17 Aralık 2025 Çarşamba

Ellerim yusuf'u kazağımın

 
Sen,rengarenk bir rüzgargülü yemyeşil ağaçlarda.
Ben,uçan kuşları kıskanan bir deniz kaplumbağası belkide senin denizlerinde.
Ellerinle kazıp ellerimi kuyulardan çıkardığın o an aklımda hala,
Ellerim yusuf'u kazağımın kollarındaki kuyuya itilen düşen...
Aklım bir tren olmuş sanki,
durmadan,o kemik kafesine özgür bir kuş misali kendini vuran çırpınan  küçük kalbinden taşan o ilk nefeslerine gidip geliyorum...
Tuzda yürek,yanıp pişiyorum.


22.47 eski güzel günler çağırıyor bizi uzaklardan...FIN.

İyilerin pençeleri nerede

 
İyilerin pençeleri nerede...?
Kılıç gibi keskin dişleri nerede güzel insanların.
Dudaklarının kınına saklanmış ah o güzel dünler.
Ey Nardugan'ım,ey güzel bayram sabahım,sevgilim.
Dökülmez yeşil yaprağım,nefes alan çuvaldızım,çam kokum, 
sarıldığın gövdemden akan sakız tadım...
İyilerin pençeleri nerede...?
Kılıç gibi keskin dişleri nerede güzel insanların.
Herkesin kendi savaşları var içinde,
Peki ya dışımızdaki koca savaşlar nerede ?
Yalanlar dolanlar silahı olmuş hainlerin,
Bükülmez bilekler, yangın gibi delikanlar unutulmuş,
Geriye suyumuza zehir damlatan soysuzlar kalmış.
Dağlar yıkılmış ölmüş ne olduğunu dahi daha bilmeden...
Devir soysuz savaşlar devri,zaman korkak hainlerin zehri zamanı....
Ah aah tanrım;
İyilerin pençeleri nerede...?
Kılıç gibi keskin dişleri nerede güzel insanların.
O ışıldayan şiiri nerede kahramanların,
Şanlı türküsü o korkakları pişiren kutsal ateşten savaşların.
Sırtlanlar toplanıyor gölgelerde,hain pususunda dünün.
Aslanlar hazır bekliyor,alınacak tüm intikamları hazır heybesinde...
Buyursunlar gelsinler,
Görelim bakalım kimde daha çok feda edilecek ölüm var,
Kaç çıplak ayak var yürüyebilecek bu kor ateşi görelim hanenizde...
Buyursunlar gelsinler...
İyilerin pençeleri nerede...?
Kılıç gibi keskin dişleri nerede güzel insanların.
Bileyleniyor yüreklerde kılıç gibi düşler...


22.06 bir savaş arefesi,bir bayram günü öncesi.kabrini avcunda taşıyanlar,cebine kabrinin toprağını dolduranlar...üç dua bir nefes,adı hayat ölmenin...

15 Aralık 2025 Pazartesi

Ilık dudaklarının kabrime çiçek açtığı topraklar

 
Kışın rüzgarı başka uğulduyor kulağımıza sevgilim.
Başka bir şarkı,başka bir türkü bu.
Bize ait değil sanki.
Başka küsüyor yaşamaya şimdi insanlar,
Başka seviyor bugünler yarını mesela.
Dogrular soluyor bir bir gözlerimizin dallarında.
Kışın rüzgarı başka uğulduyor kulağımıza sevgilim.
Başka bir şarkı,başka bir türkü bu.
Bize ait değil sanki.
Başka kırılıyor yürekler şimdi.
Başka sevişiyor elleri gözleri ruhunu unutan et yığınlarının.
Başka yaşıyor insanlar,
Başka ölüyor artık ruhlar bile...
Kışın rüzgarı başka uğulduyor kulağımıza sevgilim.
Başka bir şarkı,başka bir türkü bu.
Bize ait değil sanki.
Neden ey insan,
Neden tanrım,neden...

Ilık dudaklarının kabrime çiçek açtığı topraklar,etimi çürüten benden çalan zaman,ve bir sen hayali kalbime aşıladığım,ve suladığım sulandığım can suyu yüzün.

14 Aralık 2025 Pazar

Tête de Moine

 
Duydum ki süslenmişsin başka birine....
Vay bee...
Geçmedi hala,kalbimde durmadan kanayan bu eski derin yara.
Bir akşam üstü bir semtin o koca fillerin koştuğu koca yollarında,
Hatıran,geride kalan küçük bir keçede tüten bir ateş parçası,
İs kokun daima üzerimde...
Bir baykuş seslenir uzaklardan bazı bazı,
Çağırır beni senin sesinden gece.
Duydum ki süslenmişsin başka birine....
Vay bee...
Hakkın tabi,
Neden olmasın,
Neden olmasındı ki...
Yer altından notlar bitiyor yeşil filizlerde,
Yapraklar yazıyor aşkını taşına toprağına.
Gül dibine dileğim,
Islak toprağa düşen cemrem,
Utandığım tohum,
Ey sevgilim,
Duydum ki süslenmişsin başka birine....
Vay bee...
Tut yakamdan vur beni yerden yere istersen farketmez;
Ama bırak gözlerini bana,kalsın ellerimin içinde bakışların ne olur,
Gitmesin seninle bir kez olsun yüzün bu akşam,
Şu kainatta tek ızdırabım;
Bir mürid,bir keşiş belki hala peşinde,
Ve duymaz çalmadığım kapın beni,
Duymaz eşiğindeki sessizliğimi kalbin,
Ah aah...
Duydum ki süslenmişsin başka birine....
Vay bee...
Gereğinden erken öldüm,
Kimse duymadı sonumu üstelik sessizliğinin zikrinde...


01.18 saplı bıçağım,kalbim,ey pas tadım.

Kağıtta ayak izlerim

 
Kendimi unuttuğum zamanlar oldu.
Kağıtta yürüdüklerim.
Kağıtta ayak izlerim.
Silip elimle süpürdüklerim.
Kaç yağmur dağıtır,akıtır,süpürür yaşanılanlar mürekkebini.
Yıkanır mı kağıdın yüzü söyle sevgilim.
Ağırlaşan kim her gün ruhumda,
Bir ben var mı içimin dönen girdapları ardında,
Tanrının sifonunda kim suçlu ve kim masum bilemezsin,
Kimin rengi sahte değil gerçek,kim çiçek yaprağı,kim .ok bilinmez sevgilim.
Kendi kıyametini düşleyip süslüyor herkes,
kendi kabuğunu boyamaya çabalayan civcivler gibi.
Kendimi unuttuğum zamanlar oldu.
Kağıtta yürüdüklerim.
Ve kağıtta ayak izlerim...


12.17 sonunu bıçaklayan başlangıçlar.her terketmenin bir kokusu var çekmecemizde...

13 Aralık 2025 Cumartesi

ruh'dan kabre dek

 
Tanrıma sordum seni,
Umrumda değil bu kıtlık,bu kuraklık,
Su senin olsun,tüm aş'lar senin.
Genzime kadar doluyum inan,
Ah aah be sevgilim...
Beyaz örtüsünde yanmış çoktan avcum ocağım,
Hakk'ın rahmetine değmiş çoktan şubatım,
Haziranımıza Allah kerim...
Tanrıma sordum seni,
Umrumda değil bu kıtlık,bu kuraklık,
Su senin olsun,tüm aş'lar senin.
Böğrüme dek doluyum inan,
Hasret çok çok uzadı,
Al kalemi yaz kağıda vuslatı,çık gel sonrasında her akşamüstü gibi sevgilim.
Mektubu ver yada verme,
Üşüyen dudaklarını ısıtmak için tutuşsun uğruna dudaklarım.
Hangi cehennem söndürebilir ki sevdayı göğsümüzde,
Söyle ateş ateşi içebilir mi ?
Tanrıma sordum seni,
Umrumda değil bu kıtlık,bu kuraklık,
Su senin olsun,tüm aş'lar senin.
Öyle bir rüyasın ki,
Tüm uyanmalardan kaçıyorum ardı sıra gecelerdir inan,
Seni seviyorum.
Haydi durma öyle karşımda kayıtsız,
Tut ellerimi yeniden sevgilim.
Tanrıma sordum seni,
Umrumda değil bu kıtlık,bu kuraklık,
Su senin olsun,tüm aş'lar senin.
Bana bir sen yeter,taa içime düşen ruh'dan kabre dek...


01.01 seviyorum,öyleyse varım.

12 Aralık 2025 Cuma

kuyruğunu kovalayan kedi

 
Mavi bir gök var,
Yerler ıslak bir sabah.
Ölüm neden varsın bilmem,ne işe yararsın.
Etinden et koparan ey düzenbaz düzen.
Yüzü sıcak,dumanı üzerinde tüten siyah bardakları gibi tanrının,koyu bir gece aklımızda.
Mavi bir gök var,
Yerler ıslak bir sabah.
İnanmadığım savaşlar ve göz göre göre söylenen yalanlar,
Umrumda değilsiniz artık.
Sonsuz uykusundaki gözlerini yuman ah göğsümdeki kutsal yorgunluk,
Seni seviyorum.
Mavi bir gök var,
Yerler ıslak bir sabah.
Dünleri yürüyorum herşeysiz,
Bugünler sararıp düşüyor dallarından,
Yarınlar kim inan tanımıyorum,
Bir harf konuşmaya dahi mecalim yok kimse ile,
Gülümseyip susuyorum.
Cenneti kovalayan,cehennemden kaçan ey kadim ruhlar,
Ey kuyruğunu kovalayan kedi...
İçimde kızıl bir çam,bir bulutu uzanıp öpen yüzünü avuçlarına alıp,
İçimde balı kurumuş terkedilmiş bir kovan var...
Mavi bir gök var,
Yerler ıslak bir sabah.
Bir sen varsın,
Bir de sen...


09.37 ağzına tüküren kıskançlığı meleklerin.

Yüzümüzü yıkayan bir tas ateş


Ey bülbül ve gül.
Kartallar ve kuzgunlar.
Kurumaya mahkum güller üzerine yemin verelim.
Gel kıralım gagamızı,ikinci ömrümüze doğalım seninle sevgilim.
Yüzümüzü yıkayan bir tas ateş,
Ve cehennemden kaçarken ateş çitlerinden atlayan kuzular.
Satırlar ve satırlar,
Göğsümü baştan başa yaran bir akşam yanımda.
Esen saçlarının dalları arasından,
Kurumaya mahkum güller üzerine yemin verelim.
Gel kıralım gagamızı,ikinci ömrümüze doğalım seninle sevgilim.


19.08 akşamın yaprağını koparıp yiyen yamyam yeşiller...

10 Aralık 2025 Çarşamba

yürüyen merdivenler ve kaynayan makarna

 
Kaç kitap yazsam yüzülür şanımın teninden ruhum.
Kaç defa sevişsek öderiz diyetini içimizdeki hakkı yenmiş sevmelerin.
İntikamı kim yazdı sözlüğe peki,
Kim yüzdü kan dökmeden bedenlerden çalıp kaderin haklarını.
Soysuzlar kahvehanesi.
Siyah at,beyaz ay.
Kaleler ve kaleler...
İçimi kesen o har ateşin kınından çekilen kor nefesler...
Kaç kitap yazsam yüzülür şanımın teninden ruhum.
Kaç defa sevişsek öderiz diyetini içimizdeki hakkı yenmiş sevmelerin.
Al yanaklı dalların elini tutan genç domatesler ve soysuz salatalık.
Kırsam kaburgamda kemiğimi istemeden,
Ve çeksen içine içimi,bana sormadan hiç durmadan ağladığım cennetimi...


23.18 yürüyen merdivenler ve kaynayan makarna.

Masallar içinde masalcıklar

 
Masallar içinde masalcıklar açmış sevgilim.
Yalanlar içinde yalancıklar.
Kim tükürse yüzüme o gelmediğim cenazesinde hayallerimizin,
Öksüz kalır ılık dudaklarında o kutsal üşümeler ve cebinde o mavi tükenmez kelimelerin.
Avcuma düşen yangınları gözlerinin.
Ne kadar sarılsam,yetmesen ve sevişsek mevsimler devirerek ah sevgilim.
Masallar içinde masalcıklar açmış sevgilim.
Yalanlar içinde yalancıklar.
Sen bir aptalsın,
Buna eminim.
Bana gelirsek şayet,
Hainiyim tüm verdiğim sözlerimin ve kendimi kandırdığım inanmalar.
Titreyen dudaklarım,
Mars piramitlerim.
Sen bir aptalsın,
Buna eminim.
Bana gelirsek şayet,
Hala muridiyim boynundaki su kenarına uzanmış defne yaprağı kokularına sürülü o cennetinin...
Kabrim,kabrine kurulu kumdan saatimde sevgilim.
Bir kuşluk vakti kederi suluyor gözlerimi.
Ve ne zaman kavuştuğumuzun bir önemi yok inan,
Ölene dek sevişelim sevgilim...
Kabrim,kabrine katlı sevgilim.
Mantığı yok bu yaldızlı kehanetlerin heybemizde.
Düşler ördek yavruları gibi dağılıyor dudakların tenime dokunup beni tehdit etmez ise şayet sevgilim...


23.02 şanını satan gurur.

Kafamda şehirler

 
Kafamda şehirler dizili sevgilim.
Sıra sıra selviler muhafızı hayallerimde kinimin.
Kralların yalanları avutuyor ocakta ateşimizi.
Kafamda şehirler dizili sevgilim.
Şehirler altında yirmibin insan,
Kimi ölü çoktan,kimi yaşamanın en güzelini açıyor taç yapraklarından...
Kafamda şehirler dizili sevgilim.
Yıkılıyor aklımın kuleleri bir bir,
Yekpare kayalar bombalıyor gözlerinden yüreğimi.
Göğsümün bekçisi kemikten kafesim sanki.
Saklanmış kaderim karanlığına lacivert denizlerin ve gökte ay'ın.
Kafamda şehirler dizili sevgilim.
Ve ben bir bir yıkılıyorum bir dominonun taşları gibi.
Depremler yağıyor ardı sıra göklerden yüzüme.
Her adımı titriyor kabuslarımın.
Kafamda şehirler dizili sevgilim.
Kurşuna diziliyor çocuk cahilliğim,
Al'ı geçip terkediyor soğuklarını turnalar misali üzerimde beyazdan gömleğim.
Ve güneye uçuyor tüm mısralar uçuşup kafamdan göklere...

Kafamda şehirler dizili sevgilim.
Ve şehirler altında yirmi fersah tüm kan kaybeden sevda kokulu tarihim...

22.41 seni sen geçen saatler bileğimde.

yaşamak pergeli ve pelikanlar.

 
Babinski refleksim.
Korkmayı kaybettim yüreğimin iç cebinden.
Düşürmüşüm zamanın tüm sayaçlarını gözlerimden.
Zamansızım artık.
Kaybolan adaları var yüzümde okyanuslarımın.
Nereye gitti o eski sevmelerim,
Saklı mektuplarımı kim sakladı çalıp benden.
Robin hood'uyum tüm şiirden ormanların ve aşkların.
Babinski refleksim.
Kramp giren sevdalarım göğsümde.
Sisli bir akşamın ardına saklanmış gözlerimde ay.
Bulutlar yetim, ve geriye kalan tüm karanlıklar öksüz sevgilim.
Babinski refleksim.
Kalbimde kimsenin okumayı bilmediği bir dilde bir mirassın taşlara kazılı...


22.13 yaşamak pergeli ve pelikanlar.

6 Aralık 2025 Cumartesi

içimin kırmızı denizleri.

 
Bir iki üç.
Göğsüme saplanmış adaletin koca kılıcı sevgilim,
Zar zor yürüyorum,
Beyaz göyneğim kızıl bir mahşer şimdi,
An kaybediyorum mütemadiyen,
Göğsüme saplanmış adaletin koca kılıcı sevgilim,
Bileti kesilmiş gidişimin çoktan,
Bir gar sessizligi tek ezgisi ayaklarımın.
Ve ben yalnızca,
Seni düşünüyorum.

Bir iki üç.
Göğsüme saplanmış adaletin koca kılıcı sevgilim,
Zar zor yürüyorum,
Aklım,içinde kıyameti büyüten kaosun kabuğu şimdi,
Gelen her tık sesinde okunmuş alametlerini içiyorum.
Cennetin ve cehennemin civcivleri sarmış etrafımızı,
Hangisi güneş hangisi gece inan artık seçemiyorum.
Ve ben yalnızca,
Seni düşünüyorum.


Bir iki üç.
Göğsüme saplanmış adaletin koca kılıcı sevgilim,
Zar zor yürüyorum,
Yaralarımın kuyusundan göğe doğru şimşekler gibi yola çıkıyor dört nala kanım,
Ve ben avuçlarımın tasına asla sığmayan ve sığmayacak içimin kırmızı denizlerini son çırpınış,çocukça bir umut,doldurup doldurup geri içiyorum...
Faydası yok biliyorum,
Fıtratımda yok üzgünüm,vazgeçmiyorum.
Mahşer meydanı kalabalık,çok kalabalık sevgilim.
Güçsüz düştüm,kan kaybettim,an kaybettim,
Sen kaybettim,
Karardı gayrı gözlerim,
Düştüm kaldım dizlerim üstüne.
Umrumda değil lokmama düşen hangisi,
Yaşamanın orucuyum;
ya cennetin balı ya cehennemin alevi,
Susuz dudaklarım,ve sözlerde kahrım,
Ve ben yalnızca,
Seni düşünüyorum...


10.27 dante'nin cehenneminde kendi etini pişiren tanrılar ve insanlar...

* Üç kıtada dalgalanır suretim ve kinim.

* dik dur çocuk,tanrı bizi korur.

Terminal lucidity

 
Terminal lucidity.
Ey güzel yüzlü habis.
Aklımın sana son reveransı,vedası.
Her şey,dün gibi.
Dans et gözlerimle,benimle güzel kadın haydi son kez.
Unuttum yalanını bırak terket.
Cehennemin sıcağı ve güneye uçan göçmen kuşları aklımın.
Sen rüyalarım.
Kulak çınlamalarım.
Başımda ağrılardan şehirler.
Terminal lucidity.
Ey güzel yüzlü habis.
Tabağında bir dilim bir film sahnesi.
Bir yudum içilmiş,artık üşümüş bir çay bardağı.
Masamda kelimeler,kırıntılar.
Masamda kozasından çıkmayı bekleyen uyuyan mısralar.
Ve kanadında kainatın renkleri dökülüp karışıyor birbirine sevgilim.
Kanadında ayaklarımız yerden kesiliyor.
Terminal lucidity.
Ey güzel yüzlü habis.
Kalbim ellerinde,kan revan,ve kopmuş göğsümdeki kovuğundan yaşamak.
Avuçlarında atıyor yaşamım işte,kırmızıdan da kırmızı bir cehennem yokluğun ömrümde.
Ve son buluyor her şey ne zaman değse süzülüp omzunun kokusu zihnime.
Kokun,unutulan her saniyeyi bulup,tutup kolundan getiriyor önüme.
Temizliyor üzerindeki tüm çöl kumlarını bir gülüşün...
Terminal lucidity.
Ey güzel yüzlü habis.
Aç kollarını yeniden sevgilim,ebedi kabrime uzanmaya geliyorum.


16.29 unutulan her şey.düşen tohumları toplayıp gömen sincaplar ormanı aşkımız.ve yağmurlar,ve yağmurlar...düşlerimiz filiz verip yeşilleniyor yeniden ve yeniden asla yorulmadan sevgilim,ve ıslak toprağın kokusu ardından doğuyor yemyeşil bir güneş ayaklarımızın göğüne.

Terminal lucidity.

Dilim başka benim

 
Dilim başka benim.
Sizinkinden okuyamıyorum dünyayı,duyamıyorum şiirlerin sesini.
Yirmidokuz harfli gezegende,
Ben,her gün kainatı geziyorum...
Harfler kayıyor karanlık fezada kuyrukluyıldızlar misali üzerimizden,
Biz dilekler tutuyoruz güllerimizin dibine.
Bir bardak su dökülüyor dudaklarıma sonra,
Akıp gidiyor tüm heyecanlar içimden ruhuma oradan göğüne yüzünün.
Susuz kalıyorum sana,denizi güneylere uçup gitmiş kumların çölünde.
Dilim başka benim.
Sizinkinden okuyamıyorum dünyayı,duyamıyorum şiirlerin sesini.
Geçemediğim çöllerin mecnunuyum şimdi,
Susuzluktan ölüp dudaklarından taşıdığın bir yudum su'da diriliyorum her seferde...


13.44 susuzluk,aşk,elmas paradoksu.

Harfler ülkesi

 
Harfler ülkesi.
Sevmeler atlasında parmaklarımız ucunda adını bilmediğimiz bir şehir.
Yanağının dudağının sıcağı,boynunun ılık bahar kokusu.
Regülasyon tema'm.
Ve aklımın son vedası hatrımda yüzün.
Harfler ülkesi.
Sevmeler atlasında parmaklarımız ucunda adını bilmediğimiz bir şehir.
Baş harfi sen,yolu uzun bir memleket sevmek göğsümde.
Aşk ki,etimi ovduğum külü bir dere kenarında her gün yaşamayı yıkadığım bedenimde.
Havada vurulan göğercinler düşer bir yağmur başlangıcındaymışımcasına üzerime,tane tane damla damla.
Kan bile damlamaz uçuşan tüylerin ölüm festivalinde ve kanatların cennet hafifliğinde...
Harfler ülkesi.
Sevmeler atlasında parmaklarımız ucunda adını bilmediğimiz bir şehir.
Tut elimi haydi,duraksama hiç,
Kaybolalım seninle hiç telaşsız bilmediğimiz sokakların sessizliğinde.
Tek duyduğumuz nefeslerimiz olsun birbirimizde.
İçimizin mutluluk kıkırdamalarını karıncalar saklasın yerdeki adımlarında.
Kaçacak saklanacak yer kalmasın hiç bir yerde,
Şehit düşsün uğruna bütün plastik tavşanları bu dünya çayırının.
Ve ben dizine uzanayım bir vapurun öğleninde,
Ölüp yeniden dirilebilmek için sayende...


13.20 melekler bebek olur mu hiç demişsin,oysa ben kollarımda büyütüyorum seni...

3 Aralık 2025 Çarşamba

siyah yağı sevişen satırların

 
Bindim etime suretimin,
Pedalını çeviriyorum adım adım yaşamanın, çocukluğumun o tek bisikleti gibi.
Yaş on,yaş otuz,kırk,elli,altmış  belki her an her şafakta.
Bir ömürlük geceler doğuruyorum güneşsiz karanlıkların sisinde bir batında.
Sırtını dönmüşsün,
Zafersiz kalmıştım oysa,
İçimde kahrından ölen bir komutan terketmişti sanki beni,
Ben ise yapayalnız,ardından,rüzgarın değmeye kıyamadığı saçlarında senin denizini izliyordum,
Fersah fersah memleketini kokluyordum omuzlarının kıyılarına çarpan o tuzlu deniz kokusu saçlarından.
Her günü bitirmeye çalışan çabalayan bu düzen bu fıtrata inat ben,
Gözlerinde zamanı durduruyordum bileklerinden çivileyip gözlerimde şu kainatı...
Bindim etime suretimin,
Pedalını çeviriyorum adım adım yaşamanın, çocukluğumun o tek bisikleti gibi.
Ve zinciri atar yüreğimin iki güne bir,
Ellerim kan revan,ellerim siyah yağı sevişen satırların...


08.12 bir ozan ölür ve bir kuş kırıp yumurtasını doğar etine binip cehennemine...

ruhunu tacından uzanıp içeyim bir sinek kuşu gibi


Ah sevgilim,
Mühim değil,bırak sevişmeyelim.
Uzan yamacıma,ellerim dolaşsın başında çıplak ayak,saçlarını tarayayım,
Nar kırayım avuçlarımdan sana,
Aksın kızılırmak gibi kızıldenize kadar sevmek seni.
Yeşil yaprakları yırtılsın nisanın mayısın genç dallarından baharın,
Sararsın ekimi gözlerin bana her ağlayışında,
Ben dökülen yapraklarını toplayayım yüzünün arnavut kaldırımlı sokaklarından.
Ah sevgilim,
Mühim değil,bırak sevişmeyelim.
Nar kırayım avuçlarımdan sana,
Aksın avuçlarımdan sıkıp dudaklarına eğirdiğim kızıl kıyamet yüreğimden o damlalar,
Sinsin geçmesin üzerimizden,
değsin kefenimize tenimize kan rengi binlerce şehit damlası ile dalından ağırlaşıp yere uzanan kıpkırmızı aşk,
bulutunda biriken bir yağmur gibi...
Ah sevgilim,
Mühim değil,bırak sevişmeyelim.
Nar kırayım avuçlarımdan sana,
Suyu diline damlasın düşsün,
Ben ruhunu tacından uzanıp içeyim bir sinek kuşu gibi...


22.59 dilden kırptım,dilden eğirdim ipini idamımın.sevmek; ayaklarımın altında yaşamamı isteyen o inatçı taburesi gözlerinin...
Ve ben seni gülüyorum en son dileğim diye sessiz yüzümde sadece...

"bir kağıt kesiğisin" ey yaşamak

 
Pasifize nefretler karhanesi.
Senin olmayan etlerin köle kasabı,
Ne kadar adisin ey yaşamak...
Paslı prangalara sürülü çürüyen eflatundan ayak bileğin...
Zamanın ter kokan çamur yüzlü hırsızı.
Ve yazık,kaybedecek hiçbirşeyi yok ruhların bugünlerde.
Sevmek,daha büyük sevmek,daha da büyük sevmek...?
Hangi arsız yarışın ödülü bu boynundaki beşi bir yerde,
Güçsüz soluk sarı bir demir uğruna satılan her şey.
Kainata değişmem seni,uğruna tutuşurum da açmam bir daha güneşe gözlerimi...
Üşüdü dudakların,
Ve güneye kanat çırpıp göç etti benimkiler...
Buluşamadı mevsim bir türlü,soyunamadığımız sararan her yaprağa yazılı tutuşan sönen her sayfada...
Yüzdüğüm her farklı sıcak dudakta,
bir fırtına,bir amansız rüzgar,bir hain hatıra kafamızdaki o durakta,
titrer içim kemiklerim,vurur dalgalar etime kemiğime dek çivileri gibi bir peygamberin;
Ve ben sana dönerim hep kapanan ıslak gözlerimin ardında her şafakta...
Pasifize nefretler karhanesi.
Senin olmayan etlerin köle kasabı,
Ne kadar "bir kağıt kesiğisin" ey yaşamak...
Etim,ruhumun kanlı sıcak kefeni.
Vealeykümselam,
Seni seviyorum.


21.52 üç dua bir pişmanlık duvara asılı boynumda.

29 Kasım 2025 Cumartesi

sessiz uçan kanatlar göçü

 
Soyundum artık tüm "şunu yap bunu yap"ları üzerimden,
Ne bekliyorum kimselerden ne de uzatıyorum kimselere.
Dostum,düşmanıma dahi şimdi,
Bin yıllık kurumuş kanını siliyorum oturdum kılıcımın,
Işıl ışılım,ellerimde nemli bir bez tüm ruhumu dünyalardan temizliyorum.
Kim sırtımdan hançerlemiş,kim omzumda ser'ime göz dikmiş umrumda değil gayrı,
Emekliyim onsekiz bin alemden,
Emekliyim tüm kinlerimden artık...
Soyundum artık tüm "şunu yap bunu yap"ları üzerimden,
Ne bekliyorum kimselerden ne de uzatıyorum kimselere.
Dostum,düşmanıma dahi şimdi,
Öpüyorum bir karafatmayı,hamamların böceğini,
Öpüyorum mısırımı çalan kargayı alnından,
Siyahını yıkayıp siliyorum,kanadından öpüp uğurluyorum...


09.55 baykuşun sessizliği gecede...sessiz uçan kanatlar göçü...

Dudaklarından,toprağına hala sımsıkı tutunan ıhlamurlarını kokluyorum


Bir söz bir dert göğsümden içime,içimden dünlere emanet,
And vermişim,
derde ihanet edemem.
Kaldırdım şehri havaya göğe,
Devden devim,uçurumdan uçurum,
İçtim kana kana tüm buzdan karanlığını gecenin,
Üşüyorum,
Şifam niyetine yüzünü izliyorum,
Dudaklarından,toprağına hala sımsıkı tutunan ıhlamurlarını kokluyorum...
Yüzün tek kıta;bir gezegenin sessiz yalnızlığında,
Üç kıtadan kesildim,yüzüldüm
uçuşan dört nalın ateşinden kül oldum yükseldim göğe ve sana geliyorum...
Ruhumun üç katı da yangın yeri,
Döktüm üstüme kızılırmağı,asi'yi,akdenizi bir ağaçtan helke'den doldurup eve taşır gibi,
Sırılsıklamım,
Yangından bir fırtına dalga dalga yüzümüzün kıyılarını topa tutan döken ah şu yaşamak sevgilim,
Oysa ben terkettim tüm savaşlarımı çoktan,
Bu yangında ben,
Yalnız seni arıyorum...


09.26 sayma yıldızları boşver.gelmesin uyumak istemiyorsa eğer eşiğimize,sal...istediğinde gelsin çayımızı içmeye sevmek...
gerçek olsun herşey yeter ki,
Sevda olsun kozasından çıkıp nefes alan kanatlarıyla hasret,güneşin alnından öpüp ısıttığı tüm korkularımız uçsun gitsin çayırlardan ışıl ışıl mavilere...

Bi buluta asılı bin elmas günlüğüm

 
Eski bir çayı ısıtıp yeniden,dudaklarıma saklıyorum demli sıcağını.
Yüzüme sürüyorum bardağın yüzünü sen gibi,
Seni seviyorum.
Bir şemsiye uçuşup duruyor salonda,rüzgara kapılıp gitmiş bir kırlangıç gibi asılmış mandalından odanın göklerine sanki yağmurdan yoğrulu bir sabah.
Korkarım hayalinsiz gecelerden mesela,
Kendime kalamam inan,çok yalnızım...
Büyümedim çocuk kaldım be ana,
Dizlerine düşebilir miyim başımdan ruhuma dek yeniden ve yeniden.
Yerde kağıt paralar,
Çiçekler tükürmüş ecdadını,arılar uçmuş,
Halıda paralar bitmiş sanki...
Başıboş değerler çöplüğü zihnim.
Beynimde bir mahşer gösterisinin bin yıllık bitmez provası sevda.
Sevmek zahmetli;
Dağların çocuğu isen hele,
Bi buluta asılı hafif nemli,bir türlü kurumamış bin elmastan kıymetli günlüğüm...
Ah güneş,
Saklı umudum...kıymetlim.

Eski bir çayı ısıtıp yeniden,dudaklarıma saklıyorum demli sıcağını.
Yüzüme sürüyorum bardağın yüzünü sen gibi,
Seni seviyorum.
Bir söz,bir ezgi uçuşup duruyor sessiz evlerin gölgelerinden yüzüme,usul usul adımlarıyla ve kibarca...
Öpüyor sıcacık bir rüzgar ikindi vakti sen gibi,bir ter damlasının ırmağı boyu akan boynumdan sanki.
Bir hal oldu bana be ana,anlamıyorum.
Dünyayı sırtladığım ve dolu ay'a göz kırptığım dünümü özlüyorum,
Daha dündü be anam,bi gecede ne değişti inan bulamıyorum...
Vur bardağını ateşin dudaklarına sürüp tüm kederimizi,
Vur bardağını ateşin dudaklarına sürüp sırtıma kalbime be ana,
Titriyor gayrı dünyayı kaldırdığım o şimşeklerden dövdüğün kollarım,
Ağrıyor yüreğim...
Al dualarını yeşil yapraklarından toplayıp tek tek,
Ez,demle,iç ve üfle yüzüme be ana,
Oku en merhem dualarını gözlerimin kalbimin en içine içine.

Eski bir çayı ısıtıp yeniden,dudaklarıma saklıyorum demli sıcağını.
Yüzüme sürüyorum bardağın yüzünü sen gibi,
Seni seviyorum.


09.01.güneşi unutmuşuz sevgilim.ne kadar acı.unutulmuş bir yıldız kara göklerin sayfaları arasında;bir yıldız bile unutulurmuş,gördüm,anladım ama öğrenmedim üzgünüm...

26 Kasım 2025 Çarşamba

at sonsuz merhametten göğsünün okyanusuna beni ey tanrım

 
Bülbüller karşıladı bir koro misali beni o karanlık sabahların arasından tutup ruhumun kollarından,
Ateşi,üryan ayak yürüyen çıplak dilencisiydim ben bu alemin.
Cennetin kapısında uyuyakalmıştım o gece sanki haberim yokmuş üstelik.
Ruhumun kollarından tutmuş yakalamış beni tanrımın merhameti,ve perişandı yüzüm ışığı güneş şu yaşamak tiyatrosunda,
Sahnede yalnız,yapayalnız,
Aklımdan silinmişti her kelimem,söylenebilecek her ne varsa dilime duşebilme ihtimali olan,çoktan çekip gitmişti,terketmisti zihnimdeki köyden taş evini her hece...
Güneye uçmuştu tüm yaz kuşları...
Bir fısıltıydı tek nefesim dilimin avuçlarında sımsıkı saklı,ve kimseler duymuyordu halimi...
Bülbüller karşıladı bir koro misali beni o karanlık sabahların arasından tutup ruhumun kollarından,
Ateşi üryan ayak yürüyen çıplak dilencisiydim ben bu alemin.
Ey tanrım,söyle bana lütfen,
Yoksa ben öldüm mü...?
Biliyormuş gibi yapamadığım tek cehaletimden,
At iğneni altından eğrilmiş misinan ile çek beni,at sonsuz merhametten göğsünün okyanusuna beni ey tanrım...


08.09 bir seher duası.

Gözlerin bir gemi oldu düştü gözlerime

 
Baktık birbirimize öylece geçerken yanyana sessizce,
Gözlerin bir gemi oldu düştü gözlerimin denizine,
Çapa saldı ruhun ruhumda göğsümün taa derinlerine...
Denizleri tarafından terkedilmiş kumların adıdır çöl dediğin sevgilim,
Denizin,elini tutmayı bıraktığı kumsalların susuz sevdası mesela Sahra,
Geçilmez yolların şiiri,türküsü teninde donan bu soğuk gece...
Baktık birbirimize öylece geçerken yanyana sessizce,
Gözlerin bir gemi oldu düştü gözlerimin denizine.
Gaz lambasıdır keçesi tükenmeye yüz tutan alevinde gecelerin çıplak lacivert teninde göğünde hilal...
Ey ışığına tükürdüğüm ve yüzüme yağan karanlık fezanın hırsızı yıldızlar,
Selam verin gecede uykusunu çaldığınız sevgilimin gözlerine...
Baktık birbirimize öylece geçerken yanyana sessizce,
Gözlerin bir gemi oldu düştü gözlerimin denizine.
Ve aşk dumanını üfledi,
Kül ateşini tüttü yeniden,
Çatırdadı odunların ruhu düşüp geçmişin ellerinden...


19.08 bir yanık balata kokusu geldi şehrin boynundan parfümü diye akşamın,
Uzandım ve öptüm yaşamın en güzel damarından seni,bir sıcak çay bardağının göğsünde yakıp dövdüğüm dudaklarımın üşümüş tenine hasretinden...

24 Kasım 2025 Pazartesi

Koparılan bir düğmenin dayanılmaz acısından

 
Koparılan bir düğmenin dayanılmaz acısından yazıyorum bunları sana.
Göğsümde kavrulan ruhumun avuçlarından dökülüyorsun kocaman bir kesikten dolup kızıl kıyamet sıcacık bir dere'cesine akar gibi...
İki kavak boyu beton binaların göklerinden yağan keder damlaları.
Koparılan bir düğmenin dayanılmaz acısından yazıyorum bunları sana.
Kalbimde kağıt kesikleri.
Kalbimde senden kalma eski mektuplar,sözler...
Kaybedilen hisler vadisi ağlamaklı yüzünde,
Savaşlar ve tutuşan öpüşmeler öğleni.
Koparılan bir düğmenin dayanılmaz acısından yazıyorum bunları sana.
Yokluğun,kalbimde bulamadığım bir kıymık sanki,
Gülüşün sızım sızım sızlıyor elimi attığım her öğlenin gölgesinde...
Koparılan bir düğmenin dayanılmaz acısından yazıyorum bunları sana.


19.27 fiN.

Çikolata kokan dumanlar şehri

 
Ruminatif döngüm.
Yaşayan açık yaram,
Hergün kırdığım tenimdeki kabuk,
Kuruyan kanımdan,beni koruyan kapım...
Ben kimim,
Ben kimim tanrım...?
Çikolata kokan dumanlar şehri,
Yeşil nehirler göğü.
Beni tekrar karnına almak isteyen yüce orman,
Söyle bana,ben nereye aitim...?
Sakinleşmiş taşlaşmış endişem.
Ruminatif döngüm.
Yaşayan açık yaram,
Hergün kırdığım tenimdeki kabuk,
Gör beni yeniden,
Sakinlesin zihnim...
Ey beynimdeki ruhum,
Et,kan,şeker...ve dağların tertemiz soğuk nefesi,
Duy beni.
Ruminatif döngüm.
Yaşayan açık yaram,
Hergün kırdığım tenimdeki kabuk,
Ve elimde durmadan kanayan bir bıçak...
Kirpi ikilemim.

08.08 değişen rakamlar zamanı,ve duran nefesler soğuğu.

Etiklerin ipten sıratı

 
Güvenli korkum.
Neyi sevdim,neyi korktum.
Bilmiyorum.
Şaşkın kırılganlığım.
Kaybı kabullenmez yüreğim.
Canavarı ben miyim sen misin bu sevdanın.
Etiklerin ipten sıratı.
Tanrısı kim bu senaryonun.
En kırılgan olduğum yerde yerlerdeyim,
Camlar kırık,tuzla buz gökler gibi dökülmüş yerlere kırık cam damlaları...
Reddi miras hislerim,
Terkedilen cennetim.
Tanıdık ihmallerin sığınağı,keskin geçmez kan lekesi saldırganlığım...
Bir topluluğun kadim kutsal merhemi sıcak merhametli kolları,
Sarıl,dinle kulağını teslim ettiğin o huzurlu kalbi.
Norm'unu yağmalayan yamyam yüreğim,
Isırıyorum kendimi.
Çirkin yalnızlığım,iğreti sessizlik...
Söyler misin,
Süper insan,başardı mı içindeki şehri kurtarmayı,yeniden kurmayı...?
İçime dökülen hiçlik,ağırlaştırıyor beni.
Bir plastik hortuma bağlı eski bir dalgıcın zırhıyım yüzlerce kiloluk,
Bir bebek gibi hala anamın nefesinden nefesimi alırım,
Ciğerine bağlıyım iki mavinin arasında yüzen o güzel beyaz yelkenli kadının,
Gemimde hatırat defterim,seyir notlarım...
Yakın mısın ,uzak mısın ...inan bilmiyorum.
Toplumsal sıcaklık arayışım.
Kalbime saplanan diken.
Mesafeler senin olsun sevgilim,
Sınırlar ki insanın uydurduğu bir masalın oyunu bence.
Oyunun bittiğini söylememiş kimse bir akşam,unutmuş birileri ve gerçek olmuş sonra...
Unutulmuş gerçekler konservesi gözlerin.
Ne zaman açsan kapağını,
İlk anındaki gibi kokar burnumuza,zihnimize yeniden tüm yaşananlar ve kesip kesip doğrananlar...


19.10 sonu tükenen başlamalar atlası.

20 Kasım 2025 Perşembe

adımlarının yüzü

 
Kızıl bir şafağı giyiyor gözlerim çıplak bir bıçağın üzerine.
Yanıyor ufkumda tüm gökler ve mavi.
Bıçağını vurdukça kainat ucu kızgın güneşi ile,
Kesilip daha da kanıyor tüm feza üstümüze.
Zamanı kaça böldünüz ey zalimler,
Beş'e on'a yirmi'ye...?
Üleşmek için her rüzgar ile çiçek kokan elimizde kalan o tek masumuyeti...
Ve böldüğünüz zaman,peşinize düşüyor şimdi.
Kızıl bir şafağı giyiyor gözlerim çıplak bir bıçağın üzerine.
Yanıyor ufkumda tüm gökler ve mavi.
Eğilip öptükçe sen beni ılık bir rüzgar misali ekimlerin kumsalında,
bir deniz ardı uzanmışım boylu boyunca sanki gibi,
Ah o vuslatın sabah çiçeği misali seninle açan rüyalarım,
Unutuyorum zamanı,kendimi,her şeyi...
Kızıl bir şafağı giyiyor gözlerim çıplak bir bıçağın üzerine.
Yanıyor ufkumda tüm gökler ve mavi.
Sessiz sabahın çayırlarındaki çıplak adımlarının ilk çıtırtısı,
Yeşillerin içinde ayağına batmaya çalışan kesik, kurumuş,sararmış o zalim zaman...
Soğuk akan bir suyun buzlu yüzünden ıslatıyorum dudaklarımı,
Ve alıyorum adımlarındaki her törpüsüz vahşi kıymığını...
Zamanı siliyorum adımlarının yüzünden.
Üşümüş titreyen serçe parmagının ucundan öpüyorum seni sevgilim,
Ve inan umrumda değil akıp giden tükenen ve biz bununla tehdit eden su paslı keskinliğindeki zalim zaman...


08.28 bileklerinden tek tek damlayan zaman ve kan kaybeden uyuşmalar...

fermuarı bozuk hisler

 
Aramız uçurummuş.
Şimdi anladım.
Zıplar yetişirim sandım her boşluğa.
Yetemedim.
Atlasam,düşsem,
Kızıl çam,sarı çam,
Yansak mahşeri doğuran kıyametiyiz mavinin.
Saat geç,
Boş otobüsler evine dönüyor şimdilerinden sıyrılıp gözlerimde.
Aramız uçurummuş.
Şimdi anladım.
Zıplar yetişirim sandım,
Başaramadım.
Çıksam uzayına karanlığın,
Baksam aşağıya bilmem,
Kar mısın yoksa bulut mu ?
Aramız uçurummuş.
Şimdi anladım.
Zıplar yetişirim sandım,
Ağladım.
Kurulu saatler enstitüsü yüreğim,
Her atışına bir hayal bağlı dallarımda...
Her kıyametim bembeyaz cennetimin kurşun kalemden açılı sızılı deliği.
Her mahşer saçlarını koklayabilmemin bahanesi o kalabalıklarda.
Aramız uçurummuş.
Şimdi anladım.
Zıplar yetişirim sandım,
Kıpırdayamadım...


23.16 fermuarı bozuk hisler.kapatamadım.

19 Kasım 2025 Çarşamba

bu etten kemikten dizleri titreyen tanrılar da kim ?

 
Saçı başı dağılmış ağaçlar memleketi.
Beklentiler,hayaller ve hatalar.
Betonu kurumamış adımları yavru bir kedinin.
Esiyor yüzümüze taze çam yapraklarının kokusu.
Topallayan düşlerin belindeki kutsal sızı.
Kırık kollu bir maymunun omzuna düşmüş kanadı kırık bir bülbül.
Kim ölse sevda,kim ölse kahramanı olacak bu ömrün bilmem.
Öp beni kapansın gözlerim,
Öp beni bitsin bu sonu gelmez kıyamet,
Öp beni yeniden doğalım sevgilim...
Saçı başı dağılmış ağaçlar memleketi.
Beklentiler,hayaller ve hatalar.
Betonu kurumamış adımları yavru bir kedinin.
Vuruyor yüzümüze ölüm döşeğindeki bir alevin yorgun huzurlu ışığı.
Uçuk dudağından kaderime kazınan efsunlu o sıcacık lanet.
Ruhuma tecavüz eden aç susuz kararan gözlerin.
Anlamsız suratlar akıp geçiyor gözlerimin önünde hergün yaşamanın ırmağından.
Saçı başı dağılmış ağaçlar memleketi.
Beklentiler,hayaller ve hatalar.
Betonu kurumamış adımları yavru bir kedinin.
Ey çividen şaştığım parmağıma vurduğum çekiç,
Ey demir parmaklıklarını bile yakıp eriten içimdeki cehennem.
Söyle bana,
senin dudaklarında,benim göğsümde,
bu etten kemikten karşımda dizleri titreyen tanrılar da kim ?


19.19 fin.

17 Kasım 2025 Pazartesi

Kanı kurumuş ölüler şafağı

Yerde küçük kırmızı bir yaprak,
düşmüş can çekişiyor.
Bir salyangoz eğmiş başını su içiyor yağmurundan...
Yaşamak savaşı yağıyor sormadan yine üzerimize.
Sırılsıklam bakışıyoruz üşümeleri de unutup seninle...
Aşk'ın dalından düştüm.
Sevda yaprağından soldum kurudum.
Tüyü bitmiş kanadı eksik yüreğim,
Ilık sızısından damladım göğüne yuvamın.
Tüyümü kanıma boyayıp yaktım,
Cennetinden atlayıp düştüm tanrının,
Kovuldu dediler ardımdan...
Sonsuz döngüler treni.
Ilık akşamlar öğleni.
Kanı kurumuş ölüler şafağı...
Yerde küçük kırmızı bir yaprak,
Ve bir salyangoz su içiyor yağmurdan...
Aşk'ın dalından düştüm.
Sevda yaprağından soldum kurudum.
Karıştım kadim toprağa ufalanıp azalıp.
Ağaca aş oldum,çimene meneviş...
Kediler nöbet tutuyor yanıbaşımda aslanlar gibi,
Ve atlar koşuyor rüzgarla ıslak yüzümde dörtnala.
Ve ben kapadım gözlerimi,seni düşünüyorum sadece...

18.51 yüzüme söven rüzgara inat yürüdüm ışıldayan bıçağa...

15 Kasım 2025 Cumartesi

Ve cennetinden düşüyor bu güzel akşamüstü

 
Kırık zırhımın zehre açık penceresinden bakıp yazıyorum şiirini kağıdımdan sana...
Belki kaybetmişim bu savaşı çoktan,inan bilmiyorum.
Belki kazanmışım tüm kaybetmelerden derip bir seni.
Kırık zırhımın zehre açık penceresinden bakıp yazıyorum şiirini kağıdımdan sana...
Yaşamak savaşı umrumda değil gayrı,
Bıraktım elimden kılıcımı,yayımı.
Ardımda bıraktım tüm zaferlerimi artık.
Vazgeçtim kanatlarımdan,tüm uçmalarımı kırdım sırtımdan...
Kırık zırhımın zehre açık penceresinden bakıp yazıyorum şiirini kağıdımdan sana...
Çalınmış elmalar aşkına,
Öp beni,
Ve bitsin tüm bu karalanmış kağıt ömrüm eline değmiş kaleminin ucunda,
Sakladığın delik versin sıratımı haydi ve cennetine kavuşsun mahzun öksüz etini soyunmuş ruh-u canım...
Kırık zırhımın zehre açık penceresinden bakıp yazıyorum şiirini kağıdımdan sana...
Al canımı kadife kesemden,saysan tek üryan etimden görünen can-ı suretim.
Kırık zırhımın zehre açık penceresinden bakıp yazıyorum şiirini kağıdımdan sana...
Ve,
Ve ve ve,
Bil istiyorum sade,
Bil ki,
Bi Seni seviyorum...


23.08 sekizi yirmiüç geçiyor gözlerin...
gece vuruyor ayaklarımın ardını ilk defa giyilen bir pabucun hainliğini çalıp dalından.
Çalınmış elmalar aşkına,
Ve cennetinden düşüyor bu güzel akşamüstü,bırakıp elindeki tüm altını yakutu,öpüp kıpkırmızı dalından çalıp o ılık güzel dudaklarını...

boynundan akan taze suya dayıyorum dudaklarımı

 
Birkaç bayat büsküvi,
Bir tas tozlu su aşım,
boynundan akan taze suya dayıyorum dudaklarımı.
Boğuluyorum içerken seni bırakıp içine kendimi.
Düşlerimi kaçırıyorum saklayıp güneşin şeytanlarından...
Ateşin suyunu kaldırıp içiyorum senin cehennemlerinden sevgilim,
Kalmasın sana bir kıvılcım dahi diye bile...

Birkaç bayat büsküvi,
Bir tas tozlu su aşım,
boynundan akan taze suya dayıyorum dudaklarımı.
Kayalarına dayıyorum yüzümü koklayıp su misali tenini.
Taşlarını ısırıyorum tane tane ararken ruhundan uğruma yaktığın tuzunu,
Göklerden alacaklı kuruyan dudaklarım,
Yağmurlarda sevişip,
Güneşlerini bekliyorum her karanlığının...


Birkaç bayat büsküvi,
Bir tas tozlu su aşım,
boynundan akan taze suya dayıyorum dudaklarımı.
İçiyorum denizlerinden toplayıp yudum yudum seni,kapatıp yumup gözümü,
Okyanuslarına uyuyorum huzurla terkedip yorgun ölümlerimden kendimi...


22.46 delilerin günlüğünde noktasız virgülsüz sevişmeler alır canımızı sevgilim...

* noktasız virgülsüz yetim sevişmeler.

her sevişme kendini gömüyor kazıp göğsümün çürüyen etinden söküp ruhumdan ruhunun çukurunu

 
Sinende saklı kabrim.
Sen mahzun,ben mahzun.
Arıyor musun beni heryerde,her zamanda söyle.
Arıyorum seni her nefes,her adımda bir başka.
Sinende saklı kabrim.
Sen mahzun,ben mahzun.
Zamanın yolcusu beynim,gözlerim.
Çapası takıldı seni gördüğüm ilk gününde ömrün gemisinin,
Uzayın denizi karanlık sevgilim.
Kokun esiyor yüzüme yüzüme,
Tüm halüsinasyonlarım yüzün,kokun üstüne...
Sinende saklı kabrim.
Sen mahzun,ben mahzun.
Tüm kahramanlıkları rendeliyorum sessizliğimin içine.
Yangınlar kırıyorum içimdeki ateşin susuzluğuna.
Zemini kaygan hayaller dünümde,
Çamurlu bugünler üzerine demliyorum bahar çiçeklerimden çayımı sevgilim.
Sinende saklı kabrim.
Sen mahzun,ben mahzun.
Uzat elini çıplak kanım kalbim üstüne,
Uzat dudağını bana sürüp ruhunun üzüm salkımından kırıp içine sevdanı açmış gözlerinden akan tatlı özünü...
Sinende saklı kabrim.
Sen mahzun,ben mahzun.
Seviş uzanıp canını bırakmış soğuk kollarıma sarıp kendini,
Dudağımın üşümüş can-ı terk moruna vur erittiğin sıcak kan rengi dudaklarından o eşsiz son mührünü...
Esirinim,
Dudaklarının kıyısına esen nefeslerinde rüzgar rüzgar çivilenmişim avuçlarımdan üryan göğsüne,
Gerilmişim çarmıhına.
İman tahtana uzanmışım çırılçıplak musallam diye...


22.21 her sonu terk ediyor zaferlerim artık.her sevişme kendini gömüyor kazıp göğsümün çürüyen etinden söküp ruhumdan ruhunun çukurunu...

10 Kasım 2025 Pazartesi

soba üzeri cehennemlerde kuruyan mandalina kabukları

 
Bir mandalina soydun geldin bana sen sevgilim,
Şehrin heryeri mis gibi kor bir güneşi koktu,
Parmak uçlarında turuncu bir akşam güneşi battı,
Yanağıma düştün gezindin sonra usuldan...
Çayıma damladın,
Tatlandım,
Rengi açıldı oraletimin...
Bir mandalina soydun geldin bana sen sevgilim,
Şehrin heryeri mis gibi kor bir sevdayı koktu,
Yüzünde güneş hırsızı bir ay ışıldadı,
Ateşin böcekleri çaktı ışığını sonra bir bir,
Işıl ışıl bir gece kovaladı tüm şeytanları...
Yüreğimizi soldu mu sandın,
Yüzümüzdeki gülüşü kurudu mu sandın...
Bir mandalina soydun geldin bana sen sevgilim,
Şehrin heryeri mis gibi kor bir özlemi koktu,
Gözlerin ıslandı belki,
Belki hep ıslaktı,
Unuttun sandım,
İnan,
Anlamadım...


20.06 soba üzeri cehennemlerde kuruyan mandalina kabukları;ve kokusu cennet bir odada tüten gölgelerin duvardaki o bitmez dansı...

9 Kasım 2025 Pazar

Devriğim cümlede.

 
Devriğim cümlelerimde.
Devriğin de devriği belki,
Yusufun kuyusuna hatta,belki en dibine düştüm.
Kırgın,kırık döküldüm durdum da ve biraz.
Taş,demir,kaya erimiş suya dönmüş bin derece kimbilir içimde.
Yazmak,harfler kelimeler ve düşler...
Göğüyüm gezegenin bozkırında mis kokan sinenin.
Kim buhar olsa yükselse içime,
Yağarım milyonlarca suretimden suretime.
Bozdan boz,aldan al yüreğim.
Benzemem başka bir şeye hiç,
Kendimim,yalnızım kendime de sadece.
Devriğim cümlelerimde.
Devriğin de devriği belki,
Yusufun kuyusuna hatta,belki en dibine düştüm.
Gittiğinde kış baharın elini tuttu,düşünü öptü,
Üşüyen eline sıcak nefesini üfledi düştü...
Hoh dedi yüreğinden dünü yaktı yarını harladı.
Ah kalıba dökülemez ruhum;
Leylayı aradı aradı da hiç ama hiç bulamadı...
Zaten ne yapsa da kaldı mecnun da olamadı.
Devriğim cümlelerimde.
Devriğin de devriği belki,
Yusufun kuyusuna hatta,belki en dibine düştüm.
Arı oldum her işe koştum,
Reçelden geçtim çiçekten düştüm,
Yarını bıraktım hep sana uçtum,
Kovandan gurbet olup haine çıktım.
Sevda nedir dedim sordum da,
Vuslata kervan oldum da yürümelere çıplak gözümü açtım...
Devriğim cümlelerimde.
Devriğin de devriği belki,
Yusufun kuyusuna hatta,belki en dibine düştüm.


22.17 üç iki bir...

7 Kasım 2025 Cuma

Tanrısal bir mekanizması mı var senin kutsalının


Tanrısal bir mekanizması mı var senin kutsalının;
Tutulmaz sözler yeminler,kanunlar kurallar,
Övgüler övgüler övgüler ? ,
Ve korkular ile örülmüş cübbeler,düşler...
İhtiyacı yok içimizdeki tanrının bu yıkanmamış kirli ellerimizle yoğurup yoğurup ağzımıza atıp düşürmediğimiz asla ve tükürüp durduğumuz bayat lezzetsiz tüm bu işlere...
Tanrısal bir mekanizması mı var senin kutsalının;
Kimseyi çağırmıyorum ben,kimseye yazmıyorum dilekçe yapıp içimdekileri iletsinler diye...
Yalanı olmaz,olmamalı inandıklarımızın.
Tanrı,içimizde ve heryerde sevgilim,
Bu yüzden hep dinler duyar seni kalbinden daima,
dudaklarının kapısı ardına dek kapalı olsa dahi,
ve sen hiç ses çıkarmasan bile...
Yani sen sen ol ve kimsenin karşısında eğilme,
Çünkü tanrım,herşey,heryer zaten içinde...
Tanrısal bir mekanizması mı var senin kutsalının;
Benimki hep benimle,hep kalbimle kalbimde.
Hep dinler,hep duyar beni,
Tüm fısıldadıklarıma kadar,fısıldanmayanlarıma dek bilir beni...
İyi ki...
Amin.


11.29 bir dilim ısırılmış tarçınlı kek tabakta ve kalbi kırık bir şiirdi hep o güzel gözlerin...

6 Kasım 2025 Perşembe

koca bir çölümüz vardı cam bir kasede

 
- neyi farklıydı sence ?

- Öyle ince,öyle kendimizin doğruları,öyle bize öz derman,şifa ve yaralarımıza özel ellerimizden ezilmiş hazırlanmış merhemler ile dokunduk ki seninle birbirimize,sonra gelen herşey ve herkes eksik kaldı bize...
Her kum tanesi bize özeldi sadece,ve bizim koca bir çölümüz vardı cam bir kasede...
Bu kadar yanlışların büyütüldüğü,yanlışlar tohumlarının bile bile toprağa saçıldığı bir devirde,
Seninle bizim balkonumuz saksısına ektiğimiz o çiçek hep güzel ve doğru kaldı;
suyunu veren,yaprağını okşayıp silen ve çiçek ile konuşan ellerimiz başka,ruhumuz başka,gönlümüz bambaşkaydı kanımca.Çiçek toprağını buldu sevdi beğendi,toprak çiçeğini demek ki;
yoksa büyümezdi...

Çatlamıştı her günü aynı günler önümüzde belkide,
Kırık bir kum saati,
Ve altını çizdiğin cümleler...

Ve bize özeldi sıkıcı her saniye bile sadece...


10.48 ihtimal soruların filizlerine cevaplar açıyordu beynim...

"Aleykümselam"

 
Öyle demişsin ruhun çıkıp giderken etinden,
Öyle karşıya karşıya,kimseye de değil,
Yalnızca senin görebildiğin birine...
Biri gelmiş senin için,biri sana eşlik etmek için gülümsemiş selam vermiş seni bilerek demek ki.
Selamlamış bence de yaşamanın ve iyiliğin hakkını vermiş o güzel ruhun için seni.
Öyle demişsin ruhun çıkıp giderken etinden,
Memnun,hoşnut ve hafiflemişsin yüzünde.
Tanrım,en güzel meleğini yollamış demek ki senin yanına,
Hep hakettiğin gibi aslında...
Öyle demişsin ruhun çıkıp giderken etinden,
Biliyorlardı hepsi,biliyoruz,
Vatan,toprak hep ama hep aklında.
Yoksa kim gider ki bu derece son'a dek birinin ardından...
Öyle demişsin ruhun çıkıp giderken etinden,
Selamlamışsın meleğini mutlu mesut,
Tüm ağrıların,acılarının ardından.
Adın Mustafa...
Selam olsun ruhuna ustam,koca ruh,güzel adam.
Öyle demişsin ruhun çıkıp giderken etinden,
Aleykümselam,
Ve Aleykümselam...

Ruhun şad olsun,yattığın yer incitmesin,huzurla uyu güzel adam.


10.11 on kasım notları sararır dalımda.

5 Kasım 2025 Çarşamba

kutsal sabahı mahşerin.

 
Kesmişim göbek bağımı ellerimle.
Ellerim kurumuş kan-ı revan,kendimden kanamışım...
Bir battaniye altına girmişim inceden.
Pencerem açık,
Uzaklardan bir kömür kokusu sanki geçmişten çıkıp gelen,
Kapımda ıslak bir sabah kilim olmuş serilmiş gözlerime penceremden.
Adı kasım mahmurluğun yüzümde.
Kesmişim göbek bağımı ellerimle.
Ellerim kurumuş kan-ı revan,kendimden kanamışım...
Yaşamak her gün;
Her sözünü bilmediğim bir şarkının başı misali başlıyor telaşla her sabah,
Ve ben senin dönüşünü bekliyorum semtin bir penceresinde her gün,
tek bildiğim nakaratı gibi,seni,bu şarkının...
Seni söylerken katılabiliyorum yalnız bu aşk-ı muhabbete...
Dilim,beynim esirin olmuş,
Acaba aşk dedikleri şey bu muymuş...?
Kesmişim göbek bağımı ellerimle.
Ellerim kurumuş kan-ı revan,kendimden kanamışım...
Ve sessizden bir sabah açmış yeni açtığın güzel gözlerinde...
Öyle güzelsin ki ;
Susmuşum,
Durmuşum,
Kalmışım nedensiz niçinsiz aç bir dişi aslan misali bana bakan o tertemiz yüreğinde...
Boynumu sana teslim etmişim,bırakmışım artık sıkılı yumruklarımı,
kollarımın kınına sokup geri tüm savaşlarımı,silahlarımı,
Beni vur,beni ısır,beni kır,beni kanat demişim sanki susup bakarken sana,
Beni etimden al,öldür,yıldızlarına taşı tekrar ruhumdan tutup o kutsal kainatının...
Kesmişim göbek bağımı ellerimle.
Ellerim kurumuş kan-ı revan,kendimden kanamışım...
Öyle güzelsin ki ;
Susmuşum,
Kalmışım nedensiz niçinsiz yeni doğan bir güneş misali kutsal uzayının rahminde,bana bakan gözlerinde,o yangınlar mahşerinde...



08.41 kutsal sabahı mahşerin.

4 Kasım 2025 Salı

felek girmiş göğsüme nefes diye

 
Oturmuşum bir araba içine,sessiz karanlık her yer.
Kalbim atıp sallıyor bir deprem gibi şu koca arabasını tanrının,
Yine de duymazdan geliyorum göğsümün her atışını.
Oysa sallanıyor bedenim kalbimin her çırpınmasıyla yerle bir olup,
Ve göğsümün kemik parmakları ardından toprağı yumrukluyor sanki içimde yanan şu madenci yüreğim,
titriyor bacaklarım şiir okumaya çıkan bir çocuk gibi.
Susuyorum kendime.
Uçsuz bucaksız beton cam dağlarda yükseliyorum her sabah,
Bulutlar esip geçiyor yüzümden yanı,
Tanrıların göğü...
Sonra,güneşte kurutuyorum senin dalından kopmuş o gülüşünü,
Çayıma ufalıyorum taze çıtırtısını sesinin...
Bekle bekle çok bekledim inan,
Sabır taşını çatlattım bin kez belki,
Ay'a yazdım içimden biçtiğim kokuna sürülü her sen satırını.
Oturmuşum bir araba içine,sessiz karanlık her yer.
Kalbim atıp sallıyor bir deprem gibi şu koca arabasını tanrının,
Ateşi yiyorum,kar'ını içiyorum kadim beyaz dağların...
Kılıcımı çözdüm elimden,
Ellerim çıplak geliyorum,
Bu kaçıncı savaş,bu kaçıncı zafer artık saymıyorum.
Yoruldu içimin kahraman köy çocuğu...
Oturmuşum bir araba içine,sessiz karanlık her yer.
Kalbim atıp sallıyor bir deprem gibi şu koca arabasını tanrının,
Gözlerim dolu dolu bir kasım bulutu gibi gökten,
Yağsam ağlasam boğulur mu tüm karıncalar,
Düşler ıslanır mı,
Ve çimler dokur mu en mis kokusunu senin uğruna...


18.32 felek ;girmiş göğsüme,tüm yarını nefes diye alıp içine dünlerimizi üflüyor yaşamanın üşümüş avcuna...

3 Kasım 2025 Pazartesi

Ve kafesi kırdı aşk

 
Masmavi bir kuş var tek porsiyon esaretimde,adı deniz.
Bir fincan saksıya hapsettiğimiz yeşil yapraklı taze düşlerimiz bir de.
Karıncaların günlerce taşıdığı tohumlar,
Ve birkaç yudum su onları seviyorum diye tek dediğimiz;yazık...
Masmavi bir kuş var tek porsiyon esaretimde,adı deniz.
Versem vuslatını ona,açsam göklerin penceresini açar gibi tüm kapılarını,penceresini,
Biraz uçar ve düşer bir zalimin eline yine o garip,
o güçsüz kanatlı özgürlük kesin...
Kanatları koparılmış o anlatılan cennetin ve tüm o merhametin,rahmetin,yazık...
Masmavi bir kuş var tek porsiyon esaretimde,adı deniz.
Ve kalabalıklar boğuyor artık beni,
Kimsesiz cennetlere sür beni Tanrım,
Kuşlar,ağaçlar ve birkaç ruhun cıvıltısı yaşatır camdan olsam dahi beni...
Ruhlarımızı güden çobanların boyundan büyük ellerinde sopaları,
Oysa beni sessizliğin ile sarar gözlerinden akan sular ile yürütürsün sen,
Kifayetsiz tüm şiddetler gönlümde,bana yada değil mühim değil.
Masmavi bir kuş var tek porsiyon esaretimde,adı deniz.
Ve boynu vurulur düşlerin,güzel yarınların,
Esarete satılır tertemiz kan,
Çünkü haindir insan...
Kağıda satılan topraklar öc alır gün gelir,
Ağaçlar sallanır,yapraklar kaçışır,
Yuvası bozulur has bir can kartalın...
Masmavi bir kuş var tek porsiyon esaretimde,adı deniz.
Ve kafesi kırdı aşk,
Bülbül gül oldu açtı kabirden saksısında...


18.32 kocaman altın kafesler vermiş biçmişler ruhumuza,kelebekler uçuşur geçer durur demir parmaklıklar arasından dilediğince...
peki özgürlük nedir diye sordu hapis duvarların tavanında asılı bir  tırtıl bakarken aşağı kozasından...

1 Kasım 2025 Cumartesi

mavi bir misket parlıyor gözlerimizde yaşamak gibi

 
Kainatın soğuk nefesini üflediği dudaklarından,
Gidilmez uzakların yıldızlarından kanayan ışıltılarını izliyorum.
Saçak saçak ışıklar yağıyor karanlık soğuk bir denizden yükselip feza'ya sanki,
Yıldızlar ellerinden ışıklarını serpiyor üzerimize hafif bir yağmur gibi inan ki,
Ve içiyorum henüz bize ulaşamamış tüm yarınları gözlerinden,
seni usulca öperken...


09.21 fezada misketlerini toplamayı unutmuş sanki küçük bir çocuk;mavi bir misket parlıyor gözlerimizde yaşamak gibi...

gözlerimde kainatın solucan delikleri

 
Kalbim,kendini ısırıyor şimdi.
Hücrem,hain hücreleri yakalamış yiyiyor.
Adil ve sadık yamyamıyım verilmiş sözlerimin.
Aşım,yemeğim yok kalmamış.
Piknikler ki ütopyası en güzel cennetlerin şimdi çocukluğumun zaman tünellerinde,
gözlerimde kainatın solucan delikleri...
Kalbim,kendini ısırıyor şimdi.
Hücrem,hain hücreleri yakalamış yiyiyor.
Liderlik aramıyorum hiç,sizde kalsın;
O,beni çağırır bulur mutlaka,
Kanımda,ezelden yazılı yarınlarımın satırları kaşınır,
Ve kader usul usul eski kadim yaldızlı altın ipine dizilir...
Kalbim,kendini ısırıyor şimdi.
Hücrem,hain hücreleri yakalamış yiyiyor.
Su,ayran tek yediğim bu yolda,
Ve şiirler,beni bu kurumuş yangın yangın alevlerin arasında ayakta dik tutan tek o güneş...
Kalbim,kendini ısırıyor şimdi.
Hücrem,hain hücreleri yakalamış yiyiyor.
Kaç el ateş etse gözlerin,ellerin;
Yine de düşmem yere,
Beni dudaklarından eğirdiğin o bir damla zehir rahmet'e çağırır götürür tek...


09.01 hasretin suladığı çöller; zamansızlık ve ölümler...

31 Ekim 2025 Cuma

kalbimin hiroşiması.

 
- kitlesel imha silahı hislerim.an'ımı bıçaklayan keder.
kalbimin kurak bozkırı.gözlerimin uçsuz bucaksız seddi.kendimi bağladığım gemim,orta direkteki havadar mahzenim,ah hep haritasız şu gemim.susuz bir bahar.güneşsiz bir sabah.yıldızsız bir gece.balıksız bir deniz.sensiz bir ben,ve aynada sabahleyin...

- dudaklarının dağında bir çeşme var sevgilim;doruklardan bir mısra erir karından,dudaklarına zincirlenmiş bir demir bardak dudaklarım,ılık şiirinle dolmak istiyorum...
Ve iç beni gönlün dolup taşıncaya dek sevgilim...

- kitlesel imha silahı hislerim.Ve aklıma düşen harakiri'lerim var sevgilim...


22.37 kalbimin hiroşiması.

kutsal kabirler yamacında


Bitti.
Sorguya mahal yok.
Sual gereksiz.
Tohum kırılmadı işte,
Taş'a döndü kalp,kar buz su fayda etmedi,
Can vermedi.
Bitti.
Toprağı değilmişiz demek ki,
Demek düştü bize sadece...
Bitti.
Aldandım mı ey kalbim söyle,onca sene...
Arp'ın altın telleri bir bir koptu,
Bağlamanın göbeği çatladı dura dura beklediği duvarda...
Bitti.
Manası nafile artık,
Haz öldü,
Yeşil filiz tüm fısıltılara saklanmış dualar sararıp gömüldü mevsimin pas rengine çoktan...
Bitti.
Ruhu tozlandı tüm sevmelerin,
Eti çürüdü tertemiz çocuk inançların gözlerimizde...
Aşk,burnumuzda çiçek kokusu ile kanadı durdu bir ağız dolusu kadar,
Ve bozuldu tüm edilen yeminler;
Affet bizi sevmek,
Bitti.
Nafile artık ıslanan gözlerinde açan bu ilkbaharlar sevgilim.
Kabrine düşen soğuk bir et parçası gayrı üşüyen dudakların yüzünde,
Ve ziyarete kimse gelmiyor artık,
Su dökeni yok tozlu öpüşmelerin karanlık akşamüstlerinde kutsal kabirler yamacında şimdi.
Yemini tutulamaz dilimizde dövdüğümüz ateşin sevgilim,
Suya dönmüş demirleri suya veriyor gözlerin sanki,
Duman duman gülüşün hala gözlerimde.
Bitti.
Beni alıp götürdü,
Kalmadım geriye hiç.
Bitti.


21.49 fin.

30 Ekim 2025 Perşembe

bu kaçıncı güneş göklere doğan.

 
Dudaklarından demlediğin siyah su damlasın aksın dudaklarımdan içime.
En demlisinden bir sıcak bardak dolusu şiir ısıtsın dudaklarımı ocağın soğuğundan kaçırıp sarıp sarmalayıp,
Isıttığım dudaklarımdan dokunup yazayım yumuşacık bir mısrayı yanağından boynunun ince asma köprüsüne,
Titresin dursun her öpüşümün adımında ellerimde ruhunun ipleri...
Dudaklarından demlediğin siyah su damlasın aksın dudaklarımdan içime.
Güzel rüyaların otelinde biten mevsimin saçağında yağmuru izleyen yapayalnız kalan ruhum.
Artık konuşma sevgilim,
Çıkart üzerinden dilindeki tüm saklanmışlıklarını,
Üryan satırlarımız kalsın bir tek çocukluğumuzdan bu yana küçük tahta sandığımızdan gözlerimize.
Dudaklarından demlediğin siyah su damlasın aksın dudaklarımdan içime.
Kaçsın tüm uykularım gecelere teslim ellerimden,
Yansın kabuslarımızdaki tüm kötülük kar vakti tepelerinde kaybolmuş bilincimizin...
Bir dua ile mühürlenmiş dudaklarımın Sahra'sına
Güneş doğuyor işte yeniden sevgilim,
Donarak ölen tüm dünler canlanıyor bir bir ısınıp şimdi yeniden,
Yanarak son bulacak o kutsal yaşamak tüm bu güzel zaman uğruna;
Cennet belkide uzak bambaşka bir yeşil gezegen sevgilim,kimbilir.
Dudaklarından demlediğin siyah su damlasın aksın dudaklarımdan içime.
Ve canımı alsın ulaşamadan o uzak cennetlere, dudaklarında son bulan,
o binlerce yıl uzaktaki cennet yolunda şu karınca nefesim...


08.51 bu kaçıncı güneş göklere doğan.

salını deviren rezonans.

 
Ne yani iyilik öldü mü ?
Umut öldü mü,inanmak candan kopup toprağa düştü mü ?
Çürüdü mü sevmek,bir mektubu açıp koklamak yüzüne sürmek tozunu,
Eli parlak mı,kılıçlı mı kötülüğün artık,
hainlik bal damlamış gibi üzerine parlak mı,tatlı mı gayrı ?
Kını küf mü erdemin ?
Ne yani iyilik öldü mü ?
Umut öldü mü,inanmak candan kopup toprağa düştü mü ?
Güneş söndü mü ey dost,
Ay yumdu mu gözünü gecenin denizine,
Ne yani yakamozlar göçtü mü bu diyardan.
Sevda kurudu mu sulanmayıp göğünden.
Ne yani iyilik öldü mü ?
Umut öldü mü,inanmak candan kopup toprağa düştü mü ?
Bıçaklar kör mü oldu ey karanlık,
Delikanlılar pazarda satıldı mı yamalı kumaşlar tezgahında bir bir.
Sarardı mı yeni doğmuş yeşiller yapraklar,
sürgün vermiş filiz tomurcuklarının içinde,
Sır kendini verdi mi ele ?
Ne yani iyilik öldü mü ?
Umut öldü mü,inanmak candan kopup toprağa düştü mü ?
Üzümler dalında koruk koparıldı mı erkenden ?
Deniz çekildi mi gerisin geriye korkup insandan metrelerce ?
Suya kavuştu mu kuruyan dudaklar şevk ile,
Merhemi tükendi mi yürekte yaraların,
Rüzgar saçlarından çekip gitti mi uzaklara taşınıp...
Ne yani iyilik öldü mü ?
Umut öldü mü,inanmak candan kopup toprağa düştü mü ?
Duasız kaldı mı kabirler ?
Nefessiz kaldı mı dudağından dudağıma gecenden kalma usulca düşenler...


21.17 salını deviren rezonans.

28 Ekim 2025 Salı

onsekiz denizi var cennetin,benim ise bir hayalim

 
An gelir mavi gök kararır,
Işığın yalan cesurları oturur dizinin dibine kalakalır.
O altın dev kapı da kapanır,
Develer dahi susuz kalır.
An gelir mavi gök kararır,
Saçını taramaya devam eder deliğinde yine sıçanlar,
Demirler ardında kuru mamaya düşer o koskoca aslanlar.
An gelir mavi gök kararır,
Su uçar,
Güneş söner,
Yazdıkların kalır...
Kitap,"oku" der,
Oysa sen dönüp ardına kaçarsın...
An gelir mavi gök kararır,
Mahşer sararıp düşer dalından yere,
Cehennem yangınları büyür yerde çimenler misali,
Sarraf başkası basamaz har'dan yere...
An gelir mavi gök kararır,
Güneş ölür,
Ay saklanır.
Bulan,bulmayana içlenir...
Adem,alemi bilmeden büyütür doğurur.
Alem adem olur,adem de alem...
An gelir mavi gök kararır,
Kabr'e düşer et,taşa düşer mısra.
Güneş gün olur,gün de güneş...


13.19 onsekiz denizi var cennetin,benim ise bir hayalim...

27 Ekim 2025 Pazartesi

Rüzgarı saçların mahşerimin


Bir kızıl çam ormanı içim,
Burnumda keskin bir çam balı bıçaklar durmadan genzimi.
Bir kızıl çam ormanı içim,
Islak bir kibritsin gözlerimde bir an tutuşup yanan,
Belki kanarsın içindeki yağmurunu bile,
Ve ben yanar giderim seninle taş çatlasın bir kelebek ömrü,bir gök dolusu boz dumanla o vakit;
Hiç bakmam bile geriye...
Bir kızıl çam ormanı içim,
Ataşı gözlerin gözlerimin,
Yaşamaz hiç bir alem yangınımızdan,
Aşk'ı tek nefes saydığımızdandır,
Hesap,kitap etmeyiz,
Pazarlığı olmaz sevdanın.
Aş satılır pazarda,
Aşk değil...
Bir kızıl çam ormanı içim,
Rüzgarı saçların mahşerimin...


