21 Temmuz 2025 Pazartesi

Dağlarımdan eriyip,tıpkı nehirler gibi

 
Neremden okursan oku beni.
Seninle dolmuşum taşmışım,
Dağlarımdan eriyip,tıpkı nehirler gibi,
sana doğru akmışım...
Bak bakalım,
Bulabilir misin acaba kendini.
Denize ulaşamamış bir martı gibi,
Kırılmış kanadımdan,ve acı kalmışım...
Yalanlar,yalanlar ve ah o denizde yüzen dünyayı kirleten,
gözlerimde binlerce yıl çözünmeyen tüm şu plastik yalanlar...
Neremden okursan oku beni.
Seninle dolmuşum taşmışım,
Saat kaçı kaç geçiyor umrumda değil,
Bilirsin sevmem de zaten saatleri.
Bölmesin kimseler kimseyi,
Bölmesin akrepler,yelkovanlar ellerimizi...
Neremden okursan oku beni.
Seninle dolmuşum taşmışım,
Dağlarımdan eriyip,tıpkı nehirler gibi,
sana doğru akmışım...
Bak bakalım,
Bulabilir misin acaba kendini.
Denize ulaşamamış bir martı gibi,
Kırılmış kanadımdan,ve acı kalmışım...


15.13 sonuna düğümlü kör ve açılmaz öpüşmeler...

Beyaz kalmış kaz ayaklarından öpüyorum seni

 
Yanmışsın harman yerindeki korkmuş buğday taneleri gibi,
Gözlerini kısmışsın hep bana sanki...
Beyaz kalmış kaz ayaklarından öpüyorum seni,
Kağıdım sayıyorum tenini kalemime,
En beyaz yerlerine yazıyorum sana şiirlerimi,
Sen taşıyabilirsin sadece,
Ve yalnızca ben okuyabilirim onları ben gibi sana...
Güneş sevmiş öpmüş seni duydum ki,
Güneş kesmiş omuzlarını,
sızım sızımmışsın,
Çekmişim kılıcımı çekip kınından göğe,
Güneşe koşuyorum şimdi,
Alacağım,kokundan bana miras yetkisinde intikamını,
Yada beni sensiz bırakan sensizlikten intikamımı...
Yanmışsın harman yerindeki korkmuş buğday taneleri gibi,
Gözlerini kısmışsın hep bana sanki...
Beyaz kalmış kaz ayaklarından öpüyorum seni,
Güneye uçuyor şimdi gülüşlerin bizden kanat çırpıp,
Uçuyorsun bizden uzaklara sırf daha sıcak diye.
Oysa kışların çiçeğiyiz biz,
Oysa kardelenler yazabilir bizim şiirimizi sadece...
Oysa üşüyen avuçlarına,parmaklarına dokunurken ve üflerken sadece ateşini çalabiliyor yıldızlardan yüreğim,
Ve nefeslerim yalnızca...
Yanmışsın harman yerindeki korkmuş buğday taneleri gibi,
Gözlerini kısmışsın hep bana sanki...
Beyaz kalmış kaz ayaklarından öpüyorum seni.
Güneye uçan gözlerinden öperim seni sevgilim,
Ben de güneyi değil miyim zaten şimdi o gittiğin sıcak yerlerin ?
Peki neredesin,
Madem büyüdün o uzaklarda,
Neden kocaman kanatlarınla uçup dönmedin geri...


14.40

yuvası bozulmaz çatalkuyruk sevdaların asla...
peki kim öpüyor bensiz şimdilerini...?

senden başka kimse anlamaz ki beni...

bir sessizlik cehenneminin siyah gölgeden alevleri

 
Tüm sesler çekildi yavaş yavaş ve gittiler sonra.
Hiç ses kalmadı içimde,ve kulaklarıma,
Düşen bir damlanın yada bir kırıntının çıtırtısı bile geriye...
Sessizliğin cehennemine düştü sanki bir yumruk olup kalbim sonra,
Bir tek onun sesi yürüdü geldi ve kaldı geride bana...
Tüm sesler çekildi yavaş yavaş ve gittiler sonra.
Hiç ses kalmadı içimde,ve kulaklarıma,
Mutlu sohbetlerimizden içime,içine doğru katlayıp sakladığım bir gülüşünün o fısıltılı,kaçan utangaç bir damlası bile...
Kayboldu tüm sesler yürüyüp gittikleri yerlerde,
Hiçbiri bir daha geri dönmediler...
Yapayalnız kaldı içimde tüm hatırlamalar,
yalnız başıma yüzümde bir anda açan gülüşler saat dört olmuş çayımda...
Sessiz bir cehennem doğdu büyüdü karanlığın gölgelerinden gözlerime ve sonra,
Sessiz sinemasıydı gözlerin gözlerimin oysa,
Ne zaman kızıp açsan gözlerini kulaklarımı kapatırdım bir çocuk gibi hala...
Ah aah.
Sessiz bir filmde bile bir müzik olurdu lütfen hatırla...
Meğer ne çok can yakarmış tüm seslerin artık olmadığı gerçek bir sessizlik,bilmezdim asla.
Haksız bir savaş,bir bıçak gibi kesiyor tenimi ruhumun,
Tüm sessiz mevsimler akarken gözlerimden sağanağı gibi eve kaçıp pencerelere saklandığımız o nisandan baharların,
Yağmurun sesini bile özlüyorum inan...
Tüm sesler çekildi yavaş yavaş ve gittiler sonra.
Hiç ses kalmadı içimde,ve kulaklarıma,
Bomboş bir ev, bomboş bir odada gibiyim şimdi içimde,
Konuşsam yankılanıyor kalbimin atışları göğsümde.
Bir sen kaldın geriye,
Kendimden de gerime...
Sessiz bir film yüzün içimin çıplak duvarlarında bir de...


12.54 bir sessizlik cehenneminin siyah gölgeden alevleri...

20 Temmuz 2025 Pazar

elleri kanlı yüreğimin içinde büyüyen bir canavardı,şu kahpe cesaret

 
Korkmuştum.hissediyordum.
kokusunu bile alıyordum tenimden sızan korkumun.
kalbim büyüyordu göğsümde sanki gitgide.
çıkmak istercesine o küçük kemik odasından ömrünün,yumrukluyordu sanki göğsümü.
öyle güçlü atıyordu ki acıyordu herşey bedenimde.
Korkmuştum.korkmayı yeniden yazıp tanımlamıştı zihnim bana sanki.
Öyle yükseğe çıkmıştım,belki de öyleden de fazla yerin dibine...
öyle bir sessizdi ki her yer,uzaydan bile ıssızdı evim...
Sonra bir an geldi,tüm o korkmalar,korkuların zirvesi yıkıldı harabeye dönüştü içimde.
Hisler bitti tükendi sandım içimde,
Öldüm sandım.
Daha çocuktum,
Büyüdüm o an ile.
Döküldü içimdeki zihnimdeki her gülümseyen hatıram yüzümden sonra sararan yapraklar gibi.
Tek tek düşüp süzüldü çocukluğum düşen yapraklar gibi gözlerimden.
bir soğukluk çöktü içime,sabahın beyaz incecik tülü bir sis gibi,üşüdü kalbim bile.
Sonra yandı tutuştu kalbim demir eriten bir dağın kalbi misali,lavlar dolaşıyordu damarlarımda ve parmaklarımın ucu bile eriyordu nereye dokunsam sanki...
Korkusuzluğu,beni kurtaran bir ada bir toprakmışcasına bulmuştum kumsalının kumlarında gözlerimi açıp o an,
gece boyu bir okyanusun fırtınalarından sağ çıkmışcasına sevinmişti içim yüzümden bile gizleyip bunu oysaki...
Korkusuzluk,yavru bir canavar gibi doğmuştu o an içimde.
yalnızlığımdan çekip beni aldığı için sevinmiş sarılmıştım son çocuk hislerim ile;
kanımı içerek beslendiğini ve daha da büyüdüğünü ne yazık ki çok çok sonra anladım...


09.47 elleri kanlı yüreğimin içinde büyüyen bir canavardı,
her daim kana susamış ve içimdeki korkuları tek tek yakalayıp yemeye asla doymayan şu kahpe cesaret...

19 Temmuz 2025 Cumartesi

saka postuna çıkan yüreğim,çilemi tükürdü yaralarıma

 
Mutluluğun kapısı yok,
Kapılara isimler vermiş bir dert yada bin derman,
hangisi bilmem hiç.
Oysa hislerin kapısı olmaz sevgilim.
Binbir gün beklesem seni aynı odada yine seni yazıp da her gün,
Yine de aşkına usta düşemem.
Tahtımı yakmışlar ardımdan korkaklar,
Önemi yok,
Bilirim,
Oturduğum tabure taç takmaz başa.
Korkular oklarım,
Yüreğimde gerdiğim mısralardan,yok imkanı yok çekilmez denen şu taze yayım,
Sen göster ben sana yedi kıtadan düşmanlar vurayım.
Biri yetim diğeri öksüz belki bilsem de sormam hiç,
Tencerede üç bardak su,elimde bir kayın kaşık,
Okurum okurum okurum dilimde onsekizbin alem,dilimde yapayalnız koca bir kainat,
Ve durmam hiç...
Mutluluğun kapısı çok,
Kapılara isimler vermiş bir dert yada bin derman,hangisi bilmem hiç.
Gözlerim açık gözlerimden öteye,
Bu elimden düşen anahtar yüreğine asılı,
kilide lüzum yok sevgilim...


02.55 saka postuna çıkan yüreğim,çilemi tükürdü yaralarıma şifa diye.ve zaman;dermanı değil,derdiydi sevdanın kuruyan kabuğunun...

Ölmeyi unutmuşum

 
Zıplayıp durmuşum mermiler vurmasın,
Katilim olmasın beni hiç tanımayan korkak biri mesela.
Şiirlerimi bulunca şaşırmasın kendini bilen asla.
Cahiliyim de ölmenin kusura bakmasınlar.
Kimseler yemesin çıkartıp ben daha ölmeden,
Kan revan çiğden kalbimi.
Bu koşmalar yordu beni artık ama,
Nefesler tatlı sanırım hala.
Zıplayıp durmuşum mermiler vurmasın,
Katilim olmasın beni hiç öpmemiş korkak biri mesela.
Cahiliyim de vurulmanın kusura bakmasınlar,
Bilmem acısını kanamanın hiç.
Ölmek kaç zaman sürer,
Bağırır mı sızıları tenimin,
sesim dilimi bıçaklar mı mesela acıdan.
Bilmem yakalanmanın dayanılmaz hafifliğini hiç inan.
Ben koşuyorum sonsuzca sadece.
Zıplayıp durmuşum mermiler vurmasın,
Katilim olmasın beni hiç yaralarımdan tek tek öpmemiş korkak biri mesela.
Zıplamayı bıraktım tanrım,durdum mermiler vurmasın,
Baktım zaten vurulmuşum,
Kan sızmış kalp kurumuş...
Aklımda sen,
Ölmeyi unutmuşum...


01.27 rüyanda gördüğün yara benim kanımı kanıyor sevgilim.kabuslarına selam söyle.

Güzel bir kadın var düşümde

 
Güzel bir kadın var düşümde.
Yaşı kaç bilmem.
Terkedilmiş kasetler çöplüğüm ve en büyük sevdam.
Yaşım bin,
Utandım küçüldüm asırlar kadar.
Promosyon defterlerden koparılma bir porsiyonluk şiirlerin vardı senin,
Çok yerdim ben,belki bir kaplan kadar,
Ama doyardım senin beyaz bir kağıda yazdığın bir kaşık mısra'ndan...
Yazım yanlışıydı zaten seninle yürüdüğümüz tüm o dekor sokaklar.
Bir kabrin başında oturup yemin vermiştik seninle oysa,
Unutmuş dualarımızı dudakların.
Güzel bir kadın var düşümde.
Yaşı kaç bilmem.
Eli elime değse son bir kez daha,
Bir canım dokuz olur kimbilir belki,
Aramızda kediler,tavşanlar...
Aramızda pili biten avuçlarımızın yarım şarkısı kalır...
Güzel bir kadın var düşümde.
Yaşı kaç bilmem.
Yaşım bin,
Ve gözlerimde hala susuz kalmış çınarların o ağıt rüzgarları...


01.03 gidenler,gitmiş mi gerçekten söylesin.

ışığın oltana iğnem olmuş

 
Sanki mavi bir gezegenim,
Kocaman,kocaman,kocamanım seninle,
Seni seviyorum.
Öyle bir çekildin gittin ki içimden,
Uçup gitti tüm maviler içimden,
Ne gökler kaldı,ne denizler yüzümde.
Öyle bir boşluk ki yokluğun,
okyanusları içsem de dolmuyor içim,doymuyorum...
Sanki mavi bir gezegenim,
Kocaman,kocaman,kocamanım seninle,
Seni seviyorum.
Gitmişsin,
Öyle dedin,
Kıyamet düşmüş çoktan yüzüme,
Haberim bile yok.
Sular çekilmiş çoktan,
Telefonumu silmiş,sırtını dönmüş gecede ay,
Ayda bir bile artık görmüyorum...
Sanki mavi bir gezegenim,
Kocaman,kocaman,kocamanım seninle,
Seni seviyorum.
Tanımam kural mural,
Tanımam albert'ı anştayn'ı falan,
Sarhoşunum,
Dönüyorum kurtulamıyorum,ışığın oltana iğnem olmuş...
Ölsem kollarına düşüp şu kainattan,
huzur bulsam,
kıyamet,dudaklarından aksa dudaklarıma...
Sanki mavi bir gezegenim,
Kocaman,kocaman,kocamanım seninle,
Seni seviyorum.
Şimdi seninle biz,bu bir günlük ömürde bir çay molası bile değiliz...
Yazık.
Sanki mavi bir gezegenim,
Kocaman,kocaman,kocamanım seninle,
Seni seviyorum.


00.24 yürünmemiş yollarını ezberliyorum.

Kırık bacaklı bir yarış atı gözlerim

 
Her dalgayı kırıyor gözlerin şu yersiz fırtınalarında yaşamak denizinin,
Her şimşeği tutuyor elleriyle sözlerin bu acımasız göklerin.
Kalbim topallıyor senin uzaklarında,
Kırık bacaklı bir yarış atı gözlerim sesinsiz günlerimde.
Ruhumu üfleyen nefes damlıyor şimdi kanayan bakışlarımdan,
Terkediyor can usul usul adımlarıyla zihnimi.
Tek umut ağzımdan içime düşen o soğuk oksijende.
Ne kadar yansam o kadar yaşıyo bu sensiz tenim.
Bu dünyayı yensem bile,sensiz yine de hep kaybeden benim...


00.02 doğmak ve ölmek üzerine.Ve belkide arasında bir yerde,belki bir kesirin gölgesinde buluş haydi lütfen benimle...

Bir bardak lav

 
Soru sormuşlar sana,
Beş taş oynuyor küçük bir kadın bağıra çağıra bilmem ki neden.
Şiir yazacakmış abileri ablaları gibi,
Sanki gereği varmış gibi bu çişten yarışların.
Oysa her çocuk şiir yüzlüdür ve güler bu mahallelerde daima zaten.
Hmmm bi sözlük alabilir miyim lütfen,
Sevişmek nasıl yazılabilirdi acaba daha da ama daha da güzel,
Öyküler,şiirler,filmler ve filmler...
Hangisini katlasan uçar gider şu kağıttan leylekler acaba ?
Soru sormuşlar sana,
Beş taş oynuyor küçük bir kadın bağıra çağıra bilmem ki neden.
Koşmayı bilmem ben,
Kovalayamam okuduğum hiç kimseyi de,
Geçemem de yani asla sırf bu yüzden...
Şiir yazmayı bilmeyen kadınları var bu şehrin,
Kendi şiir bakışlı güzelleri var şu arnavut kaldırımların ve sayfalarını çevirir gibi yavaştan saçlarını gözlerime bakıp düzelten...
Sevişmeyi bilmeyen utanıp söyleyemeyen masumları var bir de aşkların,
Sanki çok da umrundaymış gibi gerçek sevenlerin...
Küçücük bir pencereden denizi görmeye çabalayan çocukları var bu semtin,
Hem de sen söylemeden uyumaya uçup gitmeyen martıları var bu çatıların...
Soru sormuşlar sana,
Beş taş oynuyor küçük bir kadın bağıra çağıra bilmem ki neden.
Boşver be kızım,
Sadece yaz sen.
Boşver diğerlerini,
Şu yarışları,yarışmaları ve madalyalar için tüm bu koşturanları,
Sen,sen kal yeter hep zaten.
Boşver be kızım,
Sadece uzan güzel yüzünle ellerimin içine sen...
Başka hiçbir şeye ihtiyacımız da yok zaten,
Sen beni severdin eskiden*
Soru sormuşlar sana,
Beş taş oynuyor küçük bir kadın bağıra çağıra bilmem ki neden.


23.27 biz bizi ne zaman terkettik ve ne zaman unuttuk bilmiyorum.O,yalnız bana ait bakışını nasıl teslim ettin bir başkasına bilmiyorum.Bir bardak lav içmişim gibi yanıyor içimdeki her yalnızlık tanesi senden ve sensizliğinden...
burada bu evler yoktu eskiden.
biri gelmiş ve almış seni benden...
Yanıyor içim...


* Güney Marlen "Yangın anında ilk kurtarılacak şey" şarkı sözü.Teşekkür ederim.

Benimki,siyah beyaz bir atkıydı yüzümden ayırmadığım senden...

Bakışı bal nefesler iskelesi

 
Cam bardağın kenarı kırık,
Tehdit ediyor her yudumda dudaklarımı,
Dayamış kırık camdan bıçağını nefeslerime,
Sanki korkuyormuşum gibi,
Elleri titriyor nedense kendisi de bilmiyorki nedenini,
Ve kızgın hatıralar bağırıp çağırıyor rüyalarda yüzüme artık,
Uyutmuyor yorgunluğu gözlerimde,
görevini bırakıp uyumaya giden şu hain tembel gece...
Cam bardağın kenarı kırık,
Tehdit ediyor her yudumda dudaklarımı,
Biraz kan ve sıcak,
Sanki buzdan yoğrulmuş ölü bir kraliçenin uğruna yaşanılası mor dudaklarını,
Dizlerinin üzerine düştüğü bu cehennemlerde,
biraz olsun sönmek için her daim bekliyor...
Cam bardağın kenarı kırık,
Tehdit ediyor her yudumda dudaklarımı,
Konuşmak güç,
Derin nefeslerde kanıyorum şiirlerimi.
En iyisi sen sadece gözlerimi dinle sevgili...


12.40 hem dem anları günün.sadece sohbet,şu binlerce arının bize ömrü boyu toplayıp taşıdığı.
Bakışı bal nefesler iskelesi oturduğumuz her beton deniz kenarı yalnızlığımızda...

Güneş kesiği omuzlarından öperken seni

 
Dikenli telllere dolanmış ellerim bedenim,
Her yer kan revan,
Seni sevmişim.
Aşk çiçekler gibi değilmiş hiç sevgilim,
İnanma sakın ha,
Tüm anlatılanlar yalan.
Dikenli tellerine yakalanmış dolanmış özgür bir hayvandı ruhum,
Vahşi dediler arkamdan belki,
Oysa özgürdüm sadece...
Dikenli telllere dolanmış ellerim bedenim,
Her yer kan revan,
Seni sevmişim.
Aşk çimenlere çıplak ayak basmak değilmiş hiç sevgilim,
Taş kesiği diken sızısı imiş her adımda ve adında,
Lakin ve ancak şimdi anladım...
Dikenli telllere dolanmış ellerim bedenim,
Her yer kan revan,
Seni sevmişim.
Can yangını imiş düşünmek,düşünmemek,
Ve su içen yeşil ağaçlar da yanarmış,
Ne yazık ki,
Anladım...
Aşk perçeminden begonviller akan bir evin bahçesi, 
gölgelerinden seni seçip izlemenin huzurlu düşü değilmiş sevgilim,
Güneş kesiği imiş,
ışıldayan omuzlarından öperken seni,
buzla dövdüğüm dudaklarıma kızmakmış canını yaktılar diye...
Dikenli telllere dolanmış ellerim bedenim,
Her yer kan revan,
Seni sevmişim...


12.14 öğlenin güneşi denizin mavisini yazıyordu defterine...
nefesini sakladım kurutup sayfalar arasına...
sonra açıp koklayabilmek için o aynı mutlu sesini bir kez olsun daha...

17 Temmuz 2025 Perşembe

Düşler ve kırlangıçlar

 
Gözlerinde bir kırlangıç yuvası.
Uçuşan bebek yaşlar henüz baharında.
Düşler ve kırlangıçlar.
Yaza kaçan telaşı korkan çocuk yüreğinin.
Güneye uçan gülüşleri kar yüzünün.
Uçamayan kanadı kırık mektuplar bir göz odada.
Çamurdan ruhun,
serpilmiş sanki parlayan tozları altından.
Buğday saplarından kalem kalem örülü sarıdan tacın,
Düşlerin,düşlerin ve o güzel heyecanın,
Yıkılmaz yuvasında şu kainatın,
Uçmaya bin hevesli,
kanat çırpan şu yavru çatalkuyruk candan sıcak kalbin...
Gözlerinde bir kırlangıç yuvası.
Uçuşan bebek yaşlar henüz baharında.
Düşler ve kırlangıçlar.
Ve uçuşuyor sanki etrafımızda zıplayıp devden dev adımlarda kaçışan çekirgeler.
Sakız kokan ah o bambaşka kadim çamlar,
Sakızı usulca akıp kibar dokunup omzuma damlar.
Öpüyorum,öpüyorum,öpüyorum da tek tek her yaşından seni,
Dudaklarımda tuzlu kederin,
Yüzünde açan o kocaman gülümseyen çiçek,
ve renklerin en güzeli gülen gözlerin,
tek aşımdır benim,ister bırak sonra günlerce hiçbir şey yemeyeyim...
Gözlerinde bir kırlangıç yuvası.
Uçuşan bebek yaşlar henüz baharında.
Düşler ve kırlangıçlar.
Duvara yazdığım yıkılmaz evler ve mektuplar,
Atsan atılmaz,yaksan,
küller bile döner yüzünü sönüp bir daha asla yanmaz...


12.11 sonuna tutuşan yarınlar.

Celladın çeşmesinde yıkıyorum sabah ezanında ellerimi

 
Safi dem içiyorum seni.
Kaçırmamak için yıllar boyu benden uzakta çektiğin her kederi ve neşeyi.
Tane tane topluyorum seni.
Tadını çok özledim.
Dokunur gibi buğday başaklarına saçlarını tarar gibi,
Özledim seni çok,
Dokunmayı eline,parmaklarına...
Ve okşamayı,
parmak uçlarına sakladığın her buğday tanesini...
Safi dem içiyorum seni.
Kaçırmamak için yıllar boyu benden uzakta çektiğin her kederi ve neşeyi.
Tane tane topluyorum seni.
Hasretten,vuslattan,
Geçen zamandan,esen yelden düşürüp her günü toprağıma usul usul yağmur ile suluyorum seni,
İlk yeşil filizin için uyumuyorum mesela günlerdir.
Kızıyorum da kendime merak etme,
Kızgınım eskiden de fazla hep şu susayıp susan kalbime.
Bir avuç suyunu uzatabilir misin yüreğinin memleketinden rica etsem peki bana.
Su vesilesidir,dileğim ki kokusunu içip doldurmak tekrar içime o güzel avuçlarının,
Başka su doyurmaz çünkü beni,
İçsem de tüm hintini,pasifiği...
Safi dem içiyorum seni.
Kaçırmamak için yıllar boyu benden uzakta çektiğin her kederi ve neşeyi.
Tane tane topluyorum seni.
Ne zaman gelsem istanbuluna senin,
Celladın çeşmesinde yıkıyorum sabah ezanında ellerimi,
Ve ibret taşına koyuyorum söküp göğsümden seni seven şu günahkar kanlı yüreğimi...


10.28 yediler sekizler ve sabaha karşı ellerimde ölen tüm harfler...

Kağıdı keser inceliği güzelliğinin

 
Bıçak gibi parlıyorsun öğlen güneşine nakış misali kadın,
Kağıdı keser inceliği güzelliğinin,
Su sesi gülüşün susayan dudaklarımın kurusuna.
Akşam sefası kokusu saçlarından yüzüme savurduğun esen yel,sinenden eğirip büyüttüğün gün boyu...
Kimse alamaz o cennet kokunu ben gibi ciğerine kıyamadan ince ve narin,
Salise salise koklayıp içim gide gide,
içime çekip saklarım beynimin nakışlı en güzel çekmecesine seni,
Gece uyanıp düşlerim seni belki diye diye...
Bıçak gibi parlıyorsun öğlen güneşine nakış misali kadın,
Kağıdı keser inceliği güzelliğinin,
Tutsam seni şöyle kınından sıyırıp elim ile,
Kessen sana bakarken hayran sessizliğimi dilimden,
Ellerim kesilse kızıl sıcak bir ırmak aksa benden ayaklarının dibine,
Kan revan şiirlerim susup düşse sonra önüne,
Ben utansam,bir çocuk olsam yine,yeniden ve yediden,
Sen gülümsesen sanki bir yıldızdan ödünç aldığın ışığınla gözlerinde,al yanaklı çocuk yüzüme...
Kıssam gözlerimi sana bakamayıp gözlerine,
Kısamasam dayanamayıp sonra yine,
Bir kar körlüğü düşse veyselden miras elime ayağıma,
Bir cura okusa söylese şiirimi kulağına,
Sen bilsen,anlasan,
Ben ölsem oracıkta mutluca,
Daha da yaşamadım daha ben inan demem tanrıma...
Bıçak gibi parlıyorsun öğlen güneşine nakış misali kadın,
Kağıdı keser inceliği güzelliğinin,
Hangi sevda dağının ateşinde dövdüler de seni günlerce,
Suya verebildiler ölmeden bu güzelliğini...
Ağaçlara dilek bağlayan kızlar adını fısıldayıp durdu kimseler duymasın diye ince dalların gölgesinde...
Kıskandı belkide seni yalnız rüzgarların sulayabildiği renk renk,şu eşsiz baharın çiçekleri bile...


09.59 bir cura sesi,boynu vurulmuş bir bahar çiçeği,bir bardak soğuk çay yeterdi doymamıza oysa...
biz koca geyiği kovaladık,avladık boş yere...

16 Temmuz 2025 Çarşamba

bir karınca kadar cesur

 
- robotlar ele geçirecekmiş bizleri,bu gezegeni ?

- ne acınası amaçlar ve robotlar...hakim türü olmak istediğin bu kanlı görünmez karanlıklar...karanlık ve görünmüyor diye vicdanını rahatlatan korkaklığın hizmetkarı eli titrek katiller...kuklalar oynatan sözüm ona masum ustalar.öldürdüğünü yatmayan yalancılar...beton duvarlara kapatılmış dışarı asla çıkartılmayan ipi kesik kuklalar ve tavuklar...kapı açık mı kapalı mı farketmiyorlar dahi artık,özgürlüğü çoktan unutmuşlar...
ne acınası amaçlar ve robotlar...
hakim türü olmak istediğin bu kanlı görünmez karanlıklar...

- ya bu ateşe ağzında bir damla su taşıyan kaçmayan karıncalar ?

- varolsunlar;daha cesurunu görmedi bu orman ve kendini kral ilan etmiş şimdi dört nala kaçışan aslanlar ve tüm o maskeli korkaklar...


14.21 bir karınca kadar cesur...

Ormanlar yanıyor sevgilim.hain hayvanların gözleri ıslak ve yalancı.merak etme tüm hainler öldüğünde biz yiyeceğiz o kokuşmuş acınası etlerini yine...teslim edeceğiz onları toprağın hışmına...


Gökler kanamazmış

 
Bir büyüsü vardı gözlerinden gözlerime yürüdüğün yolun,
Ben kılıcının ışığına inanan isimsiz bir mürid,
Sen dudaklarından sihirler ören kutsal bir büyüydün dünlerimde belkide...
Kaç canavar kestim,
kaç köy terkettim insanlardan kaçıp inan hatırlamıyorum artık.
Ölmekten ve öldürmekten yorulmuşum,
Savaşmak yaşamak olmuş,
Yaşamak savaşmak sanki...
Yaşım yirmi,
Gözlerimde ölüme bir var ömrüm inan ki...
Öyle yorgun,
Öyle yaşlıyım,
Yaşım yirmi...
Bir büyüsü vardı gözlerinden gözlerime yürüdüğün yolun,
Ben kılıcının ışığına inanan isimsiz bir mürid,
Sen dudaklarından sihirler ören kutsal bir büyüydün dünlerimde belkide...
Soğuk suda boğarsan çay yapraklarını tadı acımazmış asla günün,
Ve soğuk suyla yıkanırmış bir ölünün ömürlük yükü parlayan karelerden bir odada,
Kalbi acımazmış soğuk teninden akıp süzülen günlerin,
belki merhumun bile kimbilir...
Öğrendim ki,
Gökler kanamazmış,
Yalan demişler bize sevgilim,
Yapayalnızız ey tanrım ses ver tut elimi lütfen...
Bir büyüsü vardı gözlerinden gözlerime yürüdüğün yolun,
Ben kılıcının ışığına inanan isimsiz bir mürid,
Sen dudaklarından sihirler ören kutsal bir büyüydün dünlerimde belkide...
Yorgun gözlerimde sabaha rağmen,
Yürürken huzurlu adımlarımla kumdan denizden o mesut sonuma,
Bir "merhaba" deyip tutmuştun sen beni gözlerimin ellerinden...
Çiçekler açıyordu sesin dudaklarından damlayıp ışıldayıp,
Ve ben bin yaşındaydım sevgilim...
Bir damla su içmeye o ilhamın ışığını doğuran kadim dudaklarından,
Dermanım yoktu hiç inan sevgilim...
Kuruyan güllerimin yapraklarına düşüyor şimdi yüzün damla damla,
Ufalanıyorum...
Yerle bir oluyor kafam,gezegen,kainat...
Kimi ezsem fil ayaklarımda sonra harfler dökülüyor geriye kanlar ile kalıntılardan,
Bir mektup yazıyor sağ çıktığım ardımda kalan tüm bu kanlı savaşlar gözlerin için,
Bu savaşlar bitmedi hiç,bitmez de,
Bendeki sana yazıyorum.
Okusan da okumasan da,
Fırlatsan da yazdıklarımı farketmez sevgilim,
Seni seviyorum...



