28 Ağustos 2024 Çarşamba

Belki cehennem bile korkuyor biz geliriz diye sönmekten


İnsan.
Dünya.
Cennet.
Cehennem.
Daha kaç yerden daha kovulmalıyız anlamak için gerçeği ?
Daha kaç korku daha çivi çivi çakılmalı üzerimize ?
İnsan.
Ey insan.
Tanrının en büyük sancısı,en yaşlı hayal kırıklığı.
Boşver fezayı,uzayı.
Daha kaç gezegen arayacaksın kaçabilmek için gerçeklerden ?
Sürgün ruhuna bir dizgin at artık istersen.
Ne zaman duracaksın delice korktuğun ölüme koşa koşa gitmekten ?
İnsan.
Dünya.
Cennet.
Cehennem.
Daha kaç günah ile yıkanacak sence elindeki kurumuş kan ?
Belki cehennem bile korkuyor biz geliriz diye sönmekten...


08.13 sınırlarını aştı çoktan insan.

27 Ağustos 2024 Salı

Değirmenler sıvamış eteklerini koşuyor


Bir saçak altına sığındım bir mayıs kırlangıcı gibi.
Binlerce damla düşüyor gözlerimden göğüne tanrının.
Yere çarpıp patlıyor yağmur damlaları toprakta mayınlar gibi.
Gök yere ağlıyor...
Yer avaz avaz susuyor çiçeğe.
Bir saçak altına sığındım bir mayıs kırlangıcı gibi.
Yağmur kızmış göğüne,
Çığlıklar gürlüyor gökte kapanıp çarpan bulutlar ardında.
Islanıyor umutsuzlar...
Şemsiyeler habersiz.
Doluyor bahçede kırık tüm bardaklar,
Tozdan topraktan çamurdan düşlerden taşıyor tüm taşınanlar sonra.
Yer göğün göğsüne dayıyor topraktan dudaklarını ve içiyor ılık ruhunu kana kana...
Bir saçak altına sığındım bir mayıs kırlangıcı gibi.
Zaman düşüyor bileğimden,
Karışıyor anlar,zamanlar ve içimizden akan tam şu anın kanadığı bu vakitler...
Esiyor kızgınlıklar rüzgar olup dünden bugüne.
Değirmenler sıvamış eteklerini koşuyor buğday tarlalarına sevişmeye...
Bir saçak altına sığındım bir mayıs kırlangıcı gibi.
Uçtu gitti tüm kardeşlerim neredeyse,
Ben çamurdan anne karnımda küçülüp büzülüp, mezarıma dualardan iksir düzüyorum...
Bir saçak altına sığındım bir mayıs kırlangıcı gibi.
Yazdan bahara her şeyden vazgeçercesine el sallıyorum...


14.34 yağmur yağdı bugün.ağustos ağladı.her yaz gibi,her dün gibi.

26 Ağustos 2024 Pazartesi

ve bir cep saatinin arkasına kazındı sonra gökte tan

iki'nin ironik iması güzel düşünülmüştü.

noktanın biri terkedip gitmişti sonsuzluğunu.
sırta alınası yoklukların tümüyle göçüldü sızı diyarından.
emanetler bırakıldı en yalanından.
yalnız bırakıldı dilde zaman,hasrette heyecan.
nakit harcandı cebinde biriken vakt-i zaman.
ve bir cep saatinin arkasına kazındı sonra gökte tan.
''gidilmeli'' dedi inanması güç olsada vicdan.
ten ağardı,tan kızardı utancından.
''elveda'' dedi et koparken tırnaktan.
şeytani acıların koparılamayan isyanından.
dilinde ıslatıldı tüm sızılar.

''elveda'' dedi et koparken tırnaktan..

elveda...
el veda.. .
el v eda.

21.04 geçmişin kumları yüzüme eserken.gözlerimi açamıyorum yarına tanrım.

24 Ağustos 2024 Cumartesi

Kının olmak istiyorum

 
Bakışların buzdan dövülmüş bir kılıç.
Çeliği lav ile dövüyorsun sıcak nefeslerinde.
Çekiç sesleri patlıyor mektubunu elime her aldığımda kulaklarımda,
Heyecanlanıyorum.
Bakışların buzdan dövülmüş bir kılıç.
Ben kının olmak istiyorum.


21.43 karanlıkları sarıyorum üzerime ne zaman üşüsem battaniyem diye.
Güneşe sayıp,aya bile bile yakalanıyorum saklanbaçlarımda.
kardan adamlar yumrukluyorum şiirleri ateşe teslim edip.

Kan revan yüzümde aptal bir buse


Kan revan yüzümde aptal bir buse nedense 
ve sen öldürürken de güzelsin.
Kan yüreğime nefessiz bırakana kadar dolsun taşsın,
Burnumdan aksın koşsun gelsin kırmızı bir film gibi cesur ecdadım.
Aksın yüzüm al bir ırmak gibi göğsümün vadisine tüm utancıyla sonra.
Dünlerim solsun kurusun.
Kanatlarım yansın tutuşsun.
Bedenim ateşe düşsün,nefeslerim küllerle dolsun.
Ruhum eflatun bir arı ve bu can sana feda olsun.
Kan revan yüzümde aptal bir buse nedense 
ve sen öldürürken de güzelsin.


18.49 zırhım düştü üzerimden.kalakaldım savaşta üryan.

sen öldürürken de güzelsin


Uzun ince bir koridor baktığım,dalıp dalıp gittiğim.
Gözümün önü yağmur gibi yüzüme damlayan sorular.
Cevabı yok rüzgarın taradığı saçlarındaki o esintinin yüzüme.
Mavi bir tüy salonda yerde.
Umut desem,umutlar saçılmış boncuk boncuk göklere.
Tutamamışım.
İpi kopmuş gönlümün,
Düşler kolyesi düşmüş yerlere.
Dağlar bile terketmiş bizi.
Uzun ince bir koridor baktığım,dalıp dalıp gittiğim.
Mavi bir tüy salonda yerde.
Başa bela bir tavla bu ellerimden bağımsız.
Kırık bir fincan.
Canı sökülmüş bakışlar yüzümde tek kalan servetim.
Ağaçtan bir tabak sonra önümde.
Öyle yorulmuş,öyle cansızım ki,
Mecalim yok kabuk kırmaya.
Tabakta geriye kalmış onlarca antep fıstığı sadece.
Ruhum beyaz leblebi.
Uzun ince bir koridor baktığım,dalıp dalıp gittiğim.
Mavi bir tüy salonda yerde.
Kopmazlar inceldikleri yerden,
Kim inceldiyse parlar ışıldar bende.
Ateşten gömleğim ütüsüz ve üzerimde.
Keten rüyalar akşamı bir ağustos okşar başımı ve batırır güneşini bu devranın.
Uzun ince bir koridor baktığım,dalıp dalıp gittiğim.
Mavi bir tüy salonda yerde.
Bir kitap yanıp düşer yere sonra.
Bir şiir küser senelerce,konuşmaz bize.
Yaşayan,nefes alan capcanlı mektuplar gömülür sonra toprağa,
Çöpe düşer en temiz satırları yağmurun ve düşlerin.
Satırların soykırımı bu,ağızları kapatılmış tüm çığlıkların.
Kan yoksa,çığlıklar patlamazsa göklerde,
Katil olmadığını düşünür bazı aptallar...
Kendini kandırmayı sever insan.
Uzun ince bir koridor baktığım,dalıp dalıp gittiğim.
Mavi bir tüy salonda yerde.
Perdelerle oynaşan gencecik bir rüzgar tutar elinden kaldırır bazı tüyü yerden,
İşte o zaman kalkıp uçmaya başlar içimde gönlümün o asla katlamadığım kağıt uçağı göklerde...
Uzun ince bir koridor baktığım,dalıp dalıp gittiğim.
Mavi bir tüy salonda yerde.
Bugün günlerden cuma ertesi.
Acaba tam şu anda sen neredesin.
Neredesin...
Hangi halde...


09.59 kan revan yüzümde aptal bir buse nedense ve sen öldürürken de güzelsin.Kan yüreğime nefessiz bırakana kadar dolsun taşsın.Kanatlarım yansın tutuşsun.Bedenim ateşe düşsün,nefeslerim küllerle dolsun.Ruhum eflatun bir arı ve bu can sana feda olsun.

17 Ağustos 2024 Cumartesi

cennet uzanmış özlediği cehennemi alnından öpüyor


Çeşit çeşit ateş var eşrafında bıçaktan gözlerinin,
Bin bir alev bitiyor bir anda yonca gibi ömrünün çayırında.
Anlamazsın.
Ben her şeyden habersiz bir kuzu gibi liman dizlerinin dibinde.
Çeşit çeşit ateş var eşrafında bıçaktan gözlerinin,
Demiri bardağa dolduran bir sıcağı var ellerinin.
Anlamazsın.
Kuzuların şiirsizliği üzerine şemsiye açıyor o cahil çobanlar.
Çeşit çeşit ateş var eşrafında bıçaktan gözlerinin,
Altını toprağa içiren bir sıcağı var sözlerinin.
Anlamazsın.
Aşkın sevdanın yalan kanunlarını yazıyor bu zamanda her gün,
Okumuş kitap yüklü bir kibrin eşşeği yanımızda yürüyen.
Çeşit çeşit ateş var eşrafında bıçaktan gözlerinin,
Yekpare kayaları su gibi eritip tek vücut yapıyor nefesinin dut kokulu kibar rüzgarı.
Öyle bir ateş ki yaksan eritsen de,zehirlesen de cennet gibi güzelsin.


11.17 sevdanın varoluş kramplı yolları.çiçek dolu el değmemiş,rüzgarlarda uçuşup dönen tül perdeler gibi çayırlar.gönül cennetinde bir yangın çıkmış.tüm ağaçların kırmızı ateş.öyle bir yangın ki...sanırsın cennet uzanmış özlediği cehennemi alnından öpüyor...

16 Ağustos 2024 Cuma

inandığın tüm çıplaklıklar


- soyunayım mı ?

- azalmana gerek yok seni öpebilmem için.göklerin serinliğini hissetmek istiyorsa genç teninde nefes alan ıslak derin,çıkar herşeyi kafandan lütfen,üzerinden değil...azalmana gerek yok seni öpebilmem için.ve ateşe ihtiyacı yok insanın illa yanmak için.tutuşurum ben yine de,sen dev gibi bir bulutu giydiysen bile üzerine düşlerin montu diye.

- azalmak istiyorum karşında sevgilim.

- çıkar gözlerinden başkalarının sana zorla giydirdiği her prangayı o zaman sevgilim.bakışların nasıl yüzebilir yoksa göklerin kocaman mavi denizinde bu kadar ağır bir yükle.tut ellerimi avuçlarımın taa içinden,sımsıkı...gözlerini gözlerime çivile dayayıp başını başıma.isa'nın kanını döksün gözlerimden tüm hayin çingenelere inat ağlayan sıcacık yaşlarım.kurur nasıl olsa bikaç dakika sonra yüzümde tuzuyla, kızıldenizden bana miras ortasından yarılmış tüm yetim aşklarım...


15.19 sevgilim;
inandığın tüm çıplaklıklar,
kurşun geçirmez yeleğinin ağırlığını taşıyor boş yere senin.
öleceğini sandığın uzaklardan gelen her kurşun sesin de kulağında aslında senin,
ömrün bir yeşil filiz verip,yeniden uzuyor sevgilim.
günah olan yalan söylemek;
gerçeği duymak,gerçeği söylemek,
gerçeği soyunmak,
gerçeği sevişmek değil...

Bir rüzgar koşuyor peşimden


Bir rüzgar koşuyor peşimden.
Uçuşan perdeler yapışıyor bir hışımla yakama.
Ölümler yıkıyor her hafta gözlerimin pencerelerini.
İstemiyorum.
Bir bahar temizliği çabası ruhumun sıcak namlusunda,
Tetik düşmüyor bazen dudaklarımda.
Dilimde hedefler var,
Ve dişlerimde son anda vazgeçip yakaladığım mermileri merhametin.
Bir rüzgar koşuyor peşimden.
Uçuşan perdeler yapışıyor bir hışımla yakama.
Yalnızım.
Yuvada annesini bekleyen bir kırlangıç yavrusuyum bu çetin mevsimde,
Bilmiyorum,
Annem bir atmacanın ağzında belkide.
Küçüğüm,
Çok küçüğüm hala.
Hangi savaşın hangi askeriyim bilmiyorum bile, kimse üflemedi çocuk kulaklarıma henüz kendi inandığı yalanları.
Belki şehir yanar ben korurken,
Belki şehir kanar ben saldırırken bilmiyorum.
Hangi tarafın hançeriyim göğsümde henüz görmüyorum.
Sağ elim.
Sol elim.
Ve yüzümü döven yumruklardan bombalar, çiçek açıyor zihnimdeki yeşil barış çayırlarında.
İnanmasamda gözlerimde,söylüyorum.
Bir rüzgar koşuyor peşimden.
Uçuşan perdeler yapışıyor bir hışımla yakama.
Ağacım yanarken artık önemi yok,
Annemi ararken yuvamdan kayıp,
Düşüyorum,
Düşüyorum,
Düşüyorum...


14.59 hangi savaşlar büyük hayallerimizden söyle sevgilim.ve hangi ölüm büyük olabilir ki henüz yaşamadıklarımızdan...

ateşlerin yıkadığı yalanlar yağıyor yağmur diye üzerimize


Kanım çekildi suçlusu kim bilmiyorum.
Ay mı,güneş mi yada hangi yıldız.
Gerekenden erken kalktı gençliğim ruhumun akşamından.
Sepsessiz kaldı ev,çıt yok gençlik düşlerimde.
Kanım çekildi suçlusu kim bilmiyorum.
Nefesim ipini çözdü dudaklarımdan,
kaçtı gitti gülüşlerimin balık ağı küçük yırtıklarından.
Eve boş dönüyorum sandalımda bu sabah,
Yüzümde anlamsız yersiz kocaman bir mutluluk yosun tutmuşcasına ıslak yeşil.
Aç kalmanın huzurlu,hafif,kaybetmiş olgunluğu.
Ağlarımda deniz yaşları,gözlerimde tuzdan sızılar.
Kanım çekildi suçlusu kim bilmiyorum.
Gülüşlerim yaralı,kan kaybediyor ağlamalarım yüzümde.
Uykuya dalıyor üşüyüp titreyen mora çalmış tüm umutlarım.
Kanım çekildi suçlusu kim bilmiyorum.
Damarlarım çatlayana kadar sevişmek istiyorum en güzel hatıralarımın dudaklarına çivilenip.
Günlerce.
Yemeden,içmeden.
Bir ölüme dört nala koşan cesur ateşlerin korkan dumanları gibi süzülmek istiyorum göklere.
Kanım tutuşana dek sevişmek istiyorum,
sevda ateşimden kalan son közle,
görünmeyen bir alev çalıp soğuk sanılan küllerinden sen ve benim.
Kanım çekildi suçlusu kim bilmiyorum.
Boğulup nefessiz kalana dek,
bir yaprak gibi düşüp dalından süzülerek yeşilden ve inceden bir çalımla kaçarcasına o ağaçtan,
Sevişmek istiyorum yüzünün güneşi batıran akşamlarına tutunup,düşene dek cennetin topraktan kapılarının önüne.
Kanım çekildi suçlusu kim bilmiyorum.
Haydi ölelim desem bin yıl daha yaşar sesim duyuyorum.
Gidelim artık desem,koşarak yanıma gelir tüm gideceğim diyarlar gözlerimde.
Kanım çekildi suçlusu kim bilmiyorum.
Ay mı,güneş mi yada hangi yıldız.
Mavi bir hapishane bu gezegen tüm buraya düşmüş ruhlara eminim.
Bin yıl okusan 1 gün eder ancak ulaşabileceğin yollar belkide.
1 saniye ölsen gelirsin milyonların hep istediği o cennetten kabre belkide.
Kim suçlusu bu her saniye oksijenle yakılan yaşamaların bilmiyorum.
Belkide dünya cehennemi aslında tüm inandığımız yalanların.
Bizi yakan dev ateş dalgaları,içimizi döven nefeslerimiz belkide.
Ay mı,güneş mi yada hangi yıldız.
Kanım çekildi suçlusu kim bilmiyorum.


14.32 ateşlerin yıkadığı yalanlar yağıyor yağmur diye üzerimize.ve tüm şemsiyeler vazgeçmiş savaşmaktan aşık olduğu gök ile...

15 Ağustos 2024 Perşembe

Ve tanrı tükürdü yüzüme

 
Ve tanrı tükürdü yüzüme.
Fırtınalar tımarladı yaralı yüzümü mektuplardan koparıp.
Kalbim yandı acıdı.
Ağladım çok ağladım,
Korkak erkekler gibi değil,
Cesur kadınlar gibi ağladım şimşek şimşek.
Gök gürültüsü kadar tutuştu düşlerim savaşlara.
Ve tanrı tükürdü yüzüme.
Değer verdi sanırım yüce gönlünce bana.
Ben yandım.
Ruhum kurudu.
Gülüşüm çöl oldu cenneti arayan güzel kadınların yoluna.
Ve tanrı tükürdü yüzüme.
Ben gülümsedim.
Sevilmişim sanırım...


20.37 akşam,karanlığını sıkıca tutup canını yakarken.ay kuzey yıldızını dudağından öperken...

Beni gözlerinin çarmıhına ger sevgilim


Beni gözlerinin çarmıhına ger sevgilim,
Rüzgarlar kessin bedenimi seni isterken benden.
Ve ben vermeyeyim asla seni kan revan gözlerimden vazgeçerken.
Beni gözlerinin çarmıhına ger sevgilim.
As beni neredeydin onca zaman diye sorarken,
Neden aramadın beni,neden sormadın onca zaman derken.
Beni gözlerinin çarmıhına ger sevgilim.
Bir çingene şugar kılap deyip sen gülerken.
Beni gözlerinin çarmıhına ger sevgilim.
Çok çok özledim,ellerimi tut en azından ben ölürken...


20.26 gece güneşi bıçaklarken...

11 Ağustos 2024 Pazar

Vegan sevdalar,vejetaryen düşler


Bir kılıç bir çatal.
Sorsan bir lokma et çakalın senden sökmek istediği.
Ruhun bir ceylan,
Ruhumun avuçlarından ömrün suyunu içirmek istediği.
Bir kılıç bir çatal.
Keskin bakışların bileylendiği bir savaşın şiiri yüzün düşlerimde.
Ve bir damla sıcak kanın,
cennetten annemin yüzüme dayadığı şifalı sütü keskin dişlerimde.
Bir kılıç bir çatal.
Sorsan bir küçük buse namerdin yüzünden çalmak istediği.
Ruhun bir bülbül,
Ruhumun,dallarından yaralanma diye aşkın dikenlerini tenimden söküp koparmak istediği.
Bir kılıç bir çatal.
Ve önümde yaralı,üç lokma bir ceylan uzanıyor gözleri kapalı...
Avım avuçlarımda çiçek açıyor sanki.
Günlerdir yemediğim bir açlıktayım gerçeğimde,
Bir ömür yemesem de olur bir tokluğun hissinde,
Cennetin lezzetli suyundan yansıyan bir sevda ile bakıyorum avuçlarımda sana...


09.21 vegan sevdalar,vejetaryen düşler ve ete susamış aç be aç ruhlar ülkesi...

Gökte ay kainatta güneşler var


Gökte ay kainatta güneşler var.
Umrumda değil.
Sıkışmışım bir tabutluk et,kan,kemik bir sandalda.
Nefes alamıyorum.
Kelepçelemişler ciğerimi sanki,
Esir tüm nefeslerim.
Gökte ay kainatta güneşler var.
Bir ağlamalar ülkesi var karşımda.
Yolunu bilirim ama gitmem.
Ben şehirden uzak dağların çocuğu.
İki keçi ve bir at ruhum ömür denen kırık porselen bir tabakta.
Gökte ay kainatta güneşler var.
Evinde kıyametlerin turşusunu kuruyor güzel teyzeler.
Bir pilav bir kaşık yoğurt ve sen.
Kim deli kim ölü hiç bilmeden.
Sövsen dokuz ocakta,on şubatta üstelik hiç üşümeden.
Gökte ay kainatta güneşler var.
Bilemem.
Döksem kussam tüm içimi,biriktirdiklerimi,
yalnızlıklarımı,kinimi ve ateşimi Süphan gibi,
Yine de hafifleyip ölemem...
Gökte ay kainatta güneşler var.
İçimde sen...


08.54 bilim adamları.bilimin adamları.tüm bilmelerin adamları.bilen adamlar.binbir yalan.bir doğru.

9 Ağustos 2024 Cuma

Dut ağacı,kuzu kulağı ve sensiz tüm bayramlar


Göğümün uçuşan nefes alan canlı perdesi,
Benim iki defa yırtıldı rüzgarımın aş heybesi.
Söküldü sevdamın umut düşleri.
Yağmalandı avuçlarımın siyah çimleri.
Göğümün uçuşan yaşayan candan perdesi.
Dudakların kapalı idi,
Ama hiç susmuyordu taşıyordu,
gözlerinin umutlarla taşan sedef sedef dantelden helkesi.
Ve ben hep kör çölün kurak ruhunun dudaklarıydım karşında,
Dizlerine koyup başımı göğe bakar gibi sana bakıp dalıp yüzüne gözüne,
Dudağıma düşen bir damla göz yaşınla senin,
ben bin yıl yaşıyordum bu yaşamak denen çölünde ömrün.
göğsünün asla kapanmayan bereketli musluğuna dayadığım susuz kalmış çamur dudaklarımda,
Senin için doğan tüm güzel binlerce mısrayı ısırıp gömüyordum dilime,susup...
Dilim adı bile bilinmeyen,nice yigit cümleler şehitliği.
Dilim Anadolu...
Göğümün uçuşan yaşayan saf sevdadan perdesi.
Bir ateşin üzerinden yürüyorum sana dağların ensesinden adımlayıp geceyi,
Yanan dağların ateş dalgalarından yüzüp boğulup geliyorum sana.
Bin ölüp bin defa yeniden doğup geliyorum sana.
Göğümün uçuşan yaşayan nefes alan yeşilden perdesi.
İki defa yırtıldı rüzgarımla dolan nefeslerde ciğerden perdesi.
Yetmiyor içime çektigim hava ruhuma yaralarımdan.
Taşıyor nefeslerim göğsümün kalbime zincirli bardağından.
Göğümün uçuşan nefes alan düşlerden perdesi.
Bin yıl öncesinden gibi sanki,
ettiğimiz kainata kanat açıp uçuşmuş bir kaç sözü,
Kainatın uzayın denizinden toplamaya çalışıyorum her gece göklerden şimdi.
Kulaklarımda uzayın rüzgarları,kainat denizinin küçücük dalgalarının sesinde ben,
Kulaklarımdan ağ atıyorum fezaya,
belki sesin ile bir fısıltın düşer hakkıma bir gece diye...


15.51 yeşilken toplanmış,ruhumun damında kuruttuğum sevda yaprakları...sorsam belki bir dut ağacı,sormasam kuzu kulağı bir ekşilik tadı dilimde tüm şansa seni görmeler...sensiz bayramlar ve senli hükmü giyilmiş yapayalnız akşamlar

8 Ağustos 2024 Perşembe

B aşk A


B aşk A.
Başka başka her şey.
Rüzgar kuma kızgın,
Kuş sineğe,
Kurt kuzuya,
Gün aya.
Balık insana kızgın,
Düşman kendine.
Sorsam kedi bilmez köpek ne ister ki.
B aşk A.
Başka başka her şey.
Toprak ateşe kızgın,
Demir çekice.
Kalem bıçağa kızgın,
Rüyalar güneşe...

İnsan insana kızgın...

13.32 insan insanı ısırır her gün.dişine değen kanı tükürür içmez,kopardığı eti fırlatır yemez.insan insanı yakar,insan insanı keser.hiç bir işine yaramaz yine.durmaz.dinlemez.düşünmez...neden.

arı.sinek.kırlangıç


- ne kadar yaşayalım sevgilim ?

- bilmem hiç düşünmedim işin o tarafını.ne kadar yaşamak istersin sen peki ?
 
- hep ölümü düşünüyoruz,yaşamı yaşamayı unutacak kadar bazen malesef.hakkını verdiğimiz sürece süreden bağımsız;bir keyif,bir mutluluk yayılacak diye düşünüyorum çocukça bir umutla içimde nedense.bilemiyorum doğru yada yanlış mı diye.düşünüyorum ama seslendirmiyorum.içimde tutuyorum çocuk düşüncelerimi,düşlerimi.bahçeye salmıyorum çocuk ruhumu,şiirlerimi.insan evlatlarına ne yazık ki güvenmiyorum.bu korkumun asla adil olmayan sonuçlarını,neden olduğunu bilmeden yaşıyor çocuk düşüncelerim,çocuk ruhum,çocuk şiirlerim...

Zamanın bir önemi yok aslında sevgilim.boş geçen bir asır yerine,saniye saniye uçtuğun aktığın bir gün yeter ölürken seni gülümsetmeye.

içini doldur nefeslerinin sevgilim.


12.51 arı.sinek.kırlangıç.insanlar ve rüzgarlar...


5 Ağustos 2024 Pazartesi

Kırmızı bir sis


Bir inkar geçti boynumdan ölüm diye.
Bir sinek öpse sızlayan tenim vazgeçip öldü sonra.
Hislerim öldü.
Ateşlerde yürürken dalıp gider oldum uzaklara.
Kendi ördüğüm iple astım kendimi yine.
Kaç ağaç saydım fidandan kuru cennetine toprağın bilmiyorum.
Çok çok zaman döküldü geçti gözlerimden.
Sayılmaz asla bile denen çöl taneleri tükendi o kum saatinde şimdi.
Bir inkar geçti boynumdan ölüm diye.
Kim umut kim cefa artık görmüyorum.
Kan kaybediyorum,
nasıl olacak peki,
Üşümeyi de beceremiyorum.
Bir uçurumdan kaydı ayağım doğduğum an,
Düşmek ve ulaşmak taşa toprağa,
güzel bir sonun gülümseten noktası belkide,
Sorun şu ki,
doğduğumdan beri yere kavuşmasız daima bitmez tükenmez düşüyorum.
Bir inkar geçti boynumdan ölüm diye.
Gözlerimin kapıları bir açılıp bir kapanıyor.
Bir bıçak giriyor yüreğime usul usul,
Hissetmiyorum...
Acılar terketmiş ruhu bedeni.
Güneş kavuruyor tutup kollarından düşen kanımı yerde.
Buharlaşıyor kan revan tüm pazarlar.
Kırmızı bir sis köz be toz yakıyor tüm görebildiklerimi...
Bir inkar geçti boynumdan ölüm diye.
Tekmeliyor,tekmeliyor,tekmeliyorum iskemleyi,
Takılmış kayın iskemlem pençesinden yere ve zamana sanki,
ölmüyorum...


09.21 kuruyor düş ağacım.soluyor yarınlar.sorulmadı hesaplarım.söylesene kim soracak ? 


4 Ağustos 2024 Pazar

bana bir pencere ver ruhundan sevgilim

 

-uyudun mu ? 

-daha gözlerimi açmadım ki bu dünyaya bile sevgilim.Henüz doğmadım.Bir doğarsam bir ömür uyumayı düşünmüyorum hatta.Başarabilir miyim sence ?

-bana bir pencere ver ruhundan sevgilim,binlerce gün doğumunu doğuralım bin seher seninle orada elele...


01.03 sevişen diyaloglar kütüphanesi.

sitem yaprağına sarılı kuş üzümü hüzünler


Yazıyorum.
Geceleyin,kendimi kazıyorum.
Zifir karanlık bir ruhun zindanı içim.
Gözlerim zindanda pencere olamamış küçük bir eşik,
Güneşi damla damla içimin karanlığına taşıyan eski bir musluk oluyor çocuk bakışlarım.
Yazıyorum.
Geceleyin,kendimi mühürlüyorum.
Parmaklarımı çiviliyorlar piyano tuşlarına.
Kan revan on mısra bir şiir çalıyorum durmadan.
Hep aynı notalarda kalakalıyorum.
Çivimi satan çingene ile sevişiyorum.
Yazıyorum.
Geceleyin,kendimi musalla için yıkıyorum.
Yazıyorum.
Anlamıyorlar.
Duymuyorlar.
Doldurmuyorlar beni bardaklarına,
Su içmeden suya tok herkes artık.
Neden bilmiyorum.
Beni içmiyorlar.
Yazıyorum.
Eksiliyorum her cümlede adım adım kendimden.
Yazıyorum.
Tutamıyorum düşleri dörtnala gökten yağan.
Yazıyorum.
Ve yanıyor tüm insanlar,kağıtlar ve kağıt dünyalar o yalan yeminlerinde...


00.46 sitem yaprağına sarılı kuş üzümü hüzünler.