,
Yarınlar sadece bir hedef,bir av oldu.
Ekmek ve sirk.
Doymadı her gün büyüyen vampirin karnı.
Atın boynuna bezden bir kelepçe,bir arpa torbası taktılar,
İnsanın gözüne ışıklı iki camdan ekran soktular,
Biri büyük biri küçük.
Ve üzüldü kahroldu insan bir kutuya hapsedilmiş tavuklar için,yumurtlayan onun yemeğini.
Ekmek ve sirk.
Nasıl bir kandırmaca bu,nasıl bir sihir anlamam,
Elinde zaten hiçbirşey olmayan adamlar kaybediyor yalan söyledikleri tüm varları masumların gözlerinden.
Ekmek ve sirk.
Kuralı buymuş yaşamanın.
Kümesin sahibiymiş bunu söyleyen.
Bize bakmazsa,söylediğini yapmazsak ölecekmişiz topluca bir hastalıktan yada açlıktan.
Hergün dokuz altı kuluçkan,akşama yorgunluğun ve teslim ettiğin zamandan yumurtan.
Yaşın gelince başını vurur hemen akşam yemeğine kalmadan hep inandığın o yalancı çoban.
Ekmek ve sirk.
Bir savaş ile doğan tüm bu kartallar ve insanlar,
Kandırılıyor her gün bile bile üstelik,
Teslim ol diyor seninle savaşmaya korkan korkak yüreği,kaybedeceğini biliyor.
Ve seni kandırıyor vazgeç diye,kolay zaferi için,
Yaşamak sanki savaşmaya değmezmiş gibi...
Ekmek ve sirk.
Bir roma yalanı.
Düşler ve tuzaklar.
Oyunlar ve çalınan zaman.
Ekmek ve sirk.
Sonra şaşkın kabrinde sorarsın bir başına o her şeyi anladığın son nefeste,
Bu muydu yaşamak ? 


08.56 gündüz rüyaları gecenin düşlerini sıkıştırmış öperken...karıncaların kanunlarında arılar köle sevgilim,kapatılmışlar bal kokan bir binaya,dokuz altı polen taşıyor bal yapıyorlar adına kovan dedikleri bir fabrikada.her mevsim bir bal denizi taşıyor kilerde ve kuruyor sonra bir anda o koca altın rengi denizler kimin içtiği belli olmayan akşamlarda.vız vız bir dünya bu sadece uçamaz denilen ama uçan veyselin bir sazdan havalanan şeffaf kanadında...

ve adına çay diyecek tüm öpüşmelerin,gizlice izleyen kıkırdayan bütün balıklar

 
- duydum ki iyi öpüşüyormuşsun ?

- iyi öpüşmek ne demek bilmiyorum.güzel severim ben.güzel sevmek için çabalar nefeslerim."iyi" senin içinde demlediğin bir çay tadı damağında çocukluğunun kahvaltı masasından bence;tüm sevdiklerinin beraber olduğu...ve her gönlün,her evin başka bir tadı var.tutturamazsın asla aynı tadı bin çeşit su doldursan da büyüdüğünde demliğine mesela.öyle gelir insana.ve merak etme öyle gelecek sana da.kaç çay yudumlasan,denesen de bulamayacaksın aradığını.bir çay kaşığı çay uzatacaksın dumanı üzerinden bana tüten güzel sıcak dudaklarından üfleyip uzatıp belki sonra.oturup seninle bir denizin şelalesi altında ıslanıp,ayaklarımızı uzatacağız çocukluğumuzun en güzel düşlerine ardından bir yaz rüzgarında üşüyüp yanıp.dudaklarımızdan içeceğiz birbirimizin mutlu çocukluğunu,suyunu...ve adına çay diyecek tüm öpüşmelerin,gizlice izleyen, kıkırdayan bütün balıklar...


10.34 hayaller,düşler,tarifsiz ızdırap şu gönderilmemiş pullar ve yarınlar...

20 Nisan 2025 Pazar

Lavların denizine usul usul süzülen bir kar tanesiyim ayrılmışım göğümden

 
Kara kış nedir bilmem.
Isırmaz beni soğuklar.
İçim ateş,
içim bir yanardağın koşturan çocukluğu...
Karlara çırılçıplak uzanan bir alevim sanki,
Hayatın sonunu tutup öpmeye çalışan...
Kara kış nedir bilmem.
Isırmaz beni soğuklar.
İçim kızgın bir yıldız fezanın evinden,
İçim yeni doğmuş bir gezegen karanlığın tam içinden...
Lavların denizine usul usul süzülen bir kar tanesiyim ayrılmışım göğümden sanki,
Yok olup gitmeye uğraşan,buharlaşmak bile istemeyen bir daha...
Kara kış nedir bilmem.
Isırmaz beni soğuklar.
İçim bir bebeğin kabri,annesinin ızdıraplı göğsünden alacaklı hala sütü doğan...
Zaman merheminin işlemediği kabukları var içimin,
Duaların kurutamadığı yaraları var etin...
Annesinin mezarına,kollarının sıcağını özlediği için uzanan geceleri var gözleri ıslak pencereleri ile bu masum şehrin...



09.34 büyüyemedim.süt mü içmedim,yoksa ölmesin istediğim kuzuları mı yemedim hiç bilmem.küçüğüm.büyümedim.hala çocuktan misket kesemde şu camdan gururum.

Sanat dedikleri

 
Sanat beni sana anlatmaz çocuk,
Seni sana anlatır,seni bize anlatır...



09.11 sanat,yazmak ve varoluş...

19 Nisan 2025 Cumartesi

Kandırdı beni gözlerimin ardında panayırlar kuran her hain gece

 
Alacaklıyım hayallerimden.
Kandırdı beni gözlerimin ardında panayırlar kuran her hain gece.
Oysa yatağım bir savaş arabasıydı aşkı uğruna savaşan bir tanrının.
Ne ara sessizliğin otları kapladı tekerini ve üşüyen mızrağını.
Alacaklıyım hayallerimden.
Kandırdı beni gözlerimin ardında panayırlar kuran her hain gece.
Oysa kalemim bir tanrının zulmün kalbine fırlattığı okuydu beyaz bir kağıdın kirli yaramaz yüzünde,
Ne ara tembelliğin pası ısırdı keskinliğini.
Alacaklıyım hayallerimden.
Kandırdı beni gözlerimin ardında panayırlar kuran her hain gece.
Oysa ellerim ateşten tanrının kılıcını döverdi,
dilim büyüsünü üflerdi aşkın suyun yüzünü onu uyandırmadan okşarken,
Ne ara har azaldı,gözyaşlarımın hançeri,
alevi ne zaman sırtından bıçakladı...


09.57 Çocuk sorular suluyorum düşlerin saksısında,bulutlar tanrıların evi mi gerçekten anne ?

Gelin bir ay ve takmış ışıldayan bir yıldızı tepesine

 
Düşüyor yürekleri yerlere,bir hücum borusundan esen sela ile,
Ne korku var bu andan sonra ne cesaret,
Soyunmuş her hissini bu koşmalar,
korkuyla yanarken kanı düşmanın,
Ve çayını demlemeye geliyor bu ateşin üzerinde,yaralı delirmiş tüm aslanlar Tanrının.
Kuşlar yemin vermiş taş yağdırıyor,
rüzgarını,koşan aslanların sırtına vermeyen,
yardım etmeyen göklere...
Ovada bir telaş bir düğün havası,
Oynuyor herkes sanki en sevdiği türküde.
Gelin bir ay ve takmış ışıldayan bir yıldızı tepesine,
Eşsiz kıpkırmızı bir gelinlik giymiş batının masallarına inat bu eşsiz zafer gözlerimize...


09.04 Vatan şairi namık kemal'e saygı ve hürmetle.

18 Nisan 2025 Cuma

bir dost meclisi kafamda

 
Doğruyu döver yüreğinin bin derece ateşinden döküp demire daima,
Gözlerinin suyuna verir sıcak kılıcını adaletin, bir vadiye sığamayan sis misali temiz beyaz dumanı ile.
Ey sesi can suyu her türküde,alır götürür seni atar bir uçurumdan sonra tutar elinden tam da düşmeden,
tutar ama daima seni keskin her yamaçtan...
Ey haydar,
doğdu tanrının kuzularını koruyan aslanların diyarından...
Hepimiz aptalız kafamızda dolaşan kadim dostlar olmasa...
Çelik çivisi çarmıha gerdiği şeytanların kanayan avcunda,
Eğilmez,bükülmez çekiçlerinde hiçbir rüzgarın,
Değişmez dört mevsim buyüttüğü baharın sıcağı gönlünde yada hiç bir sabah ezanı baba bir şafakta.
Ey murat,
Kederin medresesi,her günü kabrin azap odası asil kadim bir ruhta,kuzeyin dost rüzgardan yemini boynumdaki muskada...
Yapayalnız çocukluğumdan beni uyandıran,bir sıcak dost makamı,başımı okşayan sabah ezanım...
Doğdu,yeşillerin suya uzandığı bulutları öpen bir dağın siyah denizlere sevdalı yamacında...
Hepimiz aptalız kafamızda dolaşan kadim dostlar olmasa...
Ey acıların bahçevanı düştüğümüz bu hergün yanan cennetinde tanrıdağının.
Tanrının bahçesi onun suyuyla boyanır gözlerinde.
Ey tanrının hayallerini dinleyip dünyayı boyayan ressamı.
Müziğin kederli notası,
içindeki savaşların güneşli kardan açan aydınlık gün ardı...
Küçük bir pencerede boğazın rönesansı...
Ey barış,
Doğdu delilerin tanrılarla öpüştüğü,
göğe başını dayayan yeşil bir dağın,
bulutları sevdiğinin üzerine her kuşlukta örten çayırlarında...
Hepimiz aptalız kafamızda dolaşan kadim dostlar olmasa...
Ey Macellanı bin kez keşfedilmiş düşlerin,
lacivert kızgın tokatları ile kocaman kıştan okyanusların.
Ey kaptanı tüm hürriyetlerin,
Koca maviden bir leğen bu dünya ve elinde kağıttan gemin...
Her durakta sürgün ağlayan tüm duvarların.
Dizi kanayan çocuğunun başını okşar her gece rüyaların...
Ey özgür,
Gözlerinden denizleri yağan dolduran bir sabahta,
Doğdu kimselere sormadan,denizlerin bittiği tükendiği,sonu gelmiş gezegenin mahşeri mavi bir uzayda...
Hepimiz aptalız kafamızda dolaşan kadim dostlar olmasa...
Ey küçük prensi uzayda o asla gidilemeyen gezegenin.
Yarınları düşünen adam,bugünü yaşamayı unutup cebinde.
Yalnız öksüz kurdu yaşaması için yola koyulduğun tüm yalan yolların.
Sarhoş demi yorgun uykusuz notaların.
Ey merih,
Kainatın sayarken hep unutulan güzel yürekli gezegeni.
Doğdu tertemiz bir azizenin kurban olunası kutsal gönlünde...
Hepimiz aptalız kafamızda dolaşan kadim dostlar olmasa...
Ey cehennemde dövülen kılıçlarım,
Kırılmaz çeliklerim,
Aslan yüreklilerim,
Ateşte dans eden kahramanları yaşadığım diyarların,
memedim,alim.
yüreğinize sağlık.
Hepimiz aptalız kafamızda dolaşan kadim dostlar olmasa...

*Teşekkür ederim ey insanlar ve can yakan tüm o ağlatan zor yollara.


11.08 bir dost meclisi kafamda.


Ps: kronolojik sıralama ile yazıldı altın küpümden tüm isimlerim...

Beni emziren düşleri var sesindeki cennetin

 
Beni emziren düşleri var sesindeki cennetin.
Siyahlar giymiş bin yıllık bir yasda neden bilmem şu deli müridin,ve tek sana teslim gözlerim...
Mükemmel kusurlum benim.
Yalanlar tutuşmuş bir doğruyu pişirmiş,
Ben sana düşmüşüm...
Kar kış fırtınalı bir denize düşmüş deli gönül,
Korkmuş bir bağlamaya sımsıkı tutunmuşum.
Dilimde bir türkü tutturmuş,seni düşünüp,
Bir ağaç gibi ayakta,dimdik ölmüşüm...
Beni emziren düşleri var sesindeki cennetin.
Siyahlar giymiş bin yıllık bir yasda neden bilmem şu deli müridin,ve tek sana teslim gözlerim...
Kıvrılmış bir salyangozun tablosu gibi,
Başını ardına koyup bu deli savaşta huzurla uyuyan mavi bir kuşum...
Sen mi ben mi bilemedim,
Çok düşündüm,
Hangimiz iyi hangimiz kötü,
Kim kime çekiliyor,bu mıknatıs neden ve niye,
Kim katil,kim hafiye inan kendime bile soramadım.
Beni emziren düşleri var sesindeki cennetin.
Siyahlar giymiş bin yıllık bir yasda neden bilmem şu deli müridin,ve tek sana teslim gözlerim...
Çiğ börek kokusunda sıcacık sessiz çığlıklarla hergün bıkmadan düşledim seni...
Elinin içini koklamadan,parmak uçlarını öpmeden uyuyamam,
Demiştim sana,
Dudağım,dilimden değil,
Unuttun mu yoksa...?


10.01 kuşlar da gitti,eylül düştü payımıza...

17 Nisan 2025 Perşembe

Öyle aslan kaplan değil ruhum

 
Evde kağıt kalem bekler beni,
Duramam fazla yerimde yani üzgünüm.
Gel desen koşmak isterim ama koşamam.
Sorsan iyiyim derim,ağlamam.
Bir çiçekçi kadın tek dostum,
Bul desen başka dost istesem de bulamam.
Öyle aslan kaplan değil ruhum,yok hayır
Sorsan arı derler en yabanından,
Biraz deli,biraz Zehir zemberek işte...
Evde kağıt kalem bekler beni,
Duramam fazla yerimde yani üzgünüm.
Üç beş kuş,bir bardak çay yeter bence herşeye.
Ha bir şey daha var ama,
Yaşlandım galiba,çayımı demli isterim.
Gerek yok betonlar ile bulutları istemeden zorla öpmeye.
Çayırlara uzanalım yeter,yıldızları izleyelim.
Evde kağıt kalem bekler beni,
Duramam fazla yerimde yani üzgünüm.
Aşık oldum ben sana,
Günahım da çok ama,
affola...


09.16 yanına uğradığım sevgiler.

Ne farkeder ki sonu ölüm ise dudakta kalan balın tadı bu talihsiz kaderin


- bugün günlerden ne bilmiyorum.tarih silindi kederin rüzgarı ile gözlerimden ve zihnimden.
ayrılmalıyız sevgilim üzgünüm.
sözde iyi kalpli gardiyanım sıkıyor ellerinde altın zincirimi,nefes alamıyorum.
son nefesimi tutup sımsıkı içimde senin için,yüzüne haykırıyorum.seni seviyorum...
ayrılmalıyız sevgilim üzgünüm...
ve şubat kanıyor şimdi gözlerimde...


- kulağım kanıyor kederin hançeri ile.
kırmızının ateşe düşen en canlı hali ile boyanıyor şimdi beyaz gömleğim...
öyle kapılmışım ki büyüne,
kalbime sapladığın altın bıçağa,göğsüm kanasa da ılık ılık,görsem bile inanmıyorum.
Altın bir kasede uzatıyorsun bu tatlı zehri,
Ne farkeder ki sonu ölüm ise dudakta kalan balın tadı bu talihsiz kaderin...
Dudağından ısınıp yükselen bir kelebek sanki, dudağıma uzanıp usulca konan şu bir kaç damla zehir.
nasıl bir ölümdür bu,hem nefes alan hem de kabirsiz yürümelerin her adımında biraz biraz gömülen...


15.22 selam olsun avonun şairine,nasılsın iyi misin william.

yüzümün çamuru senin kutsal çölünden

 
Bir denizim maviden güzel ve yalancı,
Bir o yöne bir diğerine gidip gelen.
Kumların saçlarını okşayıp koklayıp,
Gecede dolunayı denizin lacivert kollarına yatırıp kibarca öpen.
Ahını aldım alıyorum tüm güzellerin tanrım lütfen affet,
Bir balığı öpüp içimden sevdiğime mektup edip ardından el sallıyorum.
Bir denizim maviden güzel ve yalancı,
Bir o yöne bir diğerine gidip gelen.
Eziyorum üzümlerini üzerinde tazecik teninin ve yeşil cennetinin bağında eziliyorum düşüp damla damla bir şişe misali dudağından toprağa.
Ahını alıyorum güzel bir karıncanın da dudaklarından sonra,
Tadıyorum bir arının aşk acısını tenime sapladığı narin bıçağının ucundan.
Ahlar yağıyor göğümden üzerime tane tane,
Islanıyorum,
Ağırlaşıyor her gün değişen kefenlerim üzerimde.
Aptalın biriyim fikrimce,
Ve düşünmek laneti bu güçsüz bedenin üzerimde...
Toplayamıyorum büyüsünü ağzından düşenlerin üzgünüm diyorsun belki,
Ezberleyemiyorum,
akan su gibi berrak karşımda dudaklarından dökülenler,
dökülüşünü duysam da uçup giderler diyorsun belki...
Bir denizim maviden güzel ve yalancı,
Bir o yöne bir diğerine gidip gelen.
Günahlar ,ahlar yağıyor yapışıyor ıslanmış üzerime çölün rüzgarı öpen kumları gibi.
Ve bir karınca olsamda ben,taşıyamıyorum yükünü yüreğimin,
Bana yardım etmeye çabalasa bile üstelik,
Kanaya kanaya hergün azalsa da göğsümde ağırlığı...
Bir denizim maviden güzel ve yalancı,
Bir o yöne bir diğerine gidip gelen.
Hazır ol kalbimin tek tapınağı,
Yüklendim üzerime tüm ahlarımı,günahlarımı,
Develer gibi yüklüyüm ve yorgun,
Anlatmaya ve gömmeye geliyorum hepsini gözlerine,
Hacısıyım artık güzel yüzünün,etrafında defalarca döndüğüm dudaklarının...
Beni affet...


13.59 ölmeye bir kala dudağından düşen bir kısacık duada yıkanıyorum sevgilim.yüzümün çamuru senin kutsal çölünden...

Yeter mi sandın savaşa giderken kanını şövalyesine sunan aslan ruhlu atlara

 
Korkanların ağızlarından düşen dualar,
Yeter mi sandın savaşa giderken kanını şövalyesine sunan aslan ruhlu atlara...
Doyurmaz,lavları kana kana içen 
cehennemden cennete doğru yola çıkan bıçak gibi yiğitleri,
Kötülerin bir ağız dolusu tükürüklerinin o değersiz ateşi...
Gelsinler,
Yanalım hepberaber ve görelim,
cesareti var mı kendine şeytan diyenlerin kor ateşte yürümeye,
Cayır cayır yanmaya,kağıtlarda satılık ruhu, paralı esareti.
Ağızlarda yalan cesaretleri,güç putları boyunlarında,
Bir bıçak kesiği,bir ateş okyanusu yetiyor tüm yalanlardan uyanmasına kandırılmış tüm kafirlerin...


12.59 bir savaş geliyormuş,her yer yanacakmış.soruyorlar korktun mu ?

üç dua bir gülüşün,tek dileğim

 
Anadan üryanım gözlerine,
Çıplağınım senin.
Al ne yaparsan yap çaresiz bu etten kemikten bedeni.
İster naftalinle kaldır yüreğinin çekmecesine,
İster ısır dibine kadar geçirip dişini pençeni,
Kopart ruhumda kan revan yağmurlar yağdırıp tüm kederlerimi,
Çiğne tanımsız acılarda tüm nefeslerimi...
Anadan üryanım gözlerine,
Çıplağınım senin.
Tut kollarımdan tekme tokat fırlat,
Yaşlarından ağlayıp sürüp dilin fırçasına,
Hüngür hüngür bağıra çağıra,
Sil önce tamamen üzerimden beni ve geriye kalan herşeyi,
Sonra boya taa en başından,baştan başa beni...
Anadan üryanım gözlerine,
Çıplağınım senin.
Çekinme,
Kalbim açık ve senin,
Yaşım bin asır.
Çok gördüm,çok acı çektim.
Yorgunum tarihin kendisi kadar.
Çek kırık kayın paslı mızrağını kalbinden söküp ve sapla tüm gücünle,sol yanım uyuşsun seninle,kalbimin tam da ortasına...
Kanayalım elele,beraber,
Kan revan sana teşekkür edeyim.
Sıcak dudağınla kapat mühürle kanlı dudaklarımı son kez,
kurban et düşlerimize bağlayıp kendini.
Bırak yüzümü sonra ne olur,
Yüzümde kocaman bir gülüşle usul usul öleyim...
Sonra yıka günahlarımı soğuyan üzerimden,
Bırak beni,
kendimi,güzel yüzünde yaşlarının suladığı cennetime gömeyim...
Kefenim mektupların,
satırlarınla toprağa karışıp bir çiçeğin güneşine gülümseyen yüzüne düşeyim...
Anadan üryanım gözlerine,
Çıplağınım senin.
Ve Allah rahmetimi eylesin...


12.26 üç dua bir gülüşün,tek dileğim...

bir ezan sesi okşar öksüz başımı


Ömür bir durak bilemedin iki olsun,
Yaşamak bu mu sence,
Tamam kızma ne dersen o olsun.
Kötü bir gömlek,
Bikaç baba yasak.
Dokuz altı bir piramite taş taşımak.
Uzaydan görünecekmiş tüm göğe tırmanan patronlar kimbilir belki,
Peki söyle uzayın bundan haberi mi var,
Üzgünüm,
Yıldızların umrunda değil burada açtırdıkları hiçbir bahar...
Bir saklanbaç oynuyoruz biz tanrımla,
Görememiş bulamamış beni kaç zaman,
Biliyorum ben mutlu olayım diye yalandan.
İnanmanın küçük gülümseyen çocuğuyum ben,
İçi kıpır kıpır merak,en yaramazından.
Seni göndermiş Yaradan belli beni bul diye kaybolduğum yerlerden...
Lezzetlendi yeniden yaşamak,oynamak.
Beni görsün,arkamdan yürüsün,
Beni bulsun o güzel yüz diye ardıma ardıma bakmak isteyerek yürümek saklandığım yerlere,
Gelsin bulsun beni hemen diye belki kendi içime gitmişim...
Beni iki defa yumrukladın haklıydın sebep,
Hakettim.
Karnıma bıraktığın o dürüst kızgınlığını,sevda mektubun saydım,hiç eskitmedim,
Hep sevdim okşadım.
İçinin denizlerine kağıt gemiler katladım.
Ne zaman bir durağa işim düşse,
Bıraktım zamanın elini,hep fazladan bekledim.
Nereye gitsek eski kibar bir masamız vardı bizim,
bizi bizimle yalnız bırakan,
Unutmadım...
Eski küçük sinemalarda izledik aşkı,
Daldık kendi derinlerimize ve bulduk bizimkini...
Boğazda bi vapur seyrinde,
parklarda bahçelerde,
Üç beş filmlik sokağın kalbine giden damarlarında,
Eski bi basamaklar gölgesinde,tüm düşlerin ertesinde,
Her yere yürüdük de seninle,
Beraber bir fotoğrafımız bile olmadı bu gezegende...
Neyse belki başka gezegene...


*Saat,pardon şuradan bi merkür uzatabilir misin lütfen zamanı ömrün...

bir ezan sesi uyandırır öper beni,
bir ezan sesi okşar öksüz başımı...
Nenemin sıcak nefesi fısıltılarından eğirdiği duaları ile tarar kibarca saçımı,
Ben yarım bir ölüme gözlerimi kapatırken,
ve sıratın incecik denizinde seni bir kez daha görebilmek için,
çocuk gözlerimde rüyaların kayığına binmeye çabalarken,
üşüyen yüzümden aşıp arşımı,
sıcak nefesinle can bulup yeniden senin alemine uyanırken...

11.31 napiim iyiyim,sen ne haldesin anlat bakayım.beni sorarsan...
kuşları izliyorum.nazan öncel dinliyorum.üzgünüm geç kalmışım,çok güzel şairmiş.affetsin.
hayat güzelmiş.güneş doğarmış,
Herkes mutsuzmuş,neden...
Gülümse sen,hem de hiç utanmadan...

14 Nisan 2025 Pazartesi

karlı bir tepe

 
Ağaçları asmışlar göklere ayaklarından kesip alıp canlarını,
Ey zalim,bu toprak senin mi sandın.
Yaprakları düşmüş uçuşup duyulmaz çığlıklarında,
damla damla kan diye toprağa.
Korkan yetim öksüz fidanların ağlıyor filizden canları,
Ey zalim,bin yıllık çınarlardan akıllısın diye mi inandın.
Bir tilki kurnazı hainlik bu tüm kadim yeminlere sadece,
Bağışla beni ey tilki,seni o kadar aptal mı saydım.
Ey zalim,bu masumlar alemi senin mi saydın.
Kemik parmaklıkların ardında tutunmuş kalbim kızgın sımsıkı ve heyecanlı,
nefes aldığımız bu cehennemde bakarken bu cinayete,
bir umut işte yine geldi o gün,
tüm masumlar için belki savaşırız yine diye...
Ağaçları asmışlar göklere ayaklarından kesip alıp canlarını,
Ey zalim,tanrı katında bu canların azraili sen misin sandın.
Nafile kifayetsiz ruhun senin,
Utanmazsın,
sen dön tüm karanlıklarınla o senin cehennemlerindeki bin ışıklı inine,
Kabul etmez sırtına hançerler astığın bu toprak da seni,
Kutsal kanları ile sulanmış şühedaların,kuruyan kutsal susuz dudakları.
Hakkın dahi yok artık,
düşemezsin ölsen bile,
cesur al rengi ile bu can toprağın üzerine,
Dayasan bıçağını kendi boğazına bir cesaret belkide,utanıp utanıp utansan da,
Yine de,
giremezsin bu aziz yerin bile dibine...


09.46 

karlı bir tepe.
çok üşüyoruz artık.
uyuşmuş her yerimiz acıdan.
his kalmamış uçmuş hepsi uzaklara,dostlar gibi sıcak diyarlara.
kapanıyor göz kapakların.
uyusak geçecek diye fısıldıyor belki rüzgar belki de tarihi unutan tüm korkak şeytanlar...
karlı bir tepe.
çok üşüyoruz.
uyuşmuş her yerimiz acıdan.
sonra açıyor gözlerimizi yeniden daima yanımızda olan yine o Canan,
yanıyor ateş alıp bir meşale misali damarlarında akan alev ırmağı o kadim kudretin,
kesildikçe fışkıran lav sanki,bu asil kan...
Yakıyor kavuruyor yeniden her yeri...

*çok üşüyoruz.
uyuşmuş her yerimiz acıdan.
Biliyorum inan...
Ama sakın unutma,
Yine de kanımız pekmez,
Kanımız deli bal...

aç beyaz bir gövercinin şiir sesli kanadıymış gibi

 
Yalancı sevişmelerin kapısında beklemişim bir asır tek ayak.
yatağımda düşmüş unutulmuş eski bir yara bandı;
gibi...
Göz kararmış sevmişim düşler gibi,
Göz kararmış düşmüşüm tanrı dağından içim bir uçurummuş gibi.
Rüyalar havalanmış ruhun kayasından buğdaysız,
aç beyaz bir gövercinin şiir sesli kanadıymış gibi.
Çok çok sevip ve defterime seni...,
Ellerimin hamuru ile,
çamurdan sana sanki bir nefes vermişim gibi.
Durulmaz dağda nisan suyu,
Silinmez ve asla ellerimden ellerinin gölgesi...


17.13 virgül.

affetsin beni tüm kuruyan devden dev şu kimsesiz okyanuslar

 
Ömrüm vuruldu dalından,
Bir suyun yüzüne düştü,
Kanadı kanadı da şiire üşüştü,
belki kara belki en alından,
Koca deniz bir tabloya dönüştü.
Gökten metaforlar çaktı düştü denize,
Ömür ağlaya ağlaya bir şiire dönüştü...


10.23 mektuba turna demişim,
göç etmiş gitmiş elimden dilimden üşüyüp korkup senin sıcağına uçup.
Bir zaman geçmiş,
beklemişim heyecanla bir çocuk gibi.
Geri döneni olmuş,dönmeyeni...
Yaren dönmüş şükür,sen dönmemişsin gibi.
bir ağlasam ormanlar yanar,
sussam affetsin beni tüm kuruyan devden dev şu kimsesiz okyanuslar...

Kirli bal

 
Ellerim toprak,ellerim çamur.
Bir koca yağmur bekliyor gökten dudaklarım.
Bir çocuk naz,bir de dua toprak rengi avuçlarım.
Bekliyor bir ağaç böğründe,
Bir yangın ardı,bir is kokusu düşüp üzerine keder sinmiş,
İçimde hiç dokunulmamış,
Bir ömür yaşı,kuytu bir yürekte saklı kirli balım...


10.06 artık az ağlamaya çalışır gibi az yazmaya uğraşıyorum.tutuyorum kendimi gönül yakamdan.yerden yere vuruyorum çivileyip bağlayıp tüm arzularımı,sirenlerin sesini hem duymayı isteyip hem de yaşamaya devam etmek ister gibi...

12 Nisan 2025 Cumartesi

Yıkık içimin güzel yalanlar tapınağı


Savaşlar yanıyor ışıltılı şöminelerde,
Kan ile ısınıyor iki ayaklı bir vampir sülük,
Kimseleri düşünmüyor kar rengi mevsimlerde.
Her yer çok soğuk,
Bir kibritçi kız peygamberi olmuş umutsuz tüm kovanların.
Arılar susmuş,uçmuyor bile,
Ve özgürlüğün kanatları koparılmış zalim bir çocuğun soğuk elleri ile.
Dağım ayakta,salınıyor ellerini göğe değip.
Yıkık içimin güzel yalanlar tapınağı,
Yıldızlar aydınlatıyor bazı odalarını geceden çalıp.
Eğilip izinsiz,dudağından düşen sıcacık dualarını öpüp...
Yıkık içimin güzel yalanlar tapınağı,
Gök ile başbaşa,yapayalnız tüm inananlar artık.


09.19 tekrara düşen ağlamalar,denizden gözümüze armağan tüm tuzlu yaşlar yüzümüzde.hani biz arsızdık,hani biz aptal ? Gözümüzden akanlar neden ve nereye koşuyorlar o zaman ?

