Sabah beş ve üç çeyrek belki.
Gün doğuyor bir şiir gibi yavaştan.
Zifiri bir sessizlik teslim almış her yeri.
Şehrin bir savaş sonrasındaki ilk günü sanki,
Birkaç bitli güvercin ve bir karga kalan son askerleri...
Sabah beş ve üç çeyrek belki.
Yumurta kırmızısı bir güneş saklambaç oynuyor,
rüyasının en ılık yerinde,yatağında yüzü gülen çocuklarla...
Hey hayat,
Ne hayinsin sen,
Tam da cehennemsin diye yakacakken dilimle kafamdaki bütün şehirleri...
Sabah beş ve üç çeyrek belki.
Sana bakmaya çalışırken,
Yüzünü göstermemeye çabalayan bir güneşi
doldurdun mu usul usul sen hiç bardağına...
İçtin mi hiç susamadığın bir anında yaşamayı, dudaklarından atan kalbinin damarlarına...
Sabah beş ve üç çeyrek belki.
Özledin mi,gece boyu yazdığın güzel bir şarkıyı sabaha karşı yırtıp atacak kadar sonra.
Paramparça tüm notalar...
İçimdeki tüm piyanolar yanıyor kocaman alevler ile sanki.
Ve aynı anda hepsi çalıyor gibi çığlık çığlığa kafamda inanki...
Sabah beş ve üç çeyrek belki.
Uyuyor tüm tabiatı insanın...
Yalnız şiirler ve kuşlar uyanık...
Sabah beş ve üç çeyrek belki.
Kapatayım göz kapılarımı ki uyandırsın beni dün akşam tembih ettiğim saatim.
Kabadayı horozların şövalyeliğidir köy sabahlarındaki sarhoş naraları oysa,
İlk yokedici robot alarm çalan saatlerdir tavuklar duysa.
Sabah beş ve üç çeyrek belki.
Uğraşma yetişemezsin hayalimin şehir kapılarına böyle,
Biletsiz soyunuyor hayaller,
Ne kekik,ne aşk ne de kimyasal düşler,
Asla anahtarı değil içimin şehirlerinin,
gezegenlerinin ya da şu uçsuz çıplak kainatların.
Sadece uzan dizlerime.
Koy başını önce başıma,sonra rüyalarıma ve düşlerime...
Tanışalım seninle yeniden o sabah gibi delice.
Bin yetmiş biriymiş gibi gir yeniden dudaklarımın kapılarından ruhumun anadolusuna...
Sabah beş ve üç çeyrek belki.
Her şey acı ve her şey düş sanki...
Ruhumun epudral felç ağlamaları,
Daha çok canımı yakıyor yakmamasından...
07.26 zor sabahların uğultusu kokuyor avuçlarımın simit fırınında şimdi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder