30 Temmuz 2025 Çarşamba

Senden düşmesi bile güzel

 
Senden gitmesi bile güzel,
Ardımda uçuşan bir uçurtmanın şiirlerden kuyruğu,
Uçuşuyorum bir başak kabuğu gibi,
Viran bağlarda.
Senden gitmesi bile güzel,
Açıp kırıp korkuyla sıcak kumlardan kabuğumu,
Denize dokunduğum o ilk anın hissi gibi.
Bırak yüce dağları kutsal sözleri,
Gel seninle en güzel mavilerini serip denizlerde sevişelim.
Senden gitmesi bile güzel,
Bir dileğin bir duanın son nefesinden bir karahindibanın dalından uçup süzülür gibi...
Düşer gibi hiç bilmediğimiz cennetin yeşilini beğenip üzerine giymiş bir dağın el değmemiş çayırlarına...
Senden gitmesi bile güzel.
Sana ağlamak düşmek kurak bir iklim gibi,
Sana bağırmak içinde büyütüp en değerli hissini yırtıp kanını canını çığlık çığlığa doğurmak gibi.
Gözlerde yaş tüm sızıların üzerine ıslak bir savaş ardı gülmek gibi.
Adı özgür olsun düşümün,
Adı taha olsun oğlumun da,
Düğün sonrası oturalım elele evin arka bahçesine seninle,
Verandada serin bir rüzgar alsın gözlerimizden durmadan kanayan yaşlarımızı,
Ağlayalım ağlayalım dünyadaki tüm vuslatlara inat,
Beklesin sevişmeler mühim değil,
Sekizinci gün sevişelim seninle göz göze, ölüm gelmiş de ölmek istemiyormuşuzcasına yavaş...
Kavuşmamız yeter de artar herşeye,
Mühim değil inan tüm geriye kalanlar.
Yuvasında büyüyüp bahçedeki ağacımızın,
Senden düşmesi bile güzel...


09.48 düş düğünler mevsimi gelmiş yüzünde,
ve don yemiş senin kiraz ağacı avuçların sanki...
denk gelmiş olacak benim avuçlarımda bir volkan kaynıyor sevgilim...
Tut ellerimi durma haydi yeniden,
Söndür yangınımı lütfen ellerimden...
Seninle vur beni,
Çünkü dokuz köyden kovulup,
Dokuz ocağa düşüp yeniden yanıp,
üşümek istiyorum yeniden seninle...

Dikenli bir tele sımsıkı tutunmuşum gibi

 
Ana karnında gibi uyurken büktüm içime elimi.
Özledim ah'ımı yaksa da çok canımı.
Zaten sevda dediğin nedir ki.
Bir uçurum var sanki tam şuramda,
Dikenli bir tele sımsıkı tutunmuşum gibi,
Ellerim kan revan,
Yüzüme damlıyorsun tek tek ılık kızıl yağmurlardan düşüp,
Biraz da üşütüp,
Yüreğim kül,
Yine de aldım aşktan hakkımı...
Bin yandım bir düştüm de paramparça topladım tek tek kendimi,
Yürüsem de yeniden,
Doğrulamadım...
Yanlıştan yanlışa uçtum rüzgarından bir başak gibi de,
Bir gonca filiz veremedim düşüp toprağına,
Felek küsmüş dönmüş yüzünü bize...
Yoruldum yoruldum da düştüm dalımdan serin yerde uyudum,
Üşüdüm üşüdüm de küçüldüm,
Anamın karnına döndüm rüyamda,
Seni düşündüm huzurda,
Seyrine hayran uyudum...
Ah'ın mıh olmuş sütbeyaz güvercin kanatlarıma,
Germiş beni çarmıha,
Çakmış tüm gülen dünleri avcuma,
Bir ılık kızıl mürekkep akmış süzülüp sızıp beyazdan tenime,
Ah dememiş susmuşum gülüp yüzüne,
Mıh'ın pasını merhem saymışım tüm ızdıraplarıma...
Mıh'ı ellerin dövmüş diye yaslamışım başımı bir yanıma,
Ellerinin kokusunu aramış durmuşum götüreyim diye kabrime...


09.13 sevdaya düşen kabirler mi ağır yoksa kabre düşen sevdalar mı daha sıcak bilemedim...

bir denizin atı gibi yırttım sonra karnımı

 
Acı çekmenin kimyasallarını arıyordu zihnimden sanki gözlerin.
Durmamız gerektiğini hep biliyordum taa en başından beri.
Ayaklarım sana yürüyordu düşüyordu artık,
Durduramıyordum ruhumu,
Sen durdur bizi diye yalvarmak istedim sana,
Dudaklarımı tek parmağınla diktin o zaman,
Kül düştü dilime de sustum sanki bi ömür.
Anlat haydi kendine,
Neden niçin kaçıyordun gerçeklerden,
İçinde duyduğun sesi ben de duydum sevgilim.
Acı çekmenin kimyasallarını arıyordu zihnimden sanki gözlerin.
Durmamız gerektiğini hep biliyordum taa en başından beri.
Ama duramadım,
İnsan kaderinden hiç kaçar mıydı...
Ağla dedin bana,
Sonra beraber güldük seninle.
Yuvaya sığmayacak ekmek parçasını bulmuş karınca gibiydi kalbim ilk defa,
Koşa koşa atıyordu yüreğim sana kavuşurken yalnızca...
Sonrası yüreyen ölüler senaryosu vakitler kaybı,
Yaşamak dediğin topladığın anlar kutusu yatağının altında,
Yaşamak dediğim dizlerine uzanıp uyumakmış bana...
Karıştım sana,
Karıştın bana...
Yoksa içimden geçmezdi aşkın senin ruhuna döktüğü tüm o yollar,
Sen de biliyorsun bunu,
Sineklere zindan plastik telleri var o insanların,
Tellerin üzerine tutunmuş minicik bir kuş tüyü,
Nasılda güçlü kolları bir görsen,
Koparamaz hiç bir rüzgar biliyorum tutunduğun yerden seni...
Ben bir kedi oldum bazı,
Sen bir kuş belki,
Kondun başıma,
Yürüdük seninle tüm törelere inat yolu.
Tertemizdik seninle.
Mendilin mesajı vardı mürekkebi eskilerden damlı,
Kilimin ilmek ilmek el ele dokuduğumuz sevdalı mektubu,okudum okudum durdum...
Acı çekmenin kimyasallarını arıyordu zihnimden sanki gözlerin.
Durmamız gerektiğini hep biliyordum taa en başından beri.
Şiirlerini doğurmaktan korkan,doğurmak istemeyen bir denizin atı gibi yırttım sonra karnımı tuzlu mavisine suyun,
Binlerce şiir doğurdum içimde büyütüp senden yüklü kervanıma.
Bir göç ki dönmez geri,
Bir kervan ki anlamaz hiç beni...
Kaldık içimdeki sessiz karanlık uzayımda bi sen bi ben kutsal fısıltılarımız ile sevgilim,
İki ses kalmış yalnızca bir ömürdür gönlümde,
Konuşuyoruz hala gözlerimi kapattığımda seninle gecelerde.


08.36 gitar çalardı senin ellerin.
müziği eğirirdi gözlerin ve beni örerdi gülüşüme atkı diye...
Kanı çekilmiş rengi solmuş düşlerden geriye kalanlardık sadece seninle sonrası artık.
nasıl izin verdiler seni sevenler üstelik buna anlamıyorum inan.
kızdım kızdım durdum sadece.
dağ kadar devden yekpare kayaydım,düşün düşün kuma döndüm...
mecnunu bilmem görmedim hiç ama geçilmez çölüyüm sevdanın...

denizin kaplumbağaları yıldızları arıyor

 
Bir kış geldin kondun yanağımdan ellerime,
Bir kış çıktın gittin güneylerine.
Dönmedin bir daha gerine...
Parmaklarından öptüm ısıttım yüreğini,
Nefeslerimden yaktım üfledim avuçlarını,
Pişirdim ruhuna sıcak ekmeğini.
Hep şarkılarımızı çaldım tanırsın avuçlarımda yuvanı diye,
Dönersen belki eğer...
Bir kış geldin kondun yanağımdan ellerime,
Bir kış çıktın gittin güneylerine.
Dönmedin bir daha gerine...


22.01 geceyi kesiyor karanlık gökler,denizin kaplumbağaları yıldızları arıyor yol bulmak için...

zincir çözüp kabrim denizine

 
Sustuklarımı çözüyorum bir bir dilimden gayrı,
Yükselebilsin ruhum göğüne artık.
Günahlarımı bırakıyorum zincir çözüp kabrim denizine,
Hafifliyorum sırtımdan çözdükçe bir ömürdür taşıdığım dağları tek tek.
Ah almasın dedim göynüm sustum yüreğimi kaç sefer,
Gözlerimi kıstım uzun uzun baktım da sana,
Anlamadın,
Gemilerimi mektup mektup katladım sana sihirlerinden dökmeyip hiç amma,
Şiirleri senin denizine bakıp bakıp,
Gözlerinin karalarından yürüttüm...
Bin fil koştu savaşıma,
Bin yaş döktüm utanıp yüzüm dönüp senin surlarına.
Bırak patlamasın şu dev yanan toplar başımızda,
Aç kapılarını şehrinin,
Teslim ol uzat gözlerini bana,
Bir ömür bakışalım seninle sonra hem de hiç ayrılmadan...
Sustuklarımı çözüyorum bir bir dilimden gayrı,
Yükselebilsin ruhum göğüne artık.
Günahlarımı bırakıyorum zincir çözüp kabrim denizine,
Hafifliyorum sırtımdan çözdükçe bir ömürdür taşıdığım dağları tek tek.
Soyundum dilimden gerçeğimi,
tüye döndüm savruldum saçın rüzgarından,
Uçuştum durdum da kanatlarca yolu bir ömür,
Sıcağına güneyime değemedim hiç inan...


21.40 küle döner ateş.cehennem bir hatıra olur yana yana.çatırdar gülüşün aklıma gelince sinemin kemikleri sevdandan...

29 Temmuz 2025 Salı

keyfi kaçık kafaların deli çayları

 
Bir is kokusu sinmiş dünden tenime,
Bir yangın yavrusu yanıp büyümüş göğsümde.
Bir "merhaban" aldı götürdü benden aklımı.
Aklım yapayalnızdı hep o güne dek tüm nefeslerimde.
Devden dev bir kainat var içimde,
Beceriksiz miyim,
İçine sığamıyorum...
Harap gülüşlerimin üzerinde yürüyorum,
Eziliyor mutluluk kırılan taşların seslerinde ayaklarımda.
İnatçı vampir sinekler ısırıyor kolumu bacağımı,
Koşuyorum ama kaçamıyorum.
Kuyruğum da yok kovamıyorum kaşındıran dünleri.
Bir bağlama bir cura aşık olmuş bir piyanoya aynı anda,
Susup kalıyorum bir ağaçmışcasına bilgeymiş gibi,
Çalsam çalamıyorum...
Tüm inkarlar yalan,tüm inkarlar papatya çayı çatlayan başıma sadece...
Bir is kokusu sinmiş dünden tenime,
Bir yangın yavrusu yanıp büyümüş göğsümde.
Bir "merhaban" aldı götürdü benden aklımı.
Tüm rüyalar bir yalan,
Herşey dudaklarımızda sustuğumuz kadar...
Güldüler,gülerler onlar hep zaten.
Umrumda değil aslında yerinden hiç kıpırdamayan tüm o sabahki güneşler,
Dans ediyor dönüp şu mavi genç güzel dünya sadece...
Bir is kokusu sinmiş dünden tenime,
Bir yangın yavrusu yanıp büyümüş göğsümde.
Bir "merhaban" aldı götürdü benden aklımı.
Dayamışım gecede göğe bir merdiven karanlık yokuşuna yürüyorum...
Sorsalar uzaktan söyleyecek bir şey yok,
Baksan öylece duruyorum.
Halim harap,
Keyfimi sorsan bombok kuruyorum.
Duyan var mı sormayı bıraktım artık,
Bir kuyunun dibinde bıraktım tüm bağırmaları,
Umut,bir köpeğin mavi gözü şimdi sadece...
Bir is kokusu sinmiş dünden tenime,
Bir yangın yavrusu yanıp büyümüş göğsümde.
Bir "merhaban" aldı götürdü benden aklımı.
Peki sen nasılsın bu yokuşlarda şimdi sevgilim,
Yükün ağır mı,
Acıyor mu plastik poşetlere sürgün mektuplarda taşırken kesilen o kuş kanadı kadar hafif parmakların.
Ağrıyor mu ayakların...
Keyfini kaçırıyor mu hep aynı günler,
aynı başarılar senin de...
Bir is kokusu sinmiş dünden tenime,
Bir yangın yavrusu yanıp büyümüş göğsümde.
Bir "merhaban" aldı götürdü benden aklımı.
Ne kadar yıkansam ve kazısam da derimi,
Bu aşk'ın isini sinemden bir türlü çıkaramıyorum...
Bir zaman yolcusuyum istesem de istemesem de hergün,
Ne zaman kapatsam gözlerimi bu dünyadan kaçıp,
Kokuyorsun burnuma en mutlu dünlerimiz gibi,
Sen,bu kainatın neresinde olursan ol o saniye için farketmez hiç,
Ve ben sana geliyorum...


08.48 keyfi kaçık kafaların deli çaylarını,içine yüzmeye girip rüyalara dalıp içiyorum.

28 Temmuz 2025 Pazartesi

bülbüller çalıyor ders zilimizi sevgilim

 
Dağların denizi öptüğü bir yerde,
Dağlar kıyıya paralelmiş ne demek şimdi anlıyorum.
Şehri bir sevgili gibi kollarının altına almış,
Ne kadar da küçüksün der gibi bakıyor üstten gözlerine,
Bulutlardan bir atkı almış salınıyor boynundan göklere...
Fiyakalı hergelelerin diyarında,
Kimselerin uçmaya dahi cesaret edemediği şu kadim rüzgarlarda sanki bir kahraman dalgalanıyor...
Ağaçlar dans ediyor düğünümüzde,
Parfümün bir su kenarından kırılmışcasına bir cam şişe yeşil defnelerden can bulup etrafımızda uçuşuyor...
Dağların denizi öptüğü bir yerde,
Dağlar kıyıya paralelmiş ne demek şimdi anlıyorum.
Anlatılanlar ve sorulanlar eskiden güzelmiş,
Şimdi bomboş yeni anlıyorum.
Ama öğrenmek hiç ama hiç bitmiyormuş...


09.54 bülbüller çalıyor ders zilimizi sevgilim...

Canlı yeminim senin

 
Dökülüyorum sana tanrım.
Zamanı geldi artık sanırım.
Tel tel ve kırıntı kırıntı.
Karıncalarına ve solucanlarına yem olmak için mi büyütüyorsun peki bizi.
Kimi besliyorsun kim ile tanrım,
Seni güldürmek için miyiz peki sadece belki,
Yada kızdırmak,
Sevdiğin ve yanına aldığın tatlı bir enik gibi...
Dökülüyorum sana tanrım.
Zamanı geldi artık sanırım.
Tel tel ve kırıntı kırıntı.
Ağlıyor musun sen de peki kaybedince en sevdiğin ruhları,
Tüm yapmaları bırakıp kenara kafandan bir an,
Arkana yaslanıp sadece bakıyor musun hiç sen de bu mavi yeşil kocaman bahçene bazen peki ?
Dökülüyorum sana tanrım.
Zamanı geldi artık sanırım.
Tel tel ve kırıntı kırıntı.
Canlı yeminim senin,
Ellerinde büyüttüğün özenle belki,
Annemin karnı,
Babamın gözlerisin belkide,
Ver ağzına beni büyüttüğün o bana hep korkuyla anlatılan canavarına haydi,
Çiğnesin beni acı,
Çiğnesin beni huzurun hafifliği.
Seni seviyorum.
Amacım,amacın herneyse de,
Seni seviyorum,bilesin...


09.38 metaforlar kusuyorum zihnimin midesinden göklere,sen dolular yağıyor diye kaçıyorsun belki evine.Ben bulanık gözlerimde ve buğusunda ruhumun camlarının,parmaklarından bana kalan son yazdıklarını arıyorum oysa düşlerde sadece...

Ölsün diye doğan çocukları var tanrının

 
Ölsün diye doğan çocukları var tanrının,
Denizin kaplumbağaları gibi...
Yüzlercesi koşuyor günahsızların hiçbir şey bilmeden cennete.
Kenarı kırışmış eski saman sarı bir kitap gibi,
Güzel kokuyor ruhunuz,
Gözlerimde bir kıyametin istemeden yok ettiği bir yakamoz gibi...
Kalbimin kara deliği sözlerin,
Beni katran bir cehennemden yemyeşil bir cennete saniyelerde sürer gibi...
Su kenarında yeşil yaprak kokusu kokun,
Korkuyorum gözlerimi kapatırsam memleketime uyanırım diye uzaklarında.
Ölsün diye doğan çocukları var tanrının,
Denizin kaplumbağaları gibi...
Kağıt paraların sarayları,
Serin mavide yüzemez sevgilim,
Yada yanan sarıda yürüyemez parlayan değerli taşlarınız,
Ve gök mavide uçamaz altın arabalarınız asla...
Ölsün diye doğan çocukları var tanrının,
Denizin kaplumbağaları gibi...
Yalanlarınızı ezberleten okulları var şehirlerinizin,
Güzel düşlerin üzerini örtmeye çabalayan planlı endişeleriniz var siyah örtülerden.
Bu kadar neyi istiyor olabilirsiniz ki bencil bir çocuk gibi.
Alın o zaman ve kurtulun kendinizden.
Mide bulandıran bir gülüşünüz var günahlardan tırmandığınız o plastik oyuncak ağacınızdan,
Ağzınızın kenarından yediğiniz çocukların kanları taşıp akıyor bayım,
Elinizdeki silah dahi sizden utanıyor,
Yazık...
Ölsün diye doğan çocukları var tanrının,
Denizin kaplumbağaları gibi...
Doğduğu an mermilerden kaçıyor bebekler bile rüyasında.
Kaç savaş daha yensem bu canavarları biterler acaba sevgilim,
Kaç savaş daha istemeden ezsem hepsini bitecek bu karanlıklar bilmiyorum.
Kocaman bir orman,kocaman bir bahçe bu hediye ceza bile bize tanrıdan.
Heryere naylondan camdan yeşil hapishaneler yapmak niye,
Seralara hapsetmeyin zamanı büküp otları ağaçları kağıt paralar için.
Yaşayın sadece,yaşamın ta kendisi için...
Deliriyor muyum yoksa uyanıyor muyum inan bilmiyorum,
Belkide aynı şeydir,
Baktığın yere bağlı gördüğün sevgilim.
Bi bakmışsın hainiyim sevdanın,
Bi bakmışsın ve anlamışsın,kahramanı belki...
Ölsün diye doğan çocukları var tanrının,
Denizin kaplumbağaları gibi...
Yüzlerce gülümseyişin çıkıyor işte kırıp kabuğunu yüzünün kumlarına,
Bana birini ver yeter sevgilim,
Alırım avuçlarıma ve büyütürüm onu koruyup denizlerimde.
Kimseye yüzmesin düşlerin ve gülüşlerin ne olur,
Bana,yumurtandan çıkıp güldüğün o en güzel gülüş gibi...
Seni yüzünden avuçlarıma alıp denizlerime sakladım,
Kimseler seni üzemesin diye hiçbir yere gitmedim,
Oynamadım yerimden hiç,
Seni gözlerimde bekledim...
Ölsün diye doğan çocukları var tanrının,
Denizin kaplumbağaları gibi...
Ve yaşasınlar diye uyumadığım günleri senelerin...



09.15 bir sabah vapurunun sesi var yeşilden bahçemin denizlerinde ve kuşlar yüzüyor sanki maviden çarşaf gibi bir gökyüzünde...seni bekledim tüm sabah,asla olamayacağın bir yerden çıkar gelirsin belki diye...

Aynada parmağının izi


Ayaklarım altında sıcak taşlardan yollar.
Yanıyor yıldızlar göklerden kaçıp ateş alıp,
Yuvasından düşen uçmaya hazır değil yavrusu gibi kara dallarından düşerim şu fezanın...
Gözlerin,solucan delikleri ömrümün,
Bir onsekizim bir kırk.
Düşlerin treniyim her nefeste bir ömür gidip gelirim.
Sen umrumda bile değilsin ey etten fani,
Ey zavallı,
Korkağı bu aslan diyarının,
Ben yalnız Hak'tan dilenirim bir damla su yada bir kırıntı tanesi aşk'ı...
Üç çekirdek düşer günebakanın sofrasından elime sonra,
Bir karınca olur ruhum bir kış yaşarım.
Bir savaş düşer önüme yelesi alev alev ataştan dev bir aslan olur yerim yekten tümünü düşmanın...
Ayaklarım altında sıcak taşlardan yollar.
Yanıyor yıldızlar göklerden kaçıp ateş alıp,
Yuvasından düşen uçmaya hazır değil yavrusu gibi kara dallarından düşerim şu fezanın...
Gözlerin,solucan delikleri ömrümün,
Bir onsekizim bir kırk.
Sesin hakikat,
Sesin merhemi yangınımın.
Yaşamak bir misal,
Ve Aynada parmağının izi...
Benden önce görürüm sayende seni.
Denizde uçuşuyor göğün rengarenk kuşağı,
Dualar yağmur olmuş yıkıyor yüzümü.
Ayaklarım altında sıcak taşlardan yollar.
Yanıyor yıldızlar göklerden kaçıp ateş alıp,
Yuvasından düşen uçmaya hazır değil yavrusu gibi kara dallarından düşerim şu fezanın...
Gözlerin,solucan delikleri ömrümün,
Bir onsekizim bir kırk.
Bağımda iki yolcu,
Cennetin sesi kulağımda her günü hancı.
Yüzün gördüm günden beri,
Güneşi beklemem gerekmez oldu...


19.24 ömür döksün Hak senin kadife kesene.
Bana kederi kalsın tüm yaralarının,kesiklerinin.
Seni seviyorum...

26 Temmuz 2025 Cumartesi

kılıçlar,kitaplar ve savaşlar

 
Abisinin kılıcını eline almış bir çocuk prens,
Savuruyor şiirler gibi gül yaprakları misali kadifeden tehditlerini bir oda dolusu düşmana.
Koca bir ev bu dünya,
Kaç katı çıkıp inebilirdin ki bu kadar az bir zamanda...
Çiçekleri de mutlaka sulamalıydı üstelik her şövalye,
Anlamak için mandalinanın o güneş rengi suyunu.
Kirazın kan rengini kim koyuyordu içine,
Yada hangi ressama gidip çalıyordu boyalarını,
Bir havuç saklanırken kahverengi toprakta.
Abisinin kılıcını eline almış bir çocuk prens,
Savuruyor şiirler gibi gül yaprakları misali kadifeden tehditlerini bir oda dolusu düşmana.
Yoruldu yada sıkıldı bilmiyoruz ve neden,
Anladı belkide herşeyi bir nefeste,
Ve bıraktı kılıcı farklı bir yere aldığı yerden.
Sulamaya devam etti gökleri sonra bir yerden bir yere...
Ve sustu sonra,
Neden hiç anlatmadı bile.


09.27 kılıçlar,kitaplar ve savaşlar üstüne...

bir fedakar denizatı misali fani kapısını kırıp sinemin

 
Yarım bardak su girmiş güneşle arama bir balkonda,
Parlıyor çırpınırcasına bir şeyler söylemek istercesine sanki karşımda,
Tozlu solmuş altın rengi bir yoldan yürüyor kadın maviden dahi yorulup da sonra.
Kuruyan külotlardan bir sarayım var ve tahtım bir balkon,
Hayat ekşi dandik bir şeker gibi yapışıyor dişlerimden zamana,
Yine de gülümsüyorum seni görünce herşeye ve heryere...
Öp beni diyorsun infazımı istercesine sanki bir bakışla,
Elimde bir şişe,
Bir damla zehir kendimce demlediğim onsekizbin alemden gizlice.
Çocuklar uyanmasın diye çorap bile giyiyor oysa atlar,
Ve sessiz film gibi sadece fısıldayan bu hain savaşlar,
Uyanmasın asla bebekler diye konuşmayı bile unuttu tüm vicdanlı engerekler...
Sen ise,
Öp beni diyorsun infazımı istercesine sanki bir bakışla,
Elimde bir şişe,
Bir damla zehir kendimce,
Sürüyorum dudaklarımı son nefesime,
Öpüşür gibi şu karanlık önümü görmediğim ölüm ile,
Seni bütün pişmanlıklardan ve bu büyük yükten kurtarıyorum sevgilim...
Merak etme aptal değiliz romeo yada julliet gibi,
Seni azad edip göğsümün kemik kafesinden,
açıp bir fedakar denizatı misali fani kapısını kırıp sinemin,
o güzel ruhunu yaşama armağan ediyorum...


09.08 hançere zehrini sürmene ne gerek vardı sevgilim,
iste ben kendimi boydan boya keserdim...

Denizler ardında yirmibin timsah

 
Ve yuvasından düştü tüm kuşlar.
Acıması yok doğanın doğana.
İlk nefeste bıçaktan keskin olmalı pençen,
Ve kükremelisin en büyük ateşten de büyük hem de bir cehennemin ortasına da düşsen...
Siyah gazoz,
Beyaz dondurma.
Hayat dilinde bikaç güzel tat.
Ve yuvasından düştü tüm kuşlar.
Havada uçuşan iki tüy var zamandan da yavaş aşağıya süzülüp düşen.
Ve küller düşüyor tüyler gibi bir yağmura dönüşüp bir yangının ardından.
Salına salına ölüyor yüzü gülen tüm şehit hayvanlar.
Çığlıklar,ademoğlunun ışıldayan çivileri sadece...
Ve yuvasından düştü tüm kuşlar.
Yuvasından döküldü tek tek bizi kurtaracak uçuşan masum tüyler gibi o gümüşten kurşunlar...
Utandı canavarlar bile ağlayıp gittiler inlerine sonra,
Canavarlar bile canavar dediler bizlere...
Beyaz su,
Altın bal.
Hayat yine de dilinde bikaç güzel tat.
Ve yuvasından düştü tüm kuşlar.
Kulağımda bir piyanonun mırıldandığı üç notalık tekerlemesi.
Kızgınım,
Cezam sabit,
Yine de kesip yüzüyorum kendimi...
Bir serçe ile bakışıyoruz yanan bir yerde,belki bir cehennemde,
Tanrım tek doğru,kullar yalanlardan binbir heceli bir keyifte,
Ah güzel kuş,ah aslan yürekli güzel serçe,
İkimizden biri yanlış bir yerde...
Denizler ardında yirmibin timsah,
Kanatlarım varsa önemli değil ey toprağın şeytanları,ey yalanların masumları,
Siz beni öldüremezsiniz,
Ceza veremezsiniz bir bıçağın aktan parlayan keskin yüzüne,
Kızgınım,
Cezam sabit,
Yine de kesip yüzüyorum kendimi...
Ve cellat çeşmesinde yıkıyorum ellerimi.
İbretin taşında bir başına küçük beyaz bir tüy,
Ağlıyor yok diye ağırlığı bir günah olsa yine de bir karınca kadar...
Ve yuvasından düştü tüm kuşlar.
Kızgınım,
Cezam sabit,
Yine de kesip yüzüyorum kendimi...
Affetmiyorum,
Çaresizliğimi ve sessizliği...
Veriyorum kendi ellerimden hükmümü.
Peki ya geriye kalan tüm o korkak,yalancı masumlar ?
Kızgınım,
Cezam sabit,
Yine de kesip yüzüyorum kendimi...
Ve yuvasından düştü tüm kuşlar...


08.29 dört kardeşi var içimdeki kaçtığım adamın.ve milyonlarca yenmem gereken düşman durmadan dönen ve üreyen bu alemde...

içimde bitmeyen bir sorgu var...

Olsundu

 
Kırıldı kolum kanadım.
İşe yaramaz dedi belki babam kartalın yuvasından ve o kutsal dağdan.
Kaç yazar,yürüsem evliyası olsam tüm yerlerin,
tüm toprağın ve anlatsam hepsini sana kana kana hem değil mi...
Göklerde amirali olmadan yırtıp beyaz bulutlarını mavinin,
Olamaz mıyım ki yine de söyle senin o cesur evladın,
Yerde on aslanı yensem devirsem de,
Gökte vurmasam gök rengi bir güvercini misal,
o pır pır korkan masum göğsünden...
Olamaz mıyım ki yine de söyle senin o canın evladın...
Kırıldı kolum kanadım.
İşe yaramaz dedi belki babam kartalın yuvasından ve o kutsal dağdan.
Bilmem neden tüm bu olanlar,
Bir şairim ve alınganım,
Ben seçmedim inan...
Ruhu senin tanrın üfledi karanlık ve ıslak içime.
Kırıldı kolum kanadım.
İşe yaramaz dedi belki babam kartalın yuvasından ve o kutsal dağdan.
Yerde yüz fil ile sustum binbir gün yapayalnız,
Bile isteye aç ve susuz da,
Yine de senin gözlerinin göğüne çıkamadım hiç bir sinek olup,dahi düşemedim sevgi dolu diline.
Kırıldı kolum kanadım.
İşe yaramaz dedi belki babam kartalın yuvasından ve o kutsal dağdan.
Aç yaşadım,
Susuz yaşadım,
On aslan ile savaştım tek başıma da,
Onsekizbin alem yürüdüm dolaştım da,
Ölmedim,
Yaşadım yine de,
Amma,
Eremedim bir türlü senin altını eritip içen o güçlü parlayan güneşine...

Yine de,
Canın saolsun,
Olsundu...


09.57 yuvanın incesi,sütü kardeşine acıyı kendine uzatıp saklayanı,kolu kanadı kırık güçsüzü belki senin gözlerinde,
öpüyor seni kadim güçlü ellerinden ve yüreğinden baba,
es geçip devden dev o keskin kutsal kılıcını...
Bin alemi kestim kana boyadım,
Onsekizbin alemi yürüdüm anladım da,
Bir seni yenemedim hala kafamda,
Herşeye rağmen,
Seni çok seviyorum baba,
İyi ki vardın,
iyi ki varsın...

Babama...
(Can'ıma...)

25 Temmuz 2025 Cuma

düşeceğim senden içeri kaç yüz yıl varsa bizden uzakta

 
Sabah yedi belki.
Güneşin yakamozu denizin omzunda parlıyor gururla yıldızlardan bir rütbe gibi,
Ve uzağımda karıncadan insanlar penceremde bir resim misali,
Aşk ile baksan göreceksin inan,
Denizde mavi tertemiz bir nevresim serili.
Yine de yerde yatar nedense bilmem tüm dilenen insanlar.
Kurumuş bir şiirin kırıntısı serpili toprakta yuvalarına taşırlar belki diye,
Gün tatil piramit karıncalarına belli ki.
Temmuzun sineği,ağustosun böceği terketmiş gelmiş tüm masalları ağızlardan,
Zaman tatilin yazı.
Sabah yedi belki.
Güneşin yakamozu denizin omzunda parlıyor gururla yıldızlardan bir rütbe gibi,
Kim kimi öpse suç tam da dürüst bir melek gibi oysa,
Avuçlarımdan sana su doldursam susamış dudaklarına uzatıp merhametin çiçeği açmış sana doğru uzanıp göğsümde yavaşça,
Sevişiyorlar der tüm gözler ve ağızlar,
Ah aahhh keşke...
Yalanlar dahi bazen ne kadar tatlılar kulağımda bile seninle.
Dudakların ışıldıyor ne zaman su içsen güneşte,
Evimin,uzanamadığım dalına asılı pırıl pırıl anahtarı sanki su ile parlayan dudakların karşımdaki ağaçta,
Ve ben demir parmaklıklar ardında ebedi bir mahkumum sana,
Konuşurken sen altından bir güneşin altında,
Gözü yalnızca ışıl ışıl parlayan o anahtarlara takılı kalan...
Sabah yedi belki.
Güneşin yakamozu denizin omzunda parlıyor gururla yıldızlardan bir rütbe gibi,
İncecik boynundan altı yol akar aşka doğru sanki dağlardan eriyip düşleri benim için,
Altısı da farklı bir kainata çıkar hangisinden insem kapatıp gözlerimi ve unutup almam gereken o nefeslerimi...
Albert solucan deliği demiş adlarına daha çocukmuş belli,
Bir perinin anahtar deliği her biri benim için oysa ki,
Gözümü kapatıp hangisine baksam seninle başka bir aşka başka bir sevişmeye soyunduğumuz kainatlar görüyorum sadece...
Divaneyim ruhunun harından esen nefesiyle o kalbindeki mum kadar bir damla aleve...
Artık tutamıyorum kendimi üzgünüm sevgilim,
Geçtim tüm uçmalardan,özgürlükten,göklerden,
Aç gözlerini teslim al beni gözlerinde bir saniyene,
Sana kanatlarımdan koşa koşa yanmaya geliyorum...


09.24 yeni bir boyutu var sözlerinin dilinde,sekizinciyi bulduk artık seninle belkide,yeni bir kainat doğuyor usulca açıp kapadığın gözlerinde.kaç milyon radyasyon kesecekse kessin tenimi artık umrumda değil,düşeceğim senden içeri kaç yüz yıl varsa bizden uzakta fazladan farketmez ve seninle...

24 Temmuz 2025 Perşembe

uçan halılardan masallarda

 
Şiir şahsına münhasırdır çocuk.
Yüz kişiye yüz kelime versen kullansınlar diye,
Yüz farklı alem çıkar kağıtlardan.
Bin olur kafanda düşler de senin otuna değer de düşer cümlelere,
Sen kokar şiir buram buram sadece.
İşte bu yüzden bile sırf,
Şair şairi tanır çocuk,
Yazan yazanı...
Sevmek şahsına münhasırdır çocuk.
Kaç kişiyi sevdim desen de kandırsan da kendini boşuna,
Her sevmek başka kainat,
Her sevmek başka alemdir,
Ama sen tek gönlünü bir aleme bırakır,
Aklın orada alemleri gezer durursun,
Akılsız yürümelerini göremez hiç kimse,
Anlayamaz zamanın kendi bile.
Sevmek şahsına münhasırdır çocuk.
Her aşk kendi kainatını doğurur ve büyütür,
Ve hiçbir kainat benzemez bir diğerine.
İşte bu yüzden bile sırf,
Sızı sızıyı tanır çocuk,
Seven seveni...
Şiir şahsına münhasırdır çocuk.
Bin kişiye bin renk ip versen örsünler diye,
Binbir aleme binbir mektup çıkar kilimlerden.
Yüzbin harf olur sözler de senin parmak uçlarına değer de düşer ilmeklere,
Yazdıkların görünür görmesini bilene uçan halılardan masallarda sadece.
İşte bu yüzden bile sırf,
Ören öreni tanır çocuk,
Yara yarayı...


08.58 fin.

altın bir güneş bileyliyor ışığını maviden çekiç vurup

 
bomboş sokaklı bir günün çığlık çığlığa bağırırken genç kırlangıçları,
kutsal çamurlu rahminde doğum yaparken bembeyaz pamuk bulutlar üzerinde bir rahibe,tam da doğum saatinde şu göçmen günün kanatları,
denizden sıkılmış kentlerin ıssızlığına şaşırırken büyük şehrin dilencisi,
altın bir güneş bileyliyor ışığını maviden çekiç vurup,
ve kör olmuş bir sabah,parmaklarından öğrenip yolunu
usul usul korkak adımlarıyla yürüyor gökleri...
Güneş suya veriyor daha da güçlensin keskinleşsin diye ışıktan dövdüğü kılıcını,
denizlerin göğsüne sokup kor kızıl dumanlardan çekip sıyırıp kınından sevdasını...

Kalk sevişelim demez kuşlar kuşlara sevgilim,
Titreşir mahşerin yeri titretmesi misali tüyleri şiirlerin,
Dans eder uçuşurken gözünde bir saniyeye talip olabilmek için düşlerin,
Uzanıp öper sıcak dudaklarını yağan yağmuru kesip yüreğinden yüreğim,
Saat sabahın dördü,
Ve ılık çiğ tanelerini içip dudağının üzerinden usulca kavrulan şu pervasız yazda,
titreyen dudaklarından içip tüm uykunu,
Öpüyorum seni,balı koklayan aç bir arının dilinden damağına çanlar vuran is kokulu çam tadı bir haz ile sevgilim...
Alacakaranlığın arkasına saklanmış o kızıl güneşin tadı var dilinde,
Ve güneşi içiyorum senden ve seninle...
Gök rengi teninde yer yer beyaz buluttan lekeler,
Yağmurları sıcağın henüz yağmamış damla damla bekliyor senden iznini masmavi parlayan göğsünde,
Ve ben henüz yağmamış göklerinden tek tek toplayıp içiyorum senin yağmurlarını,
Susuzluğum baki çölde yalınayak dolaşan sevdama sevgilim.
Kutsal çeşmenden vurup suyuna yüzümü,
Yaşama sende dönüyorum...


kuruyan sevişmeleri katlayıp asarken naylon iplere tüm sıkılmış aşklar,
biz derelere koşup üzerimizden çıkaramadan daha düşüp yıkıyorduk tüm bu yalancı kirlenmiş dünyayı seninle...
öyle bir öpüşüyorduk ki ,bazen o küçük derede boğulup gideceğimizi sanıyordum heyecandan soğuk sularına bi batıp bi çıkan başım ile nefes nefese,
saatlerin dahi sayıp bitiremediği uzayan karanlık gecelerde...


09.16 şehrin sesi uzak ve sağırdı yazlık memleketlerin kulaklarında her sevişme...

23 Temmuz 2025 Çarşamba

Bu uçsuz çukurları okyanus ettim yağıp dökülüp karanlık geceleri gülüşünden sağıp

 
- benim için birşeyler yazdın mı şimdiye kadar hiç peki ?

- binlerce mısra eğirdim kokundan,binlerce şiir döktüm yüzyıl yağmurları gibi sağanak senin için.
Gezegendeki bu uçsuz çukurları senin uğrunda okyanus ettim yağıp dökülüp doldurup karanlık geceleri gülüşünden sağıp...
Yüzyıllık uykumdan uyandım
aydınlatsın geceyi bu gezegenden artık diye yakıp yakıp göğe bıraktım buruşturup beğenmediklerimi fezada yanıp dumansız tutuşan yıldızları gibi şu kainatın...
Denize düşürdüm uğrunda ışıl ışıl yanan geceleri tek tek...
binlerce mısra eğirdim kokundan,binlerce şiir döktüm yüzyıl yağmurları gibi sağanak senin için.
haberin dahi yok hiçbirinden oysa.
(söylenmemiş olan.)

Sustum.gülümsedim sadece.yazmak zor,kolay iş degil."belki bir gün neden olmasın" gibi baktım sana,anlamadın...


08.54 sevdanın varoluşsal suskun dialogları...

Uyudum düşlerimi

 
Doğduğum yerdeyim tanrım.
Döngümü tamamladım.
Doğurup içimdeki tüm birikenleri,
Ardı sıra yetim öksüz bırakıp geriye kalan tüm hayalleri,
Ölebilirim huzurla artık,
Kes çıkart artık üzerimden bu sıcak etten hapishaneyi...
Ve al beni serin gölgesine yamaçlarının.
Göm beni ellerinden düşen damlalarının suladığı bereketli ağacının tam bağrına.
Bir olayım gövdesinden dalına bir kuşun uzandığı yaprağına dek kollarına.
Doğduğum yerdeyim tanrım.
Döngümü tamamladım.
Doğurup kesilen karnımdan denizlere tüm kinlerimi,
Ardı sıra öpüp koklayıp dolaşıp onlar uyurken tüm yetim bebekleri,
Ölebilirim huzurla artık,
Kes çıkart artık üzerimden bu ılık dönmeye devam eden mavi gezegeni...
Gözlerimde,baktığım yerlere sığamayan koca bir savaş,
Biri duymayan kulağımda sisli bir uğultu var.
Yüzümde akıp akıp coşkuyla sonra kurumuş kuru kırmızıdan bir derenin hatıraları var.
Ve kulağıma uzaklardan gelen bir flütün sesi huzur veriyor sonra,
Var mı yok mu gerçekten o ses bilmiyorum,
Kapatıyorum gözlerimi her şeye saniyeler kadar,
Bir kadın yürüyor bülbüllerin arasından sabah güneşinin yakamozuna balkonumdan gözlerime ve düşlerimde sonra.
Düşlerimi ısırıyorum kanamış ölüler kadar kuru dudaklarımda...
Aklımı mı kaçırdım söyle lütfen tanrım yoksa,
Aklım mı kaçtı mutlu düşlerimize cenneti diye belkide oysa,
İnan bilmiyorum.
Uyuyakalmışım herşeyi bırakıp ölmüşcesine savaş meydanlarında.
Bir farkım yok yerde yatan masum bir ölüden de oysa.
Uyudum düşlerimi,
Uyudum düşlerime.
Ömrümün en güzel uykusunu uyudum uyunmaz seslerin arasında...
Doğduğum yerdeyim tanrım.
Döngümü tamamladım.
Cenneti de cehennemi de yaşadım nefeslerimde,
Beni çek al içimi yakan nefeslerimden koparıp dalından bir elman gibi haydi artık,
Isır beni ve öldürüp anlamlandır kutsal huzurla dilinde.


07.58 beni ısıran düşler uyandırıyor umutlarımı her sabah.

Eli toprak bir çingene tükürdü bıçağına

 
Eli toprak bir çingene tükürdü bıçağına,
Ve yemin verdi elini kesip andına.
Kanını toprak içti,gözlerini yeşil rüzgarlı çayırlar ve sonra.
Ve günlerden bir gün bir kıyamet açtı ruhumda bir şubatta,
Toz toprak oldu tüm sözler sonra bir anda.
Öldü tüm çingeneler ve yeminler sokakta.
Adı savaş oldu oğlumun,
Adı sessizlik oldu kabrimin.
Eli toprak bir çingene tükürdü bıçağına,
Ve yemin verdi elini kesip andına.
Pili yarım saat dayanmıyor artık radyomun,
Piller bile yaşlanır ölürlermiş anladım.
Tozmuş toprakmış her yer,her şey,
Artık silmiyorum bıraktım...
Ve günlerden bir gün tersi dönmüş bir böcek bacağını oynatacak yeniden ruhumda,
Kalbim yeşillenecek filiz verecek solumda,
Ay ışığını yakacak tertemiz beyazdan da beyaz denizden bir çarşafa ve sonra,
Sen geleceksin tülünü çıkarıp da yeniden ruhuma,
Her şey yeniden başlayacak işte tam o zaman...
Eli toprak bir çingene tükürdü bıçağına,
Ve yemin verdi elini kesip andına.
Sevmekten düştüm de ben çoktan,
Kırıldı kolum kalbim kanadım,
Uçamadım da bir daha ne kadar denesem de onca,
Dedim ya sevgilim,
Sevmekten düştüm de ben çoktan,
Düşemem senden asla ve asla...


11.57 yuvasından düşen yavru bir kuşla ,ağaçtan düşen küçük bir çocuk arasında bir yerde saklandım,sıkıştım kaldım...

22 Temmuz 2025 Salı

nazlı bir adasın sen egeden

 
Bir noktasın gözlerimde gün be gün benden uzaklaşan.
Yıllar dolmuş kumbaralara,
Çok zaman birikmiş cam kavanozlarda,
ve ağırlaşmış her şey...
Taşımak zor artık geçmişi.
Göremiyorum dahi artık seni uzaklarımda,
Kitap aralarımın bazı dalıp gittiğim anılarısın şimdi zamanda...
Kurtuluş savaşına korkup girememiş nazlı bir adasın sen egeden,çiçeklerle dolup taşan her baharda.
Bir noktasın gözlerimde gün be gün benden uzaklaşan.
Yıllar dolmuş kumbaralara,
Çok zaman birikmiş cam kavanozlarda,
Ve korkma anlıyorum seni artık.
Hatta şimdilerde belki çok daha iyi...
Dudaklarını yakmasından korktuğun o kaynayan süt değilim artık kara kazanında fokurdayan galiba,
Ekşi bir yoğurdum yörük ellerinden sular akan bir çağlayanın taşlardan ardında...
Kesik ruhum.
Keskinliğimi okşadı yıllar boyu memleketten akan merhem suyum,
Şimdi kaygan bir taşım sadece çocukların üzerimden kayıp oynadığı,
Sen dikkat et yine de ziyaret edersen bir gün beni,
Kaymasın ayağın sen sakın düşme...
Bir noktasın gözlerimde gün be gün benden uzaklaşan.
Yıllar dolmuş kumbaralara,
Çok zaman birikmiş cam kavanozlarda,
Üzerine oturup konuştuğumuz koca taşlar,
Öğütmüş rüzgarlar ve kumlara dönüşmüş...


09.44 sümerlerin bulduğu saatler,günler,seneler ve doğanın öğüttüğü kederler...Bir taş fırlatılıp sana isabet ettiği zaman mı can yakar yoksa un ufak olup tek tanesi ile gözüne gönlüne kaçtığı zaman mı bilemedim hiçbir zaman...

21 Temmuz 2025 Pazartesi

Dağlarımdan eriyip,tıpkı nehirler gibi

 
Neremden okursan oku beni.
Seninle dolmuşum taşmışım,
Dağlarımdan eriyip,tıpkı nehirler gibi,
sana doğru akmışım...
Bak bakalım,
Bulabilir misin acaba kendini.
Denize ulaşamamış bir martı gibi,
Kırılmış kanadımdan,ve acı kalmışım...
Yalanlar,yalanlar ve ah o denizde yüzen dünyayı kirleten,
gözlerimde binlerce yıl çözünmeyen tüm şu plastik yalanlar...
Neremden okursan oku beni.
Seninle dolmuşum taşmışım,
Saat kaçı kaç geçiyor umrumda değil,
Bilirsin sevmem de zaten saatleri.
Bölmesin kimseler kimseyi,
Bölmesin akrepler,yelkovanlar ellerimizi...
Neremden okursan oku beni.
Seninle dolmuşum taşmışım,
Dağlarımdan eriyip,tıpkı nehirler gibi,
sana doğru akmışım...
Bak bakalım,
Bulabilir misin acaba kendini.
Denize ulaşamamış bir martı gibi,
Kırılmış kanadımdan,ve acı kalmışım...


15.13 sonuna düğümlü kör ve açılmaz öpüşmeler...

Beyaz kalmış kaz ayaklarından öpüyorum seni

 
Yanmışsın harman yerindeki korkmuş buğday taneleri gibi,
Gözlerini kısmışsın hep bana sanki...
Beyaz kalmış kaz ayaklarından öpüyorum seni,
Kağıdım sayıyorum tenini kalemime,
En beyaz yerlerine yazıyorum sana şiirlerimi,
Sen taşıyabilirsin sadece,
Ve yalnızca ben okuyabilirim onları ben gibi sana...
Güneş sevmiş öpmüş seni duydum ki,
Güneş kesmiş omuzlarını,
sızım sızımmışsın,
Çekmişim kılıcımı çekip kınından göğe,
Güneşe koşuyorum şimdi,
Alacağım,kokundan bana miras yetkisinde intikamını,
Yada beni sensiz bırakan sensizlikten intikamımı...
Yanmışsın harman yerindeki korkmuş buğday taneleri gibi,
Gözlerini kısmışsın hep bana sanki...
Beyaz kalmış kaz ayaklarından öpüyorum seni,
Güneye uçuyor şimdi gülüşlerin bizden kanat çırpıp,
Uçuyorsun bizden uzaklara sırf daha sıcak diye.
Oysa kışların çiçeğiyiz biz,
Oysa kardelenler yazabilir bizim şiirimizi sadece...
Oysa üşüyen avuçlarına,parmaklarına dokunurken ve üflerken sadece ateşini çalabiliyor yıldızlardan yüreğim,
Ve nefeslerim yalnızca...
Yanmışsın harman yerindeki korkmuş buğday taneleri gibi,
Gözlerini kısmışsın hep bana sanki...
Beyaz kalmış kaz ayaklarından öpüyorum seni.
Güneye uçan gözlerinden öperim seni sevgilim,
Ben de güneyi değil miyim zaten şimdi o gittiğin sıcak yerlerin ?
Peki neredesin,
Madem büyüdün o uzaklarda,
Neden kocaman kanatlarınla uçup dönmedin geri...


14.40

yuvası bozulmaz çatalkuyruk sevdaların asla...
peki kim öpüyor bensiz şimdilerini...?

senden başka kimse anlamaz ki beni...

bir sessizlik cehenneminin siyah gölgeden alevleri

 
Tüm sesler çekildi yavaş yavaş ve gittiler sonra.
Hiç ses kalmadı içimde,ve kulaklarıma,
Düşen bir damlanın yada bir kırıntının çıtırtısı bile geriye...
Sessizliğin cehennemine düştü sanki bir yumruk olup kalbim sonra,
Bir tek onun sesi yürüdü geldi ve kaldı geride bana...
Tüm sesler çekildi yavaş yavaş ve gittiler sonra.
Hiç ses kalmadı içimde,ve kulaklarıma,
Mutlu sohbetlerimizden içime,içine doğru katlayıp sakladığım bir gülüşünün o fısıltılı,kaçan utangaç bir damlası bile...
Kayboldu tüm sesler yürüyüp gittikleri yerlerde,
Hiçbiri bir daha geri dönmediler...
Yapayalnız kaldı içimde tüm hatırlamalar,
yalnız başıma yüzümde bir anda açan gülüşler saat dört olmuş çayımda...
Sessiz bir cehennem doğdu büyüdü karanlığın gölgelerinden gözlerime ve sonra,
Sessiz sinemasıydı gözlerin gözlerimin oysa,
Ne zaman kızıp açsan gözlerini kulaklarımı kapatırdım bir çocuk gibi hala...
Ah aah.
Sessiz bir filmde bile bir müzik olurdu lütfen hatırla...
Meğer ne çok can yakarmış tüm seslerin artık olmadığı gerçek bir sessizlik,bilmezdim asla.
Haksız bir savaş,bir bıçak gibi kesiyor tenimi ruhumun,
Tüm sessiz mevsimler akarken gözlerimden sağanağı gibi eve kaçıp pencerelere saklandığımız o nisandan baharların,
Yağmurun sesini bile özlüyorum inan...
Tüm sesler çekildi yavaş yavaş ve gittiler sonra.
Hiç ses kalmadı içimde,ve kulaklarıma,
Bomboş bir ev, bomboş bir odada gibiyim şimdi içimde,
Konuşsam yankılanıyor kalbimin atışları göğsümde.
Bir sen kaldın geriye,
Kendimden de gerime...
Sessiz bir film yüzün içimin çıplak duvarlarında bir de...


12.54 bir sessizlik cehenneminin siyah gölgeden alevleri...

20 Temmuz 2025 Pazar

elleri kanlı yüreğimin içinde büyüyen bir canavardı,şu kahpe cesaret

 
Korkmuştum.hissediyordum.
kokusunu bile alıyordum tenimden sızan korkumun.
kalbim büyüyordu göğsümde sanki gitgide.
çıkmak istercesine o küçük kemik odasından ömrünün,yumrukluyordu sanki göğsümü.
öyle güçlü atıyordu ki acıyordu herşey bedenimde.
Korkmuştum.korkmayı yeniden yazıp tanımlamıştı zihnim bana sanki.
Öyle yükseğe çıkmıştım,belki de öyleden de fazla yerin dibine...
öyle bir sessizdi ki her yer,uzaydan bile ıssızdı evim...
Sonra bir an geldi,tüm o korkmalar,korkuların zirvesi yıkıldı harabeye dönüştü içimde.
Hisler bitti tükendi sandım içimde,
Öldüm sandım.
Daha çocuktum,
Büyüdüm o an ile.
Döküldü içimdeki zihnimdeki her gülümseyen hatıram yüzümden sonra sararan yapraklar gibi.
Tek tek düşüp süzüldü çocukluğum düşen yapraklar gibi gözlerimden.
bir soğukluk çöktü içime,sabahın beyaz incecik tülü bir sis gibi,üşüdü kalbim bile.
Sonra yandı tutuştu kalbim demir eriten bir dağın kalbi misali,lavlar dolaşıyordu damarlarımda ve parmaklarımın ucu bile eriyordu nereye dokunsam sanki...
Korkusuzluğu,beni kurtaran bir ada bir toprakmışcasına bulmuştum kumsalının kumlarında gözlerimi açıp o an,
gece boyu bir okyanusun fırtınalarından sağ çıkmışcasına sevinmişti içim yüzümden bile gizleyip bunu oysaki...
Korkusuzluk,yavru bir canavar gibi doğmuştu o an içimde.
yalnızlığımdan çekip beni aldığı için sevinmiş sarılmıştım son çocuk hislerim ile;
kanımı içerek beslendiğini ve daha da büyüdüğünü ne yazık ki çok çok sonra anladım...


09.47 elleri kanlı yüreğimin içinde büyüyen bir canavardı,
her daim kana susamış ve içimdeki korkuları tek tek yakalayıp yemeye asla doymayan şu kahpe cesaret...

19 Temmuz 2025 Cumartesi

saka postuna çıkan yüreğim,çilemi tükürdü yaralarıma

 
Mutluluğun kapısı yok,
Kapılara isimler vermiş bir dert yada bin derman,
hangisi bilmem hiç.
Oysa hislerin kapısı olmaz sevgilim.
Binbir gün beklesem seni aynı odada yine seni yazıp da her gün,
Yine de aşkına usta düşemem.
Tahtımı yakmışlar ardımdan korkaklar,
Önemi yok,
Bilirim,
Oturduğum tabure taç takmaz başa.
Korkular oklarım,
Yüreğimde gerdiğim mısralardan,yok imkanı yok çekilmez denen şu taze yayım,
Sen göster ben sana yedi kıtadan düşmanlar vurayım.
Biri yetim diğeri öksüz belki bilsem de sormam hiç,
Tencerede üç bardak su,elimde bir kayın kaşık,
Okurum okurum okurum dilimde onsekizbin alem,dilimde yapayalnız koca bir kainat,
Ve durmam hiç...
Mutluluğun kapısı çok,
Kapılara isimler vermiş bir dert yada bin derman,hangisi bilmem hiç.
Gözlerim açık gözlerimden öteye,
Bu elimden düşen anahtar yüreğine asılı,
kilide lüzum yok sevgilim...


02.55 saka postuna çıkan yüreğim,çilemi tükürdü yaralarıma şifa diye.ve zaman;dermanı değil,derdiydi sevdanın kuruyan kabuğunun...

Ölmeyi unutmuşum

 
Zıplayıp durmuşum mermiler vurmasın,
Katilim olmasın beni hiç tanımayan korkak biri mesela.
Şiirlerimi bulunca şaşırmasın kendini bilen asla.
Cahiliyim de ölmenin kusura bakmasınlar.
Kimseler yemesin çıkartıp ben daha ölmeden,
Kan revan çiğden kalbimi.
Bu koşmalar yordu beni artık ama,
Nefesler tatlı sanırım hala.
Zıplayıp durmuşum mermiler vurmasın,
Katilim olmasın beni hiç öpmemiş korkak biri mesela.
Cahiliyim de vurulmanın kusura bakmasınlar,
Bilmem acısını kanamanın hiç.
Ölmek kaç zaman sürer,
Bağırır mı sızıları tenimin,
sesim dilimi bıçaklar mı mesela acıdan.
Bilmem yakalanmanın dayanılmaz hafifliğini hiç inan.
Ben koşuyorum sonsuzca sadece.
Zıplayıp durmuşum mermiler vurmasın,
Katilim olmasın beni hiç yaralarımdan tek tek öpmemiş korkak biri mesela.
Zıplamayı bıraktım tanrım,durdum mermiler vurmasın,
Baktım zaten vurulmuşum,
Kan sızmış kalp kurumuş...
Aklımda sen,
Ölmeyi unutmuşum...


01.27 rüyanda gördüğün yara benim kanımı kanıyor sevgilim.kabuslarına selam söyle.

Güzel bir kadın var düşümde

 
Güzel bir kadın var düşümde.
Yaşı kaç bilmem.
Terkedilmiş kasetler çöplüğüm ve en büyük sevdam.
Yaşım bin,
Utandım küçüldüm asırlar kadar.
Promosyon defterlerden koparılma bir porsiyonluk şiirlerin vardı senin,
Çok yerdim ben,belki bir kaplan kadar,
Ama doyardım senin beyaz bir kağıda yazdığın bir kaşık mısra'ndan...
Yazım yanlışıydı zaten seninle yürüdüğümüz tüm o dekor sokaklar.
Bir kabrin başında oturup yemin vermiştik seninle oysa,
Unutmuş dualarımızı dudakların.
Güzel bir kadın var düşümde.
Yaşı kaç bilmem.
Eli elime değse son bir kez daha,
Bir canım dokuz olur kimbilir belki,
Aramızda kediler,tavşanlar...
Aramızda pili biten avuçlarımızın yarım şarkısı kalır...
Güzel bir kadın var düşümde.
Yaşı kaç bilmem.
Yaşım bin,
Ve gözlerimde hala susuz kalmış çınarların o ağıt rüzgarları...


01.03 gidenler,gitmiş mi gerçekten söylesin.

ışığın oltana iğnem olmuş

 
Sanki mavi bir gezegenim,
Kocaman,kocaman,kocamanım seninle,
Seni seviyorum.
Öyle bir çekildin gittin ki içimden,
Uçup gitti tüm maviler içimden,
Ne gökler kaldı,ne denizler yüzümde.
Öyle bir boşluk ki yokluğun,
okyanusları içsem de dolmuyor içim,doymuyorum...
Sanki mavi bir gezegenim,
Kocaman,kocaman,kocamanım seninle,
Seni seviyorum.
Gitmişsin,
Öyle dedin,
Kıyamet düşmüş çoktan yüzüme,
Haberim bile yok.
Sular çekilmiş çoktan,
Telefonumu silmiş,sırtını dönmüş gecede ay,
Ayda bir bile artık görmüyorum...
Sanki mavi bir gezegenim,
Kocaman,kocaman,kocamanım seninle,
Seni seviyorum.
Tanımam kural mural,
Tanımam albert'ı anştayn'ı falan,
Sarhoşunum,
Dönüyorum kurtulamıyorum,ışığın oltana iğnem olmuş...
Ölsem kollarına düşüp şu kainattan,
huzur bulsam,
kıyamet,dudaklarından aksa dudaklarıma...
Sanki mavi bir gezegenim,
Kocaman,kocaman,kocamanım seninle,
Seni seviyorum.
Şimdi seninle biz,bu bir günlük ömürde bir çay molası bile değiliz...
Yazık.
Sanki mavi bir gezegenim,
Kocaman,kocaman,kocamanım seninle,
Seni seviyorum.


00.24 yürünmemiş yollarını ezberliyorum.

Kırık bacaklı bir yarış atı gözlerim

 
Her dalgayı kırıyor gözlerin şu yersiz fırtınalarında yaşamak denizinin,
Her şimşeği tutuyor elleriyle sözlerin bu acımasız göklerin.
Kalbim topallıyor senin uzaklarında,
Kırık bacaklı bir yarış atı gözlerim sesinsiz günlerimde.
Ruhumu üfleyen nefes damlıyor şimdi kanayan bakışlarımdan,
Terkediyor can usul usul adımlarıyla zihnimi.
Tek umut ağzımdan içime düşen o soğuk oksijende.
Ne kadar yansam o kadar yaşıyo bu sensiz tenim.
Bu dünyayı yensem bile,sensiz yine de hep kaybeden benim...


00.02 doğmak ve ölmek üzerine.Ve belkide arasında bir yerde,belki bir kesirin gölgesinde buluş haydi lütfen benimle...

Bir bardak lav

 
Soru sormuşlar sana,
Beş taş oynuyor küçük bir kadın bağıra çağıra bilmem ki neden.
Şiir yazacakmış abileri ablaları gibi,
Sanki gereği varmış gibi bu çişten yarışların.
Oysa her çocuk şiir yüzlüdür ve güler bu mahallelerde daima zaten.
Hmmm bi sözlük alabilir miyim lütfen,
Sevişmek nasıl yazılabilirdi acaba daha da ama daha da güzel,
Öyküler,şiirler,filmler ve filmler...
Hangisini katlasan uçar gider şu kağıttan leylekler acaba ?
Soru sormuşlar sana,
Beş taş oynuyor küçük bir kadın bağıra çağıra bilmem ki neden.
Koşmayı bilmem ben,
Kovalayamam okuduğum hiç kimseyi de,
Geçemem de yani asla sırf bu yüzden...
Şiir yazmayı bilmeyen kadınları var bu şehrin,
Kendi şiir bakışlı güzelleri var şu arnavut kaldırımların ve sayfalarını çevirir gibi yavaştan saçlarını gözlerime bakıp düzelten...
Sevişmeyi bilmeyen utanıp söyleyemeyen masumları var bir de aşkların,
Sanki çok da umrundaymış gibi gerçek sevenlerin...
Küçücük bir pencereden denizi görmeye çabalayan çocukları var bu semtin,
Hem de sen söylemeden uyumaya uçup gitmeyen martıları var bu çatıların...
Soru sormuşlar sana,
Beş taş oynuyor küçük bir kadın bağıra çağıra bilmem ki neden.
Boşver be kızım,
Sadece yaz sen.
Boşver diğerlerini,
Şu yarışları,yarışmaları ve madalyalar için tüm bu koşturanları,
Sen,sen kal yeter hep zaten.
Boşver be kızım,
Sadece uzan güzel yüzünle ellerimin içine sen...
Başka hiçbir şeye ihtiyacımız da yok zaten,
Sen beni severdin eskiden*
Soru sormuşlar sana,
Beş taş oynuyor küçük bir kadın bağıra çağıra bilmem ki neden.


23.27 biz bizi ne zaman terkettik ve ne zaman unuttuk bilmiyorum.O,yalnız bana ait bakışını nasıl teslim ettin bir başkasına bilmiyorum.Bir bardak lav içmişim gibi yanıyor içimdeki her yalnızlık tanesi senden ve sensizliğinden...
burada bu evler yoktu eskiden.
biri gelmiş ve almış seni benden...
Yanıyor içim...


* Güney Marlen "Yangın anında ilk kurtarılacak şey" şarkı sözü.Teşekkür ederim.

Benimki,siyah beyaz bir atkıydı yüzümden ayırmadığım senden...

Bakışı bal nefesler iskelesi

 
Cam bardağın kenarı kırık,
Tehdit ediyor her yudumda dudaklarımı,
Dayamış kırık camdan bıçağını nefeslerime,
Sanki korkuyormuşum gibi,
Elleri titriyor nedense kendisi de bilmiyorki nedenini,
Ve kızgın hatıralar bağırıp çağırıyor rüyalarda yüzüme artık,
Uyutmuyor yorgunluğu gözlerimde,
görevini bırakıp uyumaya giden şu hain tembel gece...
Cam bardağın kenarı kırık,
Tehdit ediyor her yudumda dudaklarımı,
Biraz kan ve sıcak,
Sanki buzdan yoğrulmuş ölü bir kraliçenin uğruna yaşanılası mor dudaklarını,
Dizlerinin üzerine düştüğü bu cehennemlerde,
biraz olsun sönmek için her daim bekliyor...
Cam bardağın kenarı kırık,
Tehdit ediyor her yudumda dudaklarımı,
Konuşmak güç,
Derin nefeslerde kanıyorum şiirlerimi.
En iyisi sen sadece gözlerimi dinle sevgili...


12.40 hem dem anları günün.sadece sohbet,şu binlerce arının bize ömrü boyu toplayıp taşıdığı.
Bakışı bal nefesler iskelesi oturduğumuz her beton deniz kenarı yalnızlığımızda...

Güneş kesiği omuzlarından öperken seni

 
Dikenli telllere dolanmış ellerim bedenim,
Her yer kan revan,
Seni sevmişim.
Aşk çiçekler gibi değilmiş hiç sevgilim,
İnanma sakın ha,
Tüm anlatılanlar yalan.
Dikenli tellerine yakalanmış dolanmış özgür bir hayvandı ruhum,
Vahşi dediler arkamdan belki,
Oysa özgürdüm sadece...
Dikenli telllere dolanmış ellerim bedenim,
Her yer kan revan,
Seni sevmişim.
Aşk çimenlere çıplak ayak basmak değilmiş hiç sevgilim,
Taş kesiği diken sızısı imiş her adımda ve adında,
Lakin ve ancak şimdi anladım...
Dikenli telllere dolanmış ellerim bedenim,
Her yer kan revan,
Seni sevmişim.
Can yangını imiş düşünmek,düşünmemek,
Ve su içen yeşil ağaçlar da yanarmış,
Ne yazık ki,
Anladım...
Aşk perçeminden begonviller akan bir evin bahçesi, 
gölgelerinden seni seçip izlemenin huzurlu düşü değilmiş sevgilim,
Güneş kesiği imiş,
ışıldayan omuzlarından öperken seni,
buzla dövdüğüm dudaklarıma kızmakmış canını yaktılar diye...
Dikenli telllere dolanmış ellerim bedenim,
Her yer kan revan,
Seni sevmişim...


12.14 öğlenin güneşi denizin mavisini yazıyordu defterine...
nefesini sakladım kurutup sayfalar arasına...
sonra açıp koklayabilmek için o aynı mutlu sesini bir kez olsun daha...

17 Temmuz 2025 Perşembe

Düşler ve kırlangıçlar

 
Gözlerinde bir kırlangıç yuvası.
Uçuşan bebek yaşlar henüz baharında.
Düşler ve kırlangıçlar.
Yaza kaçan telaşı korkan çocuk yüreğinin.
Güneye uçan gülüşleri kar yüzünün.
Uçamayan kanadı kırık mektuplar bir göz odada.
Çamurdan ruhun,
serpilmiş sanki parlayan tozları altından.
Buğday saplarından kalem kalem örülü sarıdan tacın,
Düşlerin,düşlerin ve o güzel heyecanın,
Yıkılmaz yuvasında şu kainatın,
Uçmaya bin hevesli,
kanat çırpan şu yavru çatalkuyruk candan sıcak kalbin...
Gözlerinde bir kırlangıç yuvası.
Uçuşan bebek yaşlar henüz baharında.
Düşler ve kırlangıçlar.
Ve uçuşuyor sanki etrafımızda zıplayıp devden dev adımlarda kaçışan çekirgeler.
Sakız kokan ah o bambaşka kadim çamlar,
Sakızı usulca akıp kibar dokunup omzuma damlar.
Öpüyorum,öpüyorum,öpüyorum da tek tek her yaşından seni,
Dudaklarımda tuzlu kederin,
Yüzünde açan o kocaman gülümseyen çiçek,
ve renklerin en güzeli gülen gözlerin,
tek aşımdır benim,ister bırak sonra günlerce hiçbir şey yemeyeyim...
Gözlerinde bir kırlangıç yuvası.
Uçuşan bebek yaşlar henüz baharında.
Düşler ve kırlangıçlar.
Duvara yazdığım yıkılmaz evler ve mektuplar,
Atsan atılmaz,yaksan,
küller bile döner yüzünü sönüp bir daha asla yanmaz...


12.11 sonuna tutuşan yarınlar.

Celladın çeşmesinde yıkıyorum sabah ezanında ellerimi

 
Safi dem içiyorum seni.
Kaçırmamak için yıllar boyu benden uzakta çektiğin her kederi ve neşeyi.
Tane tane topluyorum seni.
Tadını çok özledim.
Dokunur gibi buğday başaklarına saçlarını tarar gibi,
Özledim seni çok,
Dokunmayı eline,parmaklarına...
Ve okşamayı,
parmak uçlarına sakladığın her buğday tanesini...
Safi dem içiyorum seni.
Kaçırmamak için yıllar boyu benden uzakta çektiğin her kederi ve neşeyi.
Tane tane topluyorum seni.
Hasretten,vuslattan,
Geçen zamandan,esen yelden düşürüp her günü toprağıma usul usul yağmur ile suluyorum seni,
İlk yeşil filizin için uyumuyorum mesela günlerdir.
Kızıyorum da kendime merak etme,
Kızgınım eskiden de fazla hep şu susayıp susan kalbime.
Bir avuç suyunu uzatabilir misin yüreğinin memleketinden rica etsem peki bana.
Su vesilesidir,dileğim ki kokusunu içip doldurmak tekrar içime o güzel avuçlarının,
Başka su doyurmaz çünkü beni,
İçsem de tüm hintini,pasifiği...
Safi dem içiyorum seni.
Kaçırmamak için yıllar boyu benden uzakta çektiğin her kederi ve neşeyi.
Tane tane topluyorum seni.
Ne zaman gelsem istanbuluna senin,
Celladın çeşmesinde yıkıyorum sabah ezanında ellerimi,
Ve ibret taşına koyuyorum söküp göğsümden seni seven şu günahkar kanlı yüreğimi...


10.28 yediler sekizler ve sabaha karşı ellerimde ölen tüm harfler...

Kağıdı keser inceliği güzelliğinin

 
Bıçak gibi parlıyorsun öğlen güneşine nakış misali kadın,
Kağıdı keser inceliği güzelliğinin,
Su sesi gülüşün susayan dudaklarımın kurusuna.
Akşam sefası kokusu saçlarından yüzüme savurduğun esen yel,sinenden eğirip büyüttüğün gün boyu...
Kimse alamaz o cennet kokunu ben gibi ciğerine kıyamadan ince ve narin,
Salise salise koklayıp içim gide gide,
içime çekip saklarım beynimin nakışlı en güzel çekmecesine seni,
Gece uyanıp düşlerim seni belki diye diye...
Bıçak gibi parlıyorsun öğlen güneşine nakış misali kadın,
Kağıdı keser inceliği güzelliğinin,
Tutsam seni şöyle kınından sıyırıp elim ile,
Kessen sana bakarken hayran sessizliğimi dilimden,
Ellerim kesilse kızıl sıcak bir ırmak aksa benden ayaklarının dibine,
Kan revan şiirlerim susup düşse sonra önüne,
Ben utansam,bir çocuk olsam yine,yeniden ve yediden,
Sen gülümsesen sanki bir yıldızdan ödünç aldığın ışığınla gözlerinde,al yanaklı çocuk yüzüme...
Kıssam gözlerimi sana bakamayıp gözlerine,
Kısamasam dayanamayıp sonra yine,
Bir kar körlüğü düşse veyselden miras elime ayağıma,
Bir cura okusa söylese şiirimi kulağına,
Sen bilsen,anlasan,
Ben ölsem oracıkta mutluca,
Daha da yaşamadım daha ben inan demem tanrıma...
Bıçak gibi parlıyorsun öğlen güneşine nakış misali kadın,
Kağıdı keser inceliği güzelliğinin,
Hangi sevda dağının ateşinde dövdüler de seni günlerce,
Suya verebildiler ölmeden bu güzelliğini...
Ağaçlara dilek bağlayan kızlar adını fısıldayıp durdu kimseler duymasın diye ince dalların gölgesinde...
Kıskandı belkide seni yalnız rüzgarların sulayabildiği renk renk,şu eşsiz baharın çiçekleri bile...


09.59 bir cura sesi,boynu vurulmuş bir bahar çiçeği,bir bardak soğuk çay yeterdi doymamıza oysa...
biz koca geyiği kovaladık,avladık boş yere...

16 Temmuz 2025 Çarşamba

bir karınca kadar cesur

 
- robotlar ele geçirecekmiş bizleri,bu gezegeni ?

- ne acınası amaçlar ve robotlar...hakim türü olmak istediğin bu kanlı görünmez karanlıklar...karanlık ve görünmüyor diye vicdanını rahatlatan korkaklığın hizmetkarı eli titrek katiller...kuklalar oynatan sözüm ona masum ustalar.öldürdüğünü yatmayan yalancılar...beton duvarlara kapatılmış dışarı asla çıkartılmayan ipi kesik kuklalar ve tavuklar...kapı açık mı kapalı mı farketmiyorlar dahi artık,özgürlüğü çoktan unutmuşlar...
ne acınası amaçlar ve robotlar...
hakim türü olmak istediğin bu kanlı görünmez karanlıklar...

- ya bu ateşe ağzında bir damla su taşıyan kaçmayan karıncalar ?

- varolsunlar;daha cesurunu görmedi bu orman ve kendini kral ilan etmiş şimdi dört nala kaçışan aslanlar ve tüm o maskeli korkaklar...


14.21 bir karınca kadar cesur...

Ormanlar yanıyor sevgilim.hain hayvanların gözleri ıslak ve yalancı.merak etme tüm hainler öldüğünde biz yiyeceğiz o kokuşmuş acınası etlerini yine...teslim edeceğiz onları toprağın hışmına...


Gökler kanamazmış

 
Bir büyüsü vardı gözlerinden gözlerime yürüdüğün yolun,
Ben kılıcının ışığına inanan isimsiz bir mürid,
Sen dudaklarından sihirler ören kutsal bir büyüydün dünlerimde belkide...
Kaç canavar kestim,
kaç köy terkettim insanlardan kaçıp inan hatırlamıyorum artık.
Ölmekten ve öldürmekten yorulmuşum,
Savaşmak yaşamak olmuş,
Yaşamak savaşmak sanki...
Yaşım yirmi,
Gözlerimde ölüme bir var ömrüm inan ki...
Öyle yorgun,
Öyle yaşlıyım,
Yaşım yirmi...
Bir büyüsü vardı gözlerinden gözlerime yürüdüğün yolun,
Ben kılıcının ışığına inanan isimsiz bir mürid,
Sen dudaklarından sihirler ören kutsal bir büyüydün dünlerimde belkide...
Soğuk suda boğarsan çay yapraklarını tadı acımazmış asla günün,
Ve soğuk suyla yıkanırmış bir ölünün ömürlük yükü parlayan karelerden bir odada,
Kalbi acımazmış soğuk teninden akıp süzülen günlerin,
belki merhumun bile kimbilir...
Öğrendim ki,
Gökler kanamazmış,
Yalan demişler bize sevgilim,
Yapayalnızız ey tanrım ses ver tut elimi lütfen...
Bir büyüsü vardı gözlerinden gözlerime yürüdüğün yolun,
Ben kılıcının ışığına inanan isimsiz bir mürid,
Sen dudaklarından sihirler ören kutsal bir büyüydün dünlerimde belkide...
Yorgun gözlerimde sabaha rağmen,
Yürürken huzurlu adımlarımla kumdan denizden o mesut sonuma,
Bir "merhaba" deyip tutmuştun sen beni gözlerimin ellerinden...
Çiçekler açıyordu sesin dudaklarından damlayıp ışıldayıp,
Ve ben bin yaşındaydım sevgilim...
Bir damla su içmeye o ilhamın ışığını doğuran kadim dudaklarından,
Dermanım yoktu hiç inan sevgilim...
Kuruyan güllerimin yapraklarına düşüyor şimdi yüzün damla damla,
Ufalanıyorum...
Yerle bir oluyor kafam,gezegen,kainat...
Kimi ezsem fil ayaklarımda sonra harfler dökülüyor geriye kanlar ile kalıntılardan,
Bir mektup yazıyor sağ çıktığım ardımda kalan tüm bu kanlı savaşlar gözlerin için,
Bu savaşlar bitmedi hiç,bitmez de,
Bendeki sana yazıyorum.
Okusan da okumasan da,
Fırlatsan da yazdıklarımı farketmez sevgilim,
Seni seviyorum...



11.32 sona çiçek eken gülüşünün tohum dolu ılık elleri gezinsin ölürken kan kaybeden üşüyen yüzümde...
senin dudaklarından yüzüme esen fısıltılı sessiz bir dua rüzgarı olsun son nefesimde gülüşümün...
ellerin yıkasın ruhu terk yüzümü ve taşısın beni sonsuza...
ve aleyküm selam; 
beni unutma olur mu,
seni seviyorum sevgilim...

