27 Mayıs 2009 Çarşamba

gitmek ve gidenin arkasından geride kalmak...el sallarken aglamayı istemek ama yapamamak...


mimarların kudüs'üdür belki roma...kutsal bir şehir gibi gözlerinde...aşk gibi...romada sokaklarda dolaşırken çıkarmalı insan ayagındakileri...çıplak ayak gezmelisin roma sokaklarını bir çingene gibi..kaldırımlarını...taşlarını...çıplak ayaklarının altında hissetmeye çabalamalısın ve dua etmelisin şehrin taşlarının sana fısıldadıklarını duyabilmek ve hissedebilmek için ruhunun derinliklerinde...ve sürekli fotograf çekmek yerine çıplak ellerinle dokunmalısın izlemeye doyulmaz tüm binaların duvarlarına...kimi zaman gözlerini kapatarak, ellerinle, bir suya dokunurmuşcasına dolaşmalısın duvarları, gözlerine cennet gibi gelen binaların çevresinde...işte o zaman roma, ruhunun derinliklerinde ve yüreginde gerçekten tekrar dikilmiş olacaktır...yazını okudum...fırçanı kagıda güzel sürüyorsun sevgiyle...güzel seçimler yapıyorsun renklerin arasında dolaşırken kalbinle...ve en önemlisi samimi ve dogaçlama kokuyor pişirdigin herşey...ellerine saglık yazar...gidene gitme demekten korkma olur mu...belki senin içindeki bu şehri birde böyle gezmesini söylemeyi unutmuş dalgın bir rehbersin bu aşka sen...tüm suçlardan arındırarak herşeyi al sevdigini ellerinin içine tekrar ve dolaştır SENİN ŞEHRİNİN duvarlarını ve sokaklarını yeniden ona...ama bu sefer dogru şekilde...satırlarınla tanıştıgıma çok sevindim ortak...memnun oldum...


bu yazı aslında benim yazılarıyla yeni farkedip tanıştıgım bettra'nın ''gitmek'' isimli yazısının hemen altına bırakmak istedigim bir comment olucaktı ama başaramadım bu yorumu oraya kazımayı...bende buraya yazdım...umarım okursun bettra...

Hiç yorum yok: