beşiktaşa iniyorum bazen
sahilde oturuyorum ayaklarımı denize dogru uzatıp
istanbulda bogazda bir dügümsün sanki...
bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...
çözemiyorum bir türlü
demirden bir zincir olmuş düşmüş ayaklarıma tüm sözler
çelik bir halat sanki
adımlarının izlerinde birikmiş anılar...
yürüyemiyorum bazen...
bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...
dalıyorum otobüs duragının hiç oturmadıgımız bir köşesine
dalıp gidiyorum ara ara...
bazen sabah on oluyor saat geç kalıyorum ,
bazen akşama dogru beş sularında seni bekliyorum oturup uzun uzun...
gelmeyeceksin...
biliyorum...
gelmeyeceksin biliyorum
yürümeyecegiz adımlarımızın nereye gittigini bilmeden yukarı sokaklara
yürümeyecegiz kırık yelkenleriyle nereye sürüklendigini kestiremeyen
dümeni kırık iki tekne gibi yokuş yukarı sokaklara
aynı akıntıya boyun egip nedenini bilmeden yürüdügümüz yüregimiz bu adımlar...
tırmanılan yokuşların arkası
küçük apartmanların gölgesinde hafiften kararan dar bir sokak arası...
bakışmayacagız seninle uzun uzun ...
biliyorum...
tutuşmayacagız elele yine biliyorum...
avuçlarım düşürdügün cam ayakkabın
ve avuçların külkedisi...
olup yine giymeyecek ellerimi ellerin biliyorum...
sanki benim ellerim için yaratılmış ellerin
demeyeceksin bir daha biliyorum...
bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...
ne ekmek
nede su
sensizlik korkusu
istemem...
çünkü biliyorum geçmeyeceksin...
bogazımda yüzyıllık bir hançer yarası...
yüregimde bir mektubun ayrılık şarkısı çalan yanık izleri...
sözlerin...
avuçlarımda derin yarıklar...
avuçlarımda tuz ; bakışların...
bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...
beşiktaş sahili oluyorsun bir dalgayla aniden
köpürüyorsun ıslak yangınında kalbinin...
beşiktaş sahili oluyorsun bir anda
kadıköy iskelesinin yanında ıslanma pahasına oturdugumuz...
yıkmışlar şimdi bir bardak sıcak çayı bahane sohbetlerimizi
çocuk kalbimizin kokusu sinmiş
köhne kuytusundaki köşemizi
dumanı üzerinde hiç içmedigimiz sıcacık hislerimizi
izlemesi anlatılamaz
semaver tadındaki bakışlarımızın demlenişlerini yıkmışlar...
düşlerim kuru bomboş bir çöl şimdi kadıköy iskelesinin kenarında ...
beşiktaşta ...
çaylar plastik poşet bardakların prangasında...
biliyorum bir daha asla karşılıklı oturamayacagız o köhne köşede
biliyorum uzatmayacaksın bir daha elini bana tut ne olur diye
ve biliyorum , tutmak için uzanan ruhumun ellerini
çivileyerek durduruşumu ,kan revan oluşumu yüregimde göremeyeceksin yine...
uzatmadıgım o el aslında hep senin ellerinin arasındaydı biliyorum
uzatmadıgım o el hep sıcacık ellerinin özlemine terliyordu heyecanla biliyorum
uzatmadıgım o el kendi göz yaşlarını terliyordu
yumuşacık avuçlarının hasretinde biliyordum
yalanlar savuruyordum sana yalanlar...
haydi git artık kalbimin limanından başka bir limana demir at artık derken sana
aslında halatına iskelemde kör dügümler atıyordum hiç gitme diye benden...
bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...
her nefes alışımda hissettigim...
her lokmamda varlıgını yüregimde hatırladıgım...
bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...
seviyormusun ...sevmiyormusun...asla bulamadıgım...
bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...
ortaköyde bir ikinci kat köşesinde ...bir yalnızlıgın ötesinde...
seninle yandıgım bir yangınsın sanki...
cayır cayır yanarken tenim asla sönmese keşke dedigim...
bogazımda sıcak ıslak bir öpüşün tatlı yangınları...
hapsoldugum parmakların arasında eriyişim...
yangınından korkup kaçan su arayan korkuşlarının utanışlarının arkasından
benim yanmış sıcak kor gülümseyişlerim...
mutlulugum yanmış bir orman arkası bozkır şimdi...
bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...
yastıgıma fotograflarını ; bir kumaş parçası gibi , rüyalarıma gel diye dilek dilek bagladıgım...
bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...
solmuş bir fotografta , sanki bir köprüde bakışlarımla inatlaşan inatçı keçi tatlı bakışların...
kaç sonbahar geçsede ömrümden mevsimlerimden
o sararmış solmuş fotografı dökemeyecegim
yüregimin sonbahar dallarından...
biliyorum atamayacagım...
biliyorum yakamayacagım...
bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...
uçurumdan düştügümde korkuyla , tutabilecekken tutamadıgım...
bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...
yutkunup yutkunup kurtulamadıgım...
bogazımda bir dügümsün yutkunamadıgım...
sarılışımla gözyaşlarını durduramadıgım...
,,,dökülmüş kum taneleri arasında , donmuş saniyeler üzerine ayak basan
kırılmış bir kum saatinin asla bir yarını olamaz ... zaman durmuştur bir kere yerlere saçılmış ve akmayan kumların esaretinde ...gözlerimde ... ,,,