14 Temmuz 2025 Pazartesi

bazı köz ile,bazı kül ile

 
Yırtılır günler tarihten her gün,
Bize özel bir şey yok sevgilim,
birbirimizden ve düşleyip sakladıklarımızdan başka...
Begonviller güller boyamasa böyle güzel bu yalnızlıkları bir yaz günü,
Çekilmez inan yaşamak ve savaşmak,
Ellerimde toprak,yüzümüzde başkasının kanı ile...
Yırtılır günler tarihten her gün,
Duvarda bakıştığım gülümseyen bir semender,
Ve korkup kaçışan iki böcek gözlerimde,
Beni arıyor yaşamak belli ki her yerde ama heryerde sevgilim...
Baktıysam da heryere inan,
ben de bulamıyorum artık kendimi...
On dört dakikada yıkanır mı peki ömrün beyaz gömleği,
Ya yorulan gözlerinin ışıldayan rengi,
döner mi ilk bakıştığımız andaki o şimdi bulunmaz rengine,söyle...
Yırtılır günler tarihten her gün,
Bize özel bir şey yok sevgilim,
birbirimizden ve düşleyip sakladıklarımızdan başka...
Onbeş temmuz günün adı,
Ya kafamızın içindeki bu kara kışlar,
Ya sessizliğin,
kurumaya yüz tutan mendilimin içinde...
Değer mi peki çevirsem bu eşsiz denizlere,göğe başımı,
Göremem ki aynı rengini bir daha,
Tutmayınca ellerini,uzanmayınca dizlerine,
Bakmayınca gökle sardığın yüzüne kucağında,
Göremem ki aynı rengini bir daha,
O mavi nerede,
kaç mavi o kadar mavi olabilir ki bir daha bilmiyorum...
Bir daha görmedim asla...
Göremem ki aynı rengini bir daha...
Yırtılır günler tarihten her gün,
Bize özel bir şey yok sevgilim,
birbirimizden ve düşleyip sakladıklarımızdan başka...
Aranıp duran korkak ellerim* ,
Gitmiyorum yüreğimin köyüne yüzyıllardır,
Oralar gül mü diken mi şimdi hiç bilmiyorum,
Ve kaç yaşındayım şimdi inan unuttum,
seninle öğreniyorum...


09.36 aşkı bilerek doğar her ruh.aşkı unuttuğunu düşünerek korkar durur yersiz,oysa o hep içindedir...bazı ateş ile,bazı köz ile,bazı kül ile...

* "Aranıp duran korkak ellerim" Turgut Uyar Göğe bakma durağı.

Teşekkür ederim.

6 Temmuz 2025 Pazar

Gözlerinin örtüsü altında bir çocuk

 
Bir lokmalık bir ezgi dilimde,
Çevirip duruyorum ağzımda,
Yutmuyorum asla,bırakmıyorum sakince bir inatla.
Kulağıma,nereden uçup geldiğini bilmediğim bir hanımböceği gelip kibarca konmuş gibi sanki baharda,
sözlerini fısıldıyor bir şarkının usulca.
İçimde kocaman bir karanlık,
Kapısını açamadığım kuytu bir oda ruhumda,
Korkuyorum.
Bir canavarın uzaktan gelen hırıltısı her şafakta.
Yalnızım,yapayalnızım...
Dışarıda kükreyen aslanlar göklerde,
Kılıçların çarpıştığı anların kıvılcımları parlıyor yağmurlarda rüzgarlarla savrulan bir kış günü akşamında...
Sesler,sesler,sesler her tarafta,
Gözlerinin bir anı kazınmış aklıma,
Ve izdüşümü hayalimin perdesi üzerine ebru olmuş düşmüş sanki,
Örtüsü olmuş her gecenin korkusunda çocukluğumun,
Sesler,sesler,sesler her tarafta,
Gözlerinin örtüsü altında bir çocuk olmuş sanki yeniden,titriyor yüreğim sevgilim,
Ağlıyorum kimseler duymadan üstelik,
Haydi gel bir rüyada bile olsa uzat ellerini başımı okşa...
Her yer zifiri karanlık dahi olsa biliyorum,
Parmaklarının o sevdiğim uçları bana güneştir...
Okşa başımı lütfen sevgilim...
Bir lokmalık bir ezgi dilimde,
Çevirip duruyorum ağzımda,
Bir kumsala bağlı gibi ruhumun eski sandalı,
Ve sallanıyor dilimin denizinde bir şarkının eksik sözleri fas mavisi bir sandalda usul usul sanki.
Hangi şarkı seni çağırır bana bilmiyorum,
Hangi şarkı tutar ellerinden çeker seni bana,
koşarsın zincirsiz,ipsiz bin özgürlüğü doğurmuşcasına kanlı ve yaşlı ama mutlu söyle bana...
Bir lokmalık bir ezgi dilimde,
Çevirip duruyorum ağzımda,
Nasıl aklıma gelsen,
Nasıl kalsan rüyalarımda saatlerce bilmiyorum,
Biliyorsan lütfen öğret bana...


10.26 demlenmesine beş dakika kalmış taze çayların bekleme yalnızlığı gözlerim;be yağmurlu bir sabah bakışlarımda...
çok özledim,
şarjım da bitmiş kapanmış soğumuş dahi lavdan ellerim.
Çık gel haydi çekinme koş sarıl boynuma,
ben hep seninim sevgilim...

4 Temmuz 2025 Cuma

Yavru deniz kaplumbağaları uçuşuyor etrafta yeni bir baharın kırlangıçları gibi

 
- tamda şu an perinim senin,üç dilek hakkın avuçlarımda saklı şimdi,ne istersin sevgilim ?

- elimi eteğimi çektim her şeyden.
bıraktım denize,tenime ne kadar yapışmış yıldız tozu varsa,hepsini denize çırptım tek tek...
Döktüm yüce dağlardan bana miras taşlarımın,yaşlarımın hepsini...
her düşen toz tanesi,denizin mavi göğünden yavaş yavaş derinlerdeki kumlara yağıp yavaş çekimde dökülen yağmur damlaları misali...
Yavru deniz kaplumbağaları uçuşuyor etrafta yeni bir baharın kırlangıçları gibi...
güneye yüzüyorlar sıcacık denizlere kanat açıp.
elimi eteğimi çektim her şeyden.
Bizi,bizden kazımışlar sevgilim.
Ve huzur,artık çatılarımıza asla konmayacak yuvası tarafımızdan bozulmuş bir kuş...
Hiçbir şey istemiyorum senden sevgilim,
Avuçlarının içinden öpüyorum seni,

Teşekkür ederim...


12.45 öğle yemeği vakti kabuklarına hapsedilmiş tüm salyangozların,
Ve açık görüş zamanı yüzümüzü güldüren eski, güzel,yaş almış bütün hatıraların zamanı takvim yaprağında gün...

3 Temmuz 2025 Perşembe

şehrin kırmızı kiremit dağlarından eriyip

 
Tozlanmasın diye zaman ve gurur göğsümde,
Üzerini örtmüşüm aşkın,
Duvara asılı kilimin altına süpürmüşüm tüm sevda kırıntılarımı.
Ve sanki duvarda yerçekimine inat yürüyen karıncalardan bir ip asılı...
Bilsem de yalanı dolanı,
Kendime kızmışım hep.
Kandırılmışım da kandırılmışım...
Bahçeler dolusu çiçek ekmişim,
Fidanlar sulamış,ağaçlar budamışım.
Kendime uğraşlar yoğurmuşum çamurdan.
Özlemişim de özlemişim hep,
Haykırmak isteyen ağzımı tutmuşum demirden kilit ile kendi kendime,kendimle.
Özlemişim de özlemişim...
Sevdiklerim saklamış hep herkesten ve kendilerinden beni,
Ben yumup gözlerimi,kendimden de saklanmışım.
Tozlanmasın diye zaman ve gurur göğsümde,
Üzerini örtmüşüm aşkın,
Duvara asılı kilimin altına süpürmüşüm tüm sevda kırıntılarımı.
Ve sanki duvarda yerçekimine inat yürüyen karıncalardan bir ip asılı...
Kandırılmışım da kandırılmışım...
Geç uyandım dün bugün,
Belki yarınlar için de bilmiyorum,
Herkes kandırmak istiyor diğerini,
Neden ki bilmiyorum,
Neden ki sevgilim,
Kim tükürür ki kendi yüzüne böyle,
Kim tükürür hain olup kendi yüreğine...
Tozlanmasın diye zaman ve gurur göğsümde,
Üzerini örtmüşüm aşkın,
Duvara asılı kilimin altına süpürmüşüm tüm sevda kırıntılarımı.
Ve sanki duvarda yerçekimine inat yürüyen karıncalardan bir ip asılı...
Duvar dile gelmiş çatlamış,
Gören sıla çatlağı demiş geçmiş,
Biri üflemiş biri acısını yanıp çekmiş.
Bir kalem susmuş önce,
sonra kağıdın kulağına bir türkü fısıldamış kurşunun ucu...


14.17 suyun yüzünün altında saklı parlayan mısralar ve buz gibi akan bir şiir şehrin kırmızı kiremit dağlarından eriyip...

Dikine kanıyorum

 
Dikine çakıyolar çiviyi,
Dikine kanıyorum.
Derin uykudaydım,
Uyandım.
Keşke uyumasaydım.
Gri binalara yükseltip geriyorlar beni,yemyeşil bir ağaç yerine.
Yakıyorlar yeşil çocukları topraklarda,
Yakıyorlar masum bebekleri haince kutsal kentlerde.
Dikine çakıyolar çiviyi,
Dikine kanıyorum.
Derin uykudaydım,
Uyandım.
Keşke uyumasaydım.
Aş ile zehirliyorlar hem kedileri hem bizi.
Beynini almışlar senden ve uyuşmuş herkes dizi dizi...
Kan çanağı gözler,
Kapı önünde yine vampir ruhlu emperyalistler.
karanlıktan korkan masum çocuklar hala,
Ve umutsuzluktan kaçan,havlayıp kovalayan paradan bir sistem arsız ağzı köpük bir köpek gibi.
Dikine çakıyolar çiviyi,
Dikine kanıyorum.
Derin uykudaydım,
Uyandım.
Keşke uyumasaydım.
Her yerde ateşler ve yangınlar,
Her yer dokunamadığım kadar sıcak.
Acı,acı ve acı...
Her yer sadece açlık,her yer sadece sızı...
Madem öyle burası ve bugünler,
Söyle bana ey derviş,
Buralar böyle ise,
Söyle,
Ya bana anlattıgın cezam,
Alev alev yanan o gerçek cehennem nerede ?


13.45 savaşlar,yalanlar ve tüm hain politikalar...

1 Temmuz 2025 Salı

Körler diyarında bir sağır

 
Körler diyarında bir sağır.
Kimse görmüyor kimseyi,
Duymuyorum onları ve kendimi.
Ve her şeyi görüyorum en ince toz tanesine kadar,
Anlatsam yüzbinlerin yüzü gülüyor,
Duymasam da ben kendimi,önemi yok,
Sussam hiç bir anlamı yok çünkü yürümenin.
İncecik rüzgarla sürekli sallanan bir ip sanki yaşamak,
Öpsem seni yeter bana ve değer herşeye,
bu yaşadığım da yeter üstelik,
cennete dahi hayır çekerim,
Sensiz umrumda değil nefes almak bırakır sonra çeker giderim.
Sarhoş canbazıyım bu bize hain sallanan ipin,
Kime ne !
Yürüsem de,yürümesem de düşerim...
Körler diyarında bir sağır.
Ölsem,
Ne ağlayışlar ne dualar,
Hiçbirini duymuyorum...


12.52 eski güzel günlerin hatrına gülümsüyorum akşama...