11 Nisan 2025 Cuma

salyangoz sarmalı

 
Bir salyangoz sarmalı bu yaşamak tasarımı.
Kabuğunda dünya saklı.
Yolu ışıl ışıl ve en yavaşından akar kaderi...
Bir kader çarkı unutmak laneti ezelden sürülü tüm kadim ruhlara.
Kendini ısırır ısırır yer bitirir de güzel bir kadın,
Kendini doğurur çığlıklar ile her kutsal anne.
Kendi kahramanını doğurur her kraliçe,
Kendi yoldaşını doğurur her peygamber,
Kendi ahretliğini doğurur her dua,
Kendini doğurur çığlıklar ile her kutsal anne.
Miyavlar gecesinde ay,kükrer günde güneş,
Ve doğurur tanrısını kadın,
Doğurur peygamberini bir su yüzlü anne...
O kutsal yüzünü toprak içer kana kana sonra...


10.17 arş'a kazdım senin kabrini,kokunu içime son nefesim diye çekip bıraktım ellerimden kayıp gitsin diye şu zalim zamanın kumlarını, masumca yaşamayı...

10 Nisan 2025 Perşembe

Ağlamalar tapınağı


Ağlamak,kaçıp saklandığımız tapınağı tüm düşüp kanadıklarımızın...
Ağlamalar tapınağında bir suskunluk,
serin güz akşamları sonra gün yüzünün.
Ve gözyaşları yanıyor duaları ile masumların.
Yaşların mısraları,duası akıyor yanaklarından çocukların.
Bir çocuğun bildiğini,
Neden yüzbinler bilmez...
Ağlamak,kaçıp saklandığımız tapınağı tüm düşüp kanadıklarımızın...
Yara bandı ılık rüzgarı nefesinden esen tüm sızılarımın,
Sıcak dudakların dağlar yaralarımı küçük öpüşlerin ile,
Tuzu gülüşün tüm yandıklarımın...
Ağlamak,kaçıp saklandığımız tapınağı tüm düşüp kanadıklarımızın...
Ve ben seni dileniyorum güvercin avlusunda tozlu minaresinde dünlerin...
Ağlamalar tapınağı,üşüyen yüzümde sıcacık avuçların her kışımda bugün.


09.43 rakamlar celladı belkide tüm masum hislerin.bir karıncanın dahi canını ceza deyip almanın hakkı yersiz ve insan aklında mevsimsizdir,açmaz asla,ve davası bir ömürdür...

Boşver kalbimize yuva yapmış çamurdan kırlangıç korkularımızı

 
İçimde açan umut çiçekleri dans ediyor elele,
bir ılık rüzgarın baharında sessizce...
Boşver kalbimize yuva yapmış çamurdan kırlangıç korkularımızı,
Uçsun onlar yüreğimizin mavi göğünde tutulamaz etrafımızda uçuşup kaçışan ışıklar gibi,
Sen beni yakala ruhumun kollarından sımsıkı,
Düşmeyeyim yersiz korkuların uçurumundan,
Sakın bırakma,
Ölüme dek ayırmadan dudaklarında sıcak düşlerini,
Konuşma hiç fısıltılı bir harf bile,
Teslim olalım sessizliğin gölgesinde dikenli sarmaşıklarına sıkıcı bir günün,
Sakın bırakma,
Ölüme dek sadece,
öp beni...


12.10  Fin.

9 Nisan 2025 Çarşamba

ve fezada binlerce ışıl ışıl kaçışan günahkar kuzuları tanrının

 
Benden büyük pençesi ellerimin.
Kötüleri avlıyorum canlı canlı onları yemek için,
Sıcak kanlarından günahlarını temizliyorum.
Merhametin çiçeği açmıyor artık,kalmadı bahçemde hiç.
Onları kokusundan buluyorum,bakışlarından yakalıyorum.
Hepsi korkak çocukları cehennemin sadece.
Aslanlar küçülüyor dev pençelerimde,
Miyavları bile kaçıyor titrek dudaklarından keskin dişlerinin ardına,
Aslan postlu kuzular görüyorum sessizliğe teslim olmuş son anlarında hepsinin...
Benden büyük pençesi ellerimin.
Kötüleri avlıyorum canlı canlı onları yemek için,
Tüm dünya saklanıyor kendini asla koruyamayacak sığınakları ardına,
Ama faydasız,
Geliyorum.
Çığlık çığlık yakalayacağım bir bir hepinizi,
Kaçamazsınız,
Doymuyorum asla,
İştahlıyım,yıldızları kovalayan bir kara delik gibi fezada.
Kozmosun kurduyum,en önde ve tek tabanca,
ve fezada binlerce ışıl ışıl kaçışan günahkar kuzuları tanrının.
Korkun yıldızlar,kara bir deliğim sizi tek tek toplayıp cehenneme tuz niyetine serpecek.
Değersiz leşleriniz sadece ve sadece alevleri besleyip büyütecek...
Kıracağım ısırarak yerken kolunuzu bacağınızı.
Yiyip bitireceğim sizi bu gezegenden cehenneme dek bırakmadan asla izinizi,
Koymadan avcumun tabağında tek bir tanenizi.
İçicem kanınızı son damlasına kadar merhametsizliğinizin,
Kan okyanusunda yüzen oruçlu bir orca'nın adalet iftarı gibi...
Benden büyük pençesi ellerimin.
Kötüleri avlıyorum canlı canlı onları yemek için,
Sağırım son nefesini kurban eden,merhamet dileyen tüm şeytan dillere...
Sağır celladıyım tüm yalancı şair ve katillerin,
Okumuyorum o yalancı dudakları,o hain titrek vaadleri...
Canlarını almaktan yorulmuyorum kötülerin,
Kalplerini yemekten kanlı canlı henüz atarken daha,
dişlerim arasında kırıyorum hakimiyle beraber elindeki kalemi,
Yakıyorum darağacını dahi,sallanan kan damlayan sıcak bedenlerini katillerin,
asılıyken henüz daha sabahın kızıl şafağına son nefesleri...
Benden büyük pençesi ellerimin.
Kötüleri avlıyorum canlı canlı onları yemek için,
Koparıyorum her parçalarını tek hamlede savurup sağa sola,
Topluyorum sonra onları karıştırıp tabağıma,
Başına kolunu takıyorum,ayağını kulağına,
Vincent'ıyım intikam tablosunun,
Kanla boyuyorum kötülerin gözlerinden söküp her yıldızlı geceyi,
Sonra gözlerini de çıkarıyorum koparıp yüzlerinden.
Ve hiç pişman olmuyorum,gecelerimden.
Tekrar tekrar yüzlerini koparıp yiyiyorum rüyalarımda...
Bir düğün ziyafeti gecede tüm düşlerim...
Benden büyük pençesi ellerimin.
Kötüleri avlıyorum canlı canlı onları yemek için,
Peşlerine düşüyorum,korkularını içiyorum burnumdan keyifle takibe düşüp.
Müptezeliyim korkudan titreyen dizlerindeki dermansız,
pis kokan o suçlu çığlıklarının...
Caravaggio'suyum kestiğim kopardığım başlar ile milanosunda tabağımın.
Katil ressamıyım bu merhameti olmayan intikamında zamanın...
Medusa'nın başındaki her yılanı tutup tek tek kesip sokuyorum tekrar ve tekrar zehirli hançerim ile.
Zehrini süt niyetine içiyorum tüm yılanların,
Şifa sayıyorum acıyı tenime,
gülümsüyorum yüzlerine ısırırken beni sırayla,
Hiç ama hiç korkmuyorum...
Benden büyük pençesi ellerimin.
Kötüleri avlıyorum canlı canlı onları yemek için,
Kaçışınız yok,
Sizin,günahın zifri ile boyanmış pis kanlı etiniz için geliyorum..
Siz koşmaya başlayın korkaklar,
Peşinizdeyim,
Geliyorum,
Merak etmeyin hep açım leşinize asla doymuyorum...



01.19 çocuklara yaptıklarınız yüzünden asla affedilmeyeceksiniz katil korkaklar,
hain köleleri,kesilen ağaçlardan bastıkları kağıt paraların...
zamanın dişleri ısırıp kıracak o inançsız ihtiyar kemiklerinizi,koparacak başınızı,
ve yalanlardan kurulu saraylarınızdan tüm o hain satılmış değersiz düşlerinizi...

* sincanın,urumçinin,gazzenin çocuklarına,tibetin,şamın,arakanın,faryabın ve adı unutturulan her şehrin masum tanrıları,çocuklarına...
cennetin çiçekleri ruhlarınızdan tohum döküyor sizin...

Ve affet demeyeceğim,affetme bizi dünya.

içimdeki kehanetlerin askeri

 
- nasılsın içimdeki kehanetlerin askeri ? İyi misin ?

- hayatım boyunca beklediğim kaderimdeki savaşım gelmiş ama ben en ön sırada düşmüşüm dizlerimin üzerine,vazgeçmişim herşeyden, kazanacağıma tüm kalbimle eminken,daha denemeden bile önce kendime kaybetmişim gibi...her savaşı kazanabilecek beynim kendine ihanet etmiş ve tüm keskinliğini kendine çevirmiş,kendini bıçaklamış gibi...sonuna ulaşamadığım bir uçurumdan düşüyorum sanki sevgilim,çarpıp parçalanmak dahi olsa dokunduğum ulaştığım ucunda,parçalanıp en doruk acılarda kendimi hissedip bulmak ister gibi...
sonuna düşmek istiyorum şimdi.


10.22 içimde ihtiyacım olan savaşlarım ölüyor bir bir sevgilim...ve silahını kuşanmış haince bana uçuyor büyüttüğüm tüm beyaz güvercinler...

Ama kül asla yalan söylemez sevgilim

 
Ateşi herkes yakabilir sevgilim,
Güneşi öpebilir bir ağustos öğleni kırık bir cam  parçası bile mesela.
Yanmak kolay.
Yeşili sarıdan kırmızıya,siyaha boyayabilir bir anda tüm susulmuş kinler içindeki.
Rüzgarlar eğip bükebilir bir alevi,saçlarına üfleyerek hem belki sonra.
Aldatabilir deniz seni mavisiyle,
Sen kumlarına uzanmış uyurken dizlerinde,bilemezsin...
Bir yangının ertesi,
Yanık dumanın kokusu ay ışıltısı saçlarında,
İhanetin çürümüş kokusunun sindiği sessizliğinde suskun bir sabahın,
Bir his düşer ortasına içindeki denizin,
ilk damlası gibi yağmurun.
Yayılır usul usul halkaları damlaların ve yalanların,
Dünyanın sonuna dek uzanıp dokunur bir yalanın bile çamurlu parmakları yavaş yavaş ve sonra...
Bulanır suyun yüzü,
Görüşü kapanır suyunu asla eksik etmediğin o en değerli çiçekli düşün,
Kurur umudun dudağındaki suya rağmen...
Yaşamak bu,
haklısın,
doğru her şey olabilir,
Ateş de sönebilir üstelik,
Ama kül asla yalan söylemez sevgilim...


10.08 sekizlerin ahı tutuşmuş gözlerinde,bir yağmur kara bulutların ardında fırtınası ile sevişiyor gündüz vakti,defterinde...

8 Nisan 2025 Salı

Göğün tarlasına çiçekler ekiyor nefesin

 
Göğün tarlasına çiçekler ekiyor nefesin,
Ben gübresiyim arsız kokumla tüm rengarenk düşlerinin.
Rengini içiyorum tek tek gözlerinin kuşağından.
Beyaz bulutları topluyorum gülüşünün pamuk tarlasından...
Yapayalnız meyve bahçeleri yüzünde,
Uçsuz bucaksız yolları var mandalina kokan parmaklarının.
Göğün tarlasına çiçekler ekiyor nefesin,
Ben gübresiyim arsız kokumla tüm rengarenk düşlerinin.
Şşşş ses çıkarma sevgilim,
Bebek şiirler uyuyor kucağında düşlerimin...
Aşkı sallıyorum bacaklarımda,kollarımın gecesinde,
Tüm korkularını pışpışlıyorum yanıbaşında.
Seni demliyorum avuçlarımın içini yakıp yanağında ...

Göğün tarlasına çiçekler ekiyor nefesin,
Ve ben deremiyorum,birini dahi koparmaya kıyamıyorum inan,
ılık dudaklarının çayırına uzanıp kokluyorum gözlerimi kapatıp bu mis kokan ömrümdeki en güzel baharı...


22.43 artık dallarına uzun mısralar takılı kısa şiirler kesiyorum içimin ormanından...karda yakarsın salondaki ocağını belki diye,bırakıyorum arka bahçene içimin sana kesik tüm ormanlarını...

Kırılır ibaresi yazılı kemik duvarında etimin

 
Kırılır ibaresi yazılı kemik duvarında etimin.
Kapatıyorum gözlerimi yaşamaya yüz çevirip,
Kanbur bir balina yüzüyor gözlerimin ardını...
Kulağımda bir deniz kenarı gecenin,
Usul usul gidip geliyor zamanın kumlarına suyu yaşamanın.
Kendini sokuyor yağmurda avcumdaki turkuaz akrebim.
Yarısı söndü içimdeki kainatın,altından bir güneşin.
Kıyametimi açtı dalıma bir tomurcuğa sığdırıp,
Bir çamurlu suya binip dörtnala cemreye koşan baharım...
Kırılır ibaresi yazılı kemik duvarında etimin.
Kapatıyorum gözlerimi yaşamaya yüz çevirip,
Kanbur bir balina yüzüyor gözlerimin ardını...
Tüm güçlü olma çabalarım kurudu ruh ağacımda.
Uçtu üzerimden dostlarım,kızıl uçan sincaplarım.
Yaşama telaşım döküldü sararıp ayaklarıma.
Vuruldum,silmedim bıraktım tenimde kuruttuğum kanımı...
Kırılır ibaresi yazılı kemik duvarında etimin.
Kapatıyorum gözlerimi yaşamaya yüz çevirip,
Kanbur bir balina yüzüyor gözlerimin ardını...
Çiçekler yüzüme bakıyor,konuşma çabasında her biri benimle,
Anladılar sanırım...
Yanmaya devam eden mumlar uçuşuyor etrafımda üflenen karahindiba tohumları gibi.
Hafifliyor adımlarım,
Sonsuzluktan aşağı kırık kanatlarımla düşer gibi.
Ağaçlara sarılıyor ağlamaya bir adım kala şu çenesi titreyen kederim...
Kabukları suluyor yaşlarım.
Kalbime usulca giriyor bir bıçak ucundan kalbine dek,
Yine de vazgeçmiş,susuyor tabiatım.
Kırılır ibaresi yazılı kemik duvarında etimin.
Kapatıyorum gözlerimi yaşamaya yüz çevirip,
Kanbur bir balina yüzüyor gözlerimin ardını...
Aklımın berlin duvarısın sevgilim,
Bir taraf ben,diğeri yüreğim.
Duvar kalıyor da,yıkılıyor geri kalan herşey, yerlebir iki tarafta heryerim...
Tüm şehrim ve şu çocuk gözlerim...


22.24 içimin tahliyesi yüzünde kederin kalemi.

7 Nisan 2025 Pazartesi

Pankek pişiriyor gülüşün yüzünde

 
Uzun okumalar.
Uzun yürüyüşler.
Derin düşünmeler.
Yavaşlaması gereken her düşünce,her nefes.
Nedense yapmıyoruz sevgilim...

Pankek pişiriyor gülüşün yüzünde,mis gibi kokuyor gülüşünün sesi düşlerimde...


09.32 A a ! Pankek mi var yoksa rüyamdaki kahvaltıda ? Peki ne zaman geldin sen,ne ara yaptın tüm bunları sevgilim lütfen söyle ?

Ve kelebekler de işer sevgilim

 
Hayat bahar değil her gün,
Güzel kokmaz daima o çiçek dolu tarlalar,
Gübreli günleri de var elbet o düş bahçelerinin.
Bok mu yer toprak yoksa diye şaşırma,
Gör yaşa ve kabul et doğayı,salt gerçeği,
Unutma,
Ve kelebekler de işer sevgilim...


09.21 sevmeye ve kaçmalara evde bahaneler ören bir zaman bu yaşadığımız sevgilim.Çözemedim,anlayamadım...

Çocukların cennetinde yara bandı ve pamuk şeker var mı ey tanrım

 
Salça ekmek deneyi.
2 kuruşluk malzemeden bu kadar renk,bu  mozaik.
Toplumun yoğunluğunu ölçmeye çalışıyor birileri,
Gizli saklı daima bu gezegenin iki ayaklı kan emicileri.
İçinize açın bakın tüm şeref yoksunları,
Merhametiniz orada mı hala arayın iyice...
Başı kesik tavuğu yaşatmış bir aptal tam yedi gün,
Sizin biliminize tüküreyim,
Kalbi alınmış bedenlerinizde siz bi ömür yaşadınız nasılsa oysa.
Yani anlayacağın,
Aynaya bakmanız yeterliydi bi deney uğruna.
Yazmış birileri bi monopoli,
oynuyorsunuz kağıttan uydurduğunuz değerleriniz ile şu fani dünyada.
Ve harcıyorsunuz suyu,insanı hiç düşünmeden hunharca.
Saklanıyor karanlık,ışığın tamda dibinde sessizce.
Cesareti yok sesini duyurmaya.
Koca insanın ağzına emzik vermiş fani bir kral,
Büyüdüğü sokaktaki meydanda...
Sus diyor içimdeki gök gürültüsüne bir ağustos böcegi birazdan kesilecek o ağaçta.
Salça ekmek deneyi.
Kim olduğumuzu anlatır mı sana belki ?
Bir çayır bu kadim ruh bu eşsiz diyarda,
Bir çiçek o deneyden yakaladığın bizden bir koku bir tat,
Ama yetmez bu kadar çiçeği gören göze,kokusunu bir kağıda dökmeye saklamaya çalışan zihnine bu gördüğün koca baharı anlatmaya.
Toplumsal kimlik ve seçimler üzerine davranışsal yaklaşımlar mı dedin ?
Ah benim bembeyaz tüyleri,kırmızı gözleri ile ne olduğundan habersiz kafese doğmuş deney faresi esir yüreğim.
Salça ekmek deneyi.
Bir kapı bir pencere ve üç beş çocuk düzeneği.
Bu saçma sapan monopoli oyunu masasında gezegenin.
Üzerimizde ilaçlarını,silahlarını,çekebilme ihtimali oldukları olası acılarını deniyor,
Gurursuz kağıt para maymunları,
Sarı bir taş kazıp çıkarıp taptıkları.
Aptal dev karıncaları dünyanın...
Tanrıyı kalbinden bıçaklamış bu hain evlatları faniliğin,
İçini doldurmuş ve oturtmuşlar yemek masasına.
Önce çocuklarını kandırmışlar,
sonra kendilerini inandırmışlar bu eski tozlu yalanlarına...
Salça ekmek deneyi...

Kalp kırılabilirdir çocuk,
Ruh uçabilir,hafiftir bir karahindiba çiçeği tohumu kadar...
Fakat onlar önce,kalbe katı olmalı bir taş kadar dediler,
Ve ruha ağır olmalı dediler yürüyen bir metal top kadar,
Adı tank imiş cesaretsizliklerinin...
Katil imiş evde çocuklarının saçını yumuşacık tarayan anneleri bile belkide;
Evdeki evladını beslemek için sattı kağıttan paralara önce ruhunu şeytanın gölgesine,
Sonra gidip katletti ondan uzakta yüzlerini dahi görmediği yüzlerce bebeği birkaç saatte mesaisinin...
Kralların tuvaleti bok kokuyor anne,kan kokusu sarmış temizlenmiş bembeyaz duvarlarını...
Salça ekmek deneyi.
Ekmek,domates,biber ve acıkmış koşturan kirli küçük eller üzerine bir makale belkide gerçekten yaşamak...

*Peki şimdi sence acıkmış mıdır anne, kafeslerinde labirenti çözmeye çalışan tüm o pamuk rengi yavru fareler ?

08.52 saat ölümler sonrası bir savaşın.gelen fırtınanın huzur sessizliği öncesi...bulutlar gassalıdır belki savaş ertesi yerde yatan binlerce kanla boyanmış masum bedenin...peki yağmur yıkayabilir mi bu kadar kocaman bir kırmızıyı üzerimizden...kan kurumuş masum yüzlerinden ellerinden çıkar mı tüm bu yaşadıkları ? Çocukların cennetinde yara bandı ve pamuk şeker var mı ey tanrım...? Düşmüş dizleri kanamış tüm o korkmuş masum vicdanların...

Salça ekmek üzerine karalamalar...
Ve karıncalar kaçıyor artık bizden sevgilim.

Kabrimi suluyorum

 
Akılların ermediği bir yerden gülümsüyorum sana,
"Nasıl olabilir ki bu" bir yer gözlerinde buralar.
Aslanın oğlu bir bal porsuğuyum her nasılsa bilmiyorum,
Döltutmaz bir tutkunun tomurcuğuyum imkansızın açmaz denen ama açan dalında...
Umrumda değil ne ateş ne yanıbaşımda savaş,
İçimde hem bir savaş hem ateşte lokum ısıtan korkusuz bir keyif yaslanıyor kellesi vurulmuş ruhuma.
İkisi de benim,
Hem dünyayım hem ay,
Sanki.
Akılların ermediği bir yerden gülümsüyorum sana,
"Nasıl olabilir ki bu" bir yer gözlerinde buralar.
Ruhumun gassalıyım,
Yıkıyorum tüm hırslarımı,kazandıklarımı soğuk tenimden.
Çıkmıyor üşüyen geçmiş üzerimden.
Selamı okuyor bir bulut gökten.
Ruhum büyümüş,
terkediyor büyüdüğü evi,
Kendimi gömüyorum...
Akılların ermediği bir yerden gülümsüyorum sana,
"Nasıl olabilir ki bu" bir yer gözlerinde buralar.
Arafın düşü mü olur,
Ya cennetin soğuk üşüten demirden prangası ?
Özledim değersizliğimizi,
Etiketsizliğimizi...
Değersiz zamanları kum saatinin dökülen kumlarından.
Özledim.
Akılların ermediği bir yerden gülümsüyorum sana,
"Nasıl olabilir ki bu" bir yer gözlerinde buralar.
Öleli çok oldu,
Kabrimi suluyorum...


12.41 saat,gelme ihtimalinin olduğu saatleri penceresinde bir semtin,kadim sokakların...

Suyun dibinde çırpınır balina

Suyun dibinde çırpınır balina,
insan ne ki onu anlayacak,
Hangi kimse o olayı kaldıracak,
Denize dalıp ona bel bağlayacak.
Denizin dibinde çırpınır balina,
Yavru da olsa hor görülür orada
insanlar 1 metre uzakta olan çöpü yok sayarlar
Denizi koca bir çöplük sanarlar.
Denizin dibinde çırpınır balina,
Düşünmez kimse kimseyi,
Yoksullukta bırakırlar birbirlerini,
Oysa herkes dünyanın birer eli.
Suyun dibinde çırpınır balina,
Hepimiz dünyada yaşarız,
Orası bizim yaşam kaynağımız,
Dünyayı rahat bırakmalıyız.
Suyun dibinde çırpınır balina,
Kalp atışı mutluluğa,
Hayattan çok şey istemez,
Sadece bir bağ ister arkadaşlığa giden türden.
Suyun dibinde çırpınır balina,
Dişleri sipsivri,
Bir yırtıcı hayvan,
Oysa içi ipekten ve kumaştan.
Suyun dibinde çırpınır balina,
Gerçeği saklar her zaman,
Gülümsemesi inci gibi,
Fakat içinde en güçlü deprem.
Denizin dibinde çırpınır balina,
Senin attığın petşişe,
Onlar için ölüm.
Denizin dibinde çırpınır balina,
Balina için zorbalık,
Demek hastalık,
Sonuçta kalbi altın.
Denizin dibinde çırpınır balina,
Zenginlerin aldığını o hak eder,
Sonuçta arkadaşlık için lider,
Meleğin kanatları bir tek onun harcı olabilirmiş.


11.04 dünyanın en güzel çırağısın sen.bilmeden ustan olmak gurur veriyor zihnime.beni geçmen çok yakındır görüyorum bu açık,ama umrumda değil ve buna seviniyorum.bir dileğim bir isteğim var sadece.sen hızlanacaksın git gide,seninle yan yana koşmak istiyorum tüm yazdıklarını,gördüklerini,hissettiklerini gücüm ve hızım buna yettiğince.senin gözlerinden izlemek istiyorum yanıbaşında yaşamayı,dünyayı...
noktasına virgülüne bile dokunmadan paylaşıyorum şimdi yazdıklarını.

seni seviyorum güzel şair,yüreğimin ince heykeltraşı...

4 Nisan 2025 Cuma

Düşer martılar pencerenden her sustuğun hecende

 
Eski bir şişenin dibinde,
Mektubum denize düşer gözlerinde izninle.
Yazılanlar ıslanır mı peki güzel gözlerinde.
Yok mu bana bu ömürde ölmenin başka bir yolu.
Cevapları mı tekmeliyor sorular yoksa dilinde?
Soyunuyor cümleler yüzünde,
Çırılçıplak şiirlerim.
Ve azgın cebimdeki tüm soysuz düşlerim.
Eski bir şişenin dibinde,
Mektubum denize düşer gözlerinde izninle.
Üst üste kaç defa sevişsek unuturuz peki defterdeki dünleri.
Tükürür gibi yazanlara inat bi günde yüzlerce,
Doğurur gibi yazıyorum seni,senede bir belkide.
Naif serserisin sen,arka sokağındaki çocuk parkı ve o güzel semtinde.
Eski bir şişenin dibinde,
Mektubum denize düşer gözlerinde izninle.
Düşer martılar pencerenden her sustuğun hecende...


03.53 gecenin sustukları.ve bir yas istisnası içimdeki öksüz her saniye...

Kovdum içimdeki tüm canavarları

 
Ekmeğim düştü,öpüp başıma koydum seni.
Kovdum içimdeki tüm canavarları.
Daha fazla korkmadım hiç bugüne kadar,
Yokluğun kadar hiçbir şeyden.
Kaç kez seni sevdiğimi söyledim hatırlamıyorum,
Binlerce kez söylemeliydim gözlerine dayayıp gözlerimi,
Koca aptalın tekiyim sanırım ben,
Ölmeliydim çoktan dudaklarına gömülmek için.
İki üç dört...kaçıncı savaşı bu dünyanın bilmem,
Başımıza çatıları yıkılan.
Ekmeğim düştü,öpüp başıma koydum seni.
Kovdum içimdeki tüm canavarları.
Taşındı hepsi kafamdan,
Yatağımın altı sadece mektupların ile dolu...
Terketmiş şehrin sokaklarını tüm çicekçi teyzeler.
Şahitleri aşkının gözlerimde...
Ekmeğim düştü,öpüp başıma koydum seni.
Kovdum içimdeki tüm canavarları.
Radyodan maç dinleyen bir amcanın sahil kasabasına kaç gel lütfen sevgilim,
Bekliyorum yıllardır iskelede seni...
Belki,belkide ve belk...
Biliyorum geliyorsun,aklının yollarından bana,
Biliyorum yoldasın.
Ekmeğim düştü,öpüp başıma koydum seni.
Kovdum içimdeki tüm canavarları.
Konuşma sakın iskelede beni bulduğunda,dinlemem asla umrumda değil dilindeki meyve ağaçları,
Öp beni,
Yakala,
Sakın bırakma saatlerce ellerimi.
Öp kıyamete kadar beni,
Yaşamak düşsün yakamızdan,
Kırılsın o değerli vazon düşüp gözlerinden.
Yapıştıramasın hiç kimse,
Parçalanan dudaklarımızı...
Kırılsın ruhum dudaklarında.
Uyuşsun öpüşmelerimiz,karıncalansın kalbimiz,
Kapansın gözlerimiz ıslanmaktan.
Ekmeğim düştü,öpüp başıma koydum seni.
Kovdum içimdeki tüm canavarları.
Batıyor yanan gemileri sana bakan umutlarımın.
Bir bardak çay çalıyor uykumu artık gözlerimden,
Ve bir de sen...


01.53 mezarlarını kazdığım tutkular var rüyalarımızda.hayalet ağrıları var kalbimin...

kaderi yazılı tüm cennetlerin ta ezelden bir damla suya

 
Perdesi kapalı öğlenimin.
Sanki yokmuşum gibi.
Günün gölgesi içeride ama,
Sanki güneşi hiç doğmamış gibi...
Dönüyor gezegen,dönüyor insan.
Bir tek ay mı duruyor yerinde?
Bilim yanıyor bir ateş gibi evet içimde,
Başka bir ateşi görünce susuyor sönüp
tüm hesapları ve cevapları ile,
Adı aşk bu ateşin bir yangının ertesi ellerimde.
Affet beni albert,
İzafiyetim,gözlerim yağmalıyor tüm hesaplarını,
Ve durduruyor zamanı tüm kainatı boşverip sevdiğimin gözlerinde...
Bilime küfür mü ki aşk ölümlü bedenimde,
Bu gördüğüm ne o zaman söyle günahkar yüreğimde,
Affet beni isaac,
Yağmur yerden göğe doğru yağıyor,
sevdiğimin dizlerime uzanmış bana bakan eşsiz gözlerinde...
Perdesi kapalı öğlenimin.
Sanki yokmuşum gibi.
Affet beni galilei,
Kayıp düştü ellerimden
zamanın kumları,sonsuzluğun suyu gibi,
Kaybettim onu bir öğlen vakti sanki hiç yokmuş misali.
Değdim ellerimi uzatıp göklerin sönmez ateşine gibi,
Şimdi kaldım ışıksız günahkar şu karanlıklara.
Günün gölgesi içeride ama,
Sanki güneşi hiç doğmamış gibi...
Kaybettim.
Güneş doğusunu terketmiş,batıda ilk defa doğacakmış gibi...
Varlığın alametim,
Yokluğun kıyametim olup sur'u üflemiş ve doğmuş sanki serin bir akşam vakti gibi...


11.28 kaderi yazılı tüm cennetlerin ta ezelden bir damla suya.silinip gitmesi suyun hainliği ise,korkup içmemek bizimki mi ki ? 

* suyun hafızası unutmaz hem kimseyi...