20.24 bir bozlak bıçaklar böğrümden tutup beni,
Bir ağıt tutar kara merhemini çalar yara'ya...

Ve gün oldu,biz tüm korkmaları kundakta bıraktık...

Fetal-maternal mikrokimerizm.

 
Fetal-maternal mikrokimerizm.
Kanımda dolaşıyorsun hissediyorum seni,
Beynime damlıyorsun an be an durmadan,
Yanan bir naylon poşet misali damla damla sönmeden yaka kavura.
Zihnimden geçiyorsun vurmak isteyip vurmayan fırtınaların yumrukları gibi,
Kalbime dolup dolup akıyorsun heryere,heryerime,
Zerre zerre adımlıyorsun suretimi,
Hissediyorum gece donan çölümün kumlarında seni...
Ayak izlerin kalıyor kumlarımda,rüzgarına dek saçlarının...
Fetal-maternal mikrokimerizm.
Dudaklarımda karıncalanıyorsun sıcak incecik bir çağlayan gibi akıyorsun dağlarımdan taşlarımdan aşağı içimde.
İçimde bin tohum dert dökmüş bin derman filiz vermişsin sanki.
Etim kemiğim olmuşsun,
Ciğerlerime dolmuşsun kan kırmızı,nefes nefes...
Ayıramazlar gayrı,
Parçam olmuşsun...
Ruhuma erimiş sızmışsın,
Düşüme doğmuşsun yırtıp yaşamanın altından zarını,
Kırdıkları kemik kafeste,kaburgamda doğup kendini bulmuşsun...
Fetal-maternal mikrokimerizm.
Tarifi yok cennetin yeşilisin,
Düşlemişim,
Olmuşsun...


18.26 yalansız dolansız ölümler örüyorum nasırdan elde hasırdan düşlere...ve tüm hayaller soysuz hala...tüm soylular mahzen olmuş kendine,tüm soylar ateşten bir girdapta...

25 Ekim 2025 Cumartesi

Bir yıldız,üç dalga

 
Sferlerin armonisinde uyanıp duyuyorum seni,
Kimi beş olur kimi altı,bilmem hangisidir kuşluğun vakti.
Ey Veneranda'nın suyu,
Fısıldasam da,
Duysan keşke beni...
İçsem içsem; içime, aşk'ına düşsem ya seni.
Ah aaah ve o yaseminli taş evlerin kokusu,
O sokakları yüzünün,
Saçlarında süzülen sülünler,mayıs kavaklarının esintisi.
Taş ağlar başkası duymaz der ustası,
Sferlerin armonisinde uyanıp duyuyorum seni,
Kimi beş olur kimi altı,bilmem hangisidir kuşluğun vakti.
Bir su akar ki çeşmesinden,
Uğruna fezadan yıldızlar dökülür,ayağına kapanır yıldız tozları ışıl ışıl masmavi sinene saçılır...
Taş'a fısıldanan dualar alır tüm ahları götürür,
Bir mısra üflesen yüzüme duymasam bile hiç sesini,
Nefesin değer uzaktan tenime,
Garip yüreğim bin parça düşer toz duman olur saçılır.
Sferlerin armonisinde uyanıp duyuyorum seni,
Kimi beş olur kimi altı,bilmem hangisidir kuşluğun vakti.
Taş kalpli biri demişler sana bilmeden tanımadan belki affet,
Öyleyim desen de başını eğip kendine mum odanın akşamında yatağının kenarında,
Alır elime bir keski bir çekiç,
Koşar gelirim sana kapatıp gözlerimde gören tüm suretimi,
Oturur önüne bin yıl yüreğin taşına çırak olurum,
Bitmez eserim'e kazırım aşkımı fısıltı kadar,
taşın yüzünde,görünmez olurum,
Kimse görmez kimse bilmez asla dokunmadan yüreğine inan,
Baksan yüreğin duvarında,bin yıl okusan bitmez bir şiir olurum...


08.55 taş duvardan cennetler yontan gönlüm,her keski adımına bir dua bir şiir bağlayan aşk'ına mürid yüreğim...ve o yorgun ah eden ellerim...

Uğruna amade satırlar rüzgarı olsun küreği düşmüş sandal ruhlarımızın sevgilim...

Taş yaş alır kırılır dökülür,gerisinden güneş olur doğar kadim bir ışık yumurtasını kırıp göklere sapsarı bir civciv gibi doğup...

Bir yıldız,üç dalga alsın götürsün beyaz bir güneşe bizi...

buzdan cehennemleri var aklımın

 
Suretten düşer ruh,
Damlamaz olur akacak demirden eriyik kan dahi kesik damarda.
Donar kalır ilk günah bile dalında,
Zulüm kurur dökülür buzdan bir cehennemden,
Ölüm bile anlamaz öldü mü uyudu mu...
Suretten düşer ruh,
Yanar buza değen üryan ten ateşe değmiş har'ın içine düşmüş gibi...
Çağırır çağırır dururlar seni,
Duyar duyar gün geçer duymaz'a düşersin.
Gelir azra ,
Aman an gelir bir an tekrar'a düşersin...
Gün parlar,güneş saklanır,
Zaman durur zifre düşersin...
Ve suretten düşer ruh,
Bir dudakta bir lokma dua'ya muhtaç mahşerin güneşine yakıp kınayı aç bitap göğüne bakakalırsın...


16.16 
buzdan cehennemleri var aklımın ; 
alevler donmuş tepemizde sarkıt sarkıt, 
düşler tutuşur elimizde tek nefeslik kibrit misali ardı sıra bir bir,
Ve yine de zayıf,inatçı o bir kıvılcım umut nefeste tutar bizi...

23 Ekim 2025 Perşembe

Etini soyunur ruh

 
Hudavendigar işidir belimde ışıldayan keskinliğinde al kabzalı o bir satır.
Büyür kağıda düşer ölüm bir keskinliğin ince çizgisine çıkıp yürüyüp.
Düşler yazılır,düşler kesilir kağıtlarda,
Kim daha keskin kim bileylenecek okur tanrı karar verir.
Aradığınız şanlı ölüme şu an ulaşılamıyor ey ruhum,
Bir şiiriniz var ise göklere yazabilirsiniz...
Hudavendigar işidir belimde ışıldayan keskinliğinde al kabzalı o bir satır.
İnce iştir,
Alır seni bir ömür verir,beline azık günler boyu gezdirir;
Zaman,bir yolculuktur zaten çocuk,
Zamanın yolculuğu olmaz yani,olsa da olmaz,
Anlamı düşer,eski tadını bir daha bulup tadamazsın,bunu sakın ama sakın unutma...
Hudavendigar işidir belimde ışıldayan keskinliğinde al kabzalı o bir satır.
Adım adım düşer dönüşür aşk,
Çürümek öz'ün güzel yoludur oysa,
Etini soyunur ruh ve yürür de yürür sonsuza...
Bal olmak,zeytin kalmak ise sadece senin elinde ve yüreğinin en içinde...
Binlerce yılına talip değil hiçkimse inan,hepsi ağzımızda sadece.
Yorulmak varsa hele yüreğimizde,
Yüz atsa kaç yazar,yüzlerce atsa da farketmez nafile...
Dudakta kibrit saatleri belki ömrün.
Hudavendigar işidir belimde ışıldayan keskinliğinde al kabzalı o bir satır.
Bin yıllık gelen,o gelenek,davet edilemez zaten onun olan evine...
Bizim işimiz ise hala saniyeler ile dakikalar ile sevgilim;
Nafile,nafile,nafile...
Bana bin yılı,gözünü kapatıp uzatan o güzel ılık dudakların kovanıdır harflerimin,satırlarımın;
Bal'a döner,ömrü bin zaman olur,
sen ne zaman sıcak kadim nefesini bana ikram edip üflesen...


09.42 aşk'a toplanan çiçek zamanlar.iş arısının nefesleri...ve mesaisi aşk sadece,kırlarda esip eğlenen rüzgarın...

Aş olur seni beklemek

 
Rahlende suya hasret bir bülbül uyur,
Suyu çağırır açılıp bir dua'ya goca göğün eli avucu.
Dostun soğuyan yüzü kum dökülmüş kapanmış çoktan...
Eskimiş tüm kabirlerin taşları,
Her gün beyaz mermerleri yıkamış okşamış,
saçları misali şehit oğulların,özleyip daima bu toprağın has anaları.
Rahlende suya hasret bir bülbül uyur,
Suyu çağırır açılıp bir dua'ya goca göğün eli avucu.
Çatlar yekpare kayalar taşlar bile,
Düşler donar,filizi düşer açacak tüm gülüşlerin gözlerimde,
Dönüşün yoksa o akşamın bitiminde...
Rahlende suya hasret bir bülbül uyur,
Suyu çağırır açılıp bir dua'ya göğün elleri avuçları.
Aşk kıvılcım atar,
Suyun yüzünde tutuşur sevdanın tüm mısraları,
Gecenin yıldızlarla dolu yüzü gelir düşer suyun yüzü üstüne,
görür kıskanır senin yüzünü bazı akşamlar...
Rahlende suya hasret bir bülbül uyur,
Suyu çağırır açılıp bir dua'ya göğün elleri avuçları.
İt havlar.
Kurt intikama düşer dalından.
Ve dünya yanar şubatta okyanuslar denizler üstüne.
Rahlende suya hasret bir bülbül uyur,
Suyu çağırır açılıp bir dua'ya göğün elleri avuçları.
Dünler gelir ve yalnız seni ısırır o kadar sevenler içinde...
Toprak arayan bir kedi yapıyor kinini beton düşler üstüne.
Ay siliyor beyaz bir silgiye dönüp karanlığın yazdığı herşeyi gecenin kağıt yüzünden sorgusuz sualsiz çalıp...
Rahlende suya hasret bir bülbül uyur,
Suyu çağırır açılıp bir dua'ya göğün elleri avuçları.
Su uçar,
Taş toza döner de,
Kalbim ahri zamanıma dek yalnız senin kalır...
Rahlende suya hasret bir bülbül uyur,
Suyu çağırır açılıp bir dua'ya goca göğün eli avucu.
Susuz düşer kurur küçülür kuru bir gül'e döner de and'ını tutamayanın al'dan can yüreği,
Yine de bırakılıp unutulmaz,saklanır sol yan iç cebinde sevenin...
Rahlende suya hasret bir bülbül uyur,
Suyu çağırır açılıp bir dua'ya goca göğün eli avucu.
Su düşer,adı yağmur olur her nefesin,
Düş kokar toprak,
Aş olur seni beklemek;bir lokma olmasa da günlerce,sahra'sında bu fani ömrün...


18.45 feryat-ı ferman...yar-ı zaman...toz-u derya...kasr-ı keder...
şiirden üflendi tek nefes maviden cam'a tüm bu hanedan...