11.32 sona çiçek eken gülüşünün tohum dolu ılık elleri gezinsin ölürken kan kaybeden üşüyen yüzümde...
senin dudaklarından yüzüme esen fısıltılı sessiz bir dua rüzgarı olsun son nefesimde gülüşümün...
ellerin yıkasın ruhu terk yüzümü ve taşısın beni sonsuza...
ve aleyküm selam; 
beni unutma olur mu,
seni seviyorum sevgilim...

14 Temmuz 2025 Pazartesi

bazı köz ile,bazı kül ile

 
Yırtılır günler tarihten her gün,
Bize özel bir şey yok sevgilim,
birbirimizden ve düşleyip sakladıklarımızdan başka...
Begonviller güller boyamasa böyle güzel bu yalnızlıkları bir yaz günü,
Çekilmez inan yaşamak ve savaşmak,
Ellerimde toprak,yüzümüzde başkasının kanı ile...
Yırtılır günler tarihten her gün,
Duvarda bakıştığım gülümseyen bir semender,
Ve korkup kaçışan iki böcek gözlerimde,
Beni arıyor yaşamak belli ki her yerde ama heryerde sevgilim...
Baktıysam da heryere inan,
ben de bulamıyorum artık kendimi...
On dört dakikada yıkanır mı peki ömrün beyaz gömleği,
Ya yorulan gözlerinin ışıldayan rengi,
döner mi ilk bakıştığımız andaki o şimdi bulunmaz rengine,söyle...
Yırtılır günler tarihten her gün,
Bize özel bir şey yok sevgilim,
birbirimizden ve düşleyip sakladıklarımızdan başka...
Onbeş temmuz günün adı,
Ya kafamızın içindeki bu kara kışlar,
Ya sessizliğin,
kurumaya yüz tutan mendilimin içinde...
Değer mi peki çevirsem bu eşsiz denizlere,göğe başımı,
Göremem ki aynı rengini bir daha,
Tutmayınca ellerini,uzanmayınca dizlerine,
Bakmayınca gökle sardığın yüzüne kucağında,
Göremem ki aynı rengini bir daha,
O mavi nerede,
kaç mavi o kadar mavi olabilir ki bir daha bilmiyorum...
Bir daha görmedim asla...
Göremem ki aynı rengini bir daha...
Yırtılır günler tarihten her gün,
Bize özel bir şey yok sevgilim,
birbirimizden ve düşleyip sakladıklarımızdan başka...
Aranıp duran korkak ellerim* ,
Gitmiyorum yüreğimin köyüne yüzyıllardır,
Oralar gül mü diken mi şimdi hiç bilmiyorum,
Ve kaç yaşındayım şimdi inan unuttum,
seninle öğreniyorum...


09.36 aşkı bilerek doğar her ruh.aşkı unuttuğunu düşünerek korkar durur yersiz,oysa o hep içindedir...bazı ateş ile,bazı köz ile,bazı kül ile...

* "Aranıp duran korkak ellerim" Turgut Uyar Göğe bakma durağı.

Teşekkür ederim.

6 Temmuz 2025 Pazar

Gözlerinin örtüsü altında bir çocuk

 
Bir lokmalık bir ezgi dilimde,
Çevirip duruyorum ağzımda,
Yutmuyorum asla,bırakmıyorum sakince bir inatla.
Kulağıma,nereden uçup geldiğini bilmediğim bir hanımböceği gelip kibarca konmuş gibi sanki baharda,
sözlerini fısıldıyor bir şarkının usulca.
İçimde kocaman bir karanlık,
Kapısını açamadığım kuytu bir oda ruhumda,
Korkuyorum.
Bir canavarın uzaktan gelen hırıltısı her şafakta.
Yalnızım,yapayalnızım...
Dışarıda kükreyen aslanlar göklerde,
Kılıçların çarpıştığı anların kıvılcımları parlıyor yağmurlarda rüzgarlarla savrulan bir kış günü akşamında...
Sesler,sesler,sesler her tarafta,
Gözlerinin bir anı kazınmış aklıma,
Ve izdüşümü hayalimin perdesi üzerine ebru olmuş düşmüş sanki,
Örtüsü olmuş her gecenin korkusunda çocukluğumun,
Sesler,sesler,sesler her tarafta,
Gözlerinin örtüsü altında bir çocuk olmuş sanki yeniden,titriyor yüreğim sevgilim,
Ağlıyorum kimseler duymadan üstelik,
Haydi gel bir rüyada bile olsa uzat ellerini başımı okşa...
Her yer zifiri karanlık dahi olsa biliyorum,
Parmaklarının o sevdiğim uçları bana güneştir...
Okşa başımı lütfen sevgilim...
Bir lokmalık bir ezgi dilimde,
Çevirip duruyorum ağzımda,
Bir kumsala bağlı gibi ruhumun eski sandalı,
Ve sallanıyor dilimin denizinde bir şarkının eksik sözleri fas mavisi bir sandalda usul usul sanki.
Hangi şarkı seni çağırır bana bilmiyorum,
Hangi şarkı tutar ellerinden çeker seni bana,
koşarsın zincirsiz,ipsiz bin özgürlüğü doğurmuşcasına kanlı ve yaşlı ama mutlu söyle bana...
Bir lokmalık bir ezgi dilimde,
Çevirip duruyorum ağzımda,
Nasıl aklıma gelsen,
Nasıl kalsan rüyalarımda saatlerce bilmiyorum,
Biliyorsan lütfen öğret bana...


10.26 demlenmesine beş dakika kalmış taze çayların bekleme yalnızlığı gözlerim;be yağmurlu bir sabah bakışlarımda...
çok özledim,
şarjım da bitmiş kapanmış soğumuş dahi lavdan ellerim.
Çık gel haydi çekinme koş sarıl boynuma,
ben hep seninim sevgilim...

4 Temmuz 2025 Cuma

Yavru deniz kaplumbağaları uçuşuyor etrafta yeni bir baharın kırlangıçları gibi

 
- tamda şu an perinim senin,üç dilek hakkın avuçlarımda saklı şimdi,ne istersin sevgilim ?

- elimi eteğimi çektim her şeyden.
bıraktım denize,tenime ne kadar yapışmış yıldız tozu varsa,hepsini denize çırptım tek tek...
Döktüm yüce dağlardan bana miras taşlarımın,yaşlarımın hepsini...
her düşen toz tanesi,denizin mavi göğünden yavaş yavaş derinlerdeki kumlara yağıp yavaş çekimde dökülen yağmur damlaları misali...
Yavru deniz kaplumbağaları uçuşuyor etrafta yeni bir baharın kırlangıçları gibi...
güneye yüzüyorlar sıcacık denizlere kanat açıp.
elimi eteğimi çektim her şeyden.
Bizi,bizden kazımışlar sevgilim.
Ve huzur,artık çatılarımıza asla konmayacak yuvası tarafımızdan bozulmuş bir kuş...
Hiçbir şey istemiyorum senden sevgilim,
Avuçlarının içinden öpüyorum seni,

Teşekkür ederim...


12.45 öğle yemeği vakti kabuklarına hapsedilmiş tüm salyangozların,
Ve açık görüş zamanı yüzümüzü güldüren eski, güzel,yaş almış bütün hatıraların zamanı takvim yaprağında gün...

3 Temmuz 2025 Perşembe

şehrin kırmızı kiremit dağlarından eriyip

 
Tozlanmasın diye zaman ve gurur göğsümde,
Üzerini örtmüşüm aşkın,
Duvara asılı kilimin altına süpürmüşüm tüm sevda kırıntılarımı.
Ve sanki duvarda yerçekimine inat yürüyen karıncalardan bir ip asılı...
Bilsem de yalanı dolanı,
Kendime kızmışım hep.
Kandırılmışım da kandırılmışım...
Bahçeler dolusu çiçek ekmişim,
Fidanlar sulamış,ağaçlar budamışım.
Kendime uğraşlar yoğurmuşum çamurdan.
Özlemişim de özlemişim hep,
Haykırmak isteyen ağzımı tutmuşum demirden kilit ile kendi kendime,kendimle.
Özlemişim de özlemişim...
Sevdiklerim saklamış hep herkesten ve kendilerinden beni,
Ben yumup gözlerimi,kendimden de saklanmışım.
Tozlanmasın diye zaman ve gurur göğsümde,
Üzerini örtmüşüm aşkın,
Duvara asılı kilimin altına süpürmüşüm tüm sevda kırıntılarımı.
Ve sanki duvarda yerçekimine inat yürüyen karıncalardan bir ip asılı...
Kandırılmışım da kandırılmışım...
Geç uyandım dün bugün,
Belki yarınlar için de bilmiyorum,
Herkes kandırmak istiyor diğerini,
Neden ki bilmiyorum,
Neden ki sevgilim,
Kim tükürür ki kendi yüzüne böyle,
Kim tükürür hain olup kendi yüreğine...
Tozlanmasın diye zaman ve gurur göğsümde,
Üzerini örtmüşüm aşkın,
Duvara asılı kilimin altına süpürmüşüm tüm sevda kırıntılarımı.
Ve sanki duvarda yerçekimine inat yürüyen karıncalardan bir ip asılı...
Duvar dile gelmiş çatlamış,
Gören sıla çatlağı demiş geçmiş,
Biri üflemiş biri acısını yanıp çekmiş.
Bir kalem susmuş önce,
sonra kağıdın kulağına bir türkü fısıldamış kurşunun ucu...


14.17 suyun yüzünün altında saklı parlayan mısralar ve buz gibi akan bir şiir şehrin kırmızı kiremit dağlarından eriyip...

Dikine kanıyorum

 
Dikine çakıyolar çiviyi,
Dikine kanıyorum.
Derin uykudaydım,
Uyandım.
Keşke uyumasaydım.
Gri binalara yükseltip geriyorlar beni,yemyeşil bir ağaç yerine.
Yakıyorlar yeşil çocukları topraklarda,
Yakıyorlar masum bebekleri haince kutsal kentlerde.
Dikine çakıyolar çiviyi,
Dikine kanıyorum.
Derin uykudaydım,
Uyandım.
Keşke uyumasaydım.
Aş ile zehirliyorlar hem kedileri hem bizi.
Beynini almışlar senden ve uyuşmuş herkes dizi dizi...
Kan çanağı gözler,
Kapı önünde yine vampir ruhlu emperyalistler.
karanlıktan korkan masum çocuklar hala,
Ve umutsuzluktan kaçan,havlayıp kovalayan paradan bir sistem arsız ağzı köpük bir köpek gibi.
Dikine çakıyolar çiviyi,
Dikine kanıyorum.
Derin uykudaydım,
Uyandım.
Keşke uyumasaydım.
Her yerde ateşler ve yangınlar,
Her yer dokunamadığım kadar sıcak.
Acı,acı ve acı...
Her yer sadece açlık,her yer sadece sızı...
Madem öyle burası ve bugünler,
Söyle bana ey derviş,
Buralar böyle ise,
Söyle,
Ya bana anlattıgın cezam,
Alev alev yanan o gerçek cehennem nerede ?


13.45 savaşlar,yalanlar ve tüm hain politikalar...

1 Temmuz 2025 Salı

Körler diyarında bir sağır

 
Körler diyarında bir sağır.
Kimse görmüyor kimseyi,
Duymuyorum onları ve kendimi.
Ve her şeyi görüyorum en ince toz tanesine kadar,
Anlatsam yüzbinlerin yüzü gülüyor,
Duymasam da ben kendimi,önemi yok,
Sussam hiç bir anlamı yok çünkü yürümenin.
İncecik rüzgarla sürekli sallanan bir ip sanki yaşamak,
Öpsem seni yeter bana ve değer herşeye,
bu yaşadığım da yeter üstelik,
cennete dahi hayır çekerim,
Sensiz umrumda değil nefes almak bırakır sonra çeker giderim.
Sarhoş canbazıyım bu bize hain sallanan ipin,
Kime ne !
Yürüsem de,yürümesem de düşerim...
Körler diyarında bir sağır.
Ölsem,
Ne ağlayışlar ne dualar,
Hiçbirini duymuyorum...


12.52 eski güzel günlerin hatrına gülümsüyorum akşama...

şiirim savrulur karahindiba tohumları gibi kırlara

 
Benim şiirimin ayağı yere basmaz,
Ya ağaca tırmanır,
Ya atlar bir dağın tepesinden rüzgara sarılıp.
Benim şiirim büyümez,çocuk kalır sevgilim.
Ya yağmurun altında açar kollarını ağzını,
Ya bir çamur birikintisine uzanır kumsalı gibi altın kumların...
Benim şiirim nefes alır,nefes verir,
Şiirim yaşar bir ağaç gibi,
Sararır yaprak döker ekimde,
Su ister susadığında göklerden...
Benim şiirimin kulağı pek duymaz,
Dinlemez kurallar bağıran megafon ağızları.
Benim şiirim dali'sidir kağıtların,
Her okuyan anlamaz duyduğunu...
Benim şiirim savrulur karahindiba tohumları gibi kırlara,
tanrının üflediği nefeslerinden kan dolan kanatlarınca...
Benim şiirim bir cam şişede sallana sallana yüzen,
Çırpındığın okyanuslarda koluna değen bir ırmağın suyu dağlardan eriyip gelen...
Benim şiirim ilk nefesi yeni doğan bir balinanın,
Tutulmaz kor elması sönmez ateşlerin dallarında büyüyen.
Yanar parmak uçlarının dantel çıkıntısı,
Sızlar tüm dünlerin gevrek huzuru yüzünde,
Tuzlanan göz yaşlarından yıkanıp asılır eski gülüşlerin ıslak ıslak yüzündeki akşam güneşine...
Şiirim bir bardak çay akşamın gölgesinde.
Şiirim bir damla zehir dudağından emip eğirdiğim...
Benim şiirimin kıyameti kırılmaz kaderin yumurtasında.
Unutur her kıyameti onu,
Ezberlenemez,
Akılda tutulmaz asla...


12.41 yazmak ve yaşamak üzerine...
tanıştığıma memnun oldum sevgilim...

Anomali sevdalar zamanı

 
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Sen normal değildin,
Ben hiç ama hiç...
Anlaması zor bakışlardı bizimkisi,
Çözemezdi asla leyla mecnunun kalemi dahi.
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Bu kadar un koyulmazdı pankek'e,
Bu kadar gurur ve tutku sevmeye,
Söylemiştim de üstelik kendime...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Mektuplar ile konuşurduk seninle,
Başka başka diyarların sevdalısı gibi beton bir şehrin koynunda,
Eski filmler gibi...
Sanki dünya savaşı varmış gibi göklerde.
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Kulağımıza bir fısıltı ile sözler bağlardık aşk ile umut ile,
Ne zaman sarılsak sımsıkı birbirimize,
Gözlerimi yumardım tüm dünyaya sarıldığım sıcağında,
Ve bahçemizde otururduk seninle çocuklarımız koştururken,
Gül kokusu burnumuzda,
Elimizde dumanı üstünde bir çay bardağı,
İçinde mandalin bir oralet ile...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Becerebildik mi beceremedik mi bilmiyorum inan,
Hakkını verebildik mi sevmenin ?
Bence fazlası vardı devden de dev ama,
Belki kargaya yavrusu kartaldı bilmiyorum da,
Üstü kaldı masada,ve kimse almadı,
Uzatmadı dahi elini,
Üstü kalsın dedik ve çıktık aşktan...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Sen normal değildin,
Ben hiç ama hiç...
Bir kedin vardı bahçede,
Adı tekerleme bir çocuk dilinde.
Sen bir kediyle kaçtın itiraflarından,
Ben bir plastik tavşanla masalarda...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Fotoğraflar verirdim sana hediye diye,
Eski istanbul kadar güzelsin sevgilim deme çabalarımı katlar ütülerdim her sabah sana...
Kendimi bir daha hiç o kadar canlı yaşar hissetmedim sevgilim...
Yarı ölü tanrısıydım genç mürid kuşların sadece.
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Biz başka doğmuştuk seninle sevgilim,
Bizi başka sevmişlerdi,
Bizi başka büyütmüşlerdi belliydi...
Mıknatıs misali,
Çekildik birbirimize,
Kaçsak kaçamadık,
Zaten kaçmak da hiç istemedik...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Eridik birbirimize,
Karıştık tanrının kutsal bardağında,
Ve döküldük araf'ımıza seninle,
Bir daha da çıkmadık,çıkamadık oradan fikrimce...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Sen normal değildin,
Ben hiç ama hiç...
Nasıl da bulduk birbirimizi...
Benim şansım,
Senin şanssızlığın mı,
Yoksa tanrının ıslak gözleriyle bize gülümseyişi miydi inan hiç bilemedim...
Ama,
Nasıl da bulduk birbirimizi...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Toprak renkli gözlerin gezegeninde,
Mavi gözlü bir sevda doğurdun sen bize...
Kadim kalbine sağlık sevgilim,
kutsal rahmine sağlık aşkım...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Buzdan günlerde,taş meydanlarda otururduk seninle,
Mutluyduk,
Gökyüzü bizimdi,
Ve her şeye yeterdi...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Sevmek sevmekti,
Başka hesabı yoktu birbirine bakan masum gözlerin,
Aman onların olsun tüm pis işleri,
Dışarıda kalsın,hiç girmesin içeri,
Biz bizden başka bir şeyin nefesini almayalım asla içimize,
Kirlenmeyelim hiç sevgilim...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Ve biz ezelden beri zaten hep zengindik seninle sevgilim...
Kağıt paralar bahanesiydi sadece bu sinsi oyunun...
Biz tertemiz beş taş oynadık,
Saklanbaçlar saklandık seninle...
Mutluyum yani bu anlamda.
Gözlerimde kirlenmedi dünya hiç seninle.
Şimdi kavga bende,savaş bende.
Başka bir adam döndüm her savaştan...
Yine içimde o aynı çocuk uzanıyor ama yine de sen merak etme...
Anomali sevdalar zamanıydı yüzyılın belki.
Sen normal değildin,
Ben hiç ama hiç...
Olsundu,
Mutluyum yine de,
Alsan da almasan da beni yeniden içeri,
Denedim mi denedim...
Yine de sevgilim,
Çöpe atılmış kolu kopmuş sökük ayısı ruhumun,
Daima senin...
Seni seviyorum,
Ve sana da benden bir "Günaydın,Merhaba..."


10.09 takvim yaprakları solacak ağaç dallarında bir bir sevgilim,adı eylül olacak aşkın...