18 Şubat 2010 Perşembe

güzel ütopyalar örmüştü...


güzel ütopyalar örmüştü...
kederli yünlerin yalnızlıklarına salıngaç kurduğu
ama sallanmadan öylece oturduğu akşamların
serin kokusuna sarılan bir çarşaftı bogaz gözlerinde...
güzel ütopyaları ısıtıyordu üşüyen boynunu ,
şehrin çaresiz bencilliklere esir rüzgarlarına karşı...
güzel ütopyolar örmüştü...
en büyük silahıydı biri diğerinden daha hafif olan iki şiş ellerinde...
aylak ağlamalara kaçmasın diye sıkı sıkıya bağlanmış titrek akşamlar yakıyordu ışık diye gözlerinde...
ne zaman yapayalnızlık yalnız bıraksa onu evinde,
yada karanlık çökse odasına ,
gizlice aglardı...
zaman zaman titreyen mum alevlerinin doruğundan eriyip akıyordu
gözyaşları yanağına...


yanaklarında soğuyup kuruyordu gözden düşürdükleri
süzülen yolları boyunca
yayla gecesi avuçlarının soğuklarında...
güzel ütopyalar örmüştü...
yardım edeni olmadan sarmıştı yünden sıcacık sabahları kollarında...
yalnız kahvaltılarda demlemişti tüm yalnızlıgına isyan hıçkırıklarını...
semaveri sessizligiydi...
ocağı dalıp giden gözleriydi...
demlediği keder çayının mis kokulu dumanıydı gülüşleri...


güzel ütopyalar örmüştü...
tüm sokağın çocukları üşüyordu
onun ördüklerini giymedikleri zamanlarda...
tüm sokağın çocukları üşümeden kar revan bir oyuna koşuyolardı onunla ,
pencereye yapışan yorgun yaşlanan gözlerin himayesinde...
ayaklarda kalın çorapların taban yanıkları akşamüstü ıslaklıklarında kızaran...
üşüdüğünü , sıcak bir evin penceresine dokunduğunda anlayabilen
öksüz bakışlar üflüyordu bugulu penceresine...
yetim ellerin hissizliginde açan üşümüş dualar...
halbuki ne kadarda güzeldiler
çekilmez zannedilen,
herşeye rağmen...


avuçlarında kardelenler gibi baş veriyordu kızaran ilk utanışları...
bakışlarının doruklarında ,kimsenin ulaşamayacağı yükseklerinde
balık tutulmaz bir dere besliyordu içinde...
herkeslerden gizli...
kimse bilmez...
akışını duymaz hiçkimse...
avuçlarında kardelenler gibi baş veriyordu kızaran ilk utanışları...
yüzünde nadasa bırakılmış gülümseyişlerin yokluğu bir bozkır hüznü örtülüydü...


güzel ütopyalar örmüştü...
bir türlü arayıp bulamadığı, avuçlarının içine alıp sahip olamadığı mutluluğa inat ,
tüm duaları ile umutlanan düşlerin saklandığı sandığıydı yüzünün suskunluğu...
güzel ütopyalar örmüştü...
her bakanın bayıldığı , ama kimsenin giymediği düşler örmüştü sanki...
hep aynı hayale örülen günler saatler birikiyordu ahşap sandıkta...
giyeni yok hayaller naftalinleniyordu beklenen gülümseyişlerin çekmecelerinde...


biriktiriyordu tüm aglatan şarkılarını kumbarasında...
dört duvar bir evdi onu herşeyden koruduğunu sandığı...
dört duvar bir kumbaraydı hayatı ,
yaşamayı durdurduğu dakikaları yarınlarda yaşayacağına inanarak biriktirdiği...
biriken gözyaşları...
ne zaman deprem sallasa bu şehri ,
içinde yalnızlığın duvarlara çarpan yankılanan sesi...
tek bozuk parası kendisi...
bir umut sönerdi akşamdan ayın mum ışıgı yaktığı geceye bazen...
ve o , her gecenin ölen umutlarını üfleyip gömerdi
odanın karanlığına mum misali gizlice...

güzel ütopyalar örmüştü...
birikmeye uğraşsada birikemeyen bir suydu delik helkede tüm hayat...
dikildikçe eğilen
beklendikçe don yiyen bir bahçe üşüyordu sözlerinde...
gözlerinde kırağı sabahlar doğuyordu herkesten habersizce...
kuruyan dudakların mecburi nadasına yutkunuyordu çekinerek...

güzel ütopyalar örmüştü...
ellerinde yarım yırtık bir eldivene üflediği
sıcacık nefeslere sokulan üşümüş parmaklı çocuk çırpınışları tutuşturuyordu...
gözlerinden nefeslerine...
yanan tüm sözlerinde yinede hep susuyordu...
tüm bağırmalara haykırmalara yada bir damla suya
susuyordu sessizce...
ve kar mevsiminin çocuk parkı yalnızlıklarını boyayan
tüm yaglı boya tablolar gibi akıyordu renkleri gözlerinden sessizce...
kimi ağlıyor derdi ,
kimi o bir ressam ...
güzel ütopyalar örmüştü...
ona sarılan sıcacık kaşkol sevgilere hasret bakışlarında
sarılmalara uzaktan bakan gözlerinden su kemerleri çekiyordu çöl yüreğine...


güzel ütopyalar örmüştü...
boğaza bakan bir kız masalıydı akşamları penceresinde...
üşümesin çocuk bakışları diye
mezarı palandöken bir sürgündü tüm mısraları...

Hiç yorum yok: