Salça ekmek deneyi.
2 kuruşluk malzemeden bu kadar renk,bu mozaik.
Toplumun yoğunluğunu ölçmeye çalışıyor birileri,
Gizli saklı daima bu gezegenin iki ayaklı kan emicileri.
İçinize açın bakın tüm şeref yoksunları,
Merhametiniz orada mı hala arayın iyice...
Başı kesik tavuğu yaşatmış bir aptal tam yedi gün,
Sizin biliminize tüküreyim,
Kalbi alınmış bedenlerinizde siz bi ömür yaşadınız nasılsa oysa.
Yani anlayacağın,
Aynaya bakmanız yeterliydi bi deney uğruna.
Yazmış birileri bi monopoli,
oynuyorsunuz kağıttan uydurduğunuz değerleriniz ile şu fani dünyada.
Ve harcıyorsunuz suyu,insanı hiç düşünmeden hunharca.
Saklanıyor karanlık,ışığın tamda dibinde sessizce.
Cesareti yok sesini duyurmaya.
Koca insanın ağzına emzik vermiş fani bir kral,
Büyüdüğü sokaktaki meydanda...
Sus diyor içimdeki gök gürültüsüne bir ağustos böcegi birazdan kesilecek o ağaçta.
Salça ekmek deneyi.
Kim olduğumuzu anlatır mı sana belki ?
Bir çayır bu kadim ruh bu eşsiz diyarda,
Bir çiçek o deneyden yakaladığın bizden bir koku bir tat,
Ama yetmez bu kadar çiçeği gören göze,kokusunu bir kağıda dökmeye saklamaya çalışan zihnine bu gördüğün koca baharı anlatmaya.
Toplumsal kimlik ve seçimler üzerine davranışsal yaklaşımlar mı dedin ?
Ah benim bembeyaz tüyleri,kırmızı gözleri ile ne olduğundan habersiz kafese doğmuş deney faresi esir yüreğim.
Salça ekmek deneyi.
Bir kapı bir pencere ve üç beş çocuk düzeneği.
Bu saçma sapan monopoli oyunu masasında gezegenin.
Üzerimizde ilaçlarını,silahlarını,çekebilme ihtimali oldukları olası acılarını deniyor,
Gurursuz kağıt para maymunları,
Sarı bir taş kazıp çıkarıp taptıkları.
Aptal dev karıncaları dünyanın...
Tanrıyı kalbinden bıçaklamış bu hain evlatları faniliğin,
İçini doldurmuş ve oturtmuşlar yemek masasına.
Önce çocuklarını kandırmışlar,
sonra kendilerini inandırmışlar bu eski tozlu yalanlarına...
Salça ekmek deneyi...
Kalp kırılabilirdir çocuk,
Ruh uçabilir,hafiftir bir karahindiba çiçeği tohumu kadar...
Fakat onlar önce,kalbe katı olmalı bir taş kadar dediler,
Ve ruha ağır olmalı dediler yürüyen bir metal top kadar,
Adı tank imiş cesaretsizliklerinin...
Katil imiş evde çocuklarının saçını yumuşacık tarayan anneleri bile belkide;
Evdeki evladını beslemek için sattı kağıttan paralara önce ruhunu şeytanın gölgesine,
Sonra gidip katletti ondan uzakta yüzlerini dahi görmediği yüzlerce bebeği birkaç saatte mesaisinin...
Kralların tuvaleti bok kokuyor anne,kan kokusu sarmış temizlenmiş bembeyaz duvarlarını...
Salça ekmek deneyi.
Ekmek,domates,biber ve acıkmış koşturan kirli küçük eller üzerine bir makale belkide gerçekten yaşamak...
*Peki şimdi sence acıkmış mıdır anne, kafeslerinde labirenti çözmeye çalışan tüm o pamuk rengi yavru fareler ?
08.52 saat ölümler sonrası bir savaşın.gelen fırtınanın huzur sessizliği öncesi...bulutlar gassalıdır belki savaş ertesi yerde yatan binlerce kanla boyanmış masum bedenin...peki yağmur yıkayabilir mi bu kadar kocaman bir kırmızıyı üzerimizden...kan kurumuş masum yüzlerinden ellerinden çıkar mı tüm bu yaşadıkları ? Çocukların cennetinde yara bandı ve pamuk şeker var mı ey tanrım...? Düşmüş dizleri kanamış tüm o korkmuş masum vicdanların...
Salça ekmek üzerine karalamalar...
Ve karıncalar kaçıyor artık bizden sevgilim.