26 Ekim 2008 Pazar

saklambaç...


Bilmediğin bir şeyi arayamazsın...
Bildiğin bir şeyi zaten aramazsın... aramıyorum hiçbir şey... hiç kimse... fark ederiz birbirimizi şans eseri belki de... bir ” belki” ye zar atan umut dilenen dilencileriz biz...çok yazık...fincana mahkum bu zarlarda çok zor güzel bir gün yaşayabilme ihtimalini tutturabilmek bile...yalan tüm zar tutmalar aslında ...her neyse okudukların aynada saçma bulanık bir görüntü işte boşver sen bunları...

bu saklambaçta aramıyorum ben kimseyi...önüm,arkam,sağım,solum sobe... ebe hep ben kalırım merak etme...ayrılma yanımdan sakın gözlerimi kapattığımda ...ben sayarken yüze kadar dinleyenim yoksa ne anlamı var saymamın yada nefes almamında... kal arkamda sen...saklanma sakın...dinle beni sessizce sadece...bırak herkes saklansın...kaçsınlar bırak...sen kal arkamda yalnızca...

bu kocaman saklambaçta yalnız ikimiz kalalım...ben ebe olayım hep sen tam arkamda dur ...bu oyun bize mahkum kalsın...biz ona değil... ; her rakamdan sonra daha da güzel seslenebilme isteğiyle,çabasıyla dolmuyorsa içim bir sonraki sayı için, ne anlamı var ki bir sonraki nefesimin…saymamın…saymanın ...dinleyenin yoksa eğer sende yoksun aslında ... gerçekten dinleyenler...

Bazen yazmak gerekir, acıları yaşamak, yaşanılanı ise unutmamak.. Hayat, gizemini korudukça değerlidir; sevgi ise yaşandıkça olsa gerek
Zaten kalabalıkta kaybolup gitmiş değil miyiz? Bırak onlar arasın bizi, seni…
Zaten kader bizi sobelemedi mi? Bırak bu sefer onlar saysınlar birden istedikleri sayıya kadar. Biz zaten bulmadık mı birbirimizi, şimdi saklanma sırası biz de değil mi? Kader saysın istediği yere kadar, biz saklandığımız yerde büyük zevkle kaderin bizi sobeleyeceği anı bekleyelim… beklerken en sevdiğimiz şarkıları söyleyelim.

Bırak bu sefer, yalnız kalan kader, oyunu yenen biz olalım.

Hiç yorum yok: