30 Ekim 2010 Cumartesi

boynu bükük ölümleri takardı boynuna muska diye...


boynu bükük ölümleri takardı boynuna muska diye...
belki biraz ölürüm için,
koklardı mezardan avuçladığı topraktan...

sorarım sana ey tenimden kıvranıp tutuşan günah,
nasıl tem/izlenirsinki su dudaklı yağmurların okşayışından...
boynu bükük ölümleri takardı boynuna muska diye...
ve tadına doyulmaz sol yanının kokusunu,
içmişlerdi yüreklerine onu dinlemeden...
sütünün tadı cennet...

boynu bükük ölümleri takardı boynuna muska diye...
uçar gidersindi belki,
belki sırt üstü yazarsındı gülüşünden sağdığın ilk şiiri ,
tavanından çalıp ilk mısrasını...
ve gazete sayfalarından kaplanan iki ortalı defterindi sanki,
o bin çiçek kokan dert balı
gözlerin...
oraya yazardın herşeyini ilk...

ben,gazetenin sayfalarını okur gibi yapmalara saklanır,
seni izlerdim defterinden...
korkak bir çocuğun sığındığı küçük bir köşebaşı gibi...
şiirlerimde çömelen titreyişlerimi sallardım...
sırtımda yalan tesellilerin,kış güneşi yalan sıcacık elleri...

ve ocak yağdı üzerimize lapa lapa...
şubat eridi saçımızdaki kardan ısınıp...

oysa sen hiç görmedin beni...
en güzel halimi seyrediyorsun yani...
güzel kalmama izin ver gözlerinin ardında...
arda boylarında yürüyelim elele kimseler görmesin...
biz bile görmeyelim birbirimizi...
uzak diyarlarda zifiri karanlığa saklanmış bir köy gecesi gibi,
ellerimizin sıcaklığından başka birşey görmesin gözlerimiz..
sonu başında yazılı sevdaların demircisi avuçlarımda,
derin hançerlerin yarıkları uzanıyor şimdi...
ve ben çekici tutamayan ellerimi avutuyorum dizlerimde...
kanlı ellerimi tuzlu okyanus suyuyla yıkıyorlar...
şimdi söyle haydi durma,
hangi tuz yakar ki içimdeki karanlık mahzeni...
kırık şişelerin üzerinde edilen tüm yeminleri...
dudaklarından esen hoşça kal rüzgarını...

yelkensiz yakalandığım elvedan...
hoşnutsuz rotaların ahşap sandalına denizden gam çeken adam...
ben...
bibaşına uy/uyan adam...
tek bir çiçeğin harman balı dudağımdan akan...
aynı ateşe tutuşan ceviz kokusu,
dudağımın üzerini sinsice okşayan zaman...
doktorun adı zaman...
doktorumun adı gam...
ilacıma küsüm yıllardan bu yana...
bakışım dağa sinmiş,sevdasına eşkıya...
insana küsmüşüm ben...
insanı sevmeye çabalayan sen...
yıllardır ışıksız uyumuş gözlerime mum tutan bir el...
ışıksız yaşanır mı diyen...
denize düşen yılanını yiyen ben...
elvedaları sevmeyen...
çakalın hoşu mu olurmuş hem...
balının kokusuna vurulduğumuz,
hoş çakal diyen bir çekip giden...

*susamazdım ben zaten...
dilimi kesip gittim işte bu yüzden...
ruhumu suskunluğa gömüşüm,
onu duymak istemememden...

1 yorum:

üryan dedi ki...

oysa bilmezdin değil mi;
dilini kesip attığında dile gelirdi dîl'in..
ve paramparça etsen de ruhunu , çaresi yoktur, işiteceksin